İhsan Fazlıoğlu: İnsan bir sürecin ürünüdür
Nasıl ki Evren'deki icadın, hakikatin nihai amacı insandır; siyasetin de nihai amacı insan olmalıdır; hem bir tür hem de bir birey olarak... İnsanı bir siyaset içinde var kılan, yeri, işlevi ve ilişkileridir. Bu özellikleriyle hem bir birey hem de bir toplum olarak insan bir süreç, bir örüntüdür.
HERHANGÄ° bir olgu ya da olay öbegini, ister maddî ister manevî, yorumlarken kiÅŸilerin genellikle bütüne bakma ya da parçaya takılma davranışı gösterdikleri söylenir.
Bu davranış, bir örneklemeyle, ormana bakarken aÄŸaçları gözden kaçırma ya da tek tek aÄŸaçlara yani parçalara yoÄŸunlaÅŸirken bütünü, yani ormanı atlama biçiminde dile getirilir. Öyle ki, bazı düÅŸünürler, DoÄŸu ile Batı zihniyetleri arasındaki farkın -her iki sözcüÄŸün delâletleri hakkıyla bilinemese de- bütün ile parçaya verdikleri dikkatte belirdiÄŸini vurgularlar.
Muhammed Ä°kbal'in bir gül bahçesinde tek tek güllerle ilgilenen kadim Ä°ranlı bilge ile içine girmeyip bahçeyi dışarıdan bir bütün olarak seyreden kadîm bir Yunan filozofun arasındaki en önemli ayrımın, bahçe ile güle yönelik tavırlarında somutlaÅŸtığını söylemesi; Richard Feynman'ın kadîm Bâbil matematikçilerinin tek tek örnekler içinde erittikleri tümel kural anlayışı ile Yunan matematikçilerin tekillikleri deÄŸiÅŸkenlikleri içinde bilinemez kabul edip mutlaklaÅŸtırdıkları tümellik anlayışını iki farklı bilme tarzı olarak sunması hep insanın bu bütün ve parçaya yönelik dikkatine dayandırılmıştır.
Benzer bir tavrı, Marco Polo ile Kubilay Hân'ın kemer köprü üzerindeki konuÅŸmasında da görürüz: Kemer köprüde tek tek taÅŸlar mı önemlidir, kemer biçimi mi?
Sadece bütüne yönelen bir zihin, hareketten, deÄŸiÅŸimden, baÅŸkalaÅŸimdan, dönüÅŸümden rahatsız olur. Tümel arayışı bir sabitlik, bir ilke arayışıdır. Hareket içre bulunan ÅŸeylerde harekete konu olmayan özü aramak, donmuÅŸ bir sıfır noktası tespit etmek demektir. Sabitlik arayışı, hem Tanrı'da hem de bir temsili olarak Ä°nsan'da gidimli-aklı(akl-i istidlâlî) öne çikarmayi zorunlu kılar; çünkü bu anlamdaki akıl birbirine baÄŸlamak için sabit noktalar arar; düzenler, yani dondurur. Orman ya da bahçe birer kavram olarak hareketten dolayısıyla deÄŸiÅŸimden bağımsızdır; tek tek aÄŸaçların ya da güllerin tekillikleri içindeki durumları onları birarada bulunduran, onlara birlik veren orman ve bahçe kavramlarına göre çok da önemli deÄŸildir. Bütünü önceleyen, tekillikleri, bireysellikleri önemsemez. Örnek olarak "insan hakları" tamlamasını sabit bir öz olarak gören bir zihniyet için bazı insan tekillerinin haksızlığa uÄŸraması bütün adına çok da önemli deÄŸildir. Tümele iliÅŸkin nazarın inÅŸa ettiÄŸi manzara, kendisinde içkin kurallılığa zorunlu olarak tâbidir. Öyle ki, bu anlayış Tanrı'ya bile uygulanır: Tanrı kendinde içkin aklî kurallığa uymak zorundadır.
Yalnızca tekilliklere yönelen bir zihin için ise, önemli olan birey ve onun belirli bir mekan ve zamandaki iÅŸlevidir. Her ÅŸeyin olduÄŸu hâl üzere kalmaması, deÄŸiÅŸmesi, tekillikler içindeki düzenin gözden ırak tutulmasına ve giderek salt operatif bir anlayışın yerleÅŸmesine neden olur. Önemli olan ÅŸu-andaki ve o-yerdeki tekil bir olgu ve olayın idraki olduÄŸundan, nedensel baÄŸlantıların ihmal edilmesi kaçınılmazdır. Dün ile yarın kavramlarının zayıf olduÄŸu bu anlayışta bireysel istek ve arzular, bütüne öncelenir; insan bir akıl(akl-i istidlâlî) varlığı olmaktan çok bir irade varlığı olarak görülür.
