Özel / Analiz Haber
Fransız tarihi; Ortadoğu ve Afrika'da bir hastalığın adıdır
Beyrut sokaklarında Lübnan'ın iç işlerinin Fransa'nın kendi meselesi olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Macron, Akka'yı kuşatan General Napolyon'u aratmadı
Lübnan'ın Beyrut kentinde meydana gelen patlamada yaklaşık 158 kiÅŸi hayatını kaybetti.
Kıyameti andıran patlama görüntülerinden sonra dünya ve Türkiye kamuoyu biranda Lübnan'a odaklandı.
Devlet liderlerinin açıklaması ve ziyaretleri peÅŸ peÅŸe yapıldı.
Bu noktada Fransa CumhurbaÅŸkanı Macron'un vakit kaybetmeden Lübnan'ı ziyaret etmesi ve burada yaptığı açıklamalar dikkati çekti.
Fransa'nın Lübnan'a müdahalesinin tarihsel bir sorumluluk ve kaçınılmaz bir durum olduÄŸunu belirten Fransız CumhurbaÅŸkanı; eÄŸer ki Fransa üzerine düÅŸeni yerine getirmezse Lübnan'ın Türkiye ve Ä°ran'ın müdahalesine açık bir hale geleceÄŸini savundu.
Sonrasında bazı Lübnanlıların Fransız mandasını tekrar istediklerini beyan eden imzaları, Lübnan'ın Fransızlarla olan geçmiÅŸini merak konusu haline getirdi.
Ünlü Fransız düÅŸünür Jean-Paul Sartre, Fransa'nın Afrika ve OrtadoÄŸu'nun yakasını bırakmamasını sert bir ÅŸekilde eleÅŸtirirken "Fransa eskiden bir ülkenin adıydı, dikkat etmezsek bir ruh hastalığının adı olacak" uyarısında bulunuyordu.
Sartre bu sözleri sarf ettikten kısa bir süre sonra evi bombalandı ve adli makamlar yakasını hiç bırakmadı.
Fransız milliyetçiler ne Afrika'dan ne de OrtadoÄŸu'dan Fransız bayraklarının indirilmesini ve ordularının çekilmesini asla kabullenemedi.
Bu ülkü uÄŸruna milli kahramanları Charles de Gaulle'ye defalarca suikast ve askeri darbe giriÅŸiminde dahi bulundular.
Macron'un Beyrut'ta söylediÄŸi sözler tesadüfen veya heyecanla söylenmiÅŸ deÄŸildi.
Cezayir'den Tunus'a, Suriye'den Lübnan'a uzanan bir Fransız sömürge imparatorluÄŸunu tarih karşısında aklama çabası ve o günlere duyulan özlemin bir tezahürüydü.
Bu imparatorluÄŸu daha yakından tanımak ve Lübnan üzerindeki etkisini anlamak için tarihte biraz geri gitmek gerekiyor.
Bu zaman yolculuÄŸunda patlayan bombalar, katledilen siviller, savaÅŸlar, iÅŸgaller ve özgürlük arayışı büyük Fransız Sömürge Ä°mparatorluÄŸunun tarihini meydana getirecek.
Frantz Fanon, Fransa'nın bu ÅŸanlı tarihini ÅŸöyle açıklayacaktı;
Yazdığı tarih yalnızca yaÄŸmaladığı ülkenin tarihi deÄŸil, bütün yaÄŸmaları, tecavüzleri ve açlıktan öldürülmeleriyle kendi ulusunun da tarihidir.
(Yeryüzünün Lanetlileri)
Fransızların Osmanlı topraklarında kolonileşmesi
Kanuni Sultan Süleyman zamanında Fransızlara verilen kapitülasyonlar Fransa'nın OrtadoÄŸu'da, özellikle önemli bir liman olan Beyrut'ta güçlü baÄŸlantılar geliÅŸtirmesini saÄŸladı.
Sonrasında bölgedeki Hıristiyanların hamiliÄŸini de üzerine almayı baÅŸaran Fransızlar, Lübnan denkleminde söz sahibi güçlerden birisi haline gelmeyi baÅŸardı.
Osmanlı topraklarına yönelik ilk ciddi iÅŸgal giriÅŸimi 1798 yılında Napolyon tarafından yapıldı. Büyük bir donanmayla yola çıkan General Napolyon sırasıyla önce Malta'yı ardından da Ä°skenderiye'yi alarak Mısır'ı resmen iÅŸgal etti.
Napolyon, karaya ayak basar basmaz Mısırlı yerli halka Ä°slam dostu olduÄŸunu ve onları kurtarmaya geldiÄŸini söyleyen meÅŸhur bildiriyi okuyacaktı:
Ey Mısırlılar!
