Mustafa Kutlu: Eski bir dikiş makinası ve kapitalizm
Follow @dusuncemektebi2
Babaannem Ayşe Hanım uzun boylu güçlü kuvvetli, Baciyan-ı Rum’dan bir yiğit hanım idi. İki oğlan, iki kız dört çocukla dul kalmış. Rus korkusu bir yandan, Ermeni zulmü öte yandan.... Ayşe Hanım’ın Singer marka bir el dikiş makinası var. Sivas’ta onunla askeriyeye iç çamaşırı dikerek geçinmiş.
Rahmetli dedem Mustafa Nedim Efendi Osmanlı devrinde küçük bir devlet memuru imiÅŸ; o yıllarda Erzincan’a baÄŸlı olan Pülümür kazasında çalışıyormuÅŸ. Rus ordusu Tercan’a geldiÄŸinde vefat etmiÅŸ ve Pülümür’e gömülmüÅŸ. Mezarını bilmiyoruz. (Galiba 1917 yılı) Babaannem AyÅŸe Hanım uzun boylu güçlü kuvvetli, Baciyan-ı Rum’dan bir yiÄŸit hanım idi. Ä°ki oÄŸlan, iki kız dört çocukla dul kalmış. Rus korkusu bir yandan, Ermeni zulmü öte yandan tüm Erzincan havalisi muhacir olup yollara düÅŸmüÅŸ. AyÅŸe Hanım’a bir kaÄŸnı arabası vermiÅŸler. Babam çocukların en büyüÄŸü imiÅŸ, on iki yaşında. AyÅŸe Hanım dört çocukla tek başına o günlerin ÅŸartlarında o daÄŸları nasıl aÅŸmış, kaç ayda Sivas’a ulaÅŸmış, uzun hikâye. Uzun kış gecelerinde, odun sobasından gelen çıtırtılar arasında o anlatır, biz dinlerdik. Neyse ki Rusya’da BolÅŸevik Ä°htilali çıkmış ve Rus ordusu geri gitmiÅŸ. AyÅŸe Hanım’ın Singer marka bir el dikiÅŸ makinası var. Sivas’ta onunla askeriyeye iç çamaşırı dikerek geçinmiÅŸ, babam bu arada RüÅŸtiye mektebinde okumuÅŸ. Neden sonra Erzincan’a dönmüÅŸler. El makinası daha sonra rahmetli anneme intikal etti. O da terziliÄŸi AyÅŸe Hanım’dan öÄŸrenmiÅŸ. Kadere bak, annem de eÅŸini genç yaÅŸta kaybetti, dört çocukla dul kaldı. Ben ilk mektebi yeni bitirmiÅŸtim. El makinası imdada yetiÅŸti, rahmetli annem onunla köyde-kentte terzilik yaparak biz çocuklarını büyüttü.
Makina bir hatıra olarak en küçük kızkardeÅŸimdedir. Tarım toplumunun makinaları kol gücü ile çalışıyordu. Buna tabiatın dost güçlerini katalım: su, rüzgâr ve hayvanlar. El tezgâhları, harman makinaları, deÄŸirmenler. Kullanılan âlet ve eÅŸyalar “evlâdiyelik” sıfatı ile anılır, dededen toruna intikal ederdi.
Bunlarda bir insan sıcaklığı, hatıralar toplamı, iylikler, güzellikler, birikmiÅŸ bir sevgi yumağı bulunurdu. Atmaya kıyamazdınız. Günümüzün tüketim toplumunda yeni model çıkınca eskisini atmak kanundur. Çöp daÄŸları bu sebeple oluÅŸmaktadır. Geri dönüÅŸüm %5’dir.
Giysilere yama yapılır, ayakkabılara pençe vurulur, el örgüsü yün çoraplar ucundan topuÄŸundan delinirse gözenerek yenilenirdi. Fakir miydik, bilmiyorum. Ama aç ve açıkta deÄŸildik.
Henüz ne naylon, ne melâmin vardı. Tahta kaşık, yer sofrası, tandır ekmeÄŸi, tencerede piÅŸen yemek kapağında yenirdi.
