Özel / Analiz Haber
Ermenistan'ın Karabağ'da yanlış hesabı
Ermenistan’da konuştuğum akademisyen ve gazetecilerden sıklıkla şunu duydum: “Karabağ’ı kazandık, ama Ermenistan’ı kaybettik.”
10 Mart 1984’te Şam havaalanına inen uçak Moskova’dan çok önemli bir konuğu getiriyordu: Sovyetler Birliği Komünist Partisi Politbüro üyesi ve Ortadoğu uzmanı Haydar Aliyev, üç gün boyunca Hafız Esad’ın siyasi ve askerî ekibine “ABD ve İsrail” eksenine ve “emperyalist baskıya” karşı arkalarında olduğu mesajını verecekti.
Sonrasında köprülerin altından çok sular aktı. Sovyetler Birliği dağıldı. On yıl sonra aynı Aliyev, bu kez Karabağ ve çevresindeki toprakları işgal edilmiş Azerbaycan’ın başında, İsrail ve ABD ile yakın iş birliğinin temellerini atan lider oldu.
Karabağ’da yeniden başlayan çatışmalarda, Azerbaycan ordusu daha önceki yıllarda gerçekleştiremediği ölçüde ilerledi. Dağlık alanları kontrol etmesinden mütevellit coğrafi avantajına güvenen Ermenistan ordusuna karşı, Azerbaycan’ın kullandığı İsrail üretimi Harop kamikaze ve Türkiye üretimi Bayraktar TB2 Silahlı İnsansız Hava Araçları (SİHA) sahada dengeyi değiştiren unsurlar arasında yer aldı. Çatışmalar ne kadar ve ne yönde devam edecek? Bölgesel ve küresel güçler nasıl bir tavır takınacak? Donmuş Karabağ sorunu çözülüyor mu? Akıllardaki sorular bunlar.
Erivan’ın fırsatçı işgali
Sovyet döneminde Dağlık Karabağ Azerbaycan’a bağlı, Ermenilerin çoğunluğu oluşturduğu otonom bölgeydi. 1987’de Aliyev’in Gorbaçov tarafından Politbüro’dan çıkarılmasıyla, Karabağ Ermenileri Bakü’nün elinin zayıfladığını düşünerek bölgeyi Ermenistan ile birleştirmek için harekete geçti. Kısa sürede alevlenen çatışmalar, Azerbaycan ve Ermenistan’a sıçradı, savaşa dönüştü. Ermeni ordusu sadece Karabağ’ı değil, Karabağ’ın etrafında yer alan ve Azerilerin yaşadığı toprakları da işgal etti. İçinde 150 bin kişinin yaşadığı Karabağ sorunu nedeniyle Birleşmiş Milletler rakamlarına göre 870 bin Azeri, 300 bin Ermeni yaşadıkları bölgeden sürüldü. 1994’te ateşkes imzalandığında Ermeni tarafı Karabağ’la birlikte, Karabağ’ın iki katı kadar bir bölgeyi de işgal etmişti. Bu toprakların tamamı Eskişehir’in yüzölçümü kadar.
Azerbaycan’ın %14,5’unu kontrol eden Ermenistan savaşta umduğundan da fazlasını elde etmişti. 1994 sonrasındaki barış görüşmelerinde Erivan elinde tuttuğu Azerbaycan topraklarına güvenerek el yükseltti. Azerbaycan, Karabağ’ı ve Karabağ ile Ermenistan arasında kalan bölgeyi verecek, karşılığında kalan topraklarını alacaktı. Buna karşılık Bakü yönetimi Karabağ’ın kendi egemenliğinde kalması şartıyla, Karabağ Ermenilerine geniş siyasi otonomi vermeyi kabul ediyordu.
“Karabağ’ı aldık, Ermenistan’ı kaybettik”
Ermenistan’da konuştuğum akademisyen ve gazetecilerden sıklıkla şunu duydum: “Karabağ’ı kazandık, ama Ermenistan’ı kaybettik.”
Anlamı şu: Ermenistan’da iktidar aşırı milliyetçi Karabağ Ermenilerinin kontrolüne geçti. İşgal ettiği Azerbaycan toprakları nedeniyle, Ermenistan’ın çeyrek asırdır Bakü ve Ankara ile diplomatik ilişkisi yok. Denize kıyısı bulunmayan Ermenistan sınırlarının yüzde 85’ini oluşturan Türkiye ve Azerbaycan kapılarıysa kapalı. 30 yıl önce Sovyetler Birliğinden ayrılan Ermenistan, bugün hemen her alanda Rusya’ya bağımlı durumda. Erivan’da havaalanına indiğiniz andan itibaren, ülkeye hâkim tecrit ve dış dünyaya kapanma duygusu suratınıza çarpıyor.
