Abdurrahman Arslan: Reel ile ideal arasında sıkışan ''ahlak'' kavramı
İnsanların özgür olmalarını istemenin ve bunu savunmanın yolu, sadece ideoloji yüklü bu kavramlardan geçmemektedir.Eğer ideale vurgu yapacaksak, ahlaken tutarlı olmak zorundayız.
Günümüzde müslümanların sıkıntılı, fakat istese bile içinde ümitsizlik barındırmasına imkan olmayan bir süreçten geçtikleri açıktır. Bu gibi durumlarda bazı hususlar vardır ki, üzerinde her zamankinden daha çok dikkat ve gayret göstermeyi gerektirmektedir. YaÅŸadığımız süreç, istenmediÄŸi halde mevcut ÅŸartlardan dolayı, bugün müslümanlardan inanmış oldukları doÄŸrulan kendi baÄŸlamlarından kopartarak "reel" duruma uygun hale getirmelerini istemektedir. Bu talebin ya da umudun birinci dereceden önemli boyutu ise, zihni ve entellektüel yönüdür.
Kendi hakikatinin tanımladığı baÄŸlam içindeki doÄŸruları, baÅŸka baÄŸlamlara aktararak orada anlamaya ve uygulamaya çalışmak, ÅŸüphe yok ki, ciddi bir yanlışlık olacaktır. Bu çeÅŸit bir yaklaşım tarzı ya da "huy" haline getirdiÄŸimiz "yöntem", baÅŸlangıçta çözüm bulma yolu olarak da görülebilir. Ne var ki müslüman zihin, meseleleri çözme adına, doÄŸrular üzerinde entellektüel "jimnastik" yapmaya alıştığında, bunun arkasının gelmeyeceÄŸi açıktır. Sadece Ä°slam deÄŸil, hiçbir düÅŸünce sistemi ve inanış, kendi "arÅŸimed noktası"nın deÄŸiÅŸmesine ya da istenilen mevkiye yerleÅŸtirilmesine razı olamamaktadır.
Bugün içinde yaÅŸadığımız süreç karşısında gösterilen "pragmatik" yaklaşımların, müslümanlara ait arÅŸimet noktalarını giderek belirsizleÅŸtirmesi, ciddi bir husus sayılabilir. "Ä°lke"ye gerektiÄŸi kadar özen göstermemenin veya mevcut ÅŸartlardan dolayı geçici bir süre için de olsa, ihmal edilebilir ÅŸeklindeki kabul, çok zaman bizim "reel" durumun ufuklarını aÅŸabilmemize imkan tanımamaktadır.
Öte yandan insanoÄŸlunun tarihinde sık sık "reel" ile "ideal" arasında bir gerilim yaÅŸandığı bilinir. Bunun yanında müslümanların tarihi tecrübesi içinde, "ideal" ile "reel" arasındaki o gerilimin azımsanmayacak nispette hayırlara vesile olmuÅŸ örneklerine de sahibiz. Bir denge hali içinde kaldığı müddetçe, bu durumun dinamik bir ortam inÅŸa ettiÄŸi bile söylenebilir. GeçmiÅŸ tecrübe içinde "ideal"e vurgunun -güvenlik nedenleri ile zaman zaman ihmal edilmiÅŸ olmasına raÄŸmen- bir kısım ulema tarafından dile getirildiÄŸini biliyoruz.
Bunun yanında, nihayette herkesin ve her kesimden müslümanın, farklı bir gelecek beklentisi ile içinde yaÅŸadığı mevcut durumu deÄŸiÅŸik ÅŸekilde yorumlanması, tabii ve kaçınılmazdır. Ne var ki, bugün toplumsal önderliÄŸi ele geçirmiÅŸ bulunan müslüman aydınlar (bunlara teknokrat kesim de dahildir), "Ä°deal" veya "ilke" adına düÅŸünce ve tutum belirlemeyi ne yazık ki artık "Ä°rrasyonel" bulmak gibi bir "akıl tutulması" içine düÅŸmüÅŸ halde bulunmaktadırlar. Bu ise, Ä°slam cihetinden, gelecek umudunu fazla anlamlı kılmamaktadır.