Biz çocuklar tandır ekmeÄŸinin kalınca gelen kenarlarını yemez artırırsak, ninem onları ziyan etmezdi. Bir geniÅŸ bakır sahana dizer, üzerine tereyağı, bol soÄŸan, yumurta, domates-biber karışımı bir sos dökerek “tirit” yapar sofraya koyardı. Evimizden çöp çıkmazdı. Meyve sebze kabukları ineÄŸi olanlara, yemek artığı olursa kemiklerle beraber kapı itlerine verilirdi.
Bu geçmiÅŸ zaman tablosundan çıkarılacak sonuç ÅŸudur: Yılan bile toprağı kanaatla yalar. Toprak tükenir mi?
Tükeniyor iÅŸte.
Tüketim toplumu öte dünya inancını kaybetmiÅŸ, bu dünyaya hakim olma ihtirası ile yanıp tutuÅŸan sanayileÅŸmenin, endüstri ve teknolojinin, kanla-zulümle kazanılmış zenginlik ve refahın, aşırı üretim, bolluk ve sefahatın eseridir.
Nefs-i emmareye hitap eder.
Doymak bilmeyen nefis insanı ve tabiatı sömürerek sonsuz kâr peÅŸinde koÅŸar.
“Tüketici” nedir? Bu toplumun varlığını devam ettirmekle görevli bir nefer. Kahveci, odacı, mezarcı gibi bir meslek. Ä°ÅŸçi dahi artık iÅŸi makinaya, fabrikaya devredip usta olduÄŸundan aynı zümreye dahil olmuÅŸtur. Bu düzende parsayı toplayan patrondur. Ä°nsanoÄŸlunun çevresi eÅŸya ile kuÅŸatılmıştır. Ufku kapalıdır. Kainatın ve tabiatın mevsimlerle beliren ilahi ritmini duyamaz, göremez. Kesrete boÄŸulmuÅŸtur. Hayatı yorumlarken tek bir ölçü kabul ederiz: Âmentü’ye inanıyor musun, inanmıyor musun?
Varlık-yokluk, üretim-tüketim, devlet-millet, fikir-felsefe, siyaset-ticaret-hukuk-sanat vb. bu soruya verilecek cevap ile vücut bulur.
“Çevrecilik” kapitalizmin fiyakasıdır. Dünyadaki plastik fabrikaları kapatılmaz ise okyanuslar altındaki çöp daÄŸları büyümeye devam edecek. Anasır-i erbaanın toprak, su, hava gibi temel unsurları zehirlenerek yok ediliyor. Ä°nsanoÄŸlu mukadder akıbeti karşısında dehÅŸete düÅŸüyor. Ömür uzuyor ama alzheimer da çoÄŸalıyor.
Eski Roma’nın zenginleri ihtiÅŸamlı ziyafet sofraları düzenlermiÅŸ. Ä°ÅŸret ve sefahat sabahlara kadar sürermiÅŸ. Ä°nsanları arslanların önüne atarak parçalanmasını zevkle seyreden bu adamlar yese yese ne kadar yiyebilir. Midenin de bir istiab haddi var. Efsaneye göre yediklerini kusar, sonra yeniden yemeye baÅŸlarlarmış.
Ünlü Ä°talyan yönetmen Fellini’nin Roma (1972) adlı filminde böyle bir ziyafet sahnesi vardır. Üstat herhalde bu sahne ile kapitalizmin iÄŸrenç çehresine iÅŸaret etmek istedi. Tüketim toplumunun üretimi ile tüketimi aynı zihniyetin eseridir, birbirini doÄŸurur. Ä°deoloji teknolojiyi, teknoloji ideolojiyi besler, büyütür. Bunun adı kapitalizmdir. Günümüzde “teknokapitalizm”e dönüÅŸtü. Küresel sermaye teknolojiyi ideolojinin önüne geçirdi. Artık ABD ile Çin arasında fark kalmadı.
Çin’in Vuhan ÅŸehrinde koronadan kurtuluÅŸ için bir havuz partisi verilmiÅŸ. Zavallı Çinliler ABD hayat tarzını, müziÄŸini, dansını, partisini nasıl taklit ediyor görmelisiniz.
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.