Hüseyin Akın: Kadına karşı şiddet ne zaman bitecek?
Hüseyin akın / Milli Gazete
Kadına yönelik ÅŸiddette yıllara göre çok belirgin bir artış var. Bunun istatistiÄŸine girecek deÄŸilim. Böyle söylerken eskiden olmayıp da ÅŸimdi olan bir ÅŸeyden de bahsetmek gibi bir niyetim de yok. Eski eÅŸ, koca, baba ya da akrabaların tasallutuna maruz kalıp çaresizlik yaÅŸayan o kadar çok kadın var ki etrafımızda.
BirçoÄŸumuz kadına yönelik ÅŸiddetin ayak seslerini çok yakından hissettiÄŸi halde müdahale edemiyor. Çünkü dışarıdan meseleye dahil olmak ailenin özel alanına girmek gibi algılanıyor. Gelenek ve göreneklerimiz “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışıyla hareket edip kadın ile yakın iliÅŸkide olduÄŸu kiÅŸi arasına girmeyi neredeyse hadsizlik olarak görüyor.
Erkek merkezli din anlayışını da iÅŸin içerisine katarsak durum kadınlar için daha bir korunaksız hale dönüÅŸmektedir. Güçlü olmak ile gücü kendinde görmek arasında salınan bir mazeretle iÅŸin içinden kolayca sıyrılıveriyoruz ne yazık ki. Güç denilince bilek ve adale kuvvetini anlayan insanlara uzun boylu anlatacak fazla bir ÅŸeyimiz yok elbette.
Hayata yön verme, tanımlama inisiyatifini elinde bulundurma, kaleme ve kâğıda hükmetme gibi iktidar alanlarını eline geçiren birisi için “erkek olma avantajı” doÄŸuÅŸtan bahÅŸedilmiÅŸ bir lütuf sayılır. Bu durumda kadın, kendisi ile ilgili her türlü inisiyatif hakkı erkek tarafından elinde bulundurulan kiÅŸidir. Kız evlat ile erkek evlat arasındaki töresel ayırım böyle bir yanlış ezberin sonucudur.
Töresel anlayış kadının karşısında erkeÄŸi yanlış konuÅŸlandırmıştır. Çok uzaklara gitmenize gerek yok, sadece televizyon dizilerine göz atmanız bile kadına ÅŸiddetin nasıl olaÄŸanlaÅŸtırıldığını görmenize yetecektir. Kadın ve erkeÄŸin izdivacı ortak bir hayata hükümet etmek içindir. Birinin diÄŸerini egemenliÄŸi altına alması için deÄŸil. Zira kimse kimsenin ne mülkiyeti ne de sahibidir. Sahiplik mülkiyet için geçerli olan bir iliÅŸki biçimidir.
Erkekle kadının evliliÄŸi ile oluÅŸan baÄŸ sahiplik deÄŸil aitliktir. Ä°yelik bağı, hükmedip her türlü tasarrufta bulunmayı, aitlik bağı ise hukuki sınırları ifade eder. Kadına yaptıkları zulüm ve ÅŸiddet konusunda dinde mesnet aramaya kalkanlar boÅŸuna uÄŸraşıp elleri boÅŸ döneceklerdir. Bu durumda geriye tek bir ÅŸey kalıyor, töresel kültürü yardıma çağırmak. Kocanın karısını dövmesinden hocanın talebesini falakaya yatırmasına kadar daha bir sürü fıtrat dışı alışkanlıklar kadın karşısında erkek zorbalığını cesaretlendirmekten baÅŸka bir iÅŸe yaramamaktadır.
Kadına ÅŸiddete sonuna kadar karşı çıkmalıyız, lakin bundan da önce insanın insana, insanın tabiata ve kendisine karşı direkt ya da dolaylı ÅŸiddetine dur dememiz ÅŸarttır. Ä°nsanı biyolojik varlık-beÅŸer- olmaktan insan olma derecesine çıkartan ÅŸey; ÅŸiddet, kan dökücülük ve fesat sarmalından kendini kurtarabilmesidir.
BeÅŸer bidayette bu evsafta yaratılmıştır. Onu insan kılan etrafını tahrif ve tahrip etmesi deÄŸil, onarıp tedavi etmesidir. (“Bir iÅŸe koyuldu mu yeryüzünde çalışır çabalar, orayı bozmak, ekini, soyu sopu helak etmek için uÄŸraşır. Allah’sa fesadı sevmez.”-Bakara 205) Ä°nsan eliyle ÅŸiddetten pay alan sadece insan nesli deÄŸil, tohumdan ekine kadar bütün kâinatta bundan nasibini almaktadır.
Ä°nsan ÅŸiddet gördüÄŸü kiÅŸi ya da mekanizmaya karşı koyamadığında aynı muameleyi güç yetirebileceÄŸi kendinden zayıf bir beden üzerinde denemeye çalışır. Kadına ÅŸiddet uygulayan erkeklerin önemli bir kısmında ne yazık ki bu ÅŸartlarla baÅŸ edememe sıkıntısı öne çıkmaktadır. Öfkesini evindeki karısından ya da çocuklarından çıkarmak gibi.
Yine ÅŸiddet mekânı olarak evlerin ön sıralarda yer aldığını düÅŸünürsek karı-koca iliÅŸkilerinde saadet yuvası olması gereken evlerin sosyoekonomik ve kültürel kırılmalar neticesi eÅŸler için nasıl zindana dönüÅŸtüÄŸünü görürüz. Tüketim toplumlarında en zor ÅŸey sosyal adalet dengesini kurmak ve korumak olsa gerektir. Bu tesis edilmediÄŸi zaman aile içi huzursuzluk kendine bahane bulmakta hiç zorlanmayacaktır.
DiÄŸer taraftan deÄŸerler eÄŸitimi dediÄŸimiz eÄŸitimin sadece orta dereceli okullara deÄŸil bütün topluma verilmesi gerekir. YetiÅŸkin insanların eÅŸlerine nasıl davranması gerektiÄŸi, öfke kontrolü, sabır eÄŸitimi, kanaat bilinci gibi hasletler halk eÄŸitim mantığı içerisinde verilebilir.
Kim ne derse desin Türkiye’nin sosyoekonomik, sosyokültürel ve asayiÅŸ meselelerinin özünde göç olgusu yatmaktadır. Åžehirde yaÅŸayıp da ÅŸehir standartlarını tutturamayan ve ÅŸehirli olamayan insanların çatışması sadece sosyologları deÄŸil bütün sorumluluk sahiplerini de ilgilendirmektedir.
Henüz yorum yapılmamış.