Bütün ile parça, tümel ile tekil arasındaki cedelî(diyalektik) iliÅŸki toplumsal ve siyasal düzenler için de geçerlidir. Bütüne odaklanan bir siyasi irade otoriter, buyurgan, tutarlı ve bütün adına bireye karÅŸi kıyıcıdır. Ä°lkeleri adına bireyleri gözden çikaran, kendisi için sabitliÄŸi saÄŸlayan temel kavramlar adına deÄŸiÅŸikliÄŸi tartışmaya bile yanaÅŸmayan, kurduÄŸu siyasal düzeni, o düzeni oluÅŸturan tüm bireylerin paylaÅŸimına açmayan bir yapı gösterir. Çünkü önemli olan dışarıdan bakıldıkta(nazar), bir bütün olarak manzaranın güzel görünmesidir; içeriden bakıldıkta bireysel temelde tespit edilebilecek arızalar, bütün adına çok da önemli deÄŸildir. Manzarayı, giderek görünüÅŸü asıl haline getiren bu yaklaÅŸim, sahte ve yapay dahi olsa her türlü araç ve gereci kullanarak mevcut görünüÅŸünü sürdürmeyi hedefler; bunun için mensupları arasında hem korku yayar hem de kendisine karÅŸi nefret... Çünkü buyurgan siyasetin besini kendisinden korkulması ve nefret edilmesidir; çünkü korkan nefret eder, nefret eden korkar.
BireyselliÄŸi önceleyen toplumsal ve siyasal birliktelikler biraradalıklarını sürekli ortak-çikarlar yaratarak sürdürebilirler. DoÄŸal ortak çikarlar azaldığında, yenilerini yaratmak paylaÅŸimın sürmesi açısından kaçınılmaz olduÄŸundan saldırganlıkları artar. Kısaca yalnızca bireyselliÄŸe odaklanan siyasî bir irade, ister doÄŸal ister yapay devamlı ortak çikar yaratamaz ise sürekliliÄŸini koruyamaz; tüm bireyleri kuÅŸatan sabiteleri bulunmadığından mensuplarını ortak bir anlayış etrafında örgütleyemez; öyle ki, bir süre sonra bireyleri arasında baÅŸ gösterecek güç mücadelesi ile alt düzeydeki ortak çikar hesapları bölünmesine, giderek yok olmasına neden olur.
Bütün ile parçanın, tümel ile tekilin biraradalığı daha farklı düÅŸünülemez mi? Büyük bir küme olarak Evren'in içinde yer alan ÅŸeyleri, varlık(vucud), var-olan(mevcud) ve var-oluÅŸ(icad) diyalektiÄŸi içinde düÅŸünebilirsek daha farklı bir anlayış elde edebilir miyiz? Ä°lk bakışta Evren'deki her ÅŸey bir yerde bir iÅŸlevde bir iliÅŸkidedir. BaÅŸka bir deyiÅŸle ÅŸey, yer, iÅŸlev ve iliÅŸki deÄŸiÅŸik itibarlar açısından aynı, yine deÄŸiÅŸik itibarlar açısından da farklıdır. Çünkü talîmî(pedagojik) ayırımlar mecâzîdir, hakikî deÄŸildir. Bu çerçevede Evren hem bir sabiteler hem de bir deÄŸiÅŸkenlikler kümesidir; buna ister süreç ister örüntü(icad) densin, Evren'de akıl ile irade, düzen ile deÄŸiÅŸim, tümel ile tekil, bütün ile parça birbirine girgin, birbirini takip eden, bir akıştır(tecelli).
Nasıl ki Evren'deki icadın, hakikatin nihai amacı insandır; siyasetin de nihai amacı insan olmalıdır; hem bir tür hem de bir birey olarak... Ä°nsanı bir siyaset içinde var kılan, yeri, iÅŸlevi ve iliÅŸkileridir. Bu özellikleriyle hem bir birey hem de bir toplum olarak insan bir süreç, bir örüntüdür. Hem hakikatin hem de siyasetin bir süreç ve örüntü olması, bütün ile parçanın, sabit ile deÄŸiÅŸkenin, tümel ile tekilin birlikteliÄŸini gösterir. Ä°ster bireysel ister toplumsal insanın hakikatini yok eden bir yaklaÅŸim insanın siyasetini de yok eder. Elbette doÄŸal âfetler gibi toplumsal âfetler de doÄŸaldır, örüntü olmanın baÅŸka bir vechesidir. Ancak doÄŸa, doÄŸal olarak doÄŸmaya devam eder; insanın doÄŸuÅŸu ise ölümünün tarzına, üslubuna baÄŸlıdır.
Kaynak: Anlayış Dergisi (Sayı 66)-Aralık 2008
Henüz yorum yapılmamış.