Özel / Analiz Haber
İnsan insanın derdi değil, dermanıdır
İnsanlık bir haslettir ve biz doğarak değil, ancak olarak elde ederiz insanlığı. Ölüme değin devam eden bu oluş süreci, güçlerimizin kendi dışındaki şeylerle ilişkiye geçerek yetkinlik elde etme çabasından ibarettir.
Bundan birkaç yıl önce farklı ülkelerden gelen bir grup öÄŸrencimle toplum sözleÅŸmeci teorileri müzakere ediyorduk. Söz dönüp dolaşıp Thomas Hobbes'un "homo homini lupus" (insan insanın kurdudur) cümlesine geldi. Muhammed adındaki Senegalli öÄŸrencim, ÅŸöyle dedi: "Senegalliler insan insanın kurdu demezler, onların dediÄŸi ÅŸudur: nit nitay garabam (insan insanın dermanıdır)." Evet, insan insanın dermanıdır. Dahası yalnızca insan deÄŸil, aynı metafiziksel kaderi paylaÅŸtığımız tabiat, harici gerçeklik alanı da bizim dermanımızdır.
Ey gönül, bil ezelî ahde samîm isterler
Aldığın bâr-ı emânâta kerîm isterler
Hâlık'ın seyrederek halka rahîm isterler
Osman Kemâlî Efendi
Ä°nsanî varoluÅŸumuz, mevcudiyet tarzları itibariyle ondan farklı sayısız ÅŸeyle çevrelenmiÅŸtir. Bunlar kendine özgü mevcudiyetini bizimle ilgisiz bir biçimde sürdürüyor görünen taÅŸlar, kaplumbaÄŸalar ya da aÄŸaçlardan, sırf kullanım seviyesinde anlamlı olduÄŸunu düÅŸündüÄŸümüz kalem, kağıt, ceket ve köprü gibi her türden yapay nesneye, herhangi bir irtibatımızın bulunabileceÄŸini hatıra getirmeyeceÄŸimiz bir biçimde kırmızı ışıkta beklerken, metroda ya da sokakta yüz yüze geldiÄŸimiz baÅŸka insanlardan, yakından iliÅŸkili olduÄŸumuza inandığımız ailemize ve dostlarımıza, nihayet kendimizden ayrı tutmadığımız duyular ve duygularımızla onların kopmaz bir ÅŸekilde baÄŸlı olduÄŸu nesnelere kadar çok çeÅŸitli katmanlar dâhilinde kendilerini gösterirler. Hem insanî varoluÅŸumuzun açığa vurduÄŸu ahlakî özümüze dair idrakimizin gerçek anlamda derinleÅŸerek zenginleÅŸmesi hem de yalın bir kabiliyetten ibaret ahlakî özümüzün bilfiil hâle gelmesiyle insanlığımızın tamamlanması, bizi çevreleyen bunca ÅŸeye, onları "aÄŸyâr" mesabesinden çıkaracak bir nazarla bakarak Åžair'in deyiÅŸiyle "hangi yârda benlik bir ÅŸey bırakmış Çalap" sorusunu sorduÄŸumuzda mümkün hâle gelir.
Ä°nsanın, baÅŸkasını giderek ihtimamla üzerine titrediÄŸi bir emanet olarak idrak etmesini saÄŸlayabilecek bu soruyu sormak aynı zamanda kendi insaniyetimizi bir imtihan sahasına dâhil etmemizi gerektirir. IV/X. asırda yaÅŸamış Ä°slam düÅŸünürlerinden Ebû Hayyân et-Tevhîdî'nin deyiÅŸiyle "Ä°nsan, insanlığını kendisine mesele edinendir." Ä°nsan ancak kendi mevcudiyetine iliÅŸkin bir farkındalık elde ettiÄŸinde ahlakî duyuÅŸun kaynağı hâline gelebilir. Çünkü insan baÅŸka canlılar gibi sadece bir çevrede olduÄŸunu idrak etmez, kendisini çevresinden ayrı bir ÅŸekilde idrak ederek bu mesafe veya açıklık seviyesinde çevresindeki ÅŸeylere yönelir.
