Özel / Analiz Haber
Politik stratejinin yeni odak noktası: Akdeniz'de modern Leviathan'lar batarken...
Akdeniz'in yeniden bir İslam gölü haline gelmesi sömürgecilerin kabusudur evet ama ortak hareket etme kabiliyetini yitirmiş olan ve her biri vahşi birer Leviathan'a dönüşmekte olan, faşizan siyasetlerin esir aldığı Batılı devletlerin de çıkarları, onları bu gerçeği kabule zorlayacaktır.
‘On sekizinci yüzyılda çok sayıda Ä°ngiliz için savaÅŸlar, komÅŸularını soymak, dünyanın zenginliklerini ele geçirmek ve ulusun Papa’nın yönettiÄŸi, aç gözlü, cılız, tahta ayakkabılı köleler olan Fransızları nasıl hakir gördüÄŸünü göstermek için altın fırsatlardır.’
Sir John Harold Plumb’tan aktaran Ä°mmanuel Wallerstein (Modern Dünya Sistemi 2, S.251)
Dünya sistemi diye kavramsallaÅŸtırılan ÅŸey temel olarak Avrupa (ve sonradan yine Avrupa ile iliÅŸkili biçimde Amerika) merkezine her tür endüstriyel tarım ürünü, deÄŸerli madenler, hammadde, 15. yüzyıldan itibaren endüstriyel güç kaynağı olarak köle, 18. Yüzyıldan itibaren enerji kaynaklarının aktarılması ve giderek geliÅŸmiÅŸ ülkelerin lehine bir nüfuz alanı olarak ticaret yolu ile iÅŸleyen süreÄŸen bir güç aktarımından ibarettir. Bu temel tanım en kaba tabir ile sömürgecilik ve daha modern bir kavram olarak emperyalizm ÅŸeklinde ifade edilebilir. Bu güç aktarım sisteminin rahat iÅŸlemesi adına bölgesel ve küresel çapta birçok ekonomik, siyasi, askeri onlarca kurum ve kuruluÅŸ görev başındadır. Bütün bu sistemi uluslararası iliÅŸkiler, tarih, iktisat, sosyal bilimler ve daha onlarca akademik disiplinle anlaşılmaz ve dolayısı ile meÅŸru hale getirmek mümkündür. Nitekim demokrasi, özgürlükler, insan hakları, geliÅŸmiÅŸlik ve daha onlarca tartışılmaz ‘modern akide’ diyebileceÄŸimiz kavram bu sömürü sistemini tartışılamaz hale getirmiÅŸ durumdadır.
Ve dünyanın geri kalanı
Ä°ÅŸin özü, dünyaya efendilik taslayanların, kendi çekirdek nüfusları etrafına kurdukları devletlere dünyanın geri kalanından güç aktarırken, buralarda yönetim ve istikrar yükünü, bu yükün maliyetini sırtlamak istememeleridir. Oysa dünyanın geri kalanından, devasa Afrika, Asya, Güney Amerika ve OrtadoÄŸu’dan aktardıkları güç ve ekonomik kaynaklar böyle bir istikrarı kolaylıkla saÄŸlayabilecek çaptadır. Mesela Fransa’nın bugün bile 14 Afrika ülkesinden yılda 500 milyar doları bulan bir tür koloni vergisi almaya devam ettiÄŸini, buna itiraz eden hükümetlere karşı son elli yılda onlarca askeri darbe tertip edildiÄŸini, bölgede onlarca terör örgütü ve açığa kavuÅŸturulamayan yüzlerce terörist saldırının söz konusu güçlü devletlerle iliÅŸkili olduÄŸunu sağır sultan bile duydu. Benzer ÅŸeyler eski Ä°ngiliz sömürgelerinde, daha yeni ve rafine bir sömürgeci olarak ABD’nin ayak izlerinde rahatlıkla gözlenebilir.
Güç aktarım sistemi
Bütün bunlar yukarda tanımlanan güç aktarım sisteminin iÅŸleyiÅŸi ile iliÅŸkilidir ve sistem esas itibari ile bir ideolojiye, yukardan aÅŸağıya bir üstün insan tanımına, kendinden baÅŸkayı insan saymama, en azından ilkel düzeyde bir ontoloji olarak bakma eÄŸilimine dayanmaktadır. Bir örnek olarak ‘eski dünya’da bütün kıyıcılığına raÄŸmen kölelik bir tür ceza, savaÅŸ ganimeti vs. sonucu oluÅŸur. Köleler buralarda genellikle ev iÅŸlerinde kullanılan ‘insanlar’ iken, Avrupa ve Amerika sömürgeciliÄŸi köleleri tamamen endüstriyel kullanıma matuf bir ‘mal’, insan altı ırklar olarak görmüÅŸtür. Tallal Asad’ın çok isabetli isimlendirmesi ile ‘sömürge öncü gücü’ olarak 17. ve 18. yüzyıl antropolojisi bu konuya dair mebzul miktarda utanç vesikası ile doludur. DoÄŸrusu bugün de epey yol alınmış olmasına raÄŸmen sistemin iÅŸleyiÅŸine meÅŸruiyet katmak anlamında üst insan/devletler ile insan altı ırklar/devletler tanımında kayda deÄŸer bir deÄŸiÅŸiklik yoktur. Dolayısı ile dünya sistemi deÄŸdiÄŸimiz ÅŸey WASP’ın çıkarlarını temel alan ve merkezinde birkaç büyük güç ile etrafına dizilmiÅŸ ikincil güçlerden oluÅŸan askeri/siyasi/ekonomik aÄŸlardan ibarettir.
Yıkıcı rekabet ve kaos
Ancak ne bu devletler ne de kurdukları aÄŸlar Tanrı deÄŸildir. Kendi sınırlarına yaklaÅŸtıkça kayda deÄŸer bir refah, istikrar, özgür bir toplum yaratan bu ‘Leviathan’ sınırları dışında gerçek bir canavar, her türlü desiseyi planlayıp uygulayan ÅŸeytani birer güç evet, ama Tanrı deÄŸil. Hobbes’un kitabının kapağına Ä°ncil’den alıntıladığı ‘yeryüzünde onunla kıyaslanabilecek hiçbir güç yoktur’ ‘ayeti’ olsa olsa yıkıcı rekabet ve kaos içindeki dönemin Ä°ngiliz Ä°mparatorluÄŸuna bir ufuk, Ä°spanya’dan boÅŸalan sömürü piyasasına dair bir ufuk olabilir.
Bağır sömürge düzeni sonunda evirilerek tamamen Batı Avrupa ve Amerika Leviathan’ına güç aktaran bir sistem haline gelmiÅŸ bulunmaktadır. Son yıllarda yükselmekte olan Çin, Hindistan, Rusya ve Türkiye bu sömürü sistemine karşı yükselen kimi sahici, kimi kullanım deÄŸerleri olan güçler olarak ortaya ilginç bir tablo koymaktadır.
Bu tabloyu üzerinde yeÅŸerdikleri medeniyetlerden, kültür ve dinlerden bağımsız okumak imkânsız. Nitekim adı geçen devletlerin hemen tamamı bir kültür havzasının merkez ülkesi konumundadır. Türkiye’nin, 2 milyara yaklaÅŸan Ä°slam dünyasının merkez ülkesi olmak bakımından, politik alanda ifade edilsin veya edilmesin, gözle görülür biçimde aktif bir siyasa ile hareket ettiÄŸi gözlenmektedir. Butik bir ulus devlet olarak Osmanlı’dan kalan bakiye üzerine kurulan Türkiye’nin bu devasa sistem içinde küresel etkileri de olan güçlü bir bölgesel iktidar merkezi olmak bakımından ÅŸaşırtıcı derecede ivme kazandığı söylenebilir.
Yeni bir aÅŸama arefesi
Tamamen güçlü devletlerin kontrol ettiÄŸi bu sistemin de yumuÅŸak karınları, kendi iç çeliÅŸkileri, periferide yer yer iyice belirsizleÅŸen iktidar boÅŸlukları var. Sistemin kenarları baÅŸka güçlerin varlık sahasına çıkmalarına, farklı çıkarların uzlaşısına dayalı yeni bölgesel güç temerküzüne müsait geçirgenliklerle doludur. Son günlerde dünyanın ana gündem maddesi haline gelmiÅŸ olan ‘Garb Ocakları’ ve Akdeniz’deki geliÅŸmeler buna iyi bir örnek olarak okunabilir. Türkiye’nin buralarda icra etmekte olduÄŸu operasyonlar, dünya sisteminde meydana çıkan yeni dengelerin yarattığı boÅŸluklara yönelik, iyi hazırlanmış, tedariki saÄŸlanmış, periferideki küçük devletlerin ve sosyal yapıların çıkarlarının uzlaşısına dayalı, büyük devletlerin rekabetinin yarattığı fırsatların iyi kollandığı baÅŸarılı bir sıçramadır. GöründüÄŸü kadarı ile bize ‘dünyada kendilerinden daha güçlü kimsenin olmadığı güçler’ olarak pazarlanan devletlerin hiçbiri kayda deÄŸer bir irade koyamamaktadır. Sanki tarih yeni bir aÅŸamanın arifesinde gibi, her gün yeni sürprizlerin yaÅŸandığı geliÅŸmeler, Ä°slam milletinin tarih sahnesine yeniden çıkışını haber veriyor gibidir.
Güçsüz ve kukla ‘devletler’ üzerine kurulan 1950 sonrası dönem son on yılda lime lime dökülmekte, onlardan umudu kesenler can havli ile devlet dışı örgütlere sarılmakta, etkileri ve güçleri sınırlı bu çoÄŸu terör örgütü odakların peÅŸi sıra koca koca devletlerin nasıl rezil rüsva oldukları birer ibret vesikası olarak önümüzde durmaktadır. Koca Amerika PKK’nın, Fransa bir savaÅŸ lordu olan Hafter’in, Rusya ve Ä°ran mezhepçi bir fanatik çete haline gelmiÅŸ olan Esed diktasının peÅŸi sıra her gün biraz daha dökülmekte, akıl almaz maliyetlerle bu arkaik aktörlerin kuyruÄŸunda koca devletler dünyanın gözü önünde büyük suçlar iÅŸlemekte. Bütün bu geliÅŸmeler tarihe ve dünya sistemine farklı bir bakış açısı ile bakmayı zaruri kılmaktadır.
Modern dünya sistemini oluÅŸturan merkez ve çevre devletler ile artık gündelik kamusal iÅŸlevlerini bile yerine getirmekten aciz yıkıntılardan oluÅŸan çeper devletler, hatta çeperin de dışında kalmış olan çoÄŸu terör örgütlerinin at oynattığı devletimsi yapılar arasında ÅŸiddeti her gün biraz daha artan kontrol ve güç rekabeti yaÅŸanıyor. Bir yerde iÅŸ birliÄŸi yapanlar hemen birkaç yüz kilometre sonra sıcak çatışma halindeler, bir baÅŸka yerde çıkarları uzlaÅŸanlar birkaç adım ödete ölümüne bir rekabet içindeler. Ä°ÅŸte buna çarkları çalışan, kontrol mekanizması iÅŸleyen, yönü belli bir sistem demek mümkün deÄŸil artık. Hobbes’un dediÄŸi gibi artık sadece bir Leviathan temizler bu iÅŸi. Gerçekten de olan biten budur, etrafı korkunç birer canavara dönüÅŸmüÅŸ, çıkarları için her türlü suçu barbarca yöntemlerle iÅŸleyecek olan canavar devletler sarmıştır. 1950 sonrasında ağır insani maliyetlerle varılan uzlaşı, yönü ‘geliÅŸmiÅŸ’ Batılı devletlere olan bir güç aktarımı üzerine kurulu nispeten stabil bir sisteme yol açmıştı, lakin içinden geçmekte olduÄŸumuz süreç bu sistemin artık iÅŸlevsiz kaldığına dair güçlü iÅŸaretler vermektedir.
Sistem çatırdıyor
Arap Baharı, en çok da Suriye iç savaşı ve ÅŸimdi Akdeniz’de, MaÄŸripte olan bitenler, on yıllar boyunca dünyaya tanrısal güçlere sahip yapılar olarak dayatılan bu devletler ve kurdukları sistemin çatırdamakta olduÄŸunun en berrak resimlerdir. Asla rıza üretmeyen, tek yönlü ve kötü niyetli bir sömürüye dayanan, bu rezillikleri de demokrasi, insan hakları, özgürlükler gibi modern bir ‘akaid’ ile maskeleyenlerin ne Ä°slam dünyasına ne de yüzyıllardır sömürdükleri Afrika, Asya, OrtadoÄŸu ve Amerika halklarına söyleyecek tek bir inandırıcı sözleri kalmamıştır. ‘Åžimdi yeni ÅŸeyler söylemek’ vaktidir. Bu sözü, ÅŸimdilik kaydı ile Ä°slam dünyasına dair olanını Türkiye merkezli yeni bir bölgesel sistem söyleyecektir. Türkiye iç siyaseti zaviyesinden bakıldığında buna dudak bükecek çok kiÅŸi ve çevre var ama etrafımızda olan bitenler bu dudak bükenlerin havsalasının da ötesinde geliÅŸmelere gebedir.
Belki birkaç yıl geriden bakıldığında Türkiye’nin bugün yapmakta olduÄŸu operasyonlar, ulaÅŸtığı askeri/siyasi/ekonomik kapasiteler deli saçmalığı olarak görülür. Sadece dün Ege’de Rodos adasını da içine alan bir bölgeyi Navtek ilan eden Türkiye’nin bu cüretini, Ayasofya gibi sembolik deÄŸeri yüksek bir adımı ve doÄŸuracağı muhtemel maliyetleri göÄŸüsleme kapasitesini, Libya ve Suriye’de giriÅŸtiÄŸi ve dünyanın en büyük iki devleti ile aynı zamanda, hem de çatışma riskleri de içeren faaliyetlerini, Afrika içlerinde yürütmekte olduÄŸu kapsamlı yerleÅŸmeleri göz önüne alındığında, evet Türkiye ÅŸimdilik flu duran, sisler ardında yavaÅŸ yavaÅŸ belirginleÅŸen yeni bir dünya sisteminin, en azından ÅŸimdilik yeni bir bölgesel sistemin güçlü öncüsü, kurucusu, başı çeken lider ülkesi olarak öne çıkmaktadır.
Buradaki esas siyaset mümkün olduÄŸunca çok devletin, toplumun, etnisitenin, yapının her anlamda çıkarlarının ve rızalarının uzlaÅŸtığı bir nirengi noktası oluÅŸturmaktır. Malta’nın, Ä°talya’nın, bir bütün olarak Tunus, Fas, Cezayir, Libya’nın, süreçte Mısır’ın, yanı başımızda Irak’ın, mezhepçi çetenin tasallutundan kurtulmakta olan Suriye’nin, çok kısa süre sonra yüzyıla yakın bir süredir Maruniler ve diÄŸer mezhepçi bölünmeler üzerinden Fransa’nın esir aldığı Lübnan’ın, hatta ÅŸimdi çok muarız duran Suudi Arabistan’ın ve daha onlarca devlet ve yapının bu sisteme entegrasyon için koÅŸtuÄŸu görülecektir. Akdeniz’in yeniden bir Ä°slam gölü haline gelmesi sömürgecilerin kabusudur evet ama ortak hareket etme kabiliyetini yitirmiÅŸ olan ve her biri vahÅŸi birer Leviathan’a dönüÅŸmekte olan, faÅŸizan siyasetlerin esir aldığı bu devletlerin de çıkarları, onları bu gerçeÄŸi kabule zorlayacaktır.
Küresel sisteme dair yeni ufuklar
Åžimdi aydınlarımızın bu vizyon üzerinde düÅŸünmeleri gerekiyor, akademilerimizin bu yeni bölgesel ve küresel sisteme dair yeni ufuklar koymak için daha sıkı çalışmaları gerekiyor. Üniversitelerimiz bütün bu bölgelerde yaÅŸayan toplulukları, inançlarını, dillerini, yaÅŸam biçimlerini her bir detayı büyük bir itina ile çalışmalıdır. Ortaya modern, adil, insani, müreffeh bir toplumu var edecek bir sistemin yapı taÅŸlarını uzun uzun, hasislik etmeden, kimseyi öncelemeden, kimseyi ötelemeden, Batı’nın yaptığı gibi yeni ve baskıcı WASP’lar kurulmasına müsaade etmeden, Batı’nın iki yüz yıllık birikiminden ve tarihimizden özgüvenle faydalanarak ortaya koymalı kurumlarımız. Leviathan’ın deÄŸil kerim devletin izleÄŸinden yürünmelidir. Batı’nın yaptığı gibi sömürüye deÄŸil, iÅŸ birliÄŸine, ortaklaÅŸmaya, güçleri birleÅŸtirmeye, lokmayı büyütmeye, barış ve refah üretmeye, odağında kim ve ne olursa olsun insanın olduÄŸu, deÄŸerin olduÄŸu bir sistem inÅŸasına odaklanmalı devletimiz. Çünkü anlamalıyız ki Türkiye Türkiye’den çok daha büyük bir mefkuredir. Ulus devlet gözlükleri ile anlaşılması güç bu olan bitenler, tarihsel arka palana dayanan bir perspektifle bakıldığında muazzam geliÅŸmelerdir. Özelikle medyanın artık Türkiye içine odaklanmış bu ÅŸaşı bakıştan kurtulması ve bölgedeki her yapıya, her toplum kesimine, her dile, her kültüre büyük bir ihtimamla yaklaÅŸma zamanı gelmiÅŸ geçiyor. Medyamız her dili öÄŸrenmeli, her dilde yayın yapmalı, küresel, hiç olmazsa bölgesel bir vizyon ile donanmalıdır.
Müellif: Mustafa Ekici / Star-Açık GörüÅŸ
Henüz yorum yapılmamış.