Sosyal Medya

Akif Emre arÅŸivinden: YoksulluÄŸumuz baki, peki ya yoksunluÄŸumuz?

İnsanımızın ruh dünyasını çökerten, kimlik krizi açmazına sürükleyen, maddi hayat beklentisi uğruna neleri feda etmek durumunda bırakılışına kafa patlatılsa yeridir. Yoksulluk çizelgelerinden önce yoksunluğumuzun seviyesini ölçmeyi deneyelim. Müslümanlardan kaçıp Avrupa'ya, refaha sığınmak yerine keşke İslama sığınabilseydik



Akdeniz'in sularını yara yara Avrupa kıyılarına vuran bedenlerin verdiÄŸi mesajın sadece savaÅŸ ve yoksulluk üzerinden okunması kadar yanıltıcı bir ÅŸey olamaz. Bu topraklar epey bir zamandır Batı ile kıyaslandığında zaten yoksul sayılacak ekonomik göstergelere sahip.. Ne tüketim ekonomisine sahip oldular tarihleri boyunca ne de refah toplumunun hazzını duyumsadılar. ZenginliÄŸi yaÅŸadıkları dönemlerde de hiç bir zaman kapılarına dayandıkları Avrupa'nın refah seviyesinde deÄŸillerdi.. Uzun savaÅŸ yılları, parçalanmışlık, iÅŸgaller gördüler ve yoksulluk nedir tecrübe ettiler. Ama hiç bir zaman yoksunluk duygusu yaÅŸamadılar.

Bir imparatorluÄŸun enkazı altında kaldıklarında son beÅŸyüzyılın en büyük savaÅŸ felaketinin acılarını yaÅŸadılar. DüÅŸmanına direnebildiklerince direndiler, özgürlükleri için mücadele verdiler ama onlara sığınmayı düÅŸünmediler. 'Bir gün mutlaka...' diyerek hicreti seçtiler. Kudüs düÅŸse de hiç bir zaman vazgeçmediler.
 
Ä°maparatorlukları yıkıldığında Balkanlar'dan, Kafkaslar'dan akın akın göçtükleri yurtları arasında bugün terkettikleri coÄŸrafyalar da yer alıyordu. Dün kurtulmak için kaçtıkları bayrakların gölgesine bugün kurtuluÅŸ umuduyla denizler aşıyorlarsa ortada baÅŸka bir durum var demektir.
 
Muhacir olmakla göçmen olmak, yoksullukla yoksunluk arasındaki farkı gözetmeden yapılacak her çözümleme yüzeysel kalacaktır.
 
Yoksulluk insanlık tarihi ile birlikte var olan bir insanlık durumudur ve mutlak deÄŸildir. Yoksul olmak görece bir haldir ve bunu ölçüsü maddi olduÄŸu kadar insanın benlik duygusunu, maneviyatı ile ilgilidir. Her ne kadar yoksulluÄŸun her topluma göre ekonomik göstergeler, rakamlarla ifade edilen ölçülebilir bir durum olduÄŸuna dair genel kanı olsa da asıl sorun insanın kendi içsel donanımı ile alakalıdır. Ä°ÅŸte OrtadoÄŸu'dan, Afrika'dan, Ortaasya'dan ve önemli kısmı Müslüman ülkelerden kopup gelen kitlelerin durumu bu yoksulluk göstergesi ile alakalı deÄŸildir.
 
Avrupa kapılarına dayanan bu göçmenler dehÅŸetli bir yoksunluk duygusu içindedirler. Sınırları zorlayan karşı konulamaz duygu da budur.
Bu insanları çekene, harekete geçiren Batının göz kamaÅŸtıran zenginliÄŸi, refahından çok kendi içinde bulunduÄŸu yoksunluk halidir. Daha iyi bir hayat yaÅŸamak özlemi, daha konforlu ve güvenli bir gelecek arzusu.. Tüm bunlar anlaşılabilir duygular. Ancak, kucağında bebeÄŸi ile yani geleceÄŸini de alarak sınır boylarında, Yunan adalarında, Akdeniz'in dalgalı sularında ölümü göze almaya deÄŸecek hangi ÅŸiddetli arzularla boÄŸuÅŸmaktadırlar?
 
