Sosyal Medya

Mustafa Kutlu: Türkiye'nin 1970'li yılları

Yazıya başlık olan 1970 yılını XX.a. başındaki Türkiye’ye benzetiyorum. Geçmişten gelen fikir akımları bu defa aralarına Sosyalizm’i de katarak memleketin istikbaline yön vermek için çaba sarfettiler.



Osmanlı Devleti yıkılmaya yüz tuttuÄŸunda baÅŸta II. Abdülhamit olmak üzere, devlet adamları ve aydınlar bu çöküÅŸü önlemeye çalıştı. Ä°lginçtir, Abdülhamit açtığı mekteplerden mezun olanlar eliyle tahttan indirildi.

XIX.a. sonu ile XX.a. başında bu kötü gidiÅŸe son vermek, memleketi kurtarmak, ülkenin istikbaline el koymak üzere üç fikir akımı yaygınlık kazandı. Bunlar Ä°slâmcılık, Türkçülük ve Garpçılık idi. Ancak Garpçılığın Tanzimat’tan itibaren devletin resmi görüÅŸü olduÄŸunu, Batı’nın eÄŸitim sistemi yanında kanunların da peyderpey iktibas edildiÄŸini biliyoruz. Bu kanunlaÅŸtırma hareketi içinde bize has olan “Mecelle”yi saymazsak, Cumhuriyet ile birlikte tüm kanunlarımızın Batı’dan alındığını söyleyebiliriz.

Süreç içinde Türkçülük ile Garpçılık harmanlanarak Cumhuriyet ile kurulan müesses nizama temel teÅŸkil etti. Ä°slâmcılık etkisini kaybetti, Ä°slâm paranteze alındı. Ancak Müslüman Türk’ün hem dünyevî hem uhrevî hayatını asırlardır tanzim eden Ä°slâm bir ÅŸekilde hayatiyetini sürdürdü. (Bu konuda en yetkin eser Prof. Dr. Ä°smail Kara’nın “Cumhuriyet Türkiyesi’nde Bir Mesele Olarak Ä°slâm” adlı iki ciltlik kitabıdır. Bu çalışmadan bihaber olarak Cumhuriyet devrindeki Ä°slâm’dan ve Ä°slâmcılıktan bahsetmek abestir.)

Müesses nizamın temsilcisi tek parti olan CHP’dir. Åžeflik ve devletçilik ağır basar. II. Dünya Harbi’nin akabinde Türkiye ABD’nin önderliÄŸindeki “Hür Dünya”ya ve NATO’ya katılır, çok partili sisteme geçer. O günden bu güne liberal demokrasi ile serbest ekonomi, müesses nizamın vesayeti altında (!) hükmünü yürütmüÅŸtür.

Ülkemizde sınıf esasına dayanan bir cemiyet olmadığı için kurulan tüm partilerin ne bir felsefesi ne de fikir adamı vardır. Modernizm’in genel prensipleri ile “Batılı hayat tarzı” devlete hakim olmuÅŸ, “yerli ve millî” bir fikriyat oluÅŸmamıştır. (Ä°stisna sayılacak ilim-fikir ve sanat adamlarımız vardır).

Yazıya baÅŸlık olan 1970 yılını XX.a. başındaki Türkiye’ye benzetiyorum. GeçmiÅŸten gelen fikir akımları bu defa aralarına Sosyalizm’i de katarak memleketin istikbaline yön vermek için çaba sarfettiler.

Son 50 yıl, ihtilal, anarÅŸi, iç ve dış müdahaleler ile siyasî çekiÅŸmelere sahne oldu. Nereden nereye geldik, bir bakalım.

1970 yılını iki yıl ileri, iki yıl geri alıp bazı unsurları sıralayalım.

