Roma ile Pers rekabeti ve petrol meselesi
Bu rekabet ve mücadele binlerce yıldır sürüyor ve anlaşılan o ki sürecek. Ama eğer biz Müslümanlar, Roma ve Pers stratejileri dışında, kendi özgün algı, kimlik ve değerlerimiz ile bu tabloya müdahale edebilirsek, oyuna katılabilir ve kimyasal süreci etkileyen yeni bir element olarak tarih sahnesinde yer bulabiliriz.
Binlerce yıldır doÄŸu ile batı dünyası arasında bir alışveriÅŸ ve ticaret ortamı canlı bir ÅŸekilde yaÅŸanmaktadır. Ä°nsanlık medeniyet izlerinin ilk görülmeye baÅŸladığı alanlar, tam da bu ticaret hatlarının ortasını iÅŸaretleyen alanlardır. Ä°ran’ın güneyinden baÅŸlayan ve güneydoÄŸu Anadolu’yu içine alarak, Mısır’a kadar uzanan ve antropologların Bereketli Hilal diye tanımladıkları Mezopotamya, Mısır, Filistin, Suriye, Irak ve GüneydoÄŸu Türkiye ile Güneybatı Ä°ran’ı içine alan bölgedir. Yazı burada bulundu, demir ve cam burada iÅŸlendi, filozoflar, peygamberler bu bölgede yaÅŸadılar. Öte yandan, en barbar savaÅŸlar, en büyük tiranlar ve imparatorluklar ya burada yaÅŸadı ya da burayı ele geçirmeye çalıştı.
Dünyayı eÄŸer doÄŸu ve batı diye iki kısma ayıracak olsak, çekeceÄŸimiz çizgi yukarıda bahsettiÄŸimiz bereketli hilalin bir yerlerinden olacaktır. Bilim adamları ve siyasi dinamikler arasında “batı neresidir?” ya da “doÄŸu nereden baÅŸlar?” gibi tartışmalar bereketli hilalin tarihi mirasının sahiplenilmesi ile ilgili tartışmalardır.
Jeopolitik bir siyer okuması
Bu noktada, Ä°slam’ın ortaya çıktığı ekonomik ve kültürel havzaya bir göz atalım; Persler ve Romalılar arasında kalmış, sürekli çatışmaların yaÅŸandığı, ekonomik ve kültürel alışveriÅŸin son derece zengin olduÄŸu bir bölge. Ä°pek yolu, doÄŸunun baharat ve tekstilleri baÅŸta olmak üzere birçok ürünün kervanlar ile batıya taşındığı güzergâh idi. Lakin, zaman zaman Pers ve Roma çatışmaları alevlenir ve yollar güvensiz hale gelir, savaÅŸlar veya fiili durumdan yararlanan eÅŸkıyalar kervanları yaÄŸmalardı. Ä°ÅŸte böyle durumlarda, kervanlar Ä°ran’ın altından yani deniz yoluyla Basra körfezini geçer ve Baharat yolu ile Roma etkisinde bulunan, Åžam, Kudüs ya da Mısır’a ulaÅŸmaya çalışırlardı.
Deniz yolları, karaya göre daha güvenli olmasına raÄŸmen, henüz tek yelkenli basit gemiler vardı ve haritacılık henüz açık denizlere açılmaya cesaret edebilecek bir seviyede deÄŸildi. Dolayısı ile gemiler, ancak rüzgâr arkadan estiÄŸinde ve karayı izleyerek yol alabiliyorlardı. Üstelik ücret de daha yüksekti.
Bu noktada bazı tüccarlar Arap yarımadasına ayak basar, çölü geçmeyi göze almak zorunda kalırlardı. Ama çöl rehbersiz geçilebilecek bir alan deÄŸildir. Üstelik, onca yolu kısıtlı su imkanları geçebilecek taşıma hayvanları da ister. Mekkeli Araplar, doÄŸudan gelen bu kervanları karşılar ve develeri ile saÄŸ salim Roma bölgelerine ulaÅŸtırırlardı. Araplar, çöllerde her gün yer deÄŸiÅŸtiren tepelere raÄŸmen, yıldızlar yardımı ile yollarını bulur, develeri su kuyularının kokusunu alır, müÅŸterilerini Åžam, Kudüs ya da Ä°skenderiye’ye ulaÅŸtıran rehberlik hizmetleri karşılığında gelir elde ederlerdi.
