Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Malazgirt'te zaferin duacısı



1071 yılının 26 AÄŸustos’unda Sultan Alp Arslan’ın kazandığı Malazgirt Zaferi hiç ÅŸüphesiz Türk tarihinin en önemli dönüm noktalarından birisidir. Sonuçları itibarıyla bilhassa Anadolu’da ciddi nüfus deÄŸiÅŸimlerinin yaÅŸandığı, Küçük Asya’nın Türk yurdu haline geldiÄŸi bu savaşın kazanılmasında sultanın dehası ve kararlı duruÅŸunun yanı sıra askerlerin cesareti ile âlimlerin manevi desteÄŸi de etkili olmuÅŸtu.

Ümmetin duası seninle

Ülkemizde son yıllarda coÅŸkulu kutlamalarla anılan, konunun yıldan yıla daha da popüler hale gelmesi neticesinde ülkemizde ve dünyadaki tarihçiler tarafından Selçukluların âdeta yeniden keÅŸfedilmesine neden olan bu savaÅŸ, gerçekten büyük bir özveriyle kazanılmıştı. Ä°ki ordu karşı karşıya geldiÄŸi sırada, kendi ordusunun azlığından endiÅŸeye kapılıp, yüzünde üzüntü beliren Sultan Alp Arslan’ın yanına bir âlim sokularak, bütün Ä°slam ümmetinin dualarının onunla olduÄŸunu söyleyip Sultan’ı kalabalık Bizans ordusu karşısında cesaretlendirmiÅŸti. Peki bu âlim kimdi? Malazgirt Savaşı öncesinde ve savaÅŸ sırasında Sultan Alp Arslan üzerindeki etkisi neydi? Sultan neden ona bu kadar itibar ediyordu?

Selçuklular, Malazgirt Savaşı’ndan çok daha önceki tarihlerde, TuÄŸrul Bey devrinden itibaren planlı bir ÅŸekilde Anadolu’ya güçlü bir Türkmen akını baÅŸlatmışlar, daha önce baÅŸlarına buyruk hareket eden Türkmen emirlerinin elde ettiÄŸi baÅŸarılarını daha sistematik hale getirmiÅŸlerdi. 1048’de Kutalmış ve Ä°brahim Yinal’ın müÅŸtereken kazandıkları Hasankale Savaşı Bizans Devleti’ne karşı kazanılan ilk büyük zafer, bir anlamda Malazgirt’in ön provası gibiydi. Alp Arslan’ın, Selçukluların başına geçtiÄŸi sırada AfÅŸin, GümüÅŸtegin, AhmedÅŸah, Sanduk, Türkman, DemleçoÄŸlu Mehmed, DuduoÄŸlu, SerhengoÄŸlu, ArslantaÅŸ gibi Türkmen emirleri Selçuklular adına Bizans topraklarına yaÄŸma akınları düzenliyorlardı.

Selçuklu baskısı

IV. Romanos Diogenes’in Bizans tahtına çıktığında karşılaÅŸtığı en büyük problem günden güne artan bu Selçuklu baskısı idi. Ä°mparator, Anadolu’daki Türk ilerleyiÅŸine son vermeye kararlıydı. Bilhassa AfÅŸin Bey’in elde ettiÄŸi baÅŸarılar üzerine Selçukluları Anadolu’dan atma gayretlerine hız vermiÅŸ, OÄŸuz ve Peçenek Türkleri, Frank, Alman, Norman ve Ä°skandinav paralı askerlerinden meydana gelen güçlü bir ordu kurmuÅŸtu. Bu ÅŸekilde gücünü pekiÅŸtiren Diogenes, sefere çıkarak Kayseri, Sivas, DivriÄŸi, Malatya ve Toroslar hattını güvence altına aldıktan sonra, 1068 yılında Türkmenlerin yoÄŸun olduÄŸu Suriye’ye girerek Menbic’i ele geçirdi. Ancak AfÅŸin Bey’in Anadolu içlerine yaptığı saldırıyı haber alıp, üstelik askerleri arasında veba salgını nedeniyle ciddi ölümler yaÅŸanınca Ä°stanbul’a geri dönmek sorunda kaldı. 1070 yılında Manuel Komnenos Selçuklular üzerine gönderildi ise de baÅŸarısız oldu. Romanos Diogenes, 13 Mart 1071’de kesin netice almak gayesiyle, kalabalık bir orduyla harekete geçti.

