Sosyal Medya

Mülteci çocukların dünyasına uzanan bir film söyleşisi: Beni bırakma

Profesyonel oyuncular yerine yetim çocukların rol almasıyla ayrı bir önem taşıyan bu film, Şanlıurfa’daki mülteci kamplarında ve yetimhanelerde iki yıl süren çalışmalar sonucunda yetkin bir ekibin çabalarıyla meydana geldi.



Sinema dünyasının nadir kadın yönetmenlerinden biri olan Saraybosna’lı yönetmen Aida Begiç, yaptığı filmlerle Cannes baÅŸta olmak üzere birçok uluslararası festivalde kabul gördü ve ödüller aldı. Son uzun metraj filmi olan “Bırakma Beni”, 54. Uluslararası Antalya Film Festivali’nin açılış filmi olarak seyirciyle ilk kez buluÅŸtu. Profesyonel oyuncular yerine yetim çocukların rol almasıyla ayrı bir önem taşıyan bu film, Åžanlıurfa’daki mülteci kamplarında ve yetimhanelerde iki yıl süren çalışmalar sonucunda yetkin bir ekibin çabalarıyla meydana geldi. SavaÅŸtan dolayı Türkiye’ye sığınan milyonlarca Suriyeli mültecinin durumu, yetim çocuklar ve gündelik temizlik iÅŸlerinden kazandıkları parayla birbirleriyle dayanışarak çocuklara bakan kadınların hikâyesini odaÄŸa alan bu film ile gündeminize taşınıyor.  Gerek sinematografisi gerek konusu ile seyircilerin takdirini topladığı son filmi “Beni Bırakma” üzerine Aida Begiç ile  konuÅŸtuk
 
“Kar” ve “Çocuklar” adlı filmlerinizde savaşın özellikle kadınlarda ve çocuklardaki izlerini beyazperdeye taşıdınız. Åžimdi de “Beni Bırakma” filmiyle Suriye’deki savaÅŸ nedeniyle mülteci ve yetim durumuna düÅŸen çocukların maruz kaldıkları yoksunluklara raÄŸmen yaÅŸama tutunma hikâyelerini hassas bir dille anlatmışsınız. Suriye’deki iç savaÅŸla milyonlarca insan evlerinden edildi, binlerce aile dağıldı, yüz binlerce insan öldü , sakat kaldı. Dünyada en çok mülteci barındıran ülke olan Türkiye› de her yıl 100 ün üzerinde yerli film vizyona girerken Suriye meselesine deÄŸinen film onca yıla raÄŸmen henüz yapılmadı. Siz bu mahcubiyetimizi biraz olsun kaldırdınız. Yaptığınız iÅŸ çok çok kıymetli. Öncelikle teÅŸekkür ederiz.
 
Ben teÅŸekkür ederim.
 
Sinemada kadın yönetmenlerin sayısı çok az. Özellikle de Ä°slam coÄŸrafyasında ender bulunan bir ÅŸey ve siz de bu ender kiÅŸilerden birisiniz. Filmleriniz, toplumun sessiz ve edilgen çoÄŸunluÄŸu olan kadın ve çocukların hikâyelerine odaklanıyor. Bundan çok memnun olmakla birlikte soruyorum, neden böyle zor iÅŸleri göze alıyorsunuz?
 