27 Mayıs özentisi bir sol-kemalist cunta, DoÄŸan AvcıoÄŸlu’nun “Türkiye’nin Düzeni” ve “Devrim” (1969) gazetesi çevresinde oluÅŸtu, lakin çökertildi. Akabinde askerler hükumete muhtıra verdi. (12 Mart 1971). 1969’da Milliyetçi Hareket Partisi kuruldu. Aynı yıl “Devlet” dergisi yayıma baÅŸladı. DoÄŸu Perinçek liderliÄŸinde Ä°htilalci Ä°ÅŸçi-Köylü Partisi kuruldu (1969). Aynı yıl Necmettin Erbakan Milli Nizam Partisi’ni kurdu. 1972 CHP Kurultayı’nda Ecevit seçimi kazandı. 1969’da Ülkü Ocakları BirliÄŸi, aynı yıl Dev-Genç kuruldu. Barış Manço’nun “DaÄŸlar DaÄŸlar”ı çıktı (1970). Yılmaz Güney “Umut” filmini çekti (1970). Mücadele BirliÄŸi “Yeniden Milli Mücadele” dergisini çıkardı (1970), Nurettin Topçu’nun “Yarınki Türkiye” adlı eseri yayımlandı (2. baskı-1972). OÄŸuz Atay’ın “Tutunamayanlar” adlı romanı TRT ödülü aldı (1971). Milli Selamet Partisi kuruldu (1972). Ä°dris Küçükömer’in “Düzenin YabancılaÅŸması” adlı eseri çıktı (1969). Aynı yıl Ä°smet Özel ve arkadaÅŸları “Halkın Dostları” dergisini yayımladılar. Yücel Çakmaklı “BirleÅŸen Yollar” filmini çekti (1970). Kemal Tahir “Devlet Ana” romanı ile TDK ödülü aldı (1968).

Bütün bunları (baÅŸkaları da var) saymamın sebebi o yıllarda ülkenin istikbaline yön vermek için gösterilen siyasî-fikrî-sanatsal çabanın yoÄŸunluÄŸudur. Bu çaba bir daha vücut bulmadı. Kendini davaya adayan bir nesil aldanışını kanıyla ödedi. 12 Eylül olgunlaÅŸan meyveyi kopardı ve ülkenin üzerinden silindir gibi geçti.

Özal dönemi ve ardından gelen hükumetler zamanında ÇaÄŸdaÅŸ Küresel Medeniyet’in ABD damgalı hayat tarzı tüm dünya ile birlikte ülkemize de iyice hakim oldu. Duvar yıkılmış, tarihin sonu gelmiÅŸti.

Ä°lginç olan ÅŸudur: Bu hengame içinde Nizam Partisi kolundan gelen siyasi hareket tüm iç ve dış dayatmalara, vesayet odaklarına raÄŸmen Ak Parti adı ile iktidara uzandı. Uzun süren iktidarı halen devam ediyor.

Dünya geçen zaman içinde “Bilgi Çağı”ndan “Elektronik-Dijital” çaÄŸa ulaÅŸtı. Çağın sahibi “Küresel Sermaye”, onun muharrik gücü teknolojidir. Kapitalizm, teknokapitalizm olarak tüm dünyada bir “Tüketim Toplumu” oluÅŸturdu. Biz de aynı geminin içindeyiz.

Geçende sayın Ä°brahim Kalın CNN kanalında Ahmet Hakan ile konuÅŸurken ÅŸöyle bir söz söyledi: “ModernleÅŸmenin bizim için yazdığı hikâye sona ermeli, biz artık kendi hikâyemizi yazmalıyız”.

“Kendi hikâyemiz” iÅŸte bütün mesele.

Ä°nancı, felsefesi, iktisadı, siyaseti, hukuku, sanatı ve hayat tarzı ile hem kendimize hem tüm dünyaya sunacağımız hikâyeyi kim yazacak?

Bize önce bir iktidar lazım, denildi, doÄŸru. Lakin ÅŸimdi anlaşıldı ki önce bir “fikir” lazım imiÅŸ.

“Tüketim toplumu”nun içinde yaÅŸarken gelenekten, aileden, fertten konuÅŸmak; kapitalizmin kanunlarını görmezden gelmek havanda su dövmektir.

Madem bir “hikâye” yazılacak, eh benim de çorbada tuzum olsun.

“Kalbin Sesi ile TopraÄŸa DönüÅŸ” adlı kitabımda kendi hikâyemiz için bir teklif getirmiÅŸtim. Bu defa ÅŸirketlerin ulus-devlete rol biçtiÄŸi bir dönemde “Tüketim Toplumu”nun hızla akan ırmağında “Akıntıya Karşı” duruÅŸ mümkün müdür; sorusuna cevap arayacağız.

Bakalım biz bu fotoğrafın neresindeyiz?

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.