Tercüme Haber
Tercüme Haber: Rusya’nın Akdeniz’e Dönüşünü: Kökler, Aşamalar ve Mantık
Rusya’nın Akdeniz’de önemli bir jeostratejik aktör olarak geri dönüşü, son birkaç yılda bu bölgeyi karakterize eden en önemli gelişmelerden biri.
Rusya’nın 2015’te Suriye’ye müdahalesi, Moskova’nın Akdeniz angajmanında yeni bir evreye iÅŸaret etti. DiÄŸer güçlerin stratejik boÅŸluklar bıraktığı yerlerde sıkı bir müdahale mantığına dayanan Rusya stratejisi, sınırlı kaynaklarına raÄŸmen Akdeniz'de giderek daha merkezi bir rol oynamayı baÅŸardı.
Suriye rejimine Rusya tarafından verilen diplomatik ve ekonomik destek, 2011’de Suriye devriminin patlak vermesinden bu yana istikrarlı bir ÅŸekilde artmıştı. Ancak Eylül 2015’te Moskova’nın doÄŸrudan askeri müdahalesi bu bölgeye ilgisinin arttığının göstergesi oldu. Moskova’nın askeri müdahalesi çatışmanın gidiÅŸatını deÄŸiÅŸtirerek, Ä°ran ve Hizbullah tarafından da desteklenen Suriye rejiminin çöküÅŸünün önlenmesinde belirleyici olduÄŸunu kanıtladı.
Rusya, Suriye’den sonra Akdeniz’deki baÅŸka bir iç savaÅŸtaki rolünü derinleÅŸtirmeye baÅŸladı: Libya. Birçok uzman, Rusya’nın Libya’daki rolünü ancak 2019’un sonlarında Moskova’nın hibrit savaşının bir diÄŸer yüzü olan Wagner paralı askerleri Halife Hafter kuvvetlerinin yanında görünür hale geldiÄŸinde fark etti. Gerçek ÅŸu ki Rusya 2016’dan bu yana Libya’daki rolünü güçlendiriyordu. Rusya bunu yaparken baÅŸka bir müdahale aracı kullanmıştı: DoÄŸu makamlarının siyasi hayatta kalmalarını saÄŸlamak için gerekli olan parayı basmak. (Hafter'e baÄŸlı güçlerce kullanılan ve uluslararası kamuoyunda sahte olarak kabul edilen banknotlar, Rusya Maliye Bakanlığına baÄŸlı devlet kuruluÅŸu olan Goznak tarafından basılıyordu.)
Rusya, o zamandan beri Libya dinamiklerini ÅŸekillendirmede giderek daha önemli bir oyuncu haline geldi. Moskova, BirleÅŸik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır ile birlikte öncelikle Hafter ile çalışırken, BM tarafından da tanınan Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne (UMH) baÄŸlı güçler de dahil olmak üzere çatışmaya dahil olan tüm aktörlerle iyi iliÅŸkiler kurmaya çalıştı.
Ä°nsanlar Rusya’nın yalnızca iç savaÅŸ halindeki ülkelerde etkili olduÄŸunu düÅŸünebilir. Gerçek ise görünenden çok daha derinlere inen bir Rus politikasının bölgede uygulamaya konduÄŸu...
Rusya son yıllarda baÅŸta Basra Körfezi ve Arap Yarımadası olmak üzere diÄŸer bölge ülkeleriyle de iliÅŸkilerini derinleÅŸtirdi. Ancak Moskova’nın Kuzey Afrika’daki hamlelerinin son zamanlarda daha az dikkat çekmesi de oldukça çarpıcı.
Rusya-Afrika iliÅŸkileri konulu Ekim 2019 Soçi konferansının ardından Rusya, iki milyar avroluk bir rafinerinin geliÅŸtirilmesi için Fas ile bir anlaÅŸma yaptı. Bu ekonomik yatırım ve projenin kendisi özellikle önemli olmasa da geliÅŸme dikkat çekici. Çünkü bu durum Rusya’nın baÅŸka yerlerde izlediÄŸi tutarlı bir stratejiye iÅŸaret etmektedir.
Bu geliÅŸme, Rusya’nın yalnızca çatışma alanlarında veya geleneksel Rus müttefikleriyle deÄŸil, stratejik boÅŸluklardan faydalanan belli bir mantık uyguladığını göstermektedir. Rusya ve Fas 2016’da stratejik bir ortaklık imzaladı. Buna raÄŸmen Rabat’ın ABD ve AB ile olan baÄŸları çok daha derindir. Fas son yıllarda Çin için de gittikçe ilgi çekici bir hale geldi.
