Emmanuel Macron hangi geleneÄŸi temsil ediyor?
Zekeriya KurÅŸun / YeniÅžafak
Fransa’nın çapsız lideri Macron yine ayarı kaçırdı. Avrupa içindeki müttefikleriyle, hatta kendi halkıyla kavgalı olan; NATO’yu hedef alan, ABD ile sürekli didiÅŸen Macron bir kere daha çizmeyi aÅŸtı. Türkiye’nin Afrika’daki görünürlüÄŸüne, Libya’da meÅŸru hükümete desteÄŸine ve en önemlisi DoÄŸu Akdeniz’deki varlığına tahammül edemeyen küçük adam bu sefer de ÅŸaşırtmadı. Aklı sıra iki iddia ile Türkiye’yi yeniden hedef aldı. Ä°slam’ın her tarafta bir kriz içinde olduÄŸu tezini ileri süren Macron, eski Osmanlı coÄŸrafyasında Türkiye’nin dört yüz yıllık tarihi paydaşı olan Tunus’u gösterip zımnen Türkiye’yi suçladı. Fransa’nın elinde oyuncak olan otuz yıl önceki eski Tunus’a duyduÄŸu özlemi söylerken, zihninde bugünkü Türkiye-Tunus yakınlığını referans aldığı belliydi.
Bununla yetinmeyen Macron, Azerbaycan’a, Azerbaycan toprağından saldıran Ermenistan’ın yanında dururken, milletlere bir zoka olarak yutturdukları Fransız Ä°htilali ilkelerini de unutup Türkiye’yi bir kere daha hedef gösterdi. Azerbaycan’ın otuz yıldır iÅŸgal altındaki topraklarını kurtarmak için yaptığı hazıklıklarını, yerinden yurdundan edilen bir milyon insanın yaÅŸama hakkını yok sayan ve Ermenistan’a karşı alınan baÅŸarı karşısında çılgına dönen Macron Türkiye’ye yüklendi.
Macron, bir Fransız geleneÄŸi olarak yıllarca terör örgütü PKK’ya verdiÄŸi desteÄŸi unutup, Suriye’den “Ä°slamcı” paralı askerleri Azerbaycan’a taşıdığı iddiasıyla, Türkiye’yi aklınca uluslararası kamuoyu nezdinde sıkıştırmayı hedefledi. Böylece, uluslararası kamuoyunun ilk defa yalnız bıraktığı Ermenistan’a destek sunarken; Türkiye’yi de Fransa’nın yaptığı gibi “saÄŸa sola terörist taşıyan” kriminal bir ülke olarak ilan etmeye niyetlendi.
Aslında bu durum, Fransız tarihinde yeni bir ÅŸey deÄŸildir. Fransız Ä°htilali’nden sonra ayarı bozulan Fransa, kendi içinde özgürlükleri ve insan haklarını savunurken, diÄŸer insanlara ve milletlere bunu fazla görmüÅŸtür. Nitekim siyonistler gibi diÄŸer topluluk ve milletlere karşı gizli bir üstünlük ve enaniyet geliÅŸtirerek, bugüne kadar özgürlüÄŸü sadece kendileri için istediklerine dair binlerce örnek ortaya koymuÅŸtur.
Fransız Ä°htilali’nin fikri öncülerinden ve Fransa’nın özgürlükçü sevimli yüzü olarak dünyaya pazarlanan Voltaire’e bakın. DüÅŸüncesinin merkezine dini hoÅŸgörüyü ve inançlara saygıyı oturtan bu filozof, söz konusu Ä°slamiyet ve onun Peygamberi Hz. Muhammed olunca kendi prensiplerini de çiÄŸneyip iftira yapmaktan çekinmemiÅŸtir. Hatta yazdığı Taassup ya da Muhammed Peygamber adlı eserinde bir filozofa yakışmayacak benzetmelerde bulunmuÅŸtur. Eserindeki anakronik yaklaşım bir yana; asla bir arada olamayacak iki anlayışı, Hz. Peygamber’in tebliÄŸ ettiÄŸi “selam dini” ile terörle anılan Ä°smaililiÄŸi yan yana koyarken; bütün özgürlükçü fikirlerini de çöpe atıp zihninin derinliklerinde var olan Katolik Ä°slam düÅŸmanlığını ortaya çıkarmıştır.
Macron da Voltaire’in yolunda ilerlemektedir. Kendisinden öncekiler gibi Müslümanlık ve Türklük söz konusu olunca, genetik mirası olan kin ve nefret hortlamaktadır. Asırlarca kendisine saÄŸlanan kapitülasyon imkânlarıyla Osmanlı topraklarında ticaret yaparak, bu sayede Avrupa’da yer edinen Fransa’nın; Ä°ngilizlerin öne çıkmasıyla birlikte yaptığı ilk iÅŸ, Osmanlı Mısır’ına saldırmaktır. Müttefik olduÄŸu ve tarih boyunca himayesinden istifade ettiÄŸi Osmanlı devletini aldatmak bir yana, Mısır’a ulaÅŸtığında, halkı da özgülük adına aldatmaya kalkan Napolyon’un Akka önlerinde Cezzar Ahmet PaÅŸa’dan aldığı ders, Fransa’nın Türk düÅŸmanlığını esas alan modern siyasi geleneÄŸinin de baÅŸlangıcıdır.
Fransızlar, Müslüman topraklarını doÄŸrudan veya dolaylı olarak iÅŸgal ettikçe, ya da nüfuz kurdukça ilk hedefleri daima oralarda yaÅŸayan Türkler olmuÅŸtur. Zira Müslümanlar arasında hiçbir sabıkası olmayan ve Ä°slam kardeÅŸliÄŸine en çok baÄŸlı olan Türklerin varlığından daima rahatsız olmuÅŸlardır. Bugün Ermenistan karşısında tamamen meÅŸru ve tabii olan Türkiye-Azerbaycan dayanışmasından rahatsız olan Macron’un ataları da yüzlerce defa aynı ÅŸeyi yapmışlardır.
Osmanlı toprağı olan Cezayir’i, özgürlük götürme bahanesi ile iÅŸgal edip ardından bir milyondan fazla insanı katlederek ayrılan Fransa’nın orada yaptıklarına bir örnek verip yazıyı bitirelim:
Cezayir Dayısı olan Hüseyin PaÅŸa, halkının alacağı olan helal kazancın karşılığını, Fransa’ya satılan ürünlerin bedelini ve alacağını isteyince ülkesi iÅŸgal edildi. Fransa bu iÅŸgal ile Cezayir’de pek çok ocağı söndürürken, ilk olarak Türkleri hedef aldı. Mal varlığına ve sahip olduÄŸu her ÅŸeyine el konulan Hamdan Hoca “ÅŸefkat ve merhamet gösterilmeyen, emelleri yok edilen” Cezayir halkının sözcüsü olarak Paris’e gidip Fransız devlet adamlarının riyakarlıklarını yüzlerine vurdu. Ayrıca Fransızca, Le Miroir/Ayna adlı bir rapor kaleme alarak fezahatlarını bütün dünyaya gösterdi. “Ben olayların sesi ve vatan evlatlarımın sedasıyım” diyen Hamdan Hoca raporunda; Fransa’nın, Cezayir’de adalet ve hak anlayışından nasıl saptığını, üç yüz yıllık Türk idaresini nasıl hedef aldığını ve özellikle Türklere yaptıklarını bütün delilleriyle anlattı.
Fransa’nın küçük adamı Macron masum Fransızlara bile yakışmamaktadır. O, bir taraftan tarihin çöplüÄŸünde yer almış olan Voltaire’in saklı kinini; diÄŸer taraftan da Napolyon’un yüzsüzlüÄŸünün varisi olduÄŸunu düÅŸünmektedir. O, Fransız tarihindeki özgürlük tezlerini deÄŸil; evrensel ahlakı ve medeniyeti karşısına alan barbarlığı ve nefreti temsil etmektedir. O da, çöplükteki yerini alacaktır.
Henüz yorum yapılmamış.