Neo-Sevrin arifesinde: Gücü yeten varsa buyursun gelsin
Selçuk Türkyılmaz / Yenişafak
Tarihimiz travmalarımızın korunaklı sandık odası deÄŸildir. Tarihimiz, bugünü anlamak ve geleceÄŸimiz hakkında bir takım öngörülerde bulunmak için kıymeti her türlü takdirin ötesinde muazzam zenginlikte bir kaynaktır. Ne maÄŸlubiyetlerimiz tedavisine imkân olmayan sapmalara yol açmıştır ne de galibiyetlerimiz kaybeden toplumlar üzerinde soykırım icra etmemize sebep olmuÅŸtur. Yenilgiyi ve zaferi cilve-i talih olarak görüp tevekkülü bir hayat düsturuna dönüÅŸtürmüÅŸüz. Åžimdi artık sadece zaferler ayının müjdeleri ile göÄŸsümüzü kabartmıyoruz, geleceÄŸe dair büyük umutlarımız var. Ne yazık ki milletimizin kahir ekseriyeti yeni zaferlere açılan kapıları görüp büyük hayaller kurarken aydın, siyasetçi ve akademisyenler arasından felaket tellallığına soyunanları da ibretle izliyoruz. Maalesef bunların felaket tellallığı, bir davranış devamlılığına karşılık gelir.
Osmanlı zengin enerji kaynaklarını sömürgeci Batı’ya teslim etmek istememiÅŸti. Bu sebeple BaÄŸdat Demir Yolları projesini hayata geçirdi. Bu projenin hayata geçirilmesi için yaptığımız çalışmalar, kurduÄŸumuz ittifaklar ve kaynak temini bakımından atılan adımlar hakikaten yeni bir duruma iÅŸaret ediyordu. Fransa, Ä°ngiltere ve Rusya’nın Osmanlı’nın gayretinden endiÅŸe ettiÄŸini o gün de biliyorduk. Fakat ilginç olan devrin edebiyat ve fikir adamlarının bu geliÅŸmelere duyarsız kalmasıydı. Bir tarafta geniÅŸ toprakların üretime ve ticarete açılması, enerji kaynakları üzerinde hâkimiyet tesis etme ve mahallî düzeyde yabancı müdahalesiyle ortaya çıkan huzursuzluklara hızlı müdahale gibi amaçlarla yapılan çalışmalar vardı. DiÄŸer tarafta ise aydınlar farklı kanallara açık olduÄŸu için bugün dahi gündemden düÅŸmeyen kavramlar öne çıkıyordu. O zaman da liberal demokrasinin kavramları ile konuÅŸuyorlar, emperyalist Batı’nın isteklerini dayatıyorlardı. Onlar adına konuÅŸtuklarının farkına bile varmamış olmaları hazin bir durumdur.
Osmanlı’nın yeniden ayaÄŸa kalkmaya çalıştığı zamanlarda Batı emperyalizmi, görülmemiÅŸ bir ÅŸekilde, Afrika’yı iÅŸgal ve istila etmeye baÅŸlamıştı. Afrika’nın iÅŸgal ve istila dönemi tamamlandıktan sonra sıra Osmanlı topraklarına gelecekti. Bu sebeple Osmanlı’nın yenileÅŸme çalışmalarını takdirle karşılamak gerekirdi. Fakat devrin entelektüel dünyasında bu çabalara rastlamak kolay deÄŸildir. Abdülhamit’i hedef alan suikastın baÅŸarısızlığından üzüntü duyan ÅŸairin, Güney Afrika’nın elmas madenleri için savaÅŸan Ä°ngiltere büyükelçiliÄŸine çiçek götürmesi sıradan naif bir hata deÄŸildir. Enerji savaÅŸları uÄŸrunda koca Devlet-i Âliye’yi kaybettik. Biz giderken Britanya ve Fransız sömürge imparatorluklarının bir daha ayaÄŸa kalkamayacak hâle düÅŸmesi üzerinde durulan bir mesele deÄŸildir. Bu iki sömürge imparatorluÄŸu yirmi yıl sonra dümeni Amerika’ya teslim etmek zorunda kalmışlardı.
Yüz yıl sonra elde kalan vatan toprağında devasa enerji yatakları keÅŸfedilince aydın, siyasetçi ve akademisyenlerden geçmiÅŸin dilini bugüne taşıyanları görünce ne yazık ki ÅŸaşırmıyoruz. Utanmasalar yine Fransa, Amerika ve Ä°ngiltere büyükelçiliklerine gidecekler. Onlara bu kaynakları çıkarma hakkının bizde olmadığını söyleyecekler. Yeni enerji kaynaklarını Amerikalılar, Ä°ngilizler, Fransızlar çıkarırsa bu toprakların bağımlı unsurları olarak yüklü miktarda maaÅŸ alacaklarına yürekten inandıkları için milletimizin hak sahibi olmasını istenmiyorlar. Yüz yıl önceki gibi liberal demokrasinin kavramlarıyla konuÅŸmalarının sebebi budur. Gerçekten sevinemediler, baÅŸka bir ÅŸey bekliyorlardı: ErdoÄŸan devrilsin ve bu ülkenin zenginliklerine baÅŸkaları adına el koysunlar.
Aydın, siyasetçi ve akademisyenlerden memnuniyetsizler grubunun dili, olacaklarla ilgili tahminlerde bulunmamıza sebep oluyor. Yüz yıl önce olduÄŸu gibi çok sert bir mücadele dönemine giriyoruz. Artık bu son saldırı olacak. Åžerif Hüseyinler yine alana çıktı. O zaman da ne dinî ne de millî hislerle hareket etmiÅŸlerdi. Ä°ngiltere’nin ve Fransa’nın önlerine serdiÄŸi altınlar baÅŸlarını döndürmüÅŸtü. Elbette sadece Ä°ngiltere ve Fransa’nın gücüne inanıyorlardı. Yüz yıl önce hiç tahmin etmedikleri kadar büyük savaÅŸçı olduÄŸumuzu bütün cephelerde kanıtladık. Bugün ise dünden farklı olarak çok daha güçlü bir durumdayız. Karadeniz’de ve Akdeniz’de zengin enerji kaynaklardan bahsediliyor.
CumhurbaÅŸkanımız Recep Tayyip ErdoÄŸan açıkça “gücü yeten varsa buyursun gelsin” dedi. Bu cümle coÄŸrafyamızda birçok ÅŸeyin deÄŸiÅŸtiÄŸini gösterir ve yeni emperyalist saldırılara verilebilecek en güzel cevaptır.
Henüz yorum yapılmamış.