Karabağ sorunun Ermenistan halkının bugünü ve geleceği için nasıl bir prangaya dönüştüğünü ilk fark eden 1990’lardaki Devlet Başkanı Levon Ter-Petrosyan’dı. Ter-Petrosyan Karabağ’ın çevresindeki işgal edilmiş topraklardan çekilme karşılığında, Bakü ve Ankara ile barış yapılmasının gerekliliğini 1994 ateşkesi sonrasında dile getirmeye başladı. Karabağ ve Laçin koridoru Erivan’da kalıp işgal edilen toprakların kalanı geri verilecek, sınırlar açılıp tecrit bitecek, Karabağ’ın statüsünün ne olacağı sorusu zamana bırakılacaktı.
Rusya’ya bağımlılık ikilemi
Ancak bunu ihanet sayan Ermeni milliyetçileri Ter-Petrosyan’ı devirdi. 1998’den 2018’e kadar Erivan’da iktidar Karabağ Ermenilerinden Koçaryan ve Sarkisyan’ın elindeydi. Aradan geçen 20 yılda Erivan bir yandan Karabağ konusunda hiçbir taviz vermeyeceğini yineledi, diğer yandan da başta ekonomi ve askeri konular olmak üzere, giderek artan şekilde sırtını Rusya’ya yasladı.
Azerbaycan’ın Ermanistan işgali altındaki Dağlık Karabağ ve civarındaki topraklarını geri almak için sürdürdüğü harekatta Ekim 2020’nin ikinci haftası itibarıyla durum. ( Elmurod Usubaliev – Anadolu Ajansı )
Bugün gelinen noktada Ermenistan’ın savunmasında, Rus askeri üssü belirleyici konumda. Ülkenin demiryolları, elektrik ve doğalgaz şebekesi, telefon ve GSM hatları Rusya’nın kontrolünde. Siyaset ve ekonomiyi kontrol eden oligarklarla Moskova arasında yakın ilişkiler var. Ermenistan’da, kapana kısılmışlıktan ve oligarkların ağırlığından şikâyetçi kesimler yıllar içinde seslerini daha da yükselterek 2018’de Nikol Paşinyan’ı “kadife devrimleri” andırır biçimde iktidara getirdiler. Paşinyan bir yandan Batıyla yakın ilişkiler kuracağının mesajını verirken, diğer yandan da Ter-Petrosyan’ın sonundan kaçınmak için Karabağ konusundan sert mesajlar verdi.
Ermeniler dağları tutuyor
Son yirmibeş yılda zaman zaman küçük çaplı çatışmalar yaşandı. Bunlardan en ciddisi 2016 yılında Azerbaycan’ın küçük bir toprak parçasını kazanımıyla sonuçlandı. Geçtiğimiz hafta başlayan çatışmalarınsa artık savaşa dönüştüğünü söyleyebiliriz. İki tarafın asker kayıpları yüzlerle ifade ediliyor. Her iki taraf da sivil yerleşim yerlerinin bombalandığına dair görüntüler yayınlıyor.
Bakü geçtiğimiz dönemde artan petrol ve gaz gelirleri neticesinde, başta İsrail ve Türkiye’den alınan modern silahlarla ordusunu donattı. Adı üstünde Dağlık bir coğrafya olan Karabağ’da Ermeni askeri güçleri hâkim tepelerin tamamını kontrol ediyor. Hava savunma sistemlerine sahip Ermenistan ordusu, Azerbaycan’ın kendisine karşı helikopter ve savaş uçağı kullanmasını engelliyor. Sahada da son derece ciddi şekilde tahkim edilmiş mevzilerle yapacağı savunmaya güveniyor.
Azeriler SİHA’larla karşılık veriyor
Ermenilerin strateji ve taktikler son çatışmalara kadar işe yaradı.
Azerbaycan ise coğrafyanın getirdiği dezavantajı gelişmiş SİHA’larla bir ölçüde gidermek istiyor. Son çatışmalarda Azerbaycan savunma bakanlığı, Ermenistan’a ait çok sayıda tank ve zırhlı aracın SİHA’lar ile yok edildiği görüntüleri paylaştı. Dahası Azerbaycan devlet başkanı İlham Aliyev ordunun bazı köyleri ve güneyde İran sınırına yakın düzlükte yer alan Cebrail kasabasını ele geçirdiğini duyurdu. Bu, Azerbaycan’ın son 25 yılda ilk defa bir kasabayı geri alması demek. Azerbaycan ordusu Ermenistan işgalindeki topraklarının yaklaşık yüzde 1,5’unu geri almış gözüküyor.
Çatışmalar neden şimdi başladı?
Her ne kadar çatışmaları kimin başlattığı henüz tam olarak açıklık kazanmasa da, ABD’nin seçimlerle meşgul olduğu şu günlerde Bakü’nün işgal edilmiş topraklarını kurtarmaya yönelik bir askeri hamle yapmış olması muhtemel. Ağustos ayında Azerbaycan Savunma Bakanı Zakir Hasanov Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Ankara’da yüz yüze görüştü. Bu görüşmede Temmuz ayında Ermenistan ve Azerbaycan arasında yaşanan çatışmalara ve buna nasıl karşılık verileceğine de değilmiş olmalı.
