Gökhan Özcan: Ölünce uyanırmış insan uykusundan
Uyuduğumuzda mı rüya görüyoruz biz, yoksa uyandığımızda mı? Uyuduğumuzda o an için gerçekliğinden hiç şüphe etmediğimiz bir hikayeye uyanıyor ve ona uyandığımızda rüya diyoruz. Peki, ikinci uyanışımızın da yine gerçekliğinden çok emin olduğumuz bir başka rüya olmadığını nereden biliyoruz?
“Her ÅŸey bu kadar mı sizce?” diye sordu genç olan. “Bu sorunun varlığı öyle olmadığını göstermez mi?” dedi buna karşılık artık pek genç olmayan.
Dünyayı kapattığımızda açılan bir ÅŸey var. SustuÄŸumuzda konuÅŸmaya devam eden bir ÅŸey... Bakmadığımızda görmeye devam ettiÄŸimiz... Sınırlarımızın sonuna geldiÄŸimizde metafizik bir terastan izlemeye devam ettiÄŸimiz sonsuz bir manzara.... Bildiklerimizle yürüyeceÄŸimiz yol bittiÄŸinde daha yeni baÅŸlamış olan bitimsiz bir yol... Derin bir uykuya bıraktığımızda kendimizi, her ÅŸeyi somut bir gerçekliÄŸe baÄŸlayan yerçekimini iptal eden bir ÅŸey... Ä°nsan, minicik gerçekliÄŸiyle asla kuÅŸatamayacağı akıl almaz bir hakikatin yanı başında, kıyısında, içinde, dışında, adını koyamadığı bir yerinde yaşıyor bütün hayatını. Bütün harikuladeliÄŸine raÄŸmen, bütün nefes kesiciliÄŸine raÄŸmen, insanın yeni zamanlarda hep kendine unutturmaya çalıştığımız bir ÅŸey bu nedense! Neden, aklımızın yettiÄŸi kadarına kilitlemeye bu kadar istekliyiz kendimizi, zihnimizi, kalbimizi, idrakimizi? Ä°nsan, en yalın haliyle söylersek, sezgisi varlığının derinliklerine konulmuÅŸ bu anahtarın uyacağı anahtarları içinde neden aramaz? Neden koca bir hayatı hakikatin kabuÄŸunda oradan oraya koÅŸuÅŸturmakla geçirir? Bu devrin iç acıtıcı bilmecesi bu olsa gerek!
“Uykudayken, çaÄŸdaÅŸ ve dünyevi amaçlarla, bilinçdışılık olan o kadim, evrensel bilince geri döneriz. Her uyumaya gittiÄŸimizde, bütün önceki cesetlenmelerimizden tekrar geri geçeriz, ta ki uyanmadan önce, Ä°lahî Ruh’la olan o karışık birliÄŸe veya kuÅŸatılmış özdeÅŸliÄŸe kaldığımız yerden devam edelim. Bu birlik haline baÅŸlangıcımızda, ondan dışlanmadan önce, spritüel DoÄŸu’dan spritüel (yahut spritüel olmayan) Batı’ya olan uzun yolculuÄŸumuza baÅŸlamadan önce, sahiptik”
Bir soruyu bir cevabın önüne koyan ne? Bir cümleyi diÄŸerinin yanına ilikleyen? Bir düÅŸünceyi hatıra getiren düÅŸünce nerede oluÅŸuyor? Ya onu hatıra getiren daha önceki düÅŸünce? DüÅŸüncelerin silsilesi nereden baÅŸlıyor zihnimizde? Biz o düÅŸünceyi düÅŸündükten sonra nereye gidiyor? Bir ÅŸiiri ÅŸairin kılan ne? Bir insanı ÅŸair kılan ne? Bir imgeyi bir ÅŸiirin kimyasına katan, bir imgeden bir ÅŸiiri çatan ne? Hangisinin cevabı insan, bütün bu soruların ve bunun gibi baÅŸka soruların? Ä°nsanı bir buzdağının görünen yüzü kılan ne? Ve insanı bu kadar derin muammadan habersiz kılan ne?
Kabristan kapağı kapatılmış sayısız hikayeyle dolu.
GörülmüÅŸ sayısız rüya...
Uyanılmış sayısız uyku...
Annemarie Schimmel’in manevi arayışının izlerini sürebileceÄŸimiz zengin ayrıntılarla süslü ‘DoÄŸudan Batıya’ kitabından küçük ve çarpıcı bir bölüm: “Masalın adı; Padmanaba ve Hasan idi. Bir Hint arifi, Åžam’da bulunan Müslüman bir gence hikmet-i kebirin sırlarına vâkıf olmayı öÄŸretir ve nihayetinde onu, pek derin bir kuyunun dibindeki harikalar diyarına vasıl eder. Ä°ÅŸte bu mekânda, bir kubbenin altında ve en muhteÅŸem pırlantalar arasında dünyanın en büyük Emîr’inin lahiti bulunur. Lahitin altındaki kitabede ise ÅŸu söz yazılı durmaktadır: Ä°nsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar”
UyuduÄŸumuzda mı rüya görüyoruz biz, yoksa uyandığımızda mı? UyuduÄŸumuzda o an için gerçekliÄŸinden hiç ÅŸüphe etmediÄŸimiz bir hikayeye uyanıyor ve ona uyandığımızda rüya diyoruz. Peki, ikinci uyanışımızın da yine gerçekliÄŸinden çok emin olduÄŸumuz bir baÅŸka rüya olmadığını nereden biliyoruz?
Henüz yorum yapılmamış.