Kendi bölgelerini atlayarak, yeni yollar ile Roma’ya ulaÅŸan kervanları engellemek ya da o yolları güvensiz kılmak Perslerin temel amacıydı. Baharat yolu olarak isimlendirilen bu alternatif güzergâh, hem bir vergi kaybına neden oluyor, hem de rakibi Roma’ya lojistik saÄŸlıyor idi. Bu amaç için Yemen’i tahakkümü altına almışsa da tam olarak kontrolü saÄŸlayamamışlar, zor çöl ÅŸartları nedeniyle ordularını tüm Arap yarımadasını iÅŸgale gönderememiÅŸlerdi. Ama denemiÅŸler ve Ebrehe isimli Yemenli bir yerel unsuru destekleyerek Mekke’yi iÅŸgale ikna etmiÅŸlerdi. Fil vakıası olarak bilinen olayın ekonomik ve siyasi yönü budur.
Oysa Roma, kısmen hukukun ve ticaretin daha güvenli olduÄŸu alanlar üretiyordu. Bu alternatif yolu korumak için anlaÅŸmalar yapıyor, Mezopotamya ile birlikte Afrika’nın Baharat Yolu’na yakın yerlerindeki yerel yönetimleri destekliyordu. ÖrneÄŸin bugün Etyopya diye bilinen HabeÅŸistan’a destek veriyor ve Hristiyanlığı da bu destek için kullanıyordu. Konuya bu açıdan bakarsak, Aryuscu HabeÅŸistan kralı NecaÅŸi’nin ülkesine gerçekleÅŸen ilk hicreti de anlayabiliriz.
Allah Resulü Hz. Muhammed’in çocukluÄŸunda Åžam’a gitmesi, daha sonra eÅŸi Hatice’nin ticari faaliyetleri ile ilgilenmesi, Hz. Ömer’in, Hz. Ebu Bekir’in Åžam dolaylarını bilmeleri, Hz. Ömer’in yabancı dilleri bilmesi gibi tarihi verileri bu çerçevede anlamak gerekir. Aynı ÅŸekilde, yaÅŸadıkları toplumda develer ve yıldızların önemi ve deÄŸeri de anlaşılabilir.
Bu düzen Ä°slam’dan çok önce vardı ve Ä°slam’dan sonra da uzun süre devam etti. Ama tarihteki bazı stratejik adımlar iÅŸin yönünü deÄŸiÅŸtirdi. Ana kavga hep canlı kalsa da bilimin geliÅŸmesi oyunun kurallarını kısmen de olsa etkiledi. Bunlardan biri, Müslümanların Mısır ve Kıbrıs’ı aldıktan sonra gemicilikte yaptığı devrimdir. Müslümanlar hem haritacılık ve pusula hem de yelken teknolojisinde önemli adımlar attılar. Artık gemiler, karaya yakın ve rüzgârı arkasına alarak ilerlemek zorunda deÄŸildi. Ana yelken direÄŸinin kendi ekseninde dönebilmesi ile gemiler rüzgâra karşı da ilerleyebiliyor, açık denizler geçilebiliyordu. Arapların yıldız bilgisi, pusula ve yeni haritacılık teknikleri birleÅŸiyordu.
Bu geliÅŸmeler, yaklaşık altı yüzyıl sonra Amerika’nın ve Ümit Burnu’nun keÅŸfine sebep oldu. DoÄŸuya ulaÅŸmaya çalışan batılılar, Amerika’ya ulaÅŸmış ve Hindistan’a ulaÅŸtıklarını sanmışlardı. Bundan dolayı bugün bile Amerikan yerlilerine “indian” derler. Aynı ÅŸekilde, Afrika’nın batısından ilerleyen gemiler de Ümit burnunu (isime dikkat) bulmuÅŸ, doÄŸudan gelen ürünleri Osmanlı’yı bypass ederek getirmeyi baÅŸarmışlardı.
