Sosyal Medya

İsmail Kılıçarslan: İbrahim Kalın'dan yeni bir kitap; perde ve mana

İbrahim Kalın’ın üretme azmine hayranım. Türkiye’nin en yoğun mesai gerektiren politik pozisyonlarından birini yürütmesine rağmen hem düşünce hem de müzik alanında üretmeye devam ediyor.



Bunu, bir baÅŸka baÄŸlamda Mahir Ünal ve Nabi Avcı ile de konuÅŸmuÅŸtuk. Politikanın kalabalık dehlizleri içinde yapması gerekeni yaparken entelektüel ilgilerine devam edebilmek, dahası üretim ortaya koyabilmek epeyce meÅŸakkatli bir mesele…
 
Bu dengeyi çözmüÅŸ görünen Ä°brahim Kalın’ın son kitabı son bir haftadır elimde. Perde ve Mânâ ismini taşıyan ve Ä°nsan Yayınları etiketiyle okuru selâmlayan kitabın alt baÅŸlığı “akıl üzerine bir tahlil.”
 
Kitabın önsözündeki bir cümle aslında kitabın niçin yazıldığının da ÅŸifresi gibi: “Aklı mutlaklaÅŸtırmadan ve önemsizleÅŸtirmeden büyük varlık dairesi içinde ait olduÄŸu yere oturtmayı amaçlıyor.”
 
Ä°slâm dünyasının “akıl” olgusuna karşı geliÅŸtirdiÄŸi son derece saÄŸlıklı yaklaşım, yüzyıllar ilerledikçe kimi sorunlarla malul hale gelmiÅŸ ne yazık ki. Aklın sınırlarını “dosdoÄŸru” bir yöntemle çizen Ä°slâm düÅŸünürleri ve felsefecilerinin bu birikimi iki sapmayla karşı karşıya kalmış. Birincisi aklın sınırlarını ve imkânlarını çekebildiÄŸi kadar geriye çeken “savunmacı sapma.” Ä°kincisi ise akıl ile dini aynılaÅŸtırmaya çalışan “uyumcu sapma.”
 
Denebilir ki Ä°brahim Kalın, Perde ve Mânâ’da bir çeÅŸit mayın temizliÄŸi yapıp hem savunmacı hem de uyumcu sapmayı iÅŸaret ederek akıl olgusu için bir ufuk çizgisi, bir “saÄŸlam yaklaşım” iÅŸaretlemesi yapıyor.
 
ÖrneÄŸin Kalın’ın ÅŸu tespitleri bu mayın temizliÄŸinin önemli operasyonlarından biri: “Müslümanların, çoÄŸunlukla modern rasyonalizm ve Batı’ya yönelik aÅŸağılık kompleksinin baskısı altında ‘Ä°slâm’ın akıl ve mantık dini olduÄŸunu’ söylerken kastettikleri ÅŸey, Ä°slâm inancının beÅŸerî akla indirgenebileceÄŸi deÄŸildir. Böyle bir iddia imanı, deneysel bir ifadeye veya mantıksal bir önermeye dönüÅŸtürmek anlamına gelir. Ä°manın, tanım gereÄŸi çıkarımsal aklın ötesine geçen bir boyuta sahip olması gerekir; aksi halde vahye ve peygamberlere gerek kalmazdı. Ancak çıkarımsal aklın ötesinde olmak, akla muhalif olmak anlamına gelmez. Bu daha ziyade, beÅŸerî aklın biliÅŸsel kabiliyetini aÅŸan akıl-üstü olmak anlamına gelir.”
 
“Her ÅŸeyin akla uygun olması düpedüz çılgınlıktır” cümlesinde aklın beÅŸerî akıl, çıkarımsal akıl olduÄŸu su götürmