Sosyal Medya

Batı tahayyülünde Müslümanlar: Müslüman canavarlar arşivi

Avrupa’da Türklerden korkulması İstanbul’un 1453’teki fethinden sonraya tekabül ediyor. İstanbul’un fethinden sonra Avrupa’da Arab/Sarazen ve Afrika Müslüman canavar imgesinin yanında bir de Türk- Müslüman canavar imgesinin de doğmakta olduğunu görüyoruz. Avrupa’da o dönemde Türklerden nasıl korkulduğunu ve Türklerin nasıl canavarlaştırıldığını görmek hâlâ bazı imgelerin izini sürerek mümkün. Yazarın kitapta görsellerle desteklediği gibi “Turk’s Head” [Türk Kafası] resimlerine Avrupa’daki pek çok restoranda rastlanabilir.



Sophia Rose Arjana “Müslüman canavarlar arşivi” olarak tanımladığı kitabı Batı Tahayyülünde Müslümanlar’a şu soruyla başlıyor: “Başörtüsünün yasaklandığı ve minarelerin kanun dışı sayıldığı, düşman savaşçı olarak görülen mahkûmlara işkenceler yapıldığı Ebu Gureyb ve Guantanamo’nun kurulabildiği bir dünyaya biz nasıl geldik?” Bu soruya cevaplar sömürgecilik, göç, siyasi ve ekonomik karışıklıklar ve terörün neden olduğu çatışmalarda aransa da bu kitap farklı bir yere çeviriyor gözlerini: “Müslüman canavarlar” temsilinin uzun ve derin tarihine. Bu tarihi araştırırken de salt yazılı metinlere değil, resimlere, tiyatroya ve filmlere de bakmayı ihmal etmiyor. Yazar, bunlardan yola çıkarak “hayali Müslüman canavarların, Müslümanların Batı düşüncesinde kurgulanış şeklini belirlediğini” iddia ediyor. Kitap, Ermenistan’dan Hollywood’a kadar geniş bir coğrafyayı kapsıyor ve zaman olarak da beşinci yüzyıldan başlayıp yirmi birinci yüzyıla kadar uzanıyor. Yazarın bu kadar geniş bir coğrafyayı ve zaman dilimini ele almasının sebebi Müslüman canavarların Ortaçağ vakanüvistleri, epik şairleri, gotik romanları ve yirminci yüzyıl film yapımcıları tarafından nasıl yaratıldığını göstermek.

Kitabın metodolojisinin ve konusunun ortaya konduğu açıklayıcı bir bölümün ardından ikinci bölüm Avrupa’nın Ortaçağ’da kaleme alınmış eserlerinde “Ortaçağ Müslüman canavarları”nı ele alıyor. Üçüncü bölüm, bizim için bilhassa ilgi çekici çünkü on altıncı ve on yedinci yüzyıllardaki Osmanlı figürünün nasıl şeytanileştirildiğini ortaya koyuyor ve “Türk canavarları” inceliyor. Avrupa’da Türklerden korkulması İstanbul’un 1453’teki fethinden sonraya tekabül ediyor. İstanbul’un fethinden sonra Avrupa’da Arab/ Sarazen ve Afrika Müslüman canavar imgesinin yanında bir de Türk-Müslüman canavar imgesinin de doğmakta olduğunu görüyoruz. Avrupa’da o dönemde Türklerden nasıl korkulduğunu ve Türklerin nasıl canavarlaştırıldığını görmek hâlâ bazı imgelerin izini sürerek mümkün. Yazarın kitapta görsellerle desteklediği gibi “Turk’s Head” [Türk Kafası] resimlerine Avrupa’daki pek çok restoranda rastlanabilir.

Batı Tahayyülünde Müslümanlar

Arjana’nın vurguladığı nokta, Avrupa mutfağının gastronomik olarak Türkleri insandışı bir hâle getirdiği ve Müslüman biyoiktidarını disipline ettiği. Örneğin, Britanya’da ve Fransa’da “Türk Kafası” turtası, hakaret maksatlı domuz içeren ve Sarazen ve Türklerin tuhaf “insan dışı” fizyolojisine gönderme yapan bir yemekti. Kitabın en uzun bölümü “Oryantalizmin Canavarları” ismini taşıyan dördüncü bölüm. Bu bölümde oryantalist söylemde Müslümanların nasıl temsil edildiğine bakılıyor. Genel olarak on dokuzuncu yüzyıla odaklanan bölüm, tarih ve etnografi alanında yazılmış akademik eserlere olduğu kadar romantik şiire ve gotik romanlara da bakıyor ve tüm bunların ayrıntılı bir çerçevesini çiziyor. Amerika kıtasındaki Müslüman canavarları inceleyen beşinci bölüm, Cristopher Colombus’un yaptığı “keşifleri”, o dönemde Amerika’daki insanların nasıl canavar gibi görüldüklerini günlüklerden, o dönemi tasvir eden hatıra kitaplarından yola çıkarak anlatıyor.

Ayrıca bu bölümde Lynn Varley’in 2007 yapımı meşhur filmi 300’den de bahsediliyor. Bu filmde açıkça Müslümanların/Perslerin cinsel yönden sapkın, tuhaf alışkanlıkları olan, insan dışı görünümlü “canavarlar” oldukları görülebiliyor. Kitabın son bölümü de 11 Eylül olaylarından bu yana Müslümanların Amerikan televizyonu ve sinemasında nasıl temsil edildiğine odaklanıyor. Arjana’nın gösterdiği örneklerin çoğunda, Müslüman kötü karakterler, bir zamanlar Naziler, komünistler veya Amerikan yerlileri için söylenen barbar olma, medeni olan her şeye karşı bir nefret duyma ve aşırılık yanlısı bir ideolojiye mensup olma gibi kavramlarla anlatılıyorlar. Sonuç bölümünde yazar Arjana, Guantanamo ve Ebu Gureyb örneklerine geri dönüyor ve başlangıçta sorduğu soruyu yineliyor: “Biz buraya nasıl geldik?” Tabii ki Müslümanların “canavar” olarak insan dışı bir şekilde tasvir edilmesinin payı bu tabloda büyük…

Dilara Yabul / Nihayet Dergi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.