Onun, sadece haz ve elemi deÄŸil, aynı zamanda doÄŸruyu ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü idrak edebilmesi kendi özüne iliÅŸkin bu aslî idrak sayesinde mümkün olur. Ä°nsanın kendi varoluÅŸuna dair derinleÅŸen idraki, onun her açıdan eksik, tamamlanmamış ve muhtaç bir varlık olduÄŸunu gösterir. Ä°nsan hem ontolojik açıdan hem de sahip olduÄŸu her türden gücün tamamlanmamışlığı açısından baÅŸkasına muhtaç ve yoksun bir varlıktır. Varlık bakımından muhtaçtır, çünkü varlığı kendinden deÄŸildir.
Bir baÅŸlangıcı ve sonu bulunduÄŸuna dair yalın bir idrak, sahip olduÄŸunu vehmettiÄŸi varlığın kendinden olmadığını gösterir. DiÄŸer taraftan insan, sahip olduÄŸuna en çok inandığı insanlığını gerçekleÅŸtirme hususunda da eksik ve muhtaçtır. Çünkü doÄŸmak suretiyle sahip olduÄŸu tek ÅŸey insan olma kabiliyetidir, insan olmak bu kabiliyetin gerçekleÅŸtirilmesi yönünde büyük bir çabayı gerektirir. Ustasının elinde henüz kılıca dönüÅŸmüÅŸ bir çelik kesme kabiliyetine sahiptir, ancak kesmek üzere fiile geçmediÄŸi yani hakiki yetkinliÄŸini elde etmediÄŸi müddetçe yalnız bir kabiliyetten ibaret olacaktır. Benzer ÅŸekilde, insanlığımızı doÄŸarak deÄŸil, olarak elde ederiz. Ölüme deÄŸin devam eden bu oluÅŸ süreci, güçlerimizin kendi dışındaki ÅŸeylerle iliÅŸkiye geçerek yetkinlik elde etme çabasından ibarettir. Ä°ÅŸte bu çaba boyunca insan kendi güçlerine odaklandığı ölçüde istiÄŸna ve büyüklenme içine düÅŸerken, bu güçlerin bilfiilliÄŸini saÄŸlayan dıştaki ÅŸeyleri de hesaba kattığı ölçüde tevazu elde eder.
KiÅŸinin kendi özüne baktığında ÅŸahit olduÄŸu ontolojik yoksunluk durumu, sahip olduÄŸunu vehmettiÄŸi ÅŸeyin hakikatte bir emanet olduÄŸunu anlamasını saÄŸlar: GelmiÅŸsek, gidecek bir yer; almışsak, güzelce muhafaza edilerek iade edilecek bir ÅŸey vardır. Dünyaya iniÅŸimiz esnasında aldığımız bu emanet, hiçbir ÅŸeye muhtaç olmayan varlıktan gelerek bizi insan kılan hakikattir ve üzerine titrememiz, yetkinliÄŸine doÄŸru yöneltmemiz gereken latîfe-i insanî veya nefha-i rahmânîye karşılık gelir. Eskilerin bâr-ı emânet (emanet yükü) dediÄŸi bu hakikat, hem geldiÄŸimiz yerden nereye doÄŸru yöneleceÄŸimize dair iÅŸaretler barındırır hem de yükseliÅŸimizin temel dayanağı hâline gelir. Böylece insanî kemalimize eriÅŸmenin, Âmâlar Åžeyhi Osman Kemâlî Efendi'nin deyiÅŸiyle"Ezelî ahde samîm isterler, aldığın bâr-ı emânâta kerîm isterler" beytinde gördüÄŸümüz hâliyle bizden ne istendiÄŸi veya ne beklendiÄŸi sorusuna verilen bir cevaptan geçtiÄŸini anlarız. Çevresindeki her ÅŸeyden bir beklenti içerisinde olan modern insanın, sıra kendisine geldiÄŸinde ondan ne doÄŸanın, ne Tanrı'nın ne de insanların hiçbir ÅŸey beklememesini isteyen müstaÄŸni tavrına yabancı olan bu emanet idraki, Müslüman benliÄŸinin ayrılmaz parçasını teÅŸkil eder.