Batı, Doğudan ne alır?
Bugün batı kavramının ima ettiÄŸi içerikten farklı olarak, daha beÅŸ yüzyıl öncesine kadar batı bazı temel ihtiyaçlardan yoksundu. Baharatlar ilaç için kullanılıyordu ve eÄŸer baharat yoksa, ilaç yapamaz ya da gıdalarınız uzun süre saklayamazdınız. Kâğıt ve kumaÅŸ gibi çok deÄŸerli ve batıda çok zor üretilen materyaller de bu kanallar ile geliyordu.
Tüm bu materyallerin içinde en önemli olanlardan biri de zeytinyağı idi; Aydınlanmak için de kullanılıyordu. Özellikle kuzey Avrupa’da geceler uzundu. Ä°nsanlar uzun gecelerin hâkim olduÄŸu kış aylarında, aydınlanmak için çeÅŸitli araçlar kullanıyorlardı. Ama bu kullanılan araçlar ya çok kısa süreli ya da yangın tehlikesi içeriyordu. Mum ya da meÅŸale gibi araçlar bu türdendi. Bir tarihi filmde, zindan kapısında yanan meÅŸaleyi düÅŸünün; ne kadar uzun süre ışık verebilir ki? EÄŸer çok iyi bir meÅŸale ise belki yarım saat sizi aydınlatır. Oysa bir kandiliniz varsa, durum deÄŸiÅŸir. “Alâeddin’in sihirli lambası” gibi bir araç ile daha güvenli ve uzun süre aydınlanabilirsiniz. Ama bu sefer de kandilin içine koyacağınız materyale ihtiyacınız vardır ve hemen kolaylıkla elde edilebilir bir ürün deÄŸil.
Yazımızın bu kısmı “aydınlanma” konusuna yoÄŸunlaÅŸacak ama metazorik bir kavram ÅŸekli olsa da bahsettiÄŸimiz aydınlanma, insanoÄŸlunun ışık elde edebilmesi ile sınırlı olacak. Bu anlamı ile insanoÄŸlunun aydınlanma sorununun özellikle kuzey batı dünyada çekilmez bir hal aldığını belirtmiÅŸtik. Bu duruma çözüm arayan kuzey batı Avrupa insanları, kandillerini doldurmak için yeni bir yol buldular.
DenizciliÄŸin geliÅŸmesi ile açık denizlere açılan insanlar yaÅŸayan en büyük canlı olan balina ile tanıştılar. Balinalar ÅŸaşırtıcı derecede ilginç canlılardı. Masallarda geçen ejderha ve devlerin bir karışımı gibi algı yaratmış olsa da, daha önemlisi, bir balinanın yağı eÄŸer eritilirse kandillerde yakıt olarak kullanılabiliyordu. Sorun ÅŸu ki balinayı avlamak ve yaÄŸlarını bir gemide eritip fıçılara depolamak oldukça tehlikeli bir iÅŸti. Ama buna raÄŸmen aydınlanma sorunu büyük ölçüde aşıldı. Artık, Londra, Paris ve Amsterdam’ın sokakları bile balina yağı sayesinde aydınlanmış, geceler yaÅŸanabilir hale gelmiÅŸti. BaÅŸta Hollanda ve Ä°ngilizlerin üstünlük saÄŸladığı balina avcılığı mesleÄŸi, zamanla Amerika’da daha fazla yapılır oldu. Yeni kıta Amerika bir zorluklar ve fırsatlar ülkesiydi ve balina yağı konusunda uzun süre liderlik yaptı. Üstelik balina avcıları sayesinde, dünya deniz haritaları daha da geliÅŸmiÅŸ, insanlığın coÄŸrafi bilgisi Antarktika’ya kadar uzanmıştı. Balinaları izleyen bu gemicilerin, denizcilik tarihindeki payları yüksektir. Herman Merville’ye ait Moby Dick romanı, mitoloji ve insanlık tarihi ile balinalar arasındaki iliÅŸkiyi açıklaması bakımından bir roman olmanın ötesinde deÄŸerlidir.
