Sosyal Medya

Gökhan Özcan: Bizim gerçeğimiz hangisi?

Şiddetin bütün yönleriyle tanıştık. ‘Reality Show’lar ile kan ve acının da bir satış değeri olduğunu, reklam alabileceklerini öğrendik. Kapitalizmin en temel özelliği olan rekabetin insanları nasıl vahşileştirdiğini, iğrençleştirdiğini gördük.



Gerçek hayatımız ile sanal hayatımız arasındaki bir ara bölgede, bir arafta yaşıyoruz. Pek çoÄŸumuzun, gerçeÄŸinin hangisi, sanal olanın hangisi olduÄŸu konusunda hem kafası hem duyguları karışmış durumda. Aslında bu ikisini birbirinden ayırmak o kadar da zor deÄŸil... Giderek içi boÅŸalan, duygusunu, derinliÄŸini, canlılığını, yani hayatiyetini kaybeden taraf aslında canımızla, kanımızla, tenimizle yaÅŸadığımız gerçek hayatımız. Günden güne eksilmek, azalmak ve tıpatıp birbirimize benzemek pahasına düÅŸünsel ve duygusal olarak yoÄŸunlaÅŸtığımız taraf da sanal olan hayatımız. Sanal kiÅŸiliÄŸimiz gerçek kiÅŸiliÄŸimizi ezer hale geliyor hızla. Bir imkanı olsa, pılını pırtısını toplayıp her ÅŸeyiyle kendini sanal aleme ışınlayacak, hayatını ne olduÄŸunu bile tam olarak anlayamadığımız o dijital gezegene transfer edecek çok insanlar var bugün dünyada. Gözlerini ekranlardan parmak uçlarını dokunmatik tuÅŸlardan alamayan pek çok insan... Burada gerçekleÅŸtiremedikleri ne varsa orada bir ÅŸekilde gerçekleÅŸtirebileceklerine inanıyorlar. GerçekleÅŸtirme dedikleri ÅŸeyin ancak sanallaÅŸtırmakla ilerleyebilecekleri bir yol olduÄŸuna pek de aldırmadan...

“Havada asılı kalmış gibiyiz. En etkileyici sözlerimiz ve düÅŸüncelerimiz bize ihanet etmekte, onlar bize ancak geçmiÅŸi anlatabiliyorlar, geleceÄŸi deÄŸil. Elektrik devreleri insanları kuvvetlice birbirine baÄŸlamakta. Enformasyon adeta anlık ve sürekli olarak başımızdan aÅŸağı dökülüyor. Bir enformasyon alınmaya görsün, çok çabuk ÅŸekilde eskiyerek yerini yenisine bırakıyor. Elektriksel olarak yapılandırılmış dünyamız bilgileri sınıflandırma alışkanlığını bırakıp kalıpları tanıma yoluna gitmemize sebep oldu” diyor Marshall McLuhan.

Ä°nsanlara haber ulaÅŸtırmak üzere faaliyet gösteren haber içerikli web siteleri (gazetelerin web siteleri de dahil), her gün insanlara sundukları menüyle hepimize kim olduÄŸumuza, neye dönüÅŸtüÄŸümüze dair acıklı bir fotoÄŸraf sunuyorlar. Bu sitelerin hazırladıkları sayfalar, öne çıkardıkları, gözümüze soktukları haberler, o sitelerin müÅŸterisi olan kalabalıkların var olduÄŸu iddia edilen talepleri üzerinden ÅŸekillendiriliyor. Ünlülerin hayatlarının özel halleri, ne kadar fit oldukları ya da ne kadar yaÅŸlanıp çöktükleri, zenginlik ve ÅŸatafat özendiren tablolar, kimin ne kadar ahlaksız olduÄŸuna dair yargılamalar, gündelik hayatın ara sokaklarına kadar inen ÅŸiddet görüntüleri, cinsel saldırganlıklar, insan ölümlerinin sergilendiÄŸi amatör kamera görüntüleri... Bu web sitelerinin sayfalarının neredeyse dörtte üçünün deÄŸiÅŸmez içeriÄŸi bu! Ä°nsan zayıflıklarının pornografisinden, kötücül olanın vitrinleÅŸmesinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil bu! MüÅŸteri mi bunu istiyor, yoksa medya mı bu kültürü pompalıyor? Bir yerden sonra bu sorunun yumurtanın mı tavuktan, tavuÄŸun mu yumurtadan çıktığı bilmecesinden bir farkı yok! Bir düzen var ve böyle iÅŸliyor. GörünüÅŸe göre buna itiraz eden, bu anlayışı teÅŸhir ederek mücadele eden pek kimse de ortaya çıkmıyor.

“Åžiddetin bütün yönleriyle tanıştık. ‘Reality Show’lar ile kan ve acının da bir satış deÄŸeri olduÄŸunu, reklam alabileceklerini öÄŸrendik. Kapitalizmin en temel özelliÄŸi olan rekabetin insanları nasıl vahÅŸileÅŸtirdiÄŸini, iÄŸrençleÅŸtirdiÄŸini gördük. Duygularımız, tepkilerimiz, duyarlılıklarımız törpülendi” diye yazmış Neil Postman, ‘Televizyon Öldüren EÄŸlence’ kitabında.

“Ä°nsan öyle bir hale geldi ki” dedi beyaz saçlı adam, “cevaplarından korktuÄŸu için kendine soru bile soramıyor.”

 

YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.