Bir kez kendi emanetimizi kavradığımızda, bu kavrayış baÅŸkalarının sahip olduÄŸu emaneti kavramak için bir temel oluÅŸturur. Çünkü baÅŸkayı idrak bir yönden birlik idrakidir. Bu birlik idraki kendi varoluÅŸumuza dair kavrayışın baÅŸkalarına yansıtıldığı esnada ortaya çıkar ve insanlardan baÅŸlayıp taÅŸlara kadar farklı varlık katmanlarına uzanır. Yüz yüze geldiÄŸim baÅŸka insanlarla, benimle aynı emanete sahip oldukları idraki içerisinde birlik elde ederim. Basitçe ben ve o ne kadar farklı olursak olalım insan oluÅŸ seviyesinde birleÅŸiriz. Ä°nsan olmak, bir emaneti yüklenmek manasına geliyorsa; ikimiz de aynı yükü, bâr-ı emâneti taşıyoruz der ve varoluÅŸsal seviyede ortak bir kaderi paylaÅŸtığımızı derinden idrak ederiz. Bu sayede baÅŸta aÄŸyâr olan ÅŸey, ÅŸimdi gözüme "Çalab'ın onda benlik bir ÅŸey bıraktığı yâr" olarak görünür; yabancı olan, tanışa dönüÅŸür. Benim ve onun aynı emanete sahip olduÄŸu yönündeki birlik ve tanışıklık idrakim, esasen ahlaki yetkinleÅŸme çabamın temelini ifade eder.
BaÅŸkasına yönelik özensizlik, esasen kendimize yönelik özensizlik; baÅŸkasına yönelik idraksizlik, kendimize yönelik idraksizlik anlamına gelir.
Çünkü varoluÅŸsal seviyede aynı kaderi paylaÅŸtığımız "baÅŸkası"nın emanetine gösterdiÄŸimiz ihtimam kendi emanetimize gösterdiÄŸimiz ihtimamın hakiki test alanına dönüÅŸür ve insaniyetimizin imtihan edildiÄŸi bir durumu açığa vurur: Onun emanetine iliÅŸkin idrakimiz derinleÅŸtiÄŸi ölçüde, kendi emanetimize iliÅŸkin idrakimiz de derinleÅŸir; onun emanetine iliÅŸkin özen ve ihtimamımız arttıkça, kendi emanetimize yönelik özen ve ihtimamız da artar. Tersi de geçerlidir: BaÅŸkasına yönelik özensizlik, esasen kendimize yönelik özensizlik; baÅŸkasına yönelik idraksizlik, kendimize yönelik idraksizlik anlamına gelir. Bu ise kendi emanetimize veya bizi insan kılan rahmânî nefese dair idrak yoksunluÄŸunun iÅŸareti olur. Bu nedenle insan kendi emanetinde Hâlık'ın seyretmeyi, baÅŸka emanetlerde de O'nu seyretmeyi baÅŸarabildiÄŸi ölçüde baÅŸarır ve bu seyr sayesinde halka rahîm ister. Halka rahîm isteriz, çünkü baÅŸkasıyla aynı varoluÅŸsal kaderi paylaÅŸtığımızı ve hepimizin aynı yükü taşıdığını derinden hissederiz. Alvarlı Efe "Hazer kıl, kırma kalbin kimsenin cânını incitme; esîr-i gurbet-i nâlân olan insanı incitme" derken tam da bu ortak varoluÅŸsal kader duyuÅŸuna davet etmekte; hepimizin figanla dolu gurbetin esiri olduÄŸumuzu söyleyip bu yükü sırtlanmış bizim gibi insancıklara samimi bir ÅŸekilde ÅŸefkat ve özen istemektedir.