Kaya yağı
Ä°nsanlık tarihi, bir kimyasal tepkimeyi andırır ÅŸekilde karışma ve deÄŸiÅŸik unsurlar ile karşılaÅŸtığında farklı tepkiler veren bir yapıya sahiptir. Bu noktada kimyasal tepkime sürecini etkileyen yeni bir element süreci deÄŸiÅŸtirdi. Amerika’ya giden ve yerleÅŸen yerleÅŸimciler kaya yağı olarak isimlendirdikleri bir sıvı ile karşılaÅŸtılar. Amerikan yerlileri bu yağı ilaç olarak (örneÄŸin kabızlıkta içerek) kullanmak dışında deÄŸerlendirmiyorlardı. Yeni göçmenler, bazı iÅŸlemler uygulayarak kaya yağından “gaz yağı” üretmeyi baÅŸardılar. Bugün “petrol” dediÄŸimiz bu deÄŸerli sıvı, sadece balinaların nesillerinin düÅŸtüÄŸü tehlikeyi deÄŸil, insanlığın aydınlanma ihtiyacını da büyük oranda karşıladı.
1700’lü yılların baÅŸlangıcında bazı geliÅŸmeler petrolün hayatımıza olan etkisinin artmasında tetikleyici oldu. Bunlardan ilki, Romanya’da yaÅŸayan yerel bir mucidin, cam bir ÅŸiÅŸe içine koyduÄŸu fitili kontrollü olarak yakmayı baÅŸarması ve üstelik ÅŸiÅŸe üzerine yapılan özel tasarım baÅŸka bir cam baca ile oluÅŸan isi engellemesidir. Bugün bile çoÄŸumuzun hatırladığı fitilli gaz lambası, hem ışığın süresi, dozu ayarlanabilen hem de isi bertaraf eden yapısı ile aydınlanmada önemli bir eÅŸiktir.
Bir diÄŸer geliÅŸme ise, Çin’de yeraltında tuz çıkarabilmek için yapılmış helezonik bir burgunun Pennsylvania’da petrol çıkarmak için kullanılması oldu. Artık bu burgu ile, zaman zaman yerüstüne çıkabilmiÅŸ petrol ile yetinmeyip, görünmeyen alanlarda petrol kuyuları aramak mümkün oldu ve nitekim sistem çalıştı ve petrol bulundu.
Ä°ç bölgelerde bulunan petrol tahtadan yapılma fıçılar ile kıyılara taşınıyor, gemiler ile dünyaya satılıyordu. Ne zeytinyağına ne de balinalara ihtiyaç kalmamıştı. Bir süre sonra, iç kesimlerde olan petrolü limanlara taşımak, yeterince fıçı bulmak sorun haline gelince, Amerikalı bir genç iÅŸ adamı John D. Rockefeller, tahtadan yapılma bir oluk yardımı ile petrolü deniz kenarına taşımayı baÅŸardı.
Rockefeller henüz yirmibeÅŸ yaşında baÅŸardığı bu yöntem ile sadece Amerika’nın en zengin iÅŸ adamı unvanına deÄŸil, aynı zamanda bu olukları çeÅŸitli saldırı ve hırsızlıklardan korumak için ciddi bir milis güce de sahip oldu. Korunan oluklar ile akan petrol için müÅŸteri çoktu ve para da akıyordu. Henüz otomobil ve petrol ile çalışabilen içten yanmalı motor icat edilmemiÅŸti.
