Kürsü
Başkalarının yöntemleri ile başkalaşıyoruz.
Yeni nesle on yıl sonra özgürlüğünün, farklılığının, aşkının sembolünü temin eden ideoloji mi daha tanıdık gelecek, yoksa her geçen gün uzaklaştığı hakikat dini İslâm mı?
Henüz 13 yaşında, ışıl ışıl mavi gözleri, buluÄŸa ermemiÅŸ tertemiz sesi, gün ışığına açılmamış bir gül fidanı kadar zarif ve narin bir kız çocuÄŸu sevinçle boynuma atılıyor. Sarılıyoruz. Sıkı sıkı…
Bu sevgiyi kıskanmış bir eÅŸya yüzümü tırmalıyor.
Ne ola ki?
O güzel kızın kulağında, yüzüne, kulaklarına, yaşına büyük gelmiÅŸ bir takıymış meÄŸer.
Kocaman gözleri, ürküntü veren bakışlarıyla bir baykuÅŸmuÅŸ o takı… Bana çirkin, ona ÅŸirinmiÅŸ. Öyle diyor…
Hemen ardından, Duha Sûresi’nde zikredilen duaya davetiye çıkaran gecenin “seca” vakti dinginliÄŸindeki gözlerle karşılaşıyor gözlerim. Ne kadar masum! Günahkârlığımdan utandırıyor beni.
O da 13 yaşında henüz. Gözlerinin siyahı ile yarışan bir tiÅŸört giymiÅŸ. O da ne?
TiÅŸörtünün önünde Ä°branice yazılar ve kocaman bir kuru kafa, etrafa saçılmış kemikler!
Çok güzelmiÅŸ… Öyle diyor seca gözlü yavrucak.
Modaymış üstelik ve özgürleÅŸtiriyormuÅŸ onu.
DiÄŸer pek çok desen can sıkıcıymış. Böyle farklı ve dinamik duruyormuÅŸ.
Gözlükleri ve siyah örtüsü ile çalışkanlığını hâl dili ile bir çırpıda söyleyen 16 yaşında, nur yüzlü bir baÅŸka yavrucak, “Çantam nasıl?” diye soruyor.
Pahalıymış, moda markaymış.
Üstelik o marka, doÄŸudaki ÅŸehirlerimizde yoksul çocuklara bedava ayakkabı ve çanta dağıtıyormuÅŸ.
Çantaya iltifatlar yaÄŸdırmak için bakıyorum…
Bir çocuk kalbini sevindirmekten baÅŸka yok muradım.
Fakat gördüklerim yeÅŸil sinekler mi?
Hani ÅŸu mikrop taşıyan, kire pisliÄŸe pek müptela olan kocaman yeÅŸil sinekler uçuÅŸuyor eli yüzü tozpembe, masumiyet kokan küçük genç kızın çantasında.
GülüÅŸüm yüzümde çırpınıyor. DüÅŸsün mü, kalsın mı? DüÅŸsün!
Güzele talip olmasını söylemek lazım! DüÅŸsün ki, “Ne oldu hocam?” diye sorsun.
Soruyor, söylüyorum: “Pis ÅŸeylere konan ve mikrop taşıyan, suyun sabunun az olduÄŸu alanları mesken tutan bu sinekleri neden taşıyorsun?”
“AÅŸkolsun hocam!” derken yüzü kızarıyor.
Henüz dava sancılarına yeni tutulmuÅŸ yüreÄŸi sıkışmıştır, biliyorum. Küçücük yaşına raÄŸmen ferace giyip siyah örtüyü severek taşıyor, Necip Fazıl’ın “Sakarya Türküsü”nü ezberden okuyor.
Ä°ÅŸte bu yüzden tepkim onu utandırıyor, “Herkes çok beÄŸendi, kimse böyle düÅŸünmüyor” diyor ve o markanın yukarıda ifade ettiÄŸim iyiliklerinden söz ediyor. (Haber niteliÄŸi taşıyan bir rivayet; araÅŸtırdım, ancak habere ulaÅŸamadım. Fakat derdim zaten haberin niteliÄŸi deÄŸil. Benim derdim, o yavrucuÄŸa bu masalın uydurulup anlatılması.) Nasıl da inanmış. Çünkü art niyetli deÄŸil, henüz tertemiz. Çünkü sorgulamadan inanacak kadar saf bir aklın sahibi. Üzülüyor, üzülüyorum.
Ev terliÄŸinden saç bandına, ÅŸapkadan kazak motifine, tokadan kolyeye ve pek çok muhtelif süs eÅŸyasına mührünü vurmuÅŸ Masonların sembolleri.
Kuru kafalar, kemikler, zombiler, kan revan içinde kalmış cadılar, fantastik mikroptan yapılmış oyuncaklar (üstelik çok yüksek fiyatlarla satılıyorlar), bizim kültürümüzde uÄŸursuzluÄŸu ile meÅŸhur baykuÅŸlar, pis mikroplu sinekler, tek gözler, pergel ve gönyeler, sütunlar, siyah beyaz stratejik dokular, yedi kollu ÅŸamdanlar kuÅŸatmış küçücük yavruların masum dünyalarını. SevdirilmiÅŸ üstelik.
Ah, bu bir paranoya! “Üçgen ve tek gözlü kolyem sırlarımı temsil ediyor”,
“Sonsuzluk iÅŸareti kolyemi aÅŸkım aldı; sonsuza dek birlikte olma duamız (!) o bizim”,
“DoÄŸrusu pergel, çok akademik bir hava kattı ÅŸirket logomuza”,
“Kuru kafa tam benlik, cici kız olmaktan nefret ediyorum!” gibi tepkilerle hakikate kulak tıkamaya devam ediyoruz.
BaÅŸkalarının yöntemleri ile baÅŸkalaşıyoruz.
Peki, bu tepkileri verenlere on yıl sonra özgürlüÄŸünün, farklılığının, aÅŸkının sembolünü temin eden ideoloji mi daha tanıdık gelecek, yoksa her geçen gün uzaklaÅŸtığı hakikat dini Ä°slâm mı?
Müellif: Nesrin Dülek Çaylı / DiriliÅŸ Postası
Henüz yorum yapılmamış.