Bu samimi isteyiÅŸ, baÅŸkasının taşıdığı emanette kendi emanetini gören bir idrakle ortaya çıkar. Ä°ÅŸte bu idrakledir ki insan baÅŸkasını kendine emanet bilir; onu koruma yönünde gösterdiÄŸi özen ve ihtimam ölçüsünde kendi insaniyetini elde edeceÄŸini derinden kavrar. BaÅŸkası sadece diÄŸer insanlar deÄŸildir. Özümüze iliÅŸkin daha derinden bir kavrayış, yani Rahmân'ın nefesiyle var olduÄŸumuz ve ancak onun sayesinde varlığımızı devam ettirdiÄŸimiz yönündeki metafiziksel idrak diÄŸer yaratılmışlara yansıtıldığında, aslında hepimizin aynı özü, aynı eksiklik hamurunu paylaÅŸtığımızı gösterir. Böylece en yakınımızdan baÅŸlayarak tüm insanlara yönelen özen ve ihtimam duygusu, canlı veya cansız her ÅŸeye yönelerek tüm varlık katmanlarına yayılır. Mevcudiyeti bizimle ilgisiz görünen taÅŸlar, kaplumbaÄŸalar ya da aÄŸaçlarda idrak ettiÄŸimiz birlik yönleri sayesinde, yaratılmış her ÅŸeyle birlikte aynı varoluÅŸsal yoksunluktan muzdarip olduÄŸumuzu keÅŸfederiz. Ödünç bir varlık anlamıyla giderilmiÅŸ bu yoksunluk, yaratılmış her nesnenin içindedir.
Ancak bu ortak metafiziksel kader idrakine eriÅŸmiÅŸ biri "daÄŸlar ile taÅŸlar ile" ariyet varlık anlamının kaynağına seslenmenin bir yolunu bulabilir. Tam da burada Azîz Mahmud Hüdâî'nin çiçeklerde gördüÄŸü ÅŸey ne idi ki, hocası Üftâde'ye ancak kırık saplı bir çiçek götürebildi diye sormalı. Onu seslerini duyacak denli çiçeklere yaklaÅŸtıran ÅŸey, kendi emanetinin özünü bizzat çiçeklerde müÅŸahede edecek bir inceliÄŸe ulaÅŸmış olmasıydı. Dahası bu inceliÄŸin kendisi, özüne dair idrakini zenginleÅŸtirerek onu her nesneyle tanış hâle getirecek bir ahlakî yetkinliÄŸe taşımıştı. Böylece anlaşılıyor ki, sadece her nesne kendi mevcudiyet tarzı içinde bize emanet deÄŸildir; bizzat kendi özümüzün inkiÅŸafı onlara emanettir.
***
Bundan birkaç yıl önce farklı ülkelerden gelen bir grup öÄŸrencimle toplum sözleÅŸmeci teorileri müzakere ediyorduk. Söz dönüp dolaşıp Thomas Hobbes'un "homo homini lupus" (insan insanın kurdudur) cümlesine geldi. Muhammed adındaki Senegalli öÄŸrencim, ÅŸöyle dedi: "Senegalliler insan insanın kurdu demezler, onların dediÄŸi ÅŸudur: nit nitay garabam (insan insanın dermanıdır)." Evet, insan insanın dermanıdır. Dahası yalnızca insan deÄŸil, aynı metafiziksel kaderi paylaÅŸtığımız tabiat, harici gerçeklik alanı da bizim dermanımızdır. Çünkü ancak baÅŸkasına gösterdiÄŸimiz ihtimam ölçüsünde kendi varoluÅŸumuza yönelik bir ihtimam elde eder; baÅŸkasının yoksunluÄŸuna gösterdiÄŸimiz özen ve ÅŸefkat sayesinde kendi yoksunluÄŸumuza derman bulur; o yoksunluÄŸu giderebilecek yegâne kaynağın, ilahi ÅŸefkatin mazharı hâline geliriz.
Müellif: Ä°brahim Halil Üçer / Cins Dergi
Henüz yorum yapılmamış.