Elbette kÄ° ABD ve Çin gibi aktörler Rusya’dan çok daha iyi ekonomik kaynaklara sahipler. Ancak Rusya onların müdahale etmediÄŸi yerde ve zamanda müdahale ediyor. Fas’ın tek rafinerisi Temmuz 2019’da kapandı. Yeni bir alıcı bulma yönündeki yerel baskıya raÄŸmen hiçbir uluslararası ÅŸirket rafineriyle ilgilenmedi.
Bu, Rusya’nın bu anlaÅŸma ile yaptığı gibi, sınırlı ekonomik etki ile bile sektöre nüfuz etmesi için alan yarattı. Hareketin görünürde siyasi bir mantığı olmasa da tamamen tarafsız saymak da yanıltıcı olacaktır. Moskova Rabat’ın hayati gördüÄŸü bir sektörde baÄŸlantı kurdu ve bu, daha fazla yatırım ve daha derin siyasi baÄŸlar için bir kapı açabilir. Daha baÅŸka getirileri olmasa da Kremlin’e baÄŸlı çıkar grupları bu sınırlı yatırımdan bile ekonomik fayda saÄŸlayacaklardır. Her iki durumda da Rusya için bir kazan-kazan sonucu, sınırlı bir maliyet ve riskle güvence altına alınmıştır.
Rusya’nın bugünkü Akdeniz müdahalesine bakıldığında Moskova’nın dinamikleri ÅŸekillendirme kapasitesi, özellikle 2000’li yılların baÅŸlarına kıyasla ÅŸaşırtıcı derecede arttı ve gelinen nokta, Rusya’nın daha büyük dış politika iddiasının doÄŸrudan bir sonucudur. Bu açıdan bakıldığında, 2008 yılında Gürcistan’a müdahale Moskova’nın dış politikasında önemli bir dönüm noktasını yansıtıyordu. Rusya’nın Suriye, Libya ve daha geniÅŸ Akdeniz sahasındaki rolü bu olayın doÄŸrudan bir devamı diyebiliriz.
Michael Kofman’ın da belirttiÄŸi gibi Gürcistan’daki çatışma “süper güç politikalarının geri dönüÅŸünü ve SoÄŸuk SavaÅŸ sonrası dönemin sonunu haber verdiÄŸi için” “uluslararası siyasette önemli bir geçiÅŸin habercisi” oldu. NATO ve AB’nin bu olaya verdiÄŸi zayıf tepki, Rusya’nın cesaretini daha da artırdı. Sonuç olarak, Moskova 1990’larda yitirilen statü ve nüfuzu kısmen de olsa yeniden elde etmeyi amaçlayarak daha iddialı hale geldi. Kırım’ın ilhak edilmesi ve Donbas bölgesinde devam eden savaÅŸ da aynı mantıkla gerçekleÅŸtirilmektedir.
Rusya’nın Akdeniz'le ilgili stratejisi, kısmen ABD ve AB’nin müdahale etmek için çok az ilgi gösterdiÄŸi veya hiç göstermediÄŸi yerlerde ve zamanda müdahale etme mantığıyla hareket ederek böylece bir boÅŸluÄŸu doldurmasına dayanıyor. Bu mantık, Rusya’nın jeo-ekonomik etkisinin sınırlarından kaynaklanmakta ve bu zorluklar, doÄŸrudan (Suriye) veya dolaylı olarak (Libya) askeri müdahale isteÄŸi ile sınırlı seçenek ve kaynaklarının operasyonel ve stratejik kullanımıyla dengelenmektedir. Bu nedenle Rusya, potansiyel rakiplerin bulunmaması sayesinde maliyet/fayda hesaplamasının sınırlı risklerle önemli getiriler saÄŸlayabileceÄŸi alanları sistematik olarak belirlemiÅŸtir.
Bu mantık üç stratejik amaca hizmet etmektedir:
Birincisi: Akdeniz’e eriÅŸim, Rusya için esastır. Nitekim, tarihsel olarak, Rusya’nın bölgeye yaklaşımını belirleyen önemli bir unsur, Rus dış politikasının uzun vadeli jeopolitik itici gücü olan “sıcak denizlere inme” ve buradaki limanlara eriÅŸime sahip olma takıntısıydı. Önce Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun daha sonra da Türkiye Cumhuriyeti’nin Rus stratejik düÅŸüncesinde edindiÄŸi merkeziyet, bu hedefin doÄŸal bir sonucudur.
