Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

YozlaÅŸma ve duruÅŸ sahibi olabilmek

Açık, somut bir tarzda tanımlanabilmesi pek kolay olmamakla birlikte bir şeylerin yanlış gittiği endişesi giderek daha fazla çevrede paylaşılıyor. Hoşumuza gitmeyen, içimizi sızlatan görüntüler etrafımızda çoğalıyor.



Modern hayat tarzının yaygınlaÅŸmasına ve bilhassa da teknolojik geliÅŸmeye baÄŸlı olarak medya araçlarının etkinliÄŸinin artmasına paralel biçimde kültürel ve ahlaki açıdan giderek belirginleÅŸen bir yozlaÅŸma olgusu ile karşı karşıyayız. Sosyal hayatta, insanların birbirleriyle iliÅŸkilerinde, dışarıya yansıttıkları tavırlarında dozunu artıran bir ifsat hali yaÅŸanmakta. Takvanın, tevazuun, samimiyetin dışlandığı, buna karşın egoizmin yaygınlaÅŸtığı, “Ben bilirim, ben yaparım, kimseye hesap vermem!” tavrının, kısacası kibrin ve müstaÄŸniliÄŸin geçer akçe sayıldığı boÄŸucu bir atmosfer genciyle yaÅŸlısıyla tüm toplumu kuÅŸatmakta. Tüketim toplumu olma yolunda üretilen kalıplar, alışkanlıklar insani ve ahlaki deÄŸerleri yavaÅŸ yavaÅŸ aşındırmakta, adeta tüketmekte!

Åžüphesiz bu ülke Batıcı, laik Kemalist ideoloji çerçevesinde cahilî bir hayat tarzının yukarıdan aÅŸağıya yaygınlaÅŸtırıldığı, her zaman haramların, günahların teÅŸvik ve teÅŸhir edildiÄŸi bir belde olmuÅŸtur. Köklü bir dönüÅŸtürme projesinin deneÄŸi olarak bu toplum zaten sistematik bir yabancılaÅŸtırma dayatmasıyla muhatap olmanın getirdiÄŸi kimliksizliÄŸi, tutarsızlığı, yozluÄŸu bünyesinde hep barındırmıştır. Bu yüzden toplumsal yapının geneline dair olarak büyük bir çürümeden, çöküÅŸten, radikal bir gerilemeden söz etmek abartılı olur. Bununla birlikte genel manada ‘yaÅŸam tarzı tercihi’ adı altında giderek ahlaki deÄŸerlerden tümüyle sıyrılmış tutumlara ivme kazandırılması çabası görmezden gelinemeyecek bir tehdittir. Daha önemlisi de Ä°slami bir perspektif sahibi olduÄŸu düÅŸünülen, en azından öyle olması umulan kesimler arasında da birtakım hassasiyetlerin aşınmaya yüz tutması, çeliÅŸik bazı görüntülerin çoÄŸalması üzerinde dikkatle durmamızı gerektiren bir tehlike sinyalidir.

Yanlış Giden Bir Şeyler Var!

Açık, somut bir tarzda tanımlanabilmesi pek kolay olmamakla birlikte bir ÅŸeylerin yanlış gittiÄŸi endiÅŸesi giderek daha fazla çevrede paylaşılıyor. HoÅŸumuza gitmeyen, içimizi sızlatan görüntüler etrafımızda çoÄŸalıyor. Ve bu durum bizi hem teyakkuzda olmaya zorluyor hem de sorumluluklarımızı daha ciddiye almaya davet ediyor.

Genel manada bir tutarsızlık, uyumsuzluk, gariplik hali mevcut. Dava bilinci ve baÄŸlılığı yerine, menfaat odaklı birlikteliklerin öne çıktığını görüyoruz. Yolsuzlukla suçlanan ÅŸahıslara bakış pek deÄŸiÅŸmiyor; haklarında irtikap, hırsızlık iddiaları bulunanlarla iliÅŸkiler rutin seyrinde devam ediyor. Torpil, iltimas, adam kayırmacılık, kamu kaynaklarını tanıdıklara peÅŸkeÅŸ çekme ya da cebe indirme ithamları pek de infial uyandırmıyor. Hududullahın gözetilmesine dair bir gevÅŸeme, esneklik, umursamazlık hali belirginleÅŸirken, ibahacı bir tutumla helal dairesi sürekli geniÅŸletiliyor.

Genel manada ahlaki standartlarda irtifa kayıpları yaÅŸanıyor. Kadın-erkek iliÅŸkilerinde ölçüsüzlük, medya araçlarının hayatı giderek daha fazla iÅŸgal eder hale gelmesi, bağımlılığa dönüÅŸmesi, başına buyrukluk, kendisinden baÅŸkasını önemsememe hali vb. olumsuzluklar yaygınlaşıyor. Bu tutumlar sorunlu, egoist kiÅŸilikler üretiyor, ÅŸahsiyet krizlerine yol açıyor, öncelikle aile kurumunu zayıflatırken, elbette sosyal yapıyı da derinden tehdit ediyor.

Kadınlar arasında tesettüre riayette görülen zayıflık, erkeklerin kılık kıyafetlerine yansıyan sadelikten uzak haller, garip saç ve sakallar, kolye, yüzük, künye vb. takılar, saatlerce cep telefonlarında oyun oynama, araba merakı, nargile vb. keyif verici alışkanlıklar, lüks tutkusunun ve israf eyleminin sıradan bir ÅŸey gibi algılanır hale gelmesi türünden yaygınlaÅŸan görüntüler hep bu hastalıklı halin dışa vurumu olarak deÄŸerlendirilmeli.

Bu hal özetle dünyevileÅŸme anaforuna kapılmadır. Dünya hayatının merkeze alınması, ahiret odaklı yaÅŸama bilincinin geri plana düÅŸmesi, giderek silikleÅŸmesi demektir. Oysa dünyevi zevklerin, arzuların insanı takvadan alıkoyma, Rabbinden uzak tutma potansiyeli çok açıktır. Nitekim Resulullah’ın (s) örnekliÄŸi bu konuda çok dikkat çekicidir ve her konuda, her yaklaşımımızda olduÄŸu üzere dünyevi uÄŸraÅŸ ve arzulara karşı teyakkuzda olma noktasında da gayet öÄŸreticidir. Buhari ve Müslim’in Hz. AiÅŸe validemizden rivayetle tahric ettikleri bir hadiste ÅŸöyle geçmektedir: “Resulullah bir gün üzerinde nakışlar bulunan siyah bir elbise ile namaz kılmıştı. Namazdan sonra elbisesini çıkarıp ÅŸöyle buyurdu: Bu elbisenin nakışları namazda dikkatimi çekti ve beni meÅŸgul edip namazdan alıkoydu. Alın bunu ve bana nakışsız yün bir aba getirin.”

Ä°ÅŸte tam burada durup yapıp ettiklerimizi, uÄŸraşılarımızı, perspektifimizi gözden geçirmeye çokça ihtiyacımız olduÄŸunun idraki içinde olmalı ve kendimize sormalıyız: Acaba iman ettiÄŸini söyleyen insanlar olarak bizler gündelik yaÅŸantımızda, iliÅŸkilerimiz ve özlemlerimizde, nefsimizi Rabbimizden, O’na en güzel ÅŸekilde kulluktan, taat ve ibadetten, hayırlı iÅŸlerden alıkoyan ne tür meÅŸguliyetler içindeyiz?

Karışan Ölçüler, Kaybolan DeÄŸerler

GeçtiÄŸimiz ayın en çok tartışılan gündemlerden biri neydi, hatırlayalım! Kemalist bir oyuncu kadının bir mekânda karşılaÅŸtığı bazı baÅŸörtülülere sataÅŸtığına dair iddia gündemde çok yer tutmuÅŸtu. Bir yönüyle ne güzel diyorsunuz, Ä°slami kimliÄŸe ve onun bir simgesi olarak gördükleri baÅŸörtüsüne öfke duyanlar, kinlerini içlerinde dahi tutamayıp ağızlarından kusanların artık hakaretleri, düÅŸmanlıkları yanlarına kâr kalmıyor, hesap vermek zorunda kalıyorlar. Bu ÅŸüphesiz hamd etmemizi gerektiren güzel bir geliÅŸme.

Ama madalyonun baÅŸka yüzü de var. Bu hadisenin tarafı olan baÅŸörtülüler maruz kaldıklarını iddia ettikleri bu edepsizlikle, bu saldırganlıkla nerede ve ne yaparken karşılaÅŸmışlar? Bir pop konserinin ardından ve üstelik içki de içilen bir kafede!

Gerçekten garip deÄŸil mi? BaÅŸörtüsü ile pop konseri, baÅŸörtüsü ile alkollü bir mekân nasıl yan yana gelebilir? Burada bahsi geçen baÅŸörtüsünün, Kitabullah’ta emredilen ‘takva libası’ (A’raf, 26) ile ne alakası olabilir? Bu yapılan tesettür emrinin içeriksizleÅŸmesi, anlamsızlaÅŸması, asli baÄŸlamından kopartılması deÄŸil midir?

Kimi çevrelerde Ä°slami hükümlerin yön tayin edici niteliÄŸini kaybedip bir kültüre, bir alışkanlığa dönüÅŸtüÄŸünü görüyoruz. Buna baÄŸlı olarak yaÅŸanan hayatların Ä°slami ilkelere uydurulması yerine, Ä°slam’ın hükümlerinin ancak mevcut hayat tarzının uygun ve mümkün gördüÄŸü oranda yaÅŸanılabilir olarak algılanmasına ÅŸahitlik ediyoruz. Öyle ki Ä°slami sembol ve emirler mevcut hayat tarzının bir aksesuarına dönüÅŸüyor, sınırlanıyor. Modern kalıplara tabi tutularak anlamlandırılmak suretiyle geçerli ya da geçersiz sayılıyor. Åžüphesiz tüm bu sayılan durumlar sapma ve savrulma haline iÅŸaret etmektedir.

Varlıkla İmtihan

Olması gereken nedir? Güç ve rahatlık arttıkça, sahip olunan imkânların tebliÄŸ ve davet çabalarına teksif edilmesi, elveriÅŸli zeminin Allah yolunda deÄŸerlendirilmesi, salih amellerin çoÄŸaltılması deÄŸil mi? Ne gariptir ki imkânların artması zaafların çoÄŸalmasına, zayıflığın belirginlik kazanmasına yol açabiliyor. Öyle ki zorluklar, sıkıntılar karşısında dahi daha dik durabilir, saÄŸlam tavır gösterebilirken ÅŸartların lehe deÄŸiÅŸmesiyle birlikte kimi çevreler açısından aşınma, çözülme halleri ortaya çıkabiliyor.

Bu bir yönüyle anlaşılabilir bir ÅŸeydir. Zorlukla, yoklukla imtihan zordur ama varlıkla imtihan da kolay deÄŸildir. Hatta zaman zaman insanların hayata bakışını daha olumsuz bile etkileyebilir. Dünya zevklerinin ayartıcılığı, nefsin istek ve arzuları, müstaÄŸnilik elbette sıkıntılarla, yoklukla deÄŸil ancak imkânlarla birlikte ortaya çıkar. Ve eÄŸer muttaki bir kiÅŸilik söz konusu deÄŸilse mutlaka müstaÄŸnilik geliÅŸir. Bu tür ortamların insanları fesada sürüklemesi, ardından yanlışı ‘meÅŸru’ göstermesi, kanıksatması da pek zor olmaz. Bu yüzden her zaman Rabbimizden hayırlı olanı istemeli, bizi azanlardan, sapanlardan eylememesini ve ancak taşıyabileceÄŸimiz nimetleri bahÅŸetmesini niyaz etmeliyiz.

Neyi Öncelemeliyiz?

YozlaÅŸma-dejenerasyon olgusu sadece dışarıda karşılaÅŸtığımız, ÅŸahitlik ettiÄŸimiz bir durum deÄŸildir; farklı boyutlarda hepimizi ÅŸu veya bu oranda etkileyen bir süreç, bir hal olarak dikkate alınmayı hak etmektedir. Bu noktada sürekli biçimde muhasebe yapmanın gerekliliÄŸini gözden ırak tutmamalıyız. BaÅŸkalarındaki yanlışları görüp tespit ederken, baÅŸkalarını eleÅŸtirirken, kendi eksiklerimizi unutmamalıyız.

Bakara Suresinin 44. ayetinde Rabbimizin, “Siz Kitabı okuduÄŸunuz halde, insanlara iyiliÄŸi emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?” uyarısının doÄŸrudan bize hitap ettiÄŸini göz önünde bulundurmalı ve bu baÄŸlamda kendimize ÅŸu soruları sormalıyız: Acaba uÄŸraÅŸtığımız iÅŸler asli iÅŸlerimiz midir? Enerjimizi ağırlıklı olarak tebliÄŸ ve davet çabamız için mi dünyevi meÅŸguliyetler için mi tüketiyoruz? Hayat tarzımızı muttaki, mütevazı ölçüler mi ÅŸekillendiriyor yoksa bitmek bilmeyen arzularımız, hırslarımız mı?

Bilelim ki ahlaki yozlaÅŸmadan, ilkelerden uzaklaÅŸmaktan, kapitalist tüketim kalıplarının hayatımızı yönlendirir hale gelmesinden ÅŸikâyet etmek tek başına bir ÅŸey ifade etmiyor. Yapılması gereken ÅŸey tüm bu sapmalara, savrulmalara karşı ne tür tedbirler almak gerektiÄŸi üzerinde durmak ve bu perspektifle daha muttaki bir mümin olarak yaÅŸama gayreti içinde olmaktır.

Kendimizi, ehlimizi ve çevremizi oluk oluk akan kirlerden temiz tutmak, tuÄŸyana zemin teÅŸkil eder hale gelmiÅŸ cahilî hayat tarzının dönüÅŸtürücü, saptırıcı etkilerinden muhafaza etmek istiyorsak öncelikle iki noktada net ve tavizsiz davranmak, Müslümanlarla birliktelik ve ÅŸahitlik sorumluluÄŸumuzun ifası hususlarında ısrarlı olmak durumundayız.

Saptırıcı Rüzgârlar Karşısında Cemaat Zırhına Bürünmek

Hiç kuÅŸkusuz tek kalan, yalnızlaÅŸan kiÅŸilerin başına buyruk eÄŸilimler içerisine girip güvenli limanlardan uzaklaÅŸması, akıntıya kapılması çok zor olmaz. Üstelik de tüm bu zaaflı halleri bireyciliÄŸi öne çıkartan, müstaÄŸnileÅŸmeyi teÅŸvik eden atmosfer tarafından kendilerine sevimli gösterilir. Nefislerini adeta hayatlarının merkezine oturtmaları bu atmosferde bir yandan olgunlaÅŸma, özgürleÅŸme aÅŸaması ÅŸeklinde sunulurken, aynı zamanda baÅŸkalarına muhtaç olmama, kimseden emir ya da talimat almama adımı olarak teÅŸvik edilir.

Oysa son tahlilde kimse yalnız kalmaz! Müminlerle bir ve beraber olmaktan uzaklaÅŸanlar mutlaka ÅŸeytanlarıyla baÅŸ baÅŸa kalırlar. Birlikte kenetlenerek bir duvar oluÅŸturmaları gereken taÅŸların, tek baÅŸlarına kaldıklarında sert rüzgârlarla oradan oraya savrulan çerçöpe dönüÅŸmeleri misali bir başına hareket edenlerin velisi olmaya soyunan ÅŸeytanlar onları belki de hiç ummadıkları, arzu etmedikleri yerlere sürüklerler. Bu yüzdendir ki cemaat bir zırhtır, koruyucu kalkandır. MüstaÄŸnileÅŸmeye, malayaniliÄŸe, heva ve hevesin ilahlaÅŸtırılmasına karşı insanlara hududullahı hatırlatır, yanlışa meyledenleri tekebbür ve tuÄŸyandan uzak durmaya davet eder.  

Öyleyse bireycilik anaforuna kapılmamak için ümmete aidiyet ruhunu ve cemaat bilincini diri tutmalı, bu doÄŸrultuda Müslümanlarla birlikteliÄŸimizi önemsemeli, kardeÅŸlik hukukumuzu güçlendirecek çabalar içinde olmalıyız. Aidiyet zeminini aşındırmaya, örselemeye yönelik telkinler, cemaat ve kardeÅŸlik ruhunu hedef alan söylemler, pratikler karşısında birliktelik bilincini takviye etmeye çalışmalıyız.

Hakkı Hatırlatmak ve Yanlışa Tavır Almak

Çürüme ve dejenerasyon tehdidine karşı öne çıkartmamız gereken ikinci husus, öncelik verilmesi gereken bir diÄŸer tedbir ÅŸahitlik vazifesinin layıkıyla yerine getirilmesi için çaba sarf etmek, sonuç alınmadığı zannıyla bu yöndeki gayretlerden asla geri durmamaktır.

DoÄŸruları hâkim kılma ve yanlışların yaygınlaÅŸmasını önlemenin gerek toplumsal zeminde gerekse de kendi içimizde tek yolu her durumda marufu emretme ve münkerden nehyetme vazifemizi özenle, samimiyetle yerine getirmekten geçer. Velev ki bizim doÄŸruları dillendirmemiz ve yanlışlara karşı tavır almamız mevcut yanlışların ortadan kaldırılmasına yetmesin, yanlışlar varlığını sürdürsün! Mamafih bu çabamızla en azından o yanlışların bizim zihnimizi, kalbimizi iÅŸgaline de izin vermemiÅŸ, yanlışa ortaklık etmemiÅŸ oluruz ki bu da baÅŸlı başına bir kazanım, büyük bir nimettir.

Ebu Davud ve Ä°bni Mace’nin Abdullah Ä°bni Mesud rivayetiyle aktardıkları bir hadiste, Maide Suresinin “Onlar, iÅŸledikleri kötülükten, birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları ne kötüdür!” ÅŸeklindeki 79. ayetinin tefsirine binaen Resulullah’ın (s) ÅŸöyle buyurduÄŸu bildirilmiÅŸtir: “Ä°srailoÄŸullarından biri kötülük iÅŸleyen birine rastladığında ona ‘Allah’tan kork! Bunu yapma, sana helal deÄŸildir.’ derdi ama ertesi günü aynı ÅŸahsı aynı kötülüÄŸü yaparken gördüÄŸünde, sesini çıkarmaz, oturur onunla yemek yer, uyarmazdı. Hepsi öyle yapar hale gelince Allah onların kalplerini birbirine benzer hale getirdi.”

Resulullah mezkûr ayeti okuduktan sonra ÅŸöyle devam etti: “Aman siz de dikkat edin! Allah’a ant olsun, sizler de ya iyiliÄŸi emredip kötülükten sakındırırsınız ve zalimi zulmünden vazgeçirmeye çalışırsınız veya Allah sizin de kalplerinizi birbirine benzeÅŸtirir, onlara lanet ettiÄŸi gibi size de lanet eder.” 

Rabbimiz bizi itaatin izzetiyle izzetli kılsın, günahların zilletiyle zelil eylemesin!

 

Müellif: Rıdvan Kaya / Kaynak: Haksöz Dergisi Sayı: 335 - Åžubat 2019

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.