Selçuklu cephesinde ise, Bizans Devleti ile yapılacak bir savaÅŸ belli ki planlanmıyordu. Bu yüzden olsa gerek, Sultan Alp Arslan, Ä°mparatorun 1068 ve 1069 yıllarında yaptığı seferlere herhangi bir tepki vermemiÅŸti. Onun öncelikli hedefi Mısır’ı kontrol altına alıp Fatımi halifeliÄŸinin siyasi varlığına son vermekti. Hazırlıklarını büyük oranda bu hedef için yapmaktaydı. Ona Mısır’a yürüme fırsatını ise Mısır’da yönetimi ele geçiren Hamdani emiri Nâsıruddevle Ebû Câfer b. Hamdan’ın yaptığı davet verdi. Nâsiruddevle, iktidarı ele geçirdiÄŸi sırada Mısır’daki emirlerle anlaÅŸmazlık yaÅŸayınca, Sultana elçi gönderip yardım talep etmiÅŸ, bu yardım karşılığında hutbeyi Åžii halife adına deÄŸil de Sünni halife adına okutmayı vadetmiÅŸti. Aldığı davet üzerine büyük bir orduyla Mısır’a doÄŸru yola çıkan Sultan, Malazgirt ve ErciÅŸ kalelerini aldıktan sonra 1070 yılının sonlarına doÄŸru Urfa’ya geldi. Ä°ki ay boyunca direnen Urfa kuÅŸatmasını elli bin dinar karşılığında kaldırıp Mirdasiler’in elindeki Halep’e yöneldi. Halep’i kuÅŸattığı sırada Ä°mparator Romanos Diogenes’in kalabalık bir orduyla DoÄŸu Anadolu’ya geldiÄŸini haber aldı. Åžam’a hareket edeceÄŸi sırada Bizans elçisi Sultan’ın huzuruna çıktı. Elçi ile yapılan görüÅŸme Bizans’ın kendinden çok emin olduÄŸunu, barışın pek mümkün gözükmediÄŸini ortaya koyuyordu. Bu nedenle, Diogenes’in niyetini öÄŸrenir öÄŸrenmez, hızlı hareket edebilmek maksadıyla, ordunun bir kısmını Åžam’ı fetih için bırakıp, yanında sadece hassa birlikleri olduÄŸu halde hızla Musul’a doÄŸru hareket etti. Ordudaki yaÅŸlıları terhis etti. Bu arada, muhtemelen zaman kazanmak amacıyla, Ä°mparator’a barış teklifi yaptı ise de, onun “Barışı ancak Rey’de yaparız” cevabı üzerine Malazgirt’e doÄŸru ilerledi. Diplomatik kanallar tıkanmış, Orta ÇaÄŸ’ın en önemli ordularından ikisi Malazgirt’te savaÅŸ düzeni almışlardı. Arap kaynaklarının abartılı ifadelerine inanmak gerekirse, Malazgirt’e gelen Bizans ordusunun sayısı 200 bin hatta bir rivayete göre 600 bin kiÅŸiydi.

Bugüne kadar gölgede kalmış

Öncü kuvvetlerin savaşını Emir Sanduk liderliÄŸindeki Selçuklular kazanmış olsa da Selçuklular açısından durum pek iç açıcı deÄŸildi. Sultan savaşı kazanma konusunda kararlıydı. Askerlerini bu amaçla teÅŸvik ediyordu. Ancak yüzündeki tedirginlik her halinden seziliyordu. Onun bu kararsızlıklarını gidermek ise, yazımızın konusu olan bir baÅŸka kahramana, bugüne kadar gölgede kalmış olmakla birlikte savaşın kazanılmasında yaptığı hamlelerle kritik rol üstlenmiÅŸ bir âlime, Sultan Alp Arslan’ın fakihi Ebû Nasr Muhammed b. Abdülmelik el-Buhârî el-Hanefi’ye düÅŸecekti.

Ebû Nasr Muhammed, Ä°slamiyet’in erken dönemlerinden beri dinin kitâbî boyutunun anlaşılıp yayılmasında önemli görevler üstlenmiÅŸ, din bilgini olan pek çok fakihten birisiydi. Fakih unvanı taşıyan âlimler, camilerde, zaviyelerde, sultanların yanında dinî konularda danışılan kimselerdi. Derin bilgileri ve güvenilir kiÅŸilikleri nedeniyle elçilik görevi çoÄŸu defa onlara verilirdi. Bir devlet Ä°slâmiyet’i kabul ettiÄŸi zaman ona Ä°slam dini anlatma, kural ve kaidelerini öÄŸretme görevi fakihler tarafından gerçekleÅŸtirilirdi. Pek çoÄŸu devrin köklü medreselerinden yetiÅŸen, dini konularda ehliyet sahibi olan fakihler, savaÅŸlarda, önemli kararların alınmasında sultanların en güvendikleri yardımcıları olma özelliÄŸine de sahiplerdi. Bu yönleriyle siyasi iktidar nezdinde büyük itibar sahibi olurlardı. Fakihler savaÅŸ arifesinde hükümdarların ve askerlerinin moralini en üst seviyeye yükseltmek gibi bir görevi de üstleniyorlardı.

Fırat’ı geçen Türk

Ebû Nasr Muhammed, Sultan Alp Arslan’ın çok güvendiÄŸi, seferlerinde yanından ayırmadığı birisiydi. Sultan, onun ardında namaz kılar, tavsiyelerini dikkate alırdı. Sultan Alp Arslan Mısır’a doÄŸru sefere çıktığında Ebû Nasr da yanındaydı. Sultan, 19 Ocak 1071’de Fırat’ı geçip, hayran kaldığı bir çayırlıkta ordugahını kurduÄŸu sırada Ebû Nasr yanına gelerek: “Efendimiz, sana ihsan buyurduÄŸu nimetten dolayı Yüce Allah’a ÅŸükret” diyerek tavsiyede bulunmuÅŸ; Sultan’ın ÅŸükredilmesi gereken nimetin ne olduÄŸu sorusuna ise: “Bu ırmağı ÅŸimdiye dek köle olmayan hiçbir Türk hükümdarı geçmemiÅŸtir, bugün ancak siz geçtiniz” diyerek Alp Arslan’ın Türk tarihindeki müstesna yerini vurgulamış, moral ve motivasyonunu oldukça üst seviyeye çıkarmıştı. Bu güzel habere çok sevinen Alp Arslan emirlerini huzuruna çağırarak fakihten bu durumu onlara da bildirmesini rica etmiÅŸ ve ardından hep birlikte dua etmiÅŸlerdi. Ebû Nasr, aynı zamanda günden güne Åžafi mezhebinin baskın olduÄŸu Selçuklu topraklarında Hanefi mezhebinin Sultan nezdindeki en önemli temsilcilerinden birisiydi.

Bu ÅŸekilde Sultan Alp Arslan ile yakın iliÅŸkiler kuran Fakih Ebû Nasr, Malazgirt Savaşı esnasında da sembol isimlerden birisi oldu. O, Malazgirt Savaşı öncesinde, hazırlıkların bir türlü tamamlanamaması nedeniyle üzüntüye kapılan sultanı teskin etmiÅŸ, moral ve motivasyonunu yükseltmiÅŸti. Ebû Nasr, Sultan’a; “Sen Allah’ın zafere ulaÅŸtıracağını ve diÄŸer dinlere üstün kılacağını vaat ettiÄŸi bir din uÄŸruna savaşıyorsun. Umarım Allah u Teâlâ bu fethi sana nasip edecektir. Cuma günü zeval vaktinden sonra hatiplerin minberde olduÄŸu, mücahidler için Allah’a duada bulundukları ve duaların kabul edildiÄŸi saatte hücum et” diyerek tavsiyede bulunmuÅŸ, Sultan onun sözünü dinleyip Cuma vaktini beklemiÅŸti. Namaz vakti gelince Abbasi halifesinin gönderdiÄŸi hutbe okunmuÅŸ, ardından ilk hücum gerçekleÅŸti. Fakih Ebû Nasr bu tavrıyla belki de yüzyıllar sonra Ä°stanbul’un fethi sırasında Bayrâmî ÅŸeyhi AkÅŸemseddin’in Fatih Sultan Mehmed nezdinde temsil edeceÄŸi misyonu, çok daha erken bir tarihte Malazgirt Savaşı’nda Sultan Alp Arslan nezdinde gerçekleÅŸtirmiÅŸti.

