Sosyal Medya

Mustafa Kutlu: Kadına yönelik şiddet meselesi

Son yıllarda artan “Kadına şiddet” ülkemizde bir uyanışa sebep olmuş ve bu vahşetin önüne geçmek için çeşitli etkinlikler düzenlenmiştir. Bu konuda toplumun epeyce bilinçlendiği söylenebilir.



1. Son yıllarda artan “Kadına şiddet” ülkemizde bir uyanışa sebep olmuş ve bu vahşetin önüne geçmek için çeşitli etkinlikler düzenlenmiştir. Bu konuda toplumun epeyce bilinçlendiği söylenebilir. “Kadın Sığınma Evleri” bu işin başka bir boyutudur.

Kadınlar da artık haklarını arama hususunda aktif hale gelmişler, gerek polise gerek mahkemeye başvuranlar fazlalaşmıştır.

Bütün bunlar güzel.

Yıllarca süren bir haksızlığın önüne geçmek gerekiyor.

2. Şimdi madalyonun arka tarafına bakalım. “Kadına şiddet” var da “erkeğe şiddet” yok mu?

Bir ayda kadına şiddet sonucu bir kadın ölüyorsa o ay beş erkek ölüyor.

Yahu bunlar tavuk ölüsü mü?

Yoksa memleket Teksas'a döndü haberimiz mi yok?

3. Teksas'a döndüğüne şüphe yok. Çünkü her evde, her kişide bir silah var. Tabanca tüfek, pompalı, hatta kaleşnikof.
Gündüz gözü sokak ortasında millet birbirine kurşun yağdırıyor. Geceleri mekanlar basılıyor, çeteler birbirleyile hesaplaşıyor.

4. Bunun birinci sebebi “silah bulundurmak ve taşımak” hususundaki kanuni gevşekliktir. Durum Özal döneminde başladı ve gelişti. Makina Kimya'nın tüm silahları satıldı, ruhsat almak kolaylaştı. Şimdi on beş yaşında çocuklar belinde tabanca ile dolaşıyor.

Yapılacak ilk iş “silah taşımak ve bulundurmak” cezasını çok çok arttırmaktır, ki kişi bundan gerçek mânası ile çekinsin.

5. Bakınız daha düne kadar her gün ülkede beş on “kap kaç” olayı vukubuluyordu. Cezayı bir arttırdılar bu olay “şak” diye kesildi. Demek ki her işin bir çözümü var.

6. Asla kabul edilemeyecek bir husus da öğretmenlere ve doktorlara yapılan saldırılardır.

Öğretmen bir haksızlık yapmış olabilir. Hepimiz insanız. İnsanlar bu haksızlığın cezasını kendileri kesmeye kalkıyor.

Sülalece toplanıp okulu basıyor, öğretmeni bayıltıncaya kadar dövüyorlar.

Ne oluyor yahu?

Burası dağ başı mı?

Bu işleri yapanları en ağır cezaya çarptırın bakın bir daha yapabiliyorlar mı?

Doktorlar dahi öyle.

Kuş uçmaz, kervan geçmez yerlerde binbir mahrumiyet içinde görev yapmaya çalış; mükafat olarak dayak ye.

7. Bu saydığım hususlar toplum vicdanında onulmaz yaralar açmaktadır. Suçlu saydığı kişinin suçuna cezayı kendi kesmek isteyen ya intikam duygusu ile dolmuştur (ki çok kötü bir duygudur) ya da ülkedeki adalet düzenine itimadını kaybetmiştir.

Bu çerçevede yakın zamanda yaşadığımız olaylar bir “yargı reformu”nu kaçınılmaz kılıyor.

Yargı reformu dediğimiz şey bizi “Yeni Anayasa”ya götürür.

Yeni meclis bu anayasayı mutlaka yapmalıdır. Bu konuda “küstüm oynamıyorum” tavrı fevkalade tehlikelidir. Şöyle ki, seçip meclise gönderdiğimiz kişiler görevlerini yapmakta ayak sürüyor veya düpedüz bu görevi reddetmiş oluyorlar.

Sebep ne olursa olsun

Yeni Anasaya için partiler birbirine yaklaşmalı, biri bir adım atıyorsa öteki iki adım atmalıdır.

Yeni Anayasa “Yeni Türkiye” demektir. Artık bunu kabul edin. Yeni Türkiye eskisine nazaran “Milli ve yerli” olmak durumundadır.

Açıkçası “batılılaşmacı paradigma”dan uzak, en aşağı Cevdet Paşa'nın “ihtiyaca binaen” oluşturduğu “Mecelle” kadar doğu ile batı arasında bir denge gözetmelidir.

“İki arada bir derede” kalmak bize yılları kaybettirdi. Türkiye her alanda yeterince tecrübe kazandı.

Bu tecrübeyi harcamayalım.

Yenişafak Arşiv / 23 Ara 2015, Çarşamba

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.