Sosyal Medya

Hacı Bayram’dan korkan Kâbe imamı

Restorasyonu tamamlanan Hacı Bayram Veli Camisi’nin açılış töreni için Ankara Büyükşehir Belediyesi, o tarihte Kâbe’nin birinci imamı olan Mahir el Muaykalî’yi açılışa davet eder.



2012 yılı Nisan ayında Ankara’dan baÅŸlayan masum bir talep, Suudi Arabistan’ın (SA) bütün üst kurumlarını harekete geçirir. Restorasyonu tamamlanan Hacı Bayram Veli Camisi’nin açılış töreni için Ankara BüyükÅŸehir Belediyesi, o tarihte Kâbe’nin birinci imamı olan Mahir el Muaykalî’yi açılışa davet eder. Bir mabedin açılışına bir din adamının, SA BüyükelçiliÄŸi aracılığı ile davet edilmesinden daha tabii ne olabilir ki?

Ama öyle deÄŸil. Bu resmi davet telgrafı, Ankara’dan yola çıktıktan sonra SA DışiÅŸleri’ni, Ä°çiÅŸleri Bakanlığı’nı, Vakıflar Bakanlığı ve Kâbe Ä°ÅŸleri Genel MüdürlüÄŸü’nü harekete geçirir. 15 Nisan 2012 (23 Cemaziyelevvel 1433 tarih ve 161565/3/7 numara ile) tarihiyle baÅŸlayan yazışma ilginç çözümlemeler öngörür. Anlaşılan önce Ankara’daki elçilikten Hacı Bayram Veli Camii’nin mevkii ve etrafı hakkında malumat istenmiÅŸ veya büyükelçi bu malumatı önceden vermiÅŸti. Suudi protokolünde önemli bir yeri olan Kâbe imamının gideceÄŸi yerin çevre güvenliÄŸi bakımından böyle bir yazışmada yer alması makul olabilirdi. Ama iÅŸin aslı bu deÄŸildi. Mesele çevre güvenliÄŸi deÄŸil, tamamıyla iman ve itikatlarının güvenliÄŸiydi.

Hacı Bayram Veli’nin kabrinin bitiÅŸiÄŸindeki caminin açılışına Kâbe imamının gitmesi VehhabiliÄŸin inanç ilkelerini zedeleyebilirdi. Gerçi büyükelçi görevini hakkıyla yapmış ve türbe ile cami giriÅŸinin ayrı olduÄŸunu telgrafında özellikle bildirmiÅŸti. Ama yine de yukarıda adı geçen bakanlıklar telaÅŸlanmışlardı. Ne de olsa, yazışmalarda söylendiÄŸi gibi hassas bir mevzuydu. Vehhabi itikadına göre türbe yapmak, mezarların belirgin bir ÅŸekle büründürülmesi ÅŸirkti. Hatta bu yüzden Medine’yi iÅŸgal ettiklerinde Hz. Peygamber’in türbesini bile hedef almışlar ama yıkmaya cesaret edememiÅŸlerdi. 1925’ten sonra ise Medine’deki sahabe türbelerinin içinde yer aldığı Cennetülbakiyye Kabristanı’nı dümdüz etmiÅŸlerdi. Ä°nanç ve itikatlarına en büyük tehdit olan ve en belirgin ÅŸirk alameti sayılan bir türbenin yanındaki camiye gitmek, orada ibadet etmek itikatlarına ters düÅŸüyordu.

O sıralarda Türkiye-SA iliÅŸkileri normal seyrediyordu. Kral Abdullah bir taraftan bölgesel dengeleri düzenlemek arzusunda idi, ama sokağı kontrol eden din adamlarından da korkuyordu. Cidde’de karma bir üniversiteyi dönemin Türkiye Cumhuriyeti CumhurbaÅŸkanı ile birlikte açarken söylediklerini bizzat yanında olanlardan duymuÅŸtum: Açılış sırasında Kral, mevkidaşına kısık bir sesle, daha çok ÅŸey yaparak ülkeyi dönüÅŸtürmek istediÄŸini ama ulemanın direncinden çekindiÄŸini söylüyordu.

Ä°ÅŸte bu atmosferde gerçekleÅŸen yazışmalar ÅŸöyle sonuçlanacaktı: Ä°lgili bakanlıklar ve muhtemelen Kâbe imamı kendi aralarındaki neredeyse bir ay süren istiÅŸarelerden sonra, Bakanlar Kurulu BaÅŸkanlığı’nın gizli bir genelgesi ile 16-17 Haziran tarihinde, ziyaretin yapılmamasının uygun olacağına karar verildi.. Bu karar, SA DışiÅŸleri Bakanlığı tarafından yine gizli iÅŸareti ile 17 Mayıs 2012 tarihinde, gerekçesi de yazılarak Ankara’daki elçiliÄŸe bildirildi. Gerekçede, böyle hassas bir meselenin yani Hacı Bayram Veli Türbesi’nin yanındaki bir cami açılışına gitme konusunda Kâbe imamının çekinceleri olduÄŸu, zira böyle bir ziyaretin bazı sorgulamaları da beraberinde getireceÄŸi vurgulandı. Davetin uygun bir bahane ile reddedilerek Türk hükümetine bildirilmesi istendi.

Nitekim öyle oldu. Hacı Bayram Veli’nin korkuttuÄŸu Kâbe imamı törene katılmadı. Peki, sonra ne mi oldu? Birinci imam da deÄŸiÅŸti ve bu sefer daha büyük sorgulamalara sebep olan ve geçmiÅŸte Filistinliler ve Kudüs için aÄŸlayıp arkasındakileri aÄŸlatan riyakâr Sudeysî öne çıktı. O, türbeden korkan ifrat akidesini; Hz. Peygamber’i ve onun vefatı sırasında rehin kalmış olan zırhını kullanarak Ä°srail ile yakınlaÅŸmanın dini gerekçesi yapıp tefrit denizine taşıdı.

Oysa baÅŸka bir yoruma, bir mezhebe özellikle tasavvufa tahammül etmeyen ve yasalarının esasını yeni Selefilik üzerine bina eden bu ilkesizler de Kur’ân’ın ısrarla; “Ä°frat ve tefritten” uzaklaşıp “ümmeten vasata” (Bakara suresi, 143) yani orta yolu benimseyen bir ümmet, bir Müslüman topluluÄŸu istediÄŸini bilirler. Ancak kendi meÅŸrulukları sarsılmasın diye bu düÅŸünceyi savunan her fikri reddeder, hedef gösterip ÅŸirk alâmeti sayarlar. Tabii olarak, Hacı Bayram gibi mutasavvıflardan hatta türbelerinden bile korkarlar. Nitekim son zamanlarda Körfez’de Osmanlı aleyhinde geliÅŸtirilen propagandalara, bu tür ÅŸahsiyetlerin müÅŸrik olduÄŸu safsatasını yerleÅŸtirip Türkiye aleyhtarlığı yapmaktadırlar.

Bütün bu yazdıklarım sadece SA’ya bir mesaj olarak algılanmasın. Ülkemizdeki tartışmalara, SA destekli Selefi çaÄŸrılarına daha doÄŸrusu çığırtkanlıklarına bakıp ne dediÄŸim anlaşılsın. Bütün tarihi yaÅŸanmışlığı, tecrübeyi ve en bitkin zamanlarda bile sadece tortusu Müslüman toplumları ayakta tutan Ä°slâm medeniyetini reddeden ve Türkiye’de kurumlaÅŸmaya baÅŸlayan bu anlayışlara karşı uyanık olun.

Zekeriya KurÅŸun / YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.