Amerika iç savaşını vermiÅŸ ve Ä°ngiltere himayesinden kopmuÅŸtu. Daha önce petrolün dolaylı sahibi olan Ä°ngiltere için zor bir durumdu, çünkü petrol her yerde yoktu. Petrolü aramak için çıktıkları keÅŸiflerde, ulaÅŸtıkları sonuçlara göre en fazla petrol OrtadoÄŸu’daydı ama sorun ÅŸu ki, Osmanlı Devleti bu alanların hakimiydi. Bundan sonra geliÅŸen olaylar, Osmanlı Devleti’nin bu stratejik madene yeterince deÄŸer vermemesi ve Avrupalıların aydınlanma ihtiyaçlarının agresif bir alışkanlığa dönüÅŸmesi ile geliÅŸti ve Osmanlı engeli ortadan kaldırıldı. Osmanlı’nın yıkılması ile kurulan yeni düzende, petrol kaynakları batının enerjisini garanti almak güdüsüyle devletler organize edildi.
Yeni Oyuncular
Yukarıda insanlık tarihini bir kimyasal tepkimeye benzetmiÅŸtik. Bu sefer 1800’lü yılların sonuna geldiÄŸimizde, silah üretimi ile uÄŸraÅŸan bir aile oyuna giriyor. Alfred Nobel, dinamiti icat eden bir kimyager olarak, Rusya ile ticari iliÅŸkileri iyi bir iÅŸ adamıydı. Kendisi aslen Ä°sveçli idi ama Saint Petersburg’da yaşıyor, Rus ordusuna silah satıyordu. Ürettikleri tüfeklerin ahÅŸap kısımlarında kullanılan ceviz aÄŸacını satın almak üzere kardeÅŸini gönderdiÄŸi Bakü’de, kardeÅŸi Robert sermayeyi cevize deÄŸil, bölgede çok kolay bulunan petrole yatırdı.
Alfred Nobel
Bu bölgede, bugün Hazar petrolleri diye bilinen petrol son derece sığdır ve bazı alanlarda tarım bile zordur; aÄŸaç dikmek için açılan küçük çukurlarda bile petrole rastlanır. Ayrıca petrolün kullanım alanları yeni olsa da petrol buralarda bilinir, bazı ilkel dini akımlar sönmeyen ateÅŸlere taparlardı.
Henüz Amerika Ä°ngiltere’den kopamamışken Nobel ailesi bu petrolü çıkarmayı baÅŸardı. Sorunlar çoktu. Amerikan petrolü dünyanın her yanına satılıyor ama Nobel, petrol ticaretini oldukça yerel çapta yapabiliyordu. Çünkü deniz ile baÄŸlantıyı tahta bir oluk hattı ile kurması imkansızdı. Arada bulunan Kafkas daÄŸlarını geçip, açık denizlere ve yeni müÅŸterilere uzanmak bir oluk hattı ile baÅŸarılamazdı. Ama bir tren yolu bu sorunu çözebilirdi. Oldukça maliyetli olan bu proje için finansmana ihtiyaç vardı ama Ä°ngiltere bu finansman desteÄŸini vermiyor, kendi petrol ticaretine çomak sokmak istemiyordu.
Kimyasal tepkimemize katılan yeni elementlere bir yenisi daha eklendi. Robert Nobel, gerekli parayı, Ä°ngilizlerin ezeli rakibi Fransa’dan bir Yahudi bankacı aileden almayı baÅŸardı. Rothschildler olarak bilinen bu aile, Avrupa’daki tüm karışıklıklara raÄŸmen mirasını babadan oÄŸula taşımayı baÅŸarmış, bankacılık konusunda uzmanlaÅŸmış, Yahudi kökenli bir aile idi. Bu kısmi ortaklık ile Nobel ve Roshchild’ler bugün hala çalışan Bakü-Batum demiryolunu inÅŸa etmeyi baÅŸardılar; BaÅŸta Osmanlı olmak üzere, ciddi bir müÅŸteri kitlesi yakalamayı da. Bundan sonra Volga nehrinin açılması ve son olarak Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hatlarının kurulması da bu ortaklık ile yürüdü, yürüyor. Zaman içinde, Amerika’yı kaybeden Ä°ngiltere de bu sürece ortak oldu ve BP olarak kısaltılan ismi ile British Petrol firması boru hattını inÅŸa etmeyi baÅŸardı.