Bu nedenle Moskova her zaman Türkiye üzerinde bir miktar baskıya ihtiyaç duyar. Bu amaç, Rusya’nın Suriye’deki eylemlerinde belirgin olarak ön plana çıkıyor. Moskova’nın Akdeniz’deki Tartus Deniz Üssü’ndeki varlığını korumak ve güçlendirmek gerçekten de önemli bir hedefti. Yine de Suriye’deki varlığı sayesinde Türkiye üzerinde artırdığı baskı da sıcak denizlere inme doktrinine hizmet etmekteydi.
Moskova’nın bu baÄŸlamda Türkiye’ye baskı yapmak için birçok farklı yolu var: Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki terör gruplarına araçsal destek, mülteci ve göçmen baskıları, Suriye’de doÄŸrudan varlık gösterme ve özellikle de Rusya’nın S-400 sistemlerini NATO’ya meydan okuyarak satın almasından bu yana savunma baÄŸlarının derinleÅŸmesi. Bu mantık aynı zamanda Türkiye’de baÅŸarısız olan 15 Temmuz 2016 darbesinin ardından, Putin’in CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan’a yönelik yaklaşımına da yön verdi.
Nitekim Türk-Rus iliÅŸkileri baÅŸarısız darbe giriÅŸiminden bu yana önemli ölçüde iyileÅŸti. ÖrneÄŸin Libya’da iyi tanımlanmış bir iÅŸ bölümünden söz etmek ÅŸu anda çok uzak olsa da, iki ülkenin birçok kararı koordine ettiÄŸi ve tamamen uyumlu olmasa bile kendi çıkarlarını dikkatli bir ÅŸekilde dengelemeyi baÅŸardığı inkâr edilemez.
Ä°kincisi, bir Akdeniz -“Yakın Çevre” stratejik dengesi var. Rusya’nın yurtdışındaki hamlelerinin zaman çizelgesine bakıldığında, Suriye’ye müdahil olmasının 2014’te Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinden bir yıl sonra gerçekleÅŸtiÄŸini fark etmek gerekir. Bu nedenle Akdeniz’deki derinleÅŸen bu angajman, Rusya’nın “yakın çevresindeki” hedeflerine de hizmet etti.
Nitekim Rusya tarihsel olarak OrtadoÄŸu’yu Avrupa sahnesinden uzakta, Avrupalı güçler ve ABD ile rekabet edebileceÄŸi bir arena bir alan olarak gördü. Bu nedenle Rusya’nın Akdeniz’de artan varlığı, hem NATO’yu hem de AB’yi, Avrupa’nın güneyindeki bölgesel stratejik denklemi ele alırken Rus eylemlerini ve politikasını daha fazla dikkate almaya zorladı; bu, çok uzun zaman önce böyle deÄŸildi.
Tam da bu yüzden Rusya Akdeniz’deki nüfuzunu Moskova’nın doÄŸu yayılmacılığını engelleme çabalarında olduÄŸu gibi, Rusya’nın “yakın çevresine” yönelik NATO ve AB rekabetini de dengelemek ve potansiyel olarak zayıflatmak için bir araç olarak kullanmayı hedefliyor. Bu mantık aynı zamanda Rusya’nın terörle mücadele çabaları için de geçerlidir: Moskova Akdeniz’de cihatçı grupların önemli bir varlığa sahip olduÄŸu alanlarda daha fazla yer alarak bu güçleri kontrol altına almaya ve Rusya’daki Müslüman topluluklar arasındaki potansiyel etkilerini sınırlamaya çalışmaktadır.
Üçüncüsü ve Rus yaklaşımının son boyutu, ekonomik fırsatları yakalama ve pekiÅŸtirme ihtiyacı etrafında dönüyor. Bu parametre Rusya’ya ekonomik olarak da hizmet ediyor. Bölge, rejim ve yandaÅŸları için yeni pazar fırsatları yaratıyor. Suriye meselesi oldukça çarpıcı. Aktif askeri angajman, paralı askerlerin saÄŸlanması da dahil olmak üzere Rus savaşında test edilmiÅŸ savunma malzemelerinin ihracının teÅŸvik edilmesine yardımcı oldu ve böylece mücadele eden rejimler için bir müttefik olarak Moskova’nın güvenilirliÄŸini güçlendirdi. Bu arada Rusya, Åžam'la önemli askeri sözleÅŸmeler ve faydalar saÄŸlamayı da baÅŸardı.