Müslüman toplumların maddi ÅŸartlarının tükenmiÅŸliÄŸi, can korkusu, her türlü meÅŸruiyetini yitirmiÅŸ yönetimler; hepsini üstüste koyduÄŸumuzda zahiren yurdunu terketmeye deÄŸecek gerekçeler var kabul edilebilir. Ne var ki tarih boyunca bu zorlukların daha ÅŸiddetlisini yaÅŸamış bu coÄŸrafyanın insanını Avrupa kapılarını zorlayan saikler sadece bunlar olamaz.
 
Tarihte Müslümanlarla Avrupalıların iliÅŸkisini genelde kesin sınırların ayırdığı, savaÅŸ durumları belirledi. Sömürgecilik dönemi Batının galebe çaldığı, bir tür maÄŸlubiyet durumuydu. Ancak 20 yüzyılın ikinci yarısından itibaren gönüllü olarak ama aÅŸağı statüde kitlesel göçler oldu. Bu göçler her ne kadar anlaÅŸmalar çerçevesinde gerçekleÅŸse de Müslümanların gönüllü olarak düÅŸman bildikleri bir uygarlıkta hizmet ifa etmeye gittikleri enden durumlardan biridir. Ama bunun bile anlaşılır bir tarafı vardır. Sonuçta düÅŸük statüde olsa da emek ve karşılığına dayalı bir anlaÅŸmaydı. Almanya'da Türkler, Fransa'da Cezayirliler, Ä°ngiltere'de Pakistanlılar gibi. Bugün yaÅŸanan durum Müslümanlar açısından daha da aÅŸağılayıcı kitlesel göçü temsil ediyor. Gönüllü olarak sınırları zorlayarak hatta ölümü göze alarak iltica talebinde bulunmak. Bu durumun ekonomik göstergelerle açıklanması insan teki olarak ve cemiyet olarak içinde bulunduÄŸumuz ruh halini daha doÄŸrusu insanlık durumunu açıklamaya yetmiyor.
 
Maddi ve manevi olarak yaÅŸanmakta olan yoksunluk durumu anlaşılmadan tel örgüleri parçalayan ÅŸiddetli duygu halini kavramak zor.. Batının igvası tek başına açıklayıcı deÄŸil. Asıl olan bizim içine yuvarlandığımızı sosyal, ekonomik, siyasal kaosun çepeçevre sarmaladığı, teslim aldığı insanlık durumumuzdur. Tek tek yaÅŸanmakta olan yoksunluk hali...
 
Savaşın tüm yıkımlarına direnen insanlık iç savaşın hançer yarasına dayanamaz olmuÅŸsa tüm ümmetin kendini sorgulaması gerekir. Müslümandan kaçarak bir zamanlar özgürlüÄŸünü, dinini, toprağını korumak için savaÅŸtıklarına sığınma hali. Hem fizik planda çevre ve hem metafizik olarak iç dünyamızdaki tükeniÅŸin, en azından bir kitlenin bu sınıra gelip dayandığı bir insanlık durumunda olması. Bu hal ile yüzleÅŸmeden kimseyi suçlamanın, sorunları da çözebilmenin ihtimali yoktur.
 
Ä°nsanımızın ruh dünyasını çökerten, kimlik krizi açmazına sürükleyen, maddi hayat beklentisi uÄŸruna neleri feda etmek durumunda bırakılışına kafa patlatılsa yeridir. Yoksulluk çizelgelerinden önce yoksunluÄŸumuzun seviyesini ölçmeyi deneyelim. Müslümanlardan kaçıp Avrupa'ya, refaha sığınmak yerine keÅŸke Ä°slama sığınabilseydik
 
Kaynak: YeniÅŸafak ArÅŸiv (3 Ekim 2015)

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.