Kendimi sorguluyorum, belki günde en az iki kez, buna neden ihtiyaç duyuyorum diye. Bence bu kadın bakış açısı nadir bir ÅŸey, bu kaçırdığımız bir ÅŸey. Kadın ve erkek bakış açısı arasındaki farkın ne olduÄŸunu analiz etmeye çalışıyorum. Bunu genelleyemeyiz ama erkek bakış açısı çoÄŸunlukla hayat, tarih, politika hakkındaki gerçekleri anlatmada megaloman bir ihtiyaca sahip. Ve bence bu çok duygusal ve samimi olan bakış açısı çok önemli, en azından benim kadınsı yaklaşımımı önemli buluyorum. Bu tür hikâyeleri gözden kaçırdığımızı düÅŸünüyorum ve bazen seyircinin tepkisine baktığımda ÅŸok olduklarını görüyorum çünkü yaÅŸananlar hakkında açıklamalar eksik. Hâlbuki bu insan duygusunun, insan yaÅŸamının bir parçası ve ben bunu göstermeye çalışıyorum. Ve kiÅŸi bununla ne yapacağını bilemiyor. Sinemaya gidiyorsunuz ve bu duygudan kurtulamıyorsunuz çünkü bu gerçek bir ÅŸey. Ve filmle bir açıklama da yapmadım, nihai bir cevap da vermedim. Bu kadınsı bir yaklaşım ve buna ihtiyacımız olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Çünkü etrafımızı saran büyük olaylardan, haberlerden usanmış durumdayım. Ä°nsan iliÅŸkilerini özlüyorum ve bu yüzden bunun için harcanan çabaya deÄŸer olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Anlatmaya çalıştığım bu; insanların bir sese ihtiyaçları olduÄŸunu düÅŸünüyorum, kesinlikle bunun zahmetine deÄŸer. ÖrneÄŸin; hazırlık aÅŸaması beÅŸ yıl süren ilk filmimde, hiç yaÅŸanmayacağını düÅŸündüÄŸüm birçok an vardı. Ama benim hikâyem olan Srebrenitsa kadınları bana ilham oldu. Çünkü eÄŸer yaÅŸamlarına devam edebiliyorlarsa, eÄŸer vazgeçmiyorlarsa, benim vazgeçme gibi bir ÅŸansımın olmadığını düÅŸünüyorum. Bu filmde çocuklar da hayata devam etme metanetine sahipler, o zaman ben kim oluyorum ki vazgeçeyim? Dolayısıyla sinemanın bu tür hikâyeleri paylaÅŸma açısından önemli olduÄŸunu düÅŸünüyorum, aksi takdirde bunu nasıl görecektik?
 
Avrupa’dan ve Türkiye’den birçok yazar ve yönetmen yıllardır devam eden Suriyeli mültecilerin maruz kaldıkları zorlukları görmezden gelirken siz gelip onlarla haftalarca yetimhanelerde, mülteci kamplarında birlikte yaÅŸadınız. “Beni Bırakma” filmini yazmaya ve çekmeye sizi iten ÅŸey neydi?
 
Aslına bakarsanız Suriyeliler ve Suriye’deki savaÅŸ hakkında fazla bilgim yoktu. Yetimler hakkında bir ÅŸeyler yapmak istedikleri için filmin yapımcılığını üstlenen ve finanse edilmesini saÄŸlayan BeÅŸir DerneÄŸi’nden bir davet aldım. Çünkü daha önceki filmlerimi izlemiÅŸler ve bu konuda benim uygun olacağımı düÅŸünmüÅŸler. Sonrasında BeÅŸir DerneÄŸi ile bu hayırsever yolculuk için sınır ÅŸehirlerde araÅŸtırmalara ve atölye çalışmalarına baÅŸladım. Åžunu söylemeliyim ki, Suriye’yi DAEÅž’le ilgili yapılan haberlerden duyuyordum ve bu insanların kim olduÄŸunu gerçekten tam olarak anlayamıyordum. Fakat onlarla tanıştıktan sonra bizlerle, Bosnalılarla çok ortak noktalarımız olduÄŸunu ve tüm savaÅŸların aynı olduÄŸunu gördüm. Ä°nsanlar aynı ÅŸekilde acı çekiyor, aynı ÅŸekilde seviyor. KorkmuÅŸtum fakat bir yabancı olarak bu hikâyeyi anlatmama engel olmadı. DiÄŸer taraftan, baÅŸkalarının acısından servet veya ÅŸöhret kazanan bir yabancı olmadığımı da biliyordum. Çünkü kendi dünyamızda da buna benzer çok ÅŸey yaÅŸadık. Ä°nsanlar sizin hakkınızda bir hikâye yazmak isterler ve bunu kariyerleri için yaparlar. Ä°ÅŸte Saraybosna kuÅŸatması sırasında bu durumdan nefret ettim. Ve bu süreç boyunca kendimi hep sorguladım, ben de bu korkunç insanlar gibi miyim diye. Öyle olmadığımı biliyordum çünkü o çocukların yaÅŸadığı ÅŸeylerin aynılarını ben de yaÅŸadım ve benim niyetim son derece hâlisane idi. Kalbimde ve zihnimde bu konuda herhangi bir gri alan/belirsizlik yoktu. Mültecileri kabullenme gibi bir zorlukla karşı karşıya geldiÄŸinizde -diÄŸer ülkeleri kastediyorum, zira Türkiye onları kabul etti, hem de milyonlarcasını- onları kötü bir ÅŸey olarak düÅŸünürsünüz. ÖrneÄŸin batılı bir ülkeyseniz o insanları tanımak istemezsiniz, o çocukların hikâyelerini bilmek istemezsiniz, o ÅŸekilde yaÅŸamak sizin için daha kolaydır. Batı seyircisine bu filmi gösterirken edindiÄŸim tecrübe de bu ÅŸekildeydi, biraz tereddütlü yaklaşıyorlardı, çünkü Suriyeli çocukların diÄŸer çocuklardan bir farkı yoktu. Fransa’da yaÅŸayan Amerikalı bir arkadaşım bana ÅŸöyle demiÅŸti: “Ä°nsan kendini kötü hissediyor çünkü onları kurtarmak için gerçekten hiçbir ÅŸey yapmadık.” Bu anlamda, evet, bu süreçte çok fazla ÅŸeyin farkına vardım ve umuyorum ki insanlar da bu filmi izleyerek Suriyeliler ve Türkiye hakkında yeni bir ÅŸeyler keÅŸfedebilir ve umarım bunlar güzel ÅŸeyler olur.
 
