Gökhan Özcan: Otobüs durağında beklerken...
Şimdiki zamanın, tıka basa dolu bir otobüs gibi zaman zaman beklediği durağa uğradığını düşündü. Yerinden kalkıp kalabalığı zorlamazsa, insanları itip kakmaz çekiştirmezse, hatta birilerini dışarıya çekip kendini içeriye atmayı denemezse zaten hiç binme şansım yoktu o otobüslerden birine.
“Ben gelmek istemiyorum!” dedi yerinden hiç kıpırdamadan insanlardan biri. Yeryüzünde ne kadar baÅŸka insan kaldıysa hepsi bir an dönüp ona baktı. Aslında zaten hiç kimsenin bir yere gidebildiÄŸi yoktu.
Dünya kendini dönüÅŸtürerek ileriye doÄŸru adımlar attıkça, insanın da alelacele pılı pırtısını toplayıp peÅŸinden koÅŸuÅŸturması bekleniyor. Neredeyse yerleÅŸik hale gelmiÅŸ böyle bir beklenti var. Dünyanın hızına ayak uydurarak peÅŸinden gitmeyenlerin geride kalacağı, oyundan düÅŸeceÄŸi varsayılıyor. Böyle bir sürüklenme halinin insana neler yapabileceÄŸi, onu nasıl köksüz, ‘vatan’sız, ikametsiz bırakabileceÄŸini dert eden yok. Varsa da, dönüp söylediklerine kulak veren yok. Bugünü, dünü yaÅŸamadığımız gibi yaşıyoruz. Sonradan edindiÄŸimiz alışkanlık ve yöneliÅŸlerle yaşıyoruz. Dünkü halimiz, bugünkü halimizle bir köÅŸe başında karşılaÅŸsa muhtemel ki onu tanıyamaz. Kendi hayatımızın evvelki dönemlerine neredeyse bir baÅŸkası kadar yabancıyız.
“Ä°nsanların vakit öldürmek için çırpındığı zamanlar bitti. Artık vaktin ölü olarak doÄŸduÄŸu, gelecek ufkunun yerini ‘hemen ÅŸimdi’nin aldığı bir çaÄŸda yaşıyoruz” diye yazmış ‘Zamanın Kokusu’ isimli derin kitabında Byung-Chul Han.
Dünkü hayatından, kiÅŸiliÄŸinden, hikayesinden bütün bütüne kopmayı kabullenmeyenler yadırganıyor. Ä°natları, ısrarları, muhafaza etmeye çalıştıkları ÅŸeyler lüzumsuz bir uyumsuzluÄŸun numuneleri gibi görülüyor. TopraÄŸa kök salmaya, hayatına derinliÄŸine nüfuz etmeye, belli bir hikayeye tutunmaya çalışanlar, bugünün deÄŸiÅŸime sonuna kadar açık kültüründe kendilerine bir yer bulamamakla, bir tür kültürel mızmızlıkla, modası geçmiÅŸ bir duygusallıkla yaftalanıyor. Dünyanın nereye doÄŸru gittiÄŸi konusunda hiç kimsenin doÄŸru dürüst bir fikri yok aslında. Ama büyük çoÄŸunluk bunun tedirginliÄŸini yaÅŸamaya bile razı deÄŸil, sadece dünyanın peÅŸine takılıp gitmek istiyorlar. Sanki kendilerinden geriye bir ÅŸey kalmayıncaya kadar deÄŸiÅŸmek deÄŸiÅŸmek deÄŸiÅŸmek istiyorlar.
“Dünya mı kendi etrafında dönüyor, insanlar mı dünyanın etrafında dönüyor, artık pek emin olamıyorum!” dedi beyaz saçlı adam başını iki elinin arasına almadan hemen önce.
Åžimdiki zamanın, tıka basa dolu bir otobüs gibi zaman zaman beklediÄŸi duraÄŸa uÄŸradığını düÅŸündü. Yerinden kalkıp kalabalığı zorlamazsa, insanları itip kakmaz çekiÅŸtirmezse, hatta birilerini dışarıya çekip kendini içeriye atmayı denemezse zaten hiç binme ÅŸansım yoktu o otobüslerden birine. O yüzden ne kadar otobüs gelirse gelsin yerinden hiç kalkmayacaktı. Kendisini bir ÅŸekilde otobüsün içine atmayı baÅŸarmış yolculardan her biri, muhtemelen içeride olmanın verdiÄŸi rahatlıkla, duraktaki bankta oturup beklemekten hiç vazgeçmediÄŸi halde gelen otobüslerden hiçbirine binmeyen, binmeyi denemeyen bu garip yolcuyu yadırgayacaktı.
“ÇoÄŸu kiÅŸi dünyaya uyurgezer olarak gelmiÅŸtir, herhangi bir ÅŸeyin farkına bile varmadan yaÅŸar, buna sebep görevlerini yapar, yapmazsa huzursuz olur, daha kötüsü huzursuz eder. Kendinin ne olduÄŸu ile ilgilenebilecek hassasiyetlere sahip kiÅŸi ise ne kadar didinse kendi gözüne girecek bir yol alamaz. Ani parlayışlar, öne geçmeler, birden kavrayışlar, bir göz keskinliÄŸi...” diyor Åžule Gürbüz ‘Çerçi Sanat’ta yayınlanan söyleÅŸiye verdiÄŸi cevaplar arasında.
Bir de ÅŸunu düÅŸünün; kendi hikayesini anlatan film artık hiçbir sinemada oynamayan bir karakter ne hisseder?
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.