Rasim Özdenören: Görev, ahlâk, çaba, erdem
İslâm ahlâkı dedim. Evet, orada da aslolan görev ahlâkı… Ama onun bir üst derecesi daha var bulunuyor İslâm’da, o da takva ahlâkı…
Karıncanın ve serçenin mesellerini hepimiz biliyoruz.
Hacca niyetlenen karınca yola çıkmış. Ona rastlayanlar karıncanın niyetini öÄŸrenince: “Sen bu yürüyüÅŸle Kâbe’ye zor ulaşırsın.” demiÅŸler. Karınca: “UlaÅŸamazsam da yolunda ölürüm.” cevabını vermiÅŸ.
Serçeye gelince… Hz. Ä°brahim’i yakmaya hazırlanan ateÅŸi söndürmek üzere gagasında su taşıyor… Onu görenler: “DaÄŸ gibi ateÅŸi bu iki damla su ile mi söndüreceksin?” demiÅŸler küçümseyerek. Serçe: “AteÅŸi söndüremesem de tarafımı belli ederim.” demiÅŸ.
Bu iki kısacık meselin verdiÄŸi yığınla ders var…
Kim bilir kaç yerde kaç defa kullanıldı…
Benim indimde her iki mesel de ödev ahlâkını öne çıkarıyor…
Immanuel Kant’ın, ahlâk alanında dile getirdiÄŸi ve o döneme kadar geçerli olan telâkki tarzını ortadan kaldıran “ödev ahlâkı” telâkkisinin baÅŸ ilkesi ÅŸu: Öyle davran ki davranışının temelindeki ilke, tüm insanlar için geçerli bir evrensel ilke veya yasa olsun!
Karıncanın ve serçenin davranışında bu ilkenin esas alındığını görüyoruz.
Karınca da, serçe de “baÅŸkası ne der?” veya “baÅŸaramazsam ne olur?” ÅŸeklindeki mülâhazaları dikkate almıyor; kendi sorumluluklarını, baÅŸka bir deyiÅŸle görevlerini yerine getiriyorlar. Burada önemli olan baÅŸarmak deÄŸil, görevin gereÄŸini yerine getirmektir.
Ä°slâmî ahlâkta da bu ilke dikkate alınıyor.
Ä°talyanlara karşı Trablusgarp (Libya) direniÅŸinin muhteÅŸem siması Åžeyh Ömer el Muhtar tutuklandıktan sonra çıkarıldığı mahkemede yargıç sorar: “Ä°talyanlara karşı ne için bu kadar ÅŸiddetle mukavemet ettin?” Cevap: “Ä°manım için.” Yargıç: “Bu kadar az kuvvetle ve bu kadar az mühimmatla bizi Trablusgarp’tan atabileceÄŸini ümit ediyor muydun?” “Hayır!” “O halde ne ümit ediyordun?” “Ben imanım için dövüÅŸtüm, bu bana yetiyordu. Zafer Allah’ın takdiridir.”
Bir tek ebabil kuÅŸunun gagasından bıraktığı bir taÅŸ bir başına iÅŸe yaramaz gibi görünebilir. Ama bir ebabil kuÅŸu ordusunun gagalarından bıraktığı taÅŸlar fillerle desteklenmiÅŸ bir orduyu bozguna uÄŸratır.
Burada, aynı ilkeden çıkarılabilecek ikinci bir sonuca ulaşıyoruz: kimse baÅŸkasını dikkate alarak deÄŸil fakat bir başına kendi görevini yerine getirdiÄŸi takdirde baÅŸarı da mukadder olur. Ne var ki hedef baÅŸarı olmamalı... Hedef her bir bireyin kendi üstüne düÅŸen görevi yerine getirme sorumluluÄŸunun bilincinde olmasıdır.
Ä°slâm ahlâkı dedim. Evet, orada da aslolan görev ahlâkı… Ama onun bir üst derecesi daha var bulunuyor Ä°slâm’da, o da takva ahlâkı… Yükümlü olduÄŸu görevden daha fazlasını yapmak… Zorunlu deÄŸil ama daha fazlasını yapmak görev sınırını aşıp takva alanına girmeyi tazammun eder…
Erdem de sanıyorum takva sınırının içinde oluÅŸuyor, yani ahlâk sınırının ötesindeki yerde…
Henüz yorum yapılmamış.