 
Çekim aÅŸamasına geçtiÄŸinizde yazdığınız senaryoya baÄŸlı kalıyor musunuz? Özellikle de son filminiz “Beni Bırakma”da çocuklardan kaynaklı senaryonun dışına çıktığınız durumlar oldu mu?
 
Diyaloglar ve durumlar oldukça kontrollüydü. Yani, tüm diyaloglar yazılıydı, çenesi düÅŸük olan Ahmet hariç. ÇoÄŸu zaman doÄŸaçlama yapan tek kiÅŸi oydu. Her ÅŸey oldukça planlıydı. Hiçbir zaman kesin bir senaryo yazmadım, çekimler sırasında sürekli deÄŸiÅŸtiriyordum. Fakat sahne çekilirken nasıl olması gerektiÄŸiyle ilgili tam bir fikrim vardı ve kesin diyaloglar da yazılıydı. Bunları oyunculara öncesinden vermiyordum, çekim sırasında veriyordum ve onlara açıklıyordum ve sonrasında oynuyorlardı. Sahne gerçekten çok iyi olana kadar alıştırma yapıyorduk. Bir yönetmen olarak, bu zor bir ÅŸey. Hep bu seviyede bir oyunculuÄŸun hayalini kurdum; kontrollü ama kontrollü olduÄŸu izlenimini vermeyen. Bunu nasıl baÅŸardıklarını düÅŸündüÄŸüm yönetmenler vardı ve bence bu filmde bunu gerçekten yaptığımı düÅŸünüyorum. Oldukça da mutluyum çünkü bu benim için kiÅŸisel bir hedefti ve bu beni bir adım ileriye taşıdı. Bunu bir kitap ve sinema dergisi olduÄŸunuz için söylüyorum aksi takdirde bunu bilemezdiniz. Çok fazla doÄŸaçlama olmadığını söyleyebilirim.
 
Mu’taz’ın aÄŸladığı sahne o ÅŸekilde mi yazıldı yoksa siz baÅŸka bir ÅŸekilde mi yazmıştınız?
 
