Özel / Analiz Haber
Terse gidiş ve ekstrem farklılıklar
Esasında karamsar birisi değilim, ancak uzun bir zaman dilimi geçmiş olmasına rağmen hem bahse konu salgının bertaraf edilmesinde, hem ondan kendimizi koruyabilme hem de onunla birlikte yaşamayı öğrenme konusunda dişe dokunur bir başarı hikayesi yok dünyada. Bu sizi de ürkütmüyor mu? Karşılaştığımız felaket değil, felaketin üstesinden gelebilme iradesi, acıyı sırtlayabilme gücü ve değişebilme melekesini kaybetmiş olmamızdan şahsen ben çok endişeliyim.
Dinin dünü, bugünü ve yarını ezelden ebede kuÅŸatma iddiasını günün kabul görmüÅŸ paradigmalarını aÅŸan bir dikkatle yeniden hatırlatacak âlimlere, Müslüman mütefekkirlere ve bilgiyle O'na yakınlaÅŸmak için yüzgöz olan akademisyenlere çok büyük sorumluluklar düÅŸmektedir.
Ä°nsanoÄŸlunun karşılaÅŸtığı her koÅŸula adapte olmasına dair Anadolu da halk arasında yaygın bir ifade vardır, “insandır alışır”. YaÅŸanan acılara da girdiÄŸi karanlık ortama da içinde bulunduÄŸu doÄŸa koÅŸullarına da birlikte olduÄŸu topluma da uyum saÄŸlama konusunda insanoÄŸlunun çok büyük bir becerisi ve yeteneÄŸinin olduÄŸundan hiç kuÅŸku yok. DiÄŸer tüm canlılardan farklı olarak doÄŸada var olabilmeyi kendi akıl ve becerisi ile saÄŸlar.
Ondan kurtuluÅŸ yok
Denilir ki kuÅŸlarla balıklar sohbet etmiÅŸler, kendilerine bahÅŸedileni muhatabına izah ederken balıklar, Rabbül Alemin bize denizleri, okyanusları velhasılı kelam yeryüzünün tüm sularını ikram etti. KuÅŸlar da bize de bu dünyada bitmeyen gökyüzünü. Sonra birbirlerine sorarlar, peki aklı kime verdi? Yine karşılıklı cevap verirler, beniâdeme. Ve her ikisi de yek bir ağızdan o halde ondan kurtuluÅŸumuz yoktur derler.
DoÄŸayı tanıma, ondan istifade etme ve onu deÄŸiÅŸtirme konusunda insanın sergiledikleri artık bir baÅŸarı olmanın da çok ötesine geçtiÄŸi biliniyor. Ki bu imkanı insana sunan asıl özelliÄŸi içine girdiÄŸi her türlü iklime adapte olabilme kabiliyetidir. Dahası adaptasyon konusunda insanı diÄŸer canlılardan farklı kılan temel özelliÄŸi onun hem fiziki hem de duygusal olarak deÄŸiÅŸebilme ve uyum saÄŸlayabilme kabiliyetinin son derece geliÅŸmiÅŸ olmasıdır. BilindiÄŸi gibi büyük usta Ä°bni Haldun, insanın ikili bir doÄŸası olduÄŸunu söyler, bunların birisi “fıtri” olandır diÄŸeri de “toplum” ve tarihin inÅŸa ettiÄŸidir. O toplumsal tarihe eÄŸilme çabası içindeydi ve düÅŸüncesini de “insan, alışkanlıklarının evladıdır” ÅŸeklinde formüle etmiÅŸti. Ve bu ifade belki de onun en çok bilinen sözlerinden birisidir. Ona göre alışkanlıklar zamanla birer meleke haline gelirler ve daha sonraları da genetik bir mirasa dönüÅŸürler. Ä°nsanın doÄŸuÅŸtan hangi potansiyellere, deÄŸerlere ve bilgilere sahip olduÄŸu konusu hem DoÄŸu hem de Batı medeniyetinin en çok kafa yorduÄŸu konudur. Tabi her birisinin farklı bir çıkış noktası ve gayesi olmuÅŸtur.
Her ÅŸey bir lütuf
Ä°slam-DoÄŸu medeniyetinin çıkış noktası insanın O’ndan bir ruh taşıdığı ve bu izi sürerek hem O’nun hem de kendi varlığının farkına varacak bir yol bulmaktır. Gayesi ise insana bahÅŸedilen her ÅŸeyin bir lütuf olduÄŸunun hatırlatılmasıdır.
Batı-Hıristiyan dünyasının çıkış noktası ise tanrıya dokunabilmektir. Gayesi de onun gibi olmaktır. Nitekim Tanrı’yı aramızdaki kiÅŸilerden birisi olan “baba” olarak görme/göstermeleri de bundandır. Unutmamak gerekir ki baba-oÄŸul konumlandırması her ne kadar hiyerarÅŸik bir iliÅŸki biçimi gibi görünse de her ikisi de aynı varlık dünyasına ait kiÅŸilerdir.
Hiçbir özel yerme niyeti gütmeden söylemek isterim ki bu iki tavır alışın semavi dinlerin mesajlarında sembolize edildiÄŸi yer Hz. Süleyman ile Karun’un hikayesidir. Süleyman (as) der ki “oku ben atmadım rabbim beni imtihan ediyor, Karun dedi ki, bütün hazinelerin sahibi benim, her ÅŸeyi ben kazandım”.
Sihirli kelime: Başarı
Bundan dolayıdır ki baÅŸarı, Batı dünyasının en sihirli kelimelerinden birisidir. Ä°nsan ancak kendi baÅŸarısı kadar kendini var edebilmiÅŸtir sanki. Modern dünyada ben yaptım veya ben baÅŸardım demenin zevki bir baÅŸkadır. Herkesin bu keyfi tatması için gece gündüz yüzlerce ajan üzerinden bireylerin zihin altı dünyasına mitik mesajlar gönderilir. Nihayetinde insan her ÅŸeyi baÅŸardığını sandığı bir anda aslında hiçbir ÅŸeyi deÄŸiÅŸtiremediÄŸini fark etti. Hep kendisini deÄŸiÅŸtirmiÅŸti. Ama bu kez kendisini de deÄŸiÅŸtiremiyor. Toplumsal tarihle ilgilenenler de bilirler ki insanlığın başına çok büyük felaketler gelmiÅŸtir. Ama sonra bunlardan kurtulmuÅŸ ve kendisini yeni duruma göre ayarlayıp yeni yaÅŸam pratikleri üretip aynı duygu dünyasını muhafaza ederek kendi yoluna devam etmiÅŸtir. Covid-19 dolayısıyla zuhur eden pandemi süreci, daha önce örneÄŸine rastlanmayan bir duruma neden oldu; insanoÄŸlu ne yeni duruma alışabildi ne de kendine yeni alışkanlıklar edinip fıtri duygularını muhafaza ederek yaÅŸamını idame ettirmeyi baÅŸarabiliyor. Rivayete göre insanın hüzün hikayesi, Adem peygamber ile baÅŸlar ve onun çocuklarıyla devam eder.
Kabil bile alıştı
Hz Adem’in kendi hikayesi belki bir nebze de olsa birileri tarafından ÅŸahsileÅŸtirilebilir ama onun çocuklarının hikayesi bizim hikayemizdir aslında. Ä°ki kardeÅŸin kazandıklarından (kendilerine bahÅŸedilenden) Tanrı’ya sunduklarının kabul görmesi baÄŸlamında yaÅŸadıkları kıskançlığın kanlı bitmesi sonucunda katil olan Kabil, kardeÅŸine yaptıklarını fark ettiÄŸinde çoktan iÅŸ iÅŸten geçmiÅŸti. Günlerce onun naaşını sırtında taşıdı. Acıyı sırtlayarak dünyayı dolaÅŸtı. Günlerce hüzün taşıdı üstünde ve içinde. Ama buna bile alışabildi insan. Hem de bir kargadan öÄŸrendiÄŸi çok sıradan bir pratik ile… Daha sonra baÅŸka baÅŸka felaketler de yaÅŸandı. Beniâdem bütün bunlara alışabildi. SavaÅŸlar yaÅŸadı, kıtlık gördü, salgınlarla boÄŸuÅŸtu, büyük buhranlar kabus gibi çöktü dünyanın üzerine. Bütün bunlar yaÅŸanırken de yaÅŸandıktan sonra da insanoÄŸlu üstün yetenekleri ile hem yeni duruma iliÅŸkin adetler oluÅŸturdu hem de kadim olan derin duygularını canlı tutmaya devam etti. Hatta körelmiÅŸ olanları dahi yeniden canlandırdı. Görünen o ki bu kez durum farklı seyrediyor. Ne yeni duruma iliÅŸkin adetler üretilebiliyor ne de fıtri olan duyguların canlı tutulması mümkün oluyor.
Üstelik bu kez insanoÄŸlu daha çok donanımlı ve çok daha fazla imkân sahibi, daha çok güçlü ve daha çok baÅŸarabilme deneyimine sahip. Ama yine de baÅŸarılamıyor bu kaosun üstesinden gelmeyi.
Niçin? Çünkü insan, kendisinin yapması gereken her ÅŸeyi, ama her ÅŸeyi ya bir teknolojiye ya bir kamu kurumuna ya da bir baÅŸka mekanizmaya ihale etmiÅŸ durumda.
Bir baÅŸkası ibadet etsin ama sevabını ben alayım, çocuÄŸu ben yapayım ama bir baÅŸkası onu eÄŸitsin ve terbiye etsin, acılar var olsun ama beni bulmasın. Hüzün daÄŸlara yaÄŸsın ama ben o daÄŸların çiçeklerini seveyim psikolojisi içinde herkes.
Bilgisayar şiir bile yazıyor
Bu açmazdan kurtulmak mümkün deÄŸildir. Ä°nanmayı bile bir baÅŸkası bizim adımıza yerine getirsin istiyoruz. MatematiÄŸi ve musikiyi bilgisayara yüklediÄŸimizden bu yana bütün kabiliyetlerimiz köreldi. Öyle ki ÅŸiir bile dijital ortamda üretilebiliyor.
Yanılmıyorsam usta yönetmen Andrey Tarkovski’e ait olduÄŸu söylenen bir ifade vardır, “ÅŸükür ki bilgisayar ÅŸiir yazamıyor”, evet Tarkovski dostumuzun zamanında bilgisayarlar ÅŸiir yazamıyorlardı ama maalesef ÅŸimdi yazıyorlar, hem de akrostiÅŸ olanları bile var. Ortaya çıkan salgının bizi deÄŸiÅŸtiremediÄŸini iddia ettiÄŸim düÅŸünülmesin, aksine üstün bir meziyet olan deÄŸiÅŸebilme ve deÄŸiÅŸtirme yeteneklerimizin körelmiÅŸ olmasından bahsediyorum. Bu gücümüzün tükenmiÅŸ olduÄŸunu vurgulamak istiyorum. Åžair-i maderzat Hüseyin Atlansoy, hüzne dair çarpıcı tasvirlerde bulunur. Önce bu dünyayı “burası sebepsiz hüzünler sultanlığı/kül burada her ÅŸey; aÅŸk, bilgi ve keÅŸif/zaman ÅŸu an ve mekan ÅŸu nokta/gelir geçer sultanlık hafif ve gözyaÅŸlarıyla” tanımlar ve sonrasında o acı hakikati bize haykırır; “/siz de biliyorsunuz/’hüzün’ bu yıl yine moda çocuklar/” ama sadece modaseverlerin ilgi duyabileceÄŸi bir konu deÄŸildir ha! “/iyisi, kötüsü olmaz acının ve acı/insanın yüzünde gizlidir; çocuklar/”
Ez cümle insanın başına çeÅŸitli felaketler gelebilir ve bugüne kadar da pek çok felaket gelmiÅŸtir zaten. Muhtemelen bundan sonra da gelecektir. YaÅŸanan acı dolu tecrübelerden insanlık son derece kıymetli ama çok yüksek maliyetli bilgiler edinmiÅŸtir. Naiv hayat bilgisi de dediÄŸimiz bu bilgi türü, bize gündelik hayatta karşılaÅŸtığımız sorunların çözümü için metodolojik bir altlık oluÅŸturur. Ancak günümüzde bu bilgi, diÄŸer bilgi türlerine karşı varlığını koruyamadı. Giderek nostaljik hikayelerin teması haline geldi. Bu karamsal tablo bize, artık kendimizi yeni duruma uyarlayacak ya da adapte etmek için deÄŸiÅŸtirebilecek melekemizi kaybettiÄŸimizi göstermektedir.
Esasında karamsar birisi deÄŸilim, ancak uzun bir zaman dilimi geçmiÅŸ olmasına raÄŸmen hem bahse konu salgının bertaraf edilmesinde, hem ondan kendimizi koruyabilme hem de onunla birlikte yaÅŸamayı öÄŸrenme konusunda diÅŸe dokunur bir baÅŸarı hikayesi yok dünyada. Bu sizi de ürkütmüyor mu? KarşılaÅŸtığımız felaket deÄŸil, felaketin üstesinden gelebilme iradesi, acıyı sırtlayabilme gücü ve deÄŸiÅŸebilme melekesini kaybetmiÅŸ olmamızdan ÅŸahsen ben çok endiÅŸeliyim. SaÄŸlık çalışanların fedekarlıklarını gölgelemek istemem ama günümüzün en iddialı disiplini olan tebabetin çaresizliÄŸinden endiÅŸe etmiyor musunuz? Eskiden beri farklı türleri biliniyor olmasına raÄŸmen yeni türün genetik haritasının tam olarak bilindiÄŸini söylemek bile sanıyorum kolay deÄŸildir. Hastalığın kendiliÄŸinden bir mutasyona uÄŸramasını çaresizce beklemekten baÅŸka ne yapabiliyoruz?
Prof. Dr. Mazha BaÄŸlı / Star-Açık GörüÅŸ
Henüz yorum yapılmamış.