Bugün içinde yaÅŸadığımız ÅŸartlar baÄŸlamında, "reel" olana yapılan sürekli vurgunun mahiyet olarak "dünden" farklılık taşıdığını söylemek gerekmektedir. Dolayısıyla "reel" olan, bazı müslümanların varsaydıkları kadar masum sayılamaz, HerÅŸeye raÄŸmen ve bir kısım müslüman aydınların varsaydıklarının aksine, "reel olan" bugün Ä°slam'ın dönüÅŸtürülmesini bekleyen taleplerle yüklü bulunmaktadır.
Dosya yazınızda "ilkesel tutum" ve "pragmatik yaklaşımlar" ÅŸeklinde yapılan kavramsallaÅŸtırmada; pragmatik ya da reel yaklaşımların "aÅŸma" veya "yenilenme" gibi bir çabayı muhtevasında taşımadığını, mevcut gerçekliÄŸe yaklaÅŸma ve onu yorumlama "imkanlarından" anlamak mümkündür Ä°lkesel ya da ideal tutum için olması gereken ise, içinde yaÅŸadığımız ÅŸartların da herÅŸeye raÄŸmen getirdiÄŸi bir katkı olarak, yeniden tahlil ve tartışılmasının artık zorunluluk haline geldiÄŸini ifade etmek gerekir. Bununla ÅŸunu ifade etmek istiyorum: Ä°lkesel tutum" temel belirleyici olarak ele alınmalı, fakat pragmatik yaklaşımlara bizzat kapı aralayan Ä°slamcı söylemin" yeniden tahlil edilmesi gerektiÄŸine inanmaktayım.
Yazınızda yine söz konusu edilen "sivil toplum", "çoÄŸulculuk", özgürlük ve hukuk devleti olmakla biribirine karıştırılmaktan bir türlü kurtulamayan "demokrasi" gibi kavramların indirgemeci bir mantıkla bu kadar kolayca alınıp kullanılmasındaki entellektüel meÅŸruiyetin, yine Ä°slamcı söylemden kaynaklanan bir pragmatizm olduÄŸuna inanmaktayım. DoÄŸrusu bu kavramlardan "gocunmamaktayım"; tersine Ä°slam cihetinden, doÄŸup geliÅŸtikleri tarihsel arka-planları ile enine boyuna tartışılmaları gerektiÄŸine inanmaktayım. Ne var ki, buradaki üzüntü verici nokta, bu kavramları dillendirenler, adı geçen kavramları ait oldukları baÄŸlamlarından kopartarak araçsallaÅŸtırmakta; sonra da reel olana (pragmatik yaklaşımlar) vurgu yaparken, bunun hasılası olarak Ä°slam ahlakının kabul edemeyeceÄŸi bir oportünizmin tuzağına düÅŸmekten kurtulamamaktadırlar.
Esas üzerinde durmak istediÄŸim husus, bu zihnin bizzat kendisinin Ä°slam'ı tehdit etmekte olması meselesidir. Ä°slam düÅŸünce geleneÄŸi ve hayat pratiÄŸinde karşılığını bulamadığımız fakat bunun yanında bir "arÅŸimet noktası" hususiyeti taşıyan kavramların ucuz ve hoyratça araçsallaÅŸtırılarak benimsenmesi; ya da bu kavramların sunacağı entellektüel/reel imkanlarla meselelerimize çözüm bulunabileceÄŸine inanmak, aynı zamanda adaptasyona; bir zihin haline örnek sayılmalıdır.
Ä°nsanların özgür olmalarını istemenin ve bunu savunmanın yolu, sadece ideoloji yüklü bu kavramlardan geçmemektedir. EÄŸer ideale vurgu yapacaksak, ahlaken tutarlı olmak zorundayız.
Henüz yorum yapılmamış.