Bizans’ın zayıflığı anlaşıldı

Fakihinin söylediklerini itirazsız kabul eden Sultan Alp Arslan, etkileri yüzyıllarca devam edecek büyük bir zafer kazandı. SavaÅŸ sonrasında, kendisine meydan okuyan Romanos Diogenes esir edilmiÅŸ, bununla birlikte Sultan hasmını cezalandırmaktan ziyade affederek kendisine tabi kılmayı tercih etmiÅŸti. Ancak bu savaÅŸ, sultanın Bizans Devleti’nin içine düÅŸtüÄŸü siyasi buhranı, çatışmaları, kalabalık gibi görünse de Bizans ordusunun nitelik bakımından hayli zayıf olduÄŸunu anlamasını da saÄŸlamıştı. Bu nedenle savaÅŸ sonrası Romanos Diogenes’in ölmesi ve artık yapılan anlaÅŸmanın hükmünün kalmaması üzerine, emir ve komutanlarına Anadolu’ya ilerlemeleri ve yurt haline getirmeleri talimatını verdi. Sultan emirlerine: “Aslan yavruları olmalarını, bütün memleketleri kartallar gibi süratle geçmelerini emrettikten sonra, emirlerinden her kim Anadolu’da bir yer fethederse, fethedilen yerin fetheden emirin ve çocuklarının olacağı” müjdesini vererek fetihleri teÅŸvik etti. Onun bu emrinden sonra kısa süre içerisinde Anadolu’nun muhtelif coÄŸrafyalarında Saltuklu, Artuklu, Mengücekli, Türkiye Selçuklu ve DaniÅŸmendli beylikleri kuruldu.

Fakihler, Selçuklu sonrası dönemde Ebu Nasr Muhammed’inkine benzer bir görevler icra etmeye devam etmiÅŸlerdi. Mesela, Selahaddin Eyyûbî’nin amcası Åžirkuh’un baÅŸ imamı ve aynı zamanda büyük bir diplomat olan Fakih Ziyâeddin Ä°sâ tam da buna benzer bir görev üstlenmiÅŸti. Åžirkuh, Mısır’da Haçlıların üzerine yürüdüÄŸü sırada, Kahire’ye gelince Ziyâeddin Ä°sâ’yı Haçlı reisi Amaury’e elçi olarak gönderip geliÅŸini haber vermiÅŸti. Ziyâeddin Ä°sâ, Åžirkuh’un müÅŸaviri ve baÅŸ imamı olduÄŸu için siyasî bir nüfuza da sahipti. Bu nüfuzu sayesinde Åžirkuh’tan sonra Selahaddin Eyyubî’nin komutan olmasında büyük pay sahibi olmuÅŸ, ilerleyen yıllarda Haçlılara karşı ordunun ön saflarında yer almıştı. Osmanlı Devleti’nin kuruluÅŸ döneminde bağımsızlık hutbesini okuyan, yazdığı eserleriyle uç toplumuna moral ve motivasyon telkin eden Dursun Fakih de Türk tarihinde adı öne çıkan bir diÄŸer fakihti.

Müellif: Prof. Dr. HaÅŸim Åžahin- (Sakarya Üniversitesi) / Kaynak: Star-Açık GörüÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.