Gökhan Özcan: Aynı cümlenin içinde olabilmek
Uzay boşluğunda sessizce süzülen sönmüş yıldızlar değiliz. Sahilde, aynı hoyrat dalgaların dövdüğü minik kum taneleriyiz. Dalgaların kıyıları alıp götürmemesi için birbirimize tutunmaya ihtiyacımız var.
BaÅŸka insanlar, insanın kaçınamayacağı gerçeÄŸidir. Hele ÅŸu zamanda... Yani hiç ıssız adası kalmamış bir dünyada... ÇoÄŸu zaman kendimizi bir ıssızlığın içindeymiÅŸ gibi yalnız hissediyor olsak da, kendi başımıza deÄŸiliz bu hayatta. Hikayemiz bir çok yerinden dokunuyor baÅŸka hikayelere... Hem, hiçbir yere dokunmayan bir hayatın gerçek bir hikayesi olduÄŸu söylenebilir mi?
“Birilerini özlüyormuÅŸ gibi hissediyorum sürekli” dedi yanındakine dönerek, “ve sanki kimi özlüyorsam, burada benimle deÄŸil, hayatımın hiçbir yerinde deÄŸil!”
Bir ÅŸeyleri anlamlandırabilmek için baÅŸkalarına ihtiyacımız var. Hayat kendi kendine konuÅŸarak geçirilemeyecek kadar uzun... Sözlerimiz olanca içtenlikleriyle baÅŸkalarının kıyılarına ulaÅŸabilmeli... Ve onların sözleri de coÅŸkuyla ya da sakinlikle bizim kıyılarımıza vurabilmeli... Hikayelerimiz birbirine dokunmak zorunda madem, insanlar da hayatın bir yerlerinde birbirine dokunabilmeli. Birbirimizi anlayabileceÄŸimiz ÅŸeyler olmalı ki anlam ortaya çıkabilsin, kendini yaÅŸantımız içinde var kılabileceÄŸi bir zemin bulabilsin.
“SoÄŸuk bir kış sabahı çok sayıda kirpi donmamak için hep birlikte ısınmak üzere bir araya toplanır. Ama kısa süre sonra oklarının birbirleri üzerindeki etkilerini görüp yeniden ayrılırlar. Isınma gereksinimi onları bir kez daha bir araya getirdiÄŸinde okları yine kendilerine engel olur ve iki kötü arasında gidip gelirler, ta ki birbirlerine katlanabilecekleri uygun mesafeyi bulana kadar. Bunun gibi, insanların hayatlarının boÅŸluÄŸundan ve tekdüzeliÄŸinden kaynaklanan toplum gereksinimi onları bir araya getirir ama nahoÅŸ ve tiksinti verici özellikleri onları bir kez daha birbirinden ayırır” diyor Arthur Schopenhauer, ‘YaÅŸam BilgeliÄŸi Üzerine Aforizmalar’ kitabında.
Bir romanın 23. sayfasında ismi bir defa geçen bir karakterle, 192. sayfasında ismi birkaç kez geçen bir karakteri aradaki sayfalar birbirine baÄŸlar. Bir roman, tıpkı hayatın kendisi gibi upuzun bir cümledir. Ä°çinde sayısız küçük cümlecik barındıran...
“Kimseyi eskisi kadar... Yok düÅŸünme/ Sevememek biraz yorgunluktandır/ Hani o günlerdeki gibi/ Yine her ÅŸey düzelir/ Bu bizim bir yanımız yoktan umut/ GülünçlüÄŸüne gülünç ama bizimdir/ Ä°ÅŸimiz dünyayı biraz kendimizde/ Biraz sürdürmek dışımızda sadece/ Yoksa sonu başından bellidir” diyor Gülten Akın bir ÅŸiirinde.
Bir sabah gözünü açtığınızda daha önce hayatınızda olan herkesin ortadan kaybolmuÅŸ olduÄŸunu farkettiniz diyelim... Ne düÅŸünürsünüz? Kaybolan nedir gerçekte? Daha önce birlikte yaÅŸadığınız insanlar mı, yoksa onlarla birlikte yaÅŸadığınız hayatın kendisi mi?
Uzay boÅŸluÄŸunda sessizce süzülen sönmüÅŸ yıldızlar deÄŸiliz. Sahilde, aynı hoyrat dalgaların dövdüÄŸü minik kum taneleriyiz. Dalgaların kıyıları alıp götürmemesi için birbirimize tutunmaya ihtiyacımız var. Birbirimizi bilmeye, tanımaya, birbirimize alışmaya, ısınmaya, yer etmeye, kök salmaya baÅŸkalarının hikayelerinde. Bu bir hikayenin içinde yaÅŸamak için, bir hikayeye sahip olabilmek için tek ÅŸansımız. Bizler birbirimiz için bir rahatsızlık sebebi deÄŸiliz, bir imkan, bir nimet, yıldızlı gökyüzüne, dumanlı daÄŸlara, sonsuz kırlara açılan birer pencereyiz.
“Arada bir baÅŸka insanların yüzlerinde onlara rastlamasak” dedi beyaz saçlı adam, “duyguları bütün bütüne unutabiliriz!”
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.