Size, benim buraya dininizi yıkmak için geldiÄŸim söylenecektir. Bu açık bir yalandır, inanmayınız.
Zalimlere benim buraya gasp edilmiÅŸ haklarınızı iade için geldiÄŸimi, Allah'a Memluklerden daha fazla inandığımı ve Hazreti Muhammed ile hayranlığımı celbeden Kur'an-ı Kerim'e hürmetkâr olduÄŸumu söyleyiniz.
Nerede verimli arazi, kıymetli elbiseler, güzel esirler ve mükemmel evler varsa, hepsi Memluklere ait. EÄŸer Mısır onların çiftliÄŸi ise Allah'ın bunu onlara verdiÄŸine dair tapu senetlerini göstersinler.
Allah adildir ve merhametlidir. Bundan böyle herkes idareye ortak olacak ve mutlu ÅŸekilde yaÅŸayacak.
Ey ÅŸeyhler, imamlar ve diÄŸer önde gelenler!
Halka Fransızların da hakiki Müslüman olduklarını ve Osmanlıların ÅŸevketli padiÅŸahı ile her zaman dost bulunduklarını söyleyiniz.
Amacımız, padiÅŸaha asi olan Memlukleri ezmektir. Bize hemen destek verecek olanlar müsterih bulunsunlar. Fakat Memluklere katılacak olanların vay haline!. Onlar için hiçbir selamet yoktur ve dünyadan izleri silinecektir.
Napolyon; Mısır'dan sonra Suriye'yi iÅŸgal etmek için hazırlanırken Ä°ngilizler, Fransız donanmasını 1798 senesinde Ebuhir'de yaktı.
Bunun üzerine merkezden gönderilen Osmanlı ordusu Fransızları Mısır'dan çıkartmayı baÅŸardı.
Fransızlar tarafından bir Osmanlı toprağına fiili ilk tecavüz Mısır'a yönelik olsa da Cezayir'e 1830 yılında yapılan harekâtta bu kez zafer elde edilecekti.
Barbaros Hayrettin tarafından Osmanlı idaresine kazandırılan Cezayir ‘Dayılar' denilen bir tür otonom rejimle idare ediliyordu.
Fransızların Cezayir'e yönelik ilk iÅŸgal giriÅŸimi 1682 yılında olmuÅŸ; ama bu teÅŸebbüs herhangi bir neticeye ulaÅŸamamıştı.
Yelpaze olayı
Tarihe ‘Yelpaze Olayı' olarak geçen vakada Osmanlı Dayısı (Cezayir Yönetici-Beylerbeyi) Fransız elçisinden Fransa'nın kendilerine olan ve yıllardır ödemedikleri borçlarını kapatmasını ister.
Uzun süredir Cezayir'i bir bahane ile iÅŸgal etme planları yapan Fransa'nın Cezayir elçisi, Dayı'nın bu isteÄŸine küstahça cevap verir.
Dayı bunun üzerine elindeki yelpaze ile elçinin yüzüne tokat atar; Fransa Ä°mparatorluÄŸu bu davranışı devletin izzet-i nefsine yapılmış bir saldırı olarak yorumlar ve Cezayir'e savaÅŸ ilan eder.
Bu geliÅŸmelerin neticesinde Fransa 1830 yılında Cezayir'i iÅŸgal ederek ilk kez bir Osmanlı toprağını resmen hâkimiyetine almayı baÅŸarmıştı.
Osmanlı ise bu iÅŸgali ancak protesto edebilmiÅŸ, herhangi bir irade gösterebilmiÅŸ deÄŸildi.
Cezayir'de kurulan Fransız yönetimi büyük bir direniÅŸ ile karşılaÅŸmadan 1945 yılına kadar varlığını sürdürmeyi baÅŸardı.
1945 yılında meydana gelen Setiff Katliamı ise Fransa ve Cezayir iliÅŸkilerinde bir dönüm noktası oldu.
Fransa'nın özgürlüÄŸü için Hitler'e karşı savaÅŸtırılan Cezayirliler, efendilerinin artık eski gücünde olmadığını gördü.
Tunus ve Fas kolonilerini yakın zamanda kaybeden Fransa ise Cezayir'i her yönüyle FransızlaÅŸtırdığını düÅŸünüyor ve herhangi bir bağımsızlık talebini dikkate dahi almıyordu.
1945 yılında Fransa'nın özgürlüÄŸünün kutlandığı sırada Fransız milliyetçisi kolluk kuvvetlerinin açtığı ateÅŸ sonucunda Sétif ve Guelma'da bir günde yaklaşık 45 bin Cezayirli hunharca katledildi.
Fransa; Afrika ve OrtadoÄŸu'dan çıkartılması fikrini büyük Fransız medeniyetine yapılan büyük bir hakaret olarak algılıyordu ve Nazi iÅŸgalinden henüz yeni kurtulmuÅŸ olmasına raÄŸmen en acımasız katliamlara giriÅŸmekten çekinmiyordu.
FLN ile Cezayirlilerin baÅŸlattığı bağımsızlık mücadelesi karşı Fransız elitleri 1958 senesinde "YaÅŸasın Fransa! YaÅŸasın Fransız Cezayiri! YaÅŸasın de Gaulle!" sloganlarıyla de Gaulle'yi yeniden iktidara taşıdı; ama gelinen noktada Cezayirlilerin bağımsızlığa giden yolda bir hayli mesafe kaydettiÄŸini gören Gaulle, bu süreci destekleme kararı aldı.
Charles de Gaulle
Bunun üzerine Gaulle'yi iktidara getiren milliyetçi kesim 14 Haziran 1960 tarihinde bu kez onu bir askeri darbe ile indirmeye teÅŸebbüs etti; fakat baÅŸarılı olamadı.
Mete Çubukçu, Birikim dergisinde bağımsızlık sonrası Fransa'nın Cezayir üzerinde yarattığı manevi travmayı ÅŸöyle açıklamıştı:
Bağımsızlık sonrası, Fransızcayı ana dili Arapçadan daha iyi konuÅŸan, belki FransızlaÅŸtırılamayan ama kendi kimliÄŸini de bulamayan bir ulus vardı ortada. Zaman içinde tüm unsurlar rafa kaldırılacak ve geriye Ä°slami kuralların ağırlıkta olduÄŸu, hiç de demokratik olmayan bir rejim kalacaktı. Cezayirliler'e de biraz Arap, biraz Fransız, biraz ‘sosyalist', ama çokça Ä°slami bir kimlik bırakacaktı.
Fas, Tunus ve Suriye gibi pek çok ülkenin benzer travmaları söz konusuydu. Tüm bu tecrübenin olaÄŸan ÅŸüphelisi Fransa'ydı.
Bölgeye kan, gözyaşı ve cinayet getiren Fransızların savunması eski CumhurbaÅŸkanları Nicolas Sarkozy'nin ifadeleriyle "Çocuklar babalarının günahlarından sorumlu tutulamaz. Konuyu tarihçelere bırakalım" sözlerinden ibaretti.
Fransa'nın Lübnan kıskacı
Lübnan'da nüfusun çoÄŸunluÄŸunu Müslümanlar ve Hıristiyanlar oluÅŸturuyor. Sayıları az da olsa bir miktar Yahudi de bulunuyor. Lakin Lübnan toplumu dinlere göre deÄŸil; mezheplere göre ayrılıyor.
Müslümanlar kendi arasında Åžii (Alevi, Ä°smaili ve Dürzi), Sünni (Hanefi, Maliki, Åžafi, Hanbeli); Hıristiyanlar ise Marunîler, Ortodokslar ve Katolikler ÅŸeklinde ayrılmaktadır.
Lübnan toplumunun yoksul tabakasını Åžii Müslümanlar oluÅŸturmaktadır. Yönetici toplum ise Osmanlı idaresi altında Dürziler olmuÅŸtu; fakat Fransa, Osmanlıların aksine Hıristiyan Marunîleri askeri ve ekonomik olarak destekleyerek ülkede önemli bir güç haline gelmesini saÄŸladı.
Lübnan Dürzileri
Osmanlı'nın Dürzi politikasına karşı, Fransa'nın Maruni kışkırtması Lübnan'da yüzyıllarca sürecek bir gerilimin baÅŸlangıç noktası oldu.
1799 yılında Akka'yı kuÅŸatan Napolyon donanması Marunîlerin daveti üzerine Lübnan'ı da iÅŸgal etmeye karar verdi; ancak Fransızlar Osmanlı karşısında baÅŸarılı olamadı.
Osmanlı bu isyanı yakından takip etmiÅŸ ve Marunîler ile Fransızların iliÅŸkisini kesmek adına Kavalalı Mehmet Ali PaÅŸa'ya Lübnan'da geniÅŸ yetkiler tanıdı.
Bu kararla Lübnan'da kesin bir sonuç elde edemeyen Osmanlı, bölgede ‘Çifte Kaymakamlık' idaresine geçti.
Birinci Dünya Savaşı'nın sonuna doÄŸru Lübnan toprakları Fransa tarafından fiilen iÅŸgal edilerek 1926 senesinde Lübnan Devleti kuruldu; ama bu devlet anayasasında Fransız Mandası koyarak artık tamamen Fransız idaresine geçmiÅŸti.
Fransa, Lübnan'ı hâkimiyeti altına aldıktan sonra Marunîlerin ekonomik ve siyasi yönden güçlenmesi için elinden gelen katkıyı saÄŸladı.
Maruniler
Bu durum Åžii ve Sünni Müslümanların tepkisine neden oldu. Osmanlı döneminde de çıkar çatışması yaÅŸayan Hıristiyan ve Müslümanlar; Fransız idaresinde yaÅŸadıkları rekabet sonucu birbirleriyle savaÅŸa giriÅŸti.
Kanlı iç savaÅŸ Lübnan halkına büyük acılar yaÅŸatmış, yüzlerce yıldır birlikte yaÅŸayan Lübnan toplumu yıkımın eÅŸiÄŸine kadar gelmiÅŸti.
Beyrut sokaklarında Lübnan'ın iç iÅŸlerinin Fransa'nın kendi meselesi olduÄŸunu söyleyen CumhurbaÅŸkanı Macron, Akka'yı kuÅŸatan General Napolyon'u aratmıyordu.
Akka'yı kuÅŸatan Napolyon "Ben biliyorum ki bütün Marunîler Fransızdır" sözleriyle özellikle Lübnan coÄŸrafyasında yaÅŸananların kendi iç meseleleri olduÄŸu mesajını veriyordu.
Jean-Paul Sartre
CumhurbaÅŸkanı Macron'un Beyrut'taki sözlerine ve Fransız Mandası talep eden imzalara cevabı onlarca yıl ötesinden Fransız düÅŸünür ve edebiyatçı Sartre, ÅŸöyle cevap veriyordu;
Bu gerillalar benimsenmek için ÅŸövalyece davranmalıdırlar; insan olduklarını kanıtlamanın en iyi yolu budur. Bazen sol onları ayıplar: ‘Fazla ileri gidiyorsunuz, sizi daha fazla destekleyemeyiz.' Yerliler onların desteÄŸine hiç mi hiç aldırmazlar; bu desteÄŸi alıp bir taraflarına sokabilirler, deÄŸeri bu kadardır.
SavaÅŸ baÅŸlar baÅŸlamaz bu sert gerçeÄŸi gördüler: Biz de herkes gibiyiz, hepimiz onlardan yararlandık, bir ÅŸey kanıtlamaları gerekmez, kimseye ayrıcalıklı muamele etmeyecekler. Görev tek, amaç tek: her tür araçla sömürgeciliÄŸi sürüp atmak.
En uyanıklarımız gerektiÄŸinde bunu kabul etmeye hazırdırlar, ama bu güç denemesinde aÅŸağı-insanların bir insanlık belgesi elde etmek için kullandıkları tamamen insanlıkdışı yöntemi görmeden gelemezler: Hemen verin ÅŸu belgeyi de barışçıl yollarla bunu hak etmeye çalışsınlar. Soylu ruhlarımız ırkçıdır.
Fanon'u okumaları iyi olur. Fanon, bu bastırılamaz ÅŸiddetin ne de bir bardak suda fırtına, ne barbar içgüdülerinin yeniden ortaya çıkışı ne de bir hınç olduÄŸunu kusursuzca gösteriyor: Kendine gelen insandır bu.
Åžu hakikati geçmiÅŸte bildiÄŸimize ama unuttuÄŸumuza inanıyorum: Tatlı dil ÅŸiddetin izlerini silemez; ancak ÅŸiddet onları yok edebilir. SömürgeleÅŸtirilen, ancak sömürgeciyi silahla sürüp atarak sömürge nevrozundan kurtulur.
KaybettiÄŸi berraklık ve açıklığa ancak öfkesi patladığında yeniden kavuÅŸur, kendini yarattığı ölçüde kendini tanır; uzaktan bakınca onların savaşını barbarlığın zaferi olarak görürüz; ama savaÅŸçıyı adım adım özgürleÅŸtirmeye kendi başına giriÅŸir, sömürge karanlığını savaşın içinde ve dışında adım adım tasfiye eder.
(Sartre'nin Yeyüzünün Lanetlileri isimli esere yazdığı önsöz)
Beyrut sokaklarına Lübnanlıların acısını paylaÅŸmaya geldiÄŸini söyleyen CumhurbaÅŸkanı Macron, ziyaretini Fransız sömürge imparatorluÄŸunun kalıntılarını kutsayan bir gövde gösterisine dönüÅŸtürdü.
Fransa; Cezayir, Tunus, Suriye, Fas ve Lübnan'da arkasındaki kanlı tarihi görmezden gelerek bugün Lübnan ile iliÅŸkilerine tarihi bir baÄŸ ve misyon yüklüyor.
Oysa aynı Fransız Hükümeti özellikle Cezayir'de yaÅŸananları bir babanın günahı olarak tanımlayarak tarihi sorumluluÄŸundan kaçmayı tercih ediyor.
Müellif: Mehmet Mazlum Çelik / Kaynak: The Independent Türkçe
Henüz yorum yapılmamış.