Hatta, yine bir Yahudi olan Londra belediye baÅŸkanı Samuel Marcus oyuna girdi. Kendisi ticaret ile uÄŸraÅŸan ve çok sayıda gemileri olan varsıl bir iÅŸ adamıydı. Sahibi olduÄŸu her gemiye bir deniz kabuÄŸunun adını vermiÅŸti. Bugün Shell olarak firmanın amblemi bir deniz kabuÄŸudur ve Shell Ä°ngilizcede deniz kabuÄŸu anlamına gelir. Markus, Hazar petrollerini Çin’e taşıyabilirdi. Uzak doÄŸu iyi bir pazardı. Bu ortaklık daha sonra petrol tankerlerini, içten yanmalı motorları geliÅŸtirdi. Ama deÄŸiÅŸtirdikleri en büyük ÅŸey yolu oldukça kısaltan, Kızıldeniz ile Akdeniz’i birbirine baÄŸlayan SüveyÅŸ kanalı oldu.
Bugün
Yukarıda anlattığımız hikâye, ticaret ve ekonomiler ile yaÅŸadığımız bölge üzerine tarihi bir özetti. Her biri baÅŸlı başına makale ya da kitap konusu olan onlarca öÄŸeyi içinde barındıran bir hikâye. Mutlaka tarihi süreçler için tek bir etken söz konusu olamaz; ama biz vakıaya bakarken bazı noktaları öne çıkarmayı tercih ettik.
Bu perspektife göre, Ä°pek ve Baharat yolları ticareti sürmekte ve bu ticaret yollarını güvende tutma savaÅŸları da beraberinde yaÅŸanmaktadır. Artık Perslerin yerini, Rusya, Ä°ran ve Çin alırken, Roma’nın yerini Avrupa, Amerika ve Ä°srail almıştır. Ama halen doÄŸunun zenginliklerini, Persleri bypass ederek saÄŸlamaya çalışan bir Roma’dan bahsedebiliriz. Roma halen ticaret ve hukukun kısmen daha rahat olduÄŸu alanlar üretebiliyor ve Persler halen lider ya da krallarına tapan zorba iktidarları besliyor.
Bugün tüm dünyada haber bültenlerinin deÄŸiÅŸmeyen ana gündemleri bu rekabet ve rekabetin ortaya çıkardığı siyasal veya sosyolojik sonuçlar ile ilgilidir. Suriye, Irak ve Mısır’da yaÅŸananlar ile Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki savaÅŸa kadar görünen tablo bu perspektif ile daha saÄŸlam bir zemine oturur. Öte yandan, Türkiye iç siyasetindeki kutuplar ve Roma-Pers ekolleri arasında savrulmalar da bu tablodan bağımsız deÄŸil. Pers yönetim modelleri ile temas arttıkça, karizmatik liderliÄŸin de artması buna örnek verilebilir.
Bu rekabet ve mücadele binlerce yıldır sürüyor ve anlaşılan o ki sürecek. Ama eÄŸer biz Müslümanlar, Roma ve Pers stratejileri dışında, kendi özgün algı, kimlik ve deÄŸerlerimiz ile bu tabloya müdahale edebilirsek, oyuna katılabilir ve kimyasal süreci etkileyen yeni bir element olarak tarih sahnesinde yer bulabiliriz. Bin dört yüz yıl önce Mekke’de orta halli bir yetim iken, Ä°slam ile ÅŸereflendikten sonra Allah Resulü Hz. Muhammed’in diplomatik ve siyasi baÅŸarısını da burada bulabiliriz.Belki de iÅŸe Rum Suresini yeniden okuyarak baÅŸlayabiliriz.
Ahmet Murat Kaya / Hak Söz Haber
Henüz yorum yapılmamış.