Konu Kafkasya olunca, odak noktasından ayırmamamız gereken ülke Rusya. Moskova’nın Ermenistan’daki askeri ve ekonomik ağırlığı tartışılmaz seviyede. Kremlin önce Gürcistan, ardından Ukrayna ve Belarus’ta yaşanan iktidar mücadelelerinde Batı’nın desteklediği aday ve hareketleri kendi çıkarları için tehlikeli olarak değerlendirdi. Buna benzer bir gelişmenin Ermenistan’da yaşanabileceğine yönelik ihtimaller 2018’de Paşinyan’ın iktidara gelişiyle arttı. Paşinyan’ın açmazı hem Karabağ’da sertlik yanlısı ve radikal bir tutum takınması, hem de ülkeyi Rusya’nın yörüngesinden Batıya doğru çekmek istemesi. Rus askerine evet, ama Rusya’nın ağırlığına hayır gibi çelişkili bir pozisyonu var.
Erivan’ın işgali kalıcılaştırma adımları
Erivan geçtiğimiz yıl Karabağ’ın güneyinde yer alan işgal ettiği Azerbaycan topraklarını inşa edeceği karayoluyla Ermenistan’a bağlayacağını duyurdu. Bu bölgeye Suriye iç savaşından (ve şimdi Lübnan’dan) kaçan Ermenilerin yerleştirildiği basına yansıdı. Paşinyan Karabağ’ın merkezi idaresinin Hankenti’nden (Stepanakert), Azeriler için manevi ve milli değeri bulunan Şuşa’ya nakledilmesini destekliyor. Son çatışmaların, Karabağ meclisinin Şuşa’ya taşınması kararının alınmasının hemen ardından başladığını da vurgulamak gerek. Tüm bu adımlar Erivan’ın taviz vermez tutumunu sürdüreceğinin işaretleriydi.
Bakü’nün işgal altındaki topraklarının kurtarılması için uluslararası konjonktürü uygun görerek harekete geçtiği varsayılırsa, bu adımı atmadan önce Moskova’dan en azından sarı ışık almış olduğu düşünülebilir. Ermenistan içinde Batıyla yakın ilişkileri destekleyen kesimlerin ve onların desteğini alan Paşinyan’ın hırpalanması, Moskova için olumlu bir gelişme sayılabilir mi? Bu sorunun cevabını verebilmek için sahada çatışmaların ne yönde seyredeceğini beklememiz gerekiyor. Rusya devlet başkanı Vladimir Putin “çatışmalar Ermenistan topraklarında yapılmıyor” açıklamasıyla şimdilik duruma müdahale etmeyip, izlemekle yetineceğinin işaretini verdi.
Bundan sonra ne olabilir?
Karabağ’da üç seçenekten bahsedebiliriz: 1) Azerbaycan sınırlı bir toprak kazanımı elde ettikten sonra durur. Aliyev bunu bir zafer olarak tanımlar, Ermenistan bu uyarıyı alır ve Rusya ile yakın ilişkilerinin içerde sorgulanmasına set çeker. 2) Azerbaycan işgal edilmiş topraklarının bir kısmını kurtarır ve çatışmalar durur. Ermenistan’da böyle bir gelişme sonrasında iktidar devrilir. Pazarlık masasında Bakü’nün eli güçlenir. 3) Azerbaycan Karabağ ve işgal edilmiş toprakların tamamını alır. Kafkasya’da tüm denge değişir. Bunun gerçekleşmesi en zor seçenek olduğunu vurgulamak gerekir.
Tüm bu seçenekler Azerbaycan’ın bölgesel çapta tüm dengeleri gözeten bir siyaset ve dış politika uyguladığını gösteriyor. İktidar mücadeleleriyle uğraşan Ermenistan’ın tersine, Aliyev içerdeki tüm muhalefeti bastırarak ülkeyi ve dış politikasını otoriter şekilde yönetiyor. Yine Erivan’dan farklı olarak Bakü, Rusya ile yakın ama dengeli ilişkiler kurdu. Türkiye ile ilişkilerini hayaller üzerine değil, çıkarları üzerine bina ediyor. İsrail ile yakın ilişkiler kurarken İran’ı tamamen dışlamamaya özen gösteriyor. Küçük bir ülkenin, çıkarlarına aykırı olarak gördüğü statükoyu değiştirmek için dengeler üzerinden kurduğu bu strateji başarılı olacak mı? Bunu zaman gösterecek. Aliyev’in “30 yıl daha bekleyecek vaktimiz yok” demeci, yıllardır sonuç alınamayan müzakerelerin Bakü’nün elini zayıflattığına ve Ermenistan işgalin kalıcılaştırdığına yönelik bir tepki olarak görülebilir.
Erivan ise imkân ve olanaklarının çok ötesinde hedefler peşinde koşarken, büyük bir güce siyasi, iktisadi ve güvenlik anlamında tam anlamıyla bağımlı hale gelen bir aktör. Dış politikada bir ülkenin içinde bulunabileceği en güç durumlardan biri bu olsa gerek.
Analiz: Behlül Özkan Doç. Dr. Behlül Özkan, ( Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi)
Kaynak: Yetkin Report
Henüz yorum yapılmamış.