Akdeniz'deki birçok ülke bu alanda Moskova ile iliÅŸkilerini derinleÅŸtirmekle ilgileniyor. Çünkü Rus ticareti oldukça az siyasi koÅŸullulukla geliyor. Ayrıca Fas örneÄŸinin de gösterdiÄŸi gibi Rusya kendine özgü fırsatları özenle seçiyor ve siyasi eriÅŸiminin diÄŸer bölge ülkelerine kıyasla daha sınırlı olduÄŸu ülkelere bile yatırım yapıyor.
Peki Akdeniz’in Ä°talya için stratejik önemi göz önüne alındığında, Rusya’nın bu artan aktivizmi Roma’nın çıkarları ve ittifak çerçeveleri için ne anlama geliyor? Ä°talya’nın Rusya ile olan tarihi iliÅŸkileri, Roma’nın kuruluÅŸundan bu yana transatlantik düzenin bir parçası olmasına raÄŸmen samimi olmuÅŸtur. SoÄŸuk SavaÅŸ’tan bu yana Ä°talya, Rusya ile Batı arasında arabulucu olarak hareket etmeye çalıştı. Rusya, Akdeniz baÄŸlamında daha fazla öne çıktıkça bu, Moskova’nın Ä°talya’nın davranışını potansiyel olarak etkileme becerisini güçlendiriyor.
Bunun yapısal bir dış politika deÄŸiÅŸikliÄŸine yol açması pek olası olmasa da, enerji seçimlerinden belirli ülkelerle iliÅŸkilere kadar çeÅŸitli konularda Ä°talyan manevra kabiliyetini önemli ölçüde sınırlayabilir. Bu açıdan bakıldığında zorlukların sayısı artıyor, ki bu zorluklardan ikisi özellikle önemlidir.
Libya’da Türkiye ile Rusya arasında ortaya çıkan bir etki alanı bölünmesi, nihayetinde ülkede askeri üslerin kurulmasına yol açarak Ä°talya’nın Libya’daki dinamikleri etkileme kapasitesini ciddi ÅŸekilde zayıflatabilir, özellikle de Roma’nın dış politikasını desteklemek için askeri güç kullanma konusunda çok az iÅŸtahı olduÄŸu göz önüne alındığında.
Dahası Türkiye’yi Rusya ile iliÅŸkilerini güçlendirmeye iten stratejik itici güçlerden biri de DoÄŸu Akdeniz’de artan izolasyon algısıydı. Hem Moskova hem de Ankara, Türkiye ve Karadeniz üzerinden alternatif yollarla Avrupa’ya enerji tedariki hususunda iÅŸ birliÄŸi yapma konusundaki ortak çıkarları dikkate alındığında, Yunanistan, Kıbrıs, Ä°srail ve Mısır arasında ortaya çıkan enerji ittifakını baltalamak istiyor. Bunun yanı sıra, DoÄŸu Akdeniz’de Yunanistan ve Türkiye arasında tırmanan gerginlikler, bölgedeki artan tıkanıklık nedeniyle ciddi askeri gerilim ve talihsizlik riskini ortaya koydu. NATO ve AB için önemli sorunlara neden olan bu durum Rusya’nın bu alandaki politikasını açıklamaya da yardımcı olmaktadır. DoÄŸu Akdeniz'de veya Libya üzerinde, özellikle iki NATO üyesi arasında askeri çatışma olasılığı Ä°talya, AB ve NATO için geniÅŸ ölçüde yıkıcı olabilir.
Rusya’nın Akdeniz’de artan etkinliÄŸi bugün bir gerçektir. Bu, Moskova’nın Ä°talya, Avrupa ve transatlantik iliÅŸkiler üzerinde önemli bir etki ve nüfuz elde etmesini saÄŸladı ve bu aktörleri Akdeniz hesaplarında Rusya ve Rus politikasını dikkate almak zorunda bıraktı. Yakın gelecekte yok olması mümkün görünmeyen bu eÄŸilim, Akdeniz’i ve daha geniÅŸ anlamda uluslararası sistemi ele geçiren çok kutuplu yeni bir düzenin ortaya çıkışını yansıtmaktadır.
Müellif: Dario Christiani / Kaynak: The German Marshall Fund of United States Haber Ajansı
Mütercim: Dürdane Tekin / DüÅŸünce Mekebi
Henüz yorum yapılmamış.