Senaryoyu o ÅŸekilde yazmıştım. Ä°ÅŸin aslı, Mu’taz ÅŸarkı söyleyemiyordu. Ä°lk versiyonda çocuk çok güzel bir sesle ÅŸarkı söylüyordu ama Mu’taz çok kötü ÅŸarkı söylüyor. Bunu ona söyleyemedim ama mükemmel ÅŸarkı söyleyemediÄŸi fikri hoÅŸuma gitmiÅŸti. Fakat çok hoÅŸ karşılanmayacağını da düÅŸündüm, bu nedenle ona ÅŸarkı söylemesini öÄŸreten bir öÄŸretmeni vardı. Ona sürekli harika ÅŸarkı söylediÄŸini, mükemmel olduÄŸunu söylüyordum, ÅŸarkı söylemeyi sevmiÅŸti. Fakat sonrasında ona aÄŸlaması gerektiÄŸini söyledim çünkü çok kolay aÄŸlayan bir çocuktu. Çocuklar, film çekim sürecince sürekli birbirleriyle kavga ediyorlardı, sonrasında da aÄŸlıyorlardı. Gerçekten yumruklaşıyorlardı, bilirsiniz, çocuklar iÅŸte. Fakat ona önemli bir sahne olduÄŸunu, aÄŸlaması gerektiÄŸini söyledim. Åžarkı söyleyeceksin, bir süre sonra aÄŸlayacaksın ama aÄŸlayamadı. “Bak Mu’taz ÅŸunca gün yok yere aÄŸlayıp durdun, ÅŸimdi aÄŸlamanı istediÄŸimde aÄŸlamıyorsun.” dedim. AÄŸlayamıyordu, imkânsız bir durumdu. Bir ÅŸeyler yapmaya çalıştım. Sonrasında aktörlerden biri bir sahneyi çekerken bize bir öneride bulundu. “Çok kızmış numarası yapar mısın?” dedi. “Olmaz” dedim, “çünkü çocuklar benden korkmuyorlar. Ben onlarla arkadaşım, onları aÄŸlatmamım imkân yok.” “Ben yapabilirim.” dedi. Sonra söylenmeye baÅŸladı: “Bunu ne zaman yapacağız? Geç kaldım. BaÅŸka iÅŸlerim var.” Mu’taz çok korktu çünkü kendisini suçlu hissetti ve “Bu benim suçum deÄŸil” diyerek aÄŸlamaya baÅŸladı. Ben de hemen: “Harika, hemen sahneye” dedim. Bu gerçekten yapması zor bir ÅŸeydi, tıkanmıştı, aÄŸlayamamıştı.
 
Peki, ana karakterlerden Ä°sa’nın film boyunca haleti ruhiyesi gerçek hali mi? Ä°sa, diÄŸer çocuklara nazaran sanki iç dünyasını saklayan bir çocuk, gelecekle alâkalı ümitlerini kimseye anlatmıyor örneÄŸin. Bir umudu bir beklentisi yok gibi…
 
Ä°sa ile atölye çalışması yaptığımız yetimhanede ilk karşılaÅŸtığım zamanı hatırlıyorum. Kafası karışık bir çocuk gibiydi ama yaptığımız provalarda kendini iÅŸine adamıştı, çocuklara doÄŸaçlama bir ÅŸeyler vermiÅŸtim. Onu gördüÄŸüm anda onun filmde ana karakter olacağını hissettim. Nasıl ve neden bilmiyorum ama bana o çocuÄŸu hatırlattı. Sonra onun önceden oyunculuk deneyimi olduÄŸunu fark ettim ama amatör bir tiyatroda edindiÄŸi bir deneyimdi bu. Fakat kendisi bunu çok dillendirmek istemedi. Ä°sa’yı en başından beri kendime yakın birisi gibi hissettim. O tanıştığımızda bunalımlıydı, hayata umutla bakamıyordu ve karakterinde bunu hissettiÄŸimde filmde de kullandım. Süreç boyunca Ä°sa olumlu yönde deÄŸiÅŸti. Kendine güveni geldi, daha çok gülmeye, dans etmeye baÅŸladı. Ve sürecin sonuna doÄŸru tamamen deÄŸiÅŸti, bu olumlu yönde bir deÄŸiÅŸimdi. Ve bu film yapım süreci bu çocukların iç dünyalarının geliÅŸimi için müthiÅŸ bir destek/terapi olmuÅŸ oldu. Çünkü öncelikle sevildiklerini hissettiler, çünkü hepimiz onları sevdik. Ä°kincisi, birilerinin onların hikâyelerini önemsediÄŸini hissettiler. Ve gerçekten bir ÅŸeyler yapabileceklerini, bir konuda gerçekten iyi olduklarını hissettiler ve bence hepsi için bunun anlamı çok büyüktü. Bu karakter için Ä°sa ile ilk tanıştığımızda, bu içine kapanık halini, karanlık tarafını kullandım. Åžimdi Ä°sa ile tanışacak olsanız tam bir süper star edalarında. Hatta diÄŸer festivallerden ÅŸikâyet ediyor, “Bizi limuzinle götürecekler zannediyordum ama burada sadece otobüs görüyorum.” diyerek. (gülüÅŸmeler…) Çünkü çocuklar çok kolay uyum saÄŸlıyorlar. Çok kolay bir ÅŸekilde star gibi davranmaya baÅŸlıyorlar. DoÄŸaları gereÄŸi star olduklarını düÅŸünüyorum.
 
 
Bu seneki BoÄŸaziçi Film Festivali’nin jüri baÅŸkanı olarak, aday filmler hakkında genel olarak düÅŸünceleriniz neler?
 
Ä°lk düÅŸüncem, diÄŸer insanların iÅŸlerini yargılamak çok daha kolaymış. Sanırım bugünden sonra jüri olarak “Filmin çok kötü olmuÅŸ.” diyerek eÄŸleneceÄŸim. Çünkü bugünü “Aman Allah’ım. Ä°nÅŸallah bugünü atlatırım.” diye düÅŸünerek geçirdim. Bunun ilginç bir seçim olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Tabii ki henüz filmlerin hiçbirini izlemedim ama seçimlerin ilginç olduÄŸunu düÅŸünüyorum çünkü bu beklenen bir ÅŸey deÄŸildi. Yazarlar vs. ile iliÅŸkileri görebiliyordum fakat bu daha baÅŸka bir sinema. Çok fazla sanat sineması var ki bence bu harika çünkü sanat sinemalarının kendilerini festivallerde tanıtmaları gibi bir imkânları olmuyor. Bu yüzden bunun çok büyük bir fırsat olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Umarım yeni estetik örnekler keÅŸfederim ve listede gördüÄŸüm eski yönetmenlerin onayından geçerim. Umarım bugün benim iÅŸimi yargılayan insanların olduÄŸu seanstan çok daha fazla eÄŸlenirim.
 
Birçok insanın olduÄŸu gibi Amerikan film seyircisinin alt yazılı filmleri tercih etmediÄŸi biliniyor. Daha çok insana ulaÅŸması için Ä°ngilizce film yapmayı düÅŸünür müsünüz?
 
Birçok insanın konuÅŸtuÄŸu dilde bir film yapmak ÅŸüphesiz daha iyi çünkü önünüzde bir böyle bir piyasa olduÄŸunu biliyorsunuz. Lâkin bu aynı zamanda oldukça yanıltıcı da. AÅŸina olmadığınız bir alana girmek gibi bir ÅŸey ve aynı zamanda bu büyük bir fiyasko da olabilir. Malum Bosna sineması çöküÅŸte ve her geçen gün daha da kötü oluyor ve hazırladığım bir sonraki filmim Bosna’da geçiyor çünkü finansı vs. konuları halledilmiÅŸti, fakat sanıyorum ki bundan sonraki hikâyemi Bosna için yazmayacağım, en azından üç farklı ülke olmasını düÅŸünüyorum. Ki bunun ayrıca göz önünde olan bir yapımcılık gerçeÄŸi olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Ayrıca yaÅŸadığım yerin dışına hareket etme cesaretine sahibim artık. Çünkü bu projeden sonra, en azından bu dil gizemi, bir dili anlama veya anlamama meselesi arkada kaldı. Artık kendi kültürüme ait olmayan bir ÅŸeyin üstesinden gelebileceÄŸimi biliyorum. Bu tecrübeden sonra kendimi daha bir yürekli hissediyorum.
 
100 yıldır Türkiye’de filmler çekiliyor ama halen “Türk sineması nedir, nasıl olmalıdır?” tartışmaları devam ediyor. Türk sinemasını takip ediyor musunuz? BaÅŸarılı bulduÄŸunuz filmler nelerdir?
 
Ä°mkânım olduÄŸu kadar takip etmeye çalışıyorum, çünkü Saraybosna’da tek bir ÅŸansınız var, o da Saraybosna Film Festivali, onun haricinde sanat filmlerine ulaÅŸmak çok mümkün deÄŸil. BaÅŸka film festivallerine katıldığımda genellikle çok fazla çalışıyorum ve vaktim olmuyor fakat bazı çok hoÅŸ çalışmalara denk geldim. 7-8 sene önce Türk sinemasının büyüyen bir sinema olduÄŸunu hissediyordum ve uluslararası ilginin odağında olduÄŸunu görmüÅŸtüm, keÅŸfedilen bu hikâyeleri beÄŸenmiÅŸtim. Åžöyle bir durum da var; Romen Sineması’nda, hatta Balkan Sineması’nda tüm filmler birbirine benzemeye baÅŸladı. Ve ben bunun bir tuzak olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Çünkü sinemadaki estetik çeÅŸitliliÄŸin, farklılığın güzel olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Åžu anda Türk sanat sinemasında da kadın sesleri görüyorum ki bu çeÅŸitliliÄŸi ve farklılığı getirecektir ve bu beni çok mutlu ediyor. Yeni neslin de çok saÄŸlam geldiÄŸini görüyorum. Bunun da film setlerindeki yaklaşımı deÄŸiÅŸtireceÄŸini düÅŸünüyorum. Bu Bosna’da gerçekleÅŸti. ÖrneÄŸin; Yugoslavya’da sürekli diktatörümsü erkek yönetmenler görüyordunuz fakat bu yeni nesil, özellikle yeni nesil kadın yönetmenler film yapımının ruhunu, atmosferini deÄŸiÅŸtirdiler. Bunun Türkiye’de de gerçekleÅŸtiÄŸini görüyorum. Bu baÄŸlamda bunun gerçekten geleceÄŸin sineması olduÄŸuna inanıyorum, umuyorum. Ticari sinemanın sanat sinemasını öldürmeyeceÄŸini umuyorum. Fakat bu tehlike her yerde. Umarım televizyon dizileri ve ticari sinema büyümekte olan Türk sanat sinemasının güzelliÄŸini öldürmez.
 
Aynı inanç ve duygu birliÄŸinden biri olarak Türkiye dışarıdan nasıl görünüyor? Türkiye hakkında beklentileriniz, fikirleriniz nelerdir?
 
Türkiye ile uzun bir geçmiÅŸim var, bu benim ilk münasebetim deÄŸil. SavaÅŸtan sonra Türkiye’ye ilk geliÅŸim öncesinde Yugoslavya’daki Türkiye intibası çok kötüydü çünkü bu bence propagandanın bir parçasıydı. Türkiye’ye gitmeyin, kötü olur gibi. Benim ilk gidiÅŸimde ailem dehÅŸete kapılmıştı. “Aa, ne? Türkiye mi? Emin misin?” gibi tepkileri oldu. Fakat ilk geldiklerinde “Her ÅŸey yalanmış!” dediler ve sonrasında her yıl gelmeye devam ettiler. Son 14-15 yıldır bir turist olarak, festivale katılan bir film yapımcısı olarak, Türkiye’ye her geldiÄŸimde Türkiye’nin farklı dönemlerine ÅŸahitlik ediyorum. Bence Türkiye bulunduÄŸum en güzel yerlerden biri. Bu film boyunca hangi ülkenin Türkiye’de olanlara sahip olduÄŸunu düÅŸündüm durdum ve daÄŸları, gölleri, sahilleri olan bir benzerini bulamadım. Ve bence bu imkânların, güzelliklerin çeÅŸitliliÄŸi çok deÄŸerli ve umarım ki insanlar bunu muhafaza ederler ve daha çok keyfini çıkarırlar. Ayrıca günümüzde -sadece Türkiye’de deÄŸil her yerde – eksik olan ÅŸey iyimserlik. Bosna’da her gün bunaltıcı ÅŸeyler duyuyorsunuz ve ben kendimi, kendi iyimser dünyamda yaÅŸayarak bundan korumaya çalışıyorum. Ve bu ÅŸekilde yaÅŸamaya çalışıyorum. Türkiye’de çok fazla güzellik görüyorum. Burada mesele bakış açısı, neyi ararsanız daima onu buluyorsunuz. Sinemada da durum böyle, eÄŸer karakteriniz bunaltıcı/depresifse filminiz de karanlık olacaktır. Karakteriniz canlı ise bu filminize de yansıyacaktır. Burada çoÄŸunlukla güzel ÅŸeyler buldum. Hakikati nedir bilmiyorum ama bu bence ne aradığınızla baÄŸlantılı bir ÅŸey. Ve ben daima güzel ÅŸeylerin arayışındayım.
 
Son yıllarda Ä°slam coÄŸrafyasında birçok genç özellikle de kadınlar sinema okuyorlar, film yapmak için çaba sarf ediyorlar. Onlara tavsiyeleriniz neler olabilir?
 
Kadın yönetmenler hakkında bildiÄŸim bir ÅŸey varsa o da çok inatçı oldukları. Kadınlar doÄŸaları gereÄŸi pes etmezler. Erkeklere kıyasla bu bizim avantajımız çünkü erkek meslektaÅŸlarımız birkaç engelden sonra pes ediyorlar ve “Bunu yapamayacağım.” diyorlar. Kadınlar ise çok inatçı. Üç yıl, beÅŸ yıl sürse dahi o iÅŸin peÅŸini bırakmıyor ve yapıyorlar. Kadınları denemekten vazgeçmemeleri konusunda cesaretlendirmek istiyorum ve bunun kolay olmadığını biliyorum. Bir anne olarak -bir ailem var, iki çocuÄŸum var- benim ÅŸansım, eÅŸimin görüntü yönetmeni olması. Yani birlikte çalışıyoruz. Tüm insanlar için, örneÄŸin bir erkek olarak seni destekleyecek birine ihtiyaç duyarsın, daha güçlü olabilmek için yakın çevrendekilerin desteÄŸine muhtaçsındır. Dünyayı kendi perspektifimizden, kendi gözlerimizden gösterme konusunda korkusuz olmalıyız, film setinde etrafımızı çevreleyen erkek çoÄŸunluktan korkmamalıyız. Bunu yapabiliriz.
 
 
Adorno’nun bir sözü var, “Auschwitz’ten sonra ÅŸiir yazmak da barbarlıktır.” Sanat, sizce acıyı metalaÅŸtırıyor mu, sanatın bu yaÅŸadıklarımıza etkisi ne olabilir?
 
Adorno’nun bu fikrini daha sonra deÄŸiÅŸtirdiÄŸini düÅŸünüyorum. BaÅŸta böyle söylemiÅŸ olabilir ama sonrasında böyle düÅŸündüÄŸünü sanmıyorum. “Ä°nsanlar açlıktan ölürken neden film yapıyoruz?” “Fabrikalara ihtiyaç varken neden fuarlar yapıyoruz?” gibi sorular hep sorulur. EÄŸer yabaniler gibi olmak istiyorsak, o zaman sanat iÅŸlerini bırakmalıyız. Fakat insanlar ayrıca maneviyat tarafı olan yaratıklardır, bu nedenle sanata ihtiyaç duyarız. Sanata ihtiyacımız var. Mesele sanatın bize yardımcı olması deÄŸil, sanatın insanoÄŸlu için temel bir ihtiyaç olduÄŸunu düÅŸünüyorum. O yüzden insanlar açlık çekerken sanat olur mu diye bir soru olmamalı. Kötü bir durumda olduÄŸumuz için kitap yazmayı ve kitap okumayı bırakmamalıyız. Bunu biliyorum çünkü Saraybosna kuÅŸatması sırasında yiyecek hiçbir ÅŸeyimiz yoktu. Hayatlarımız tehlikedeydi. Fakat fuarlara, konserlere katılıyor, filmler yapıyorduk. Bu bizim itibarımızı geri getiriyordu. Ä°nsanlar olarak bizden bunu alamadılar. EÄŸer sanatı iÅŸe yaramaz bir ÅŸey olarak görürsek, ticarileÅŸtirilmiÅŸ fikirlerin bizi ikna etmesine müsaade edersek – sanatın sadece bir yük olduÄŸu fikri – o zaman korkarım ki içinde yaÅŸadığımız toplum gerçekten “Mad Max” gibi olacaktır. (O da ticari bir film ama harika bir film.) Ama durum gerçekten onun gibi olacaktır. Çünkü hayat nedir ki? Sanat olmazsa çocuklarınıza hayatın ince noktalarını nasıl öÄŸreteceksiniz? Sanat olmazsa çocuklarınız diÄŸer kültürlerle nasıl tanışacak? Sanatın baÅŸkalarıyla tanışmanın, kaynaÅŸmanın en iyi yolu olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Bu da ancak sanat aracılığıyla olur. Bu insanlar için taÅŸ devrinden beri var olan bir ÅŸey, duvarlara bir ÅŸeyler çiziyorlardı. Yani bence sanatın iÅŸe yarar veya iÅŸe yaramaz olması, ne yaptığımız, bunu yapmamız veya yapmamamız gerektiÄŸi gibi ÅŸeyler söz konusu bile olamaz. Bu zor ama hayatta kalmalıyız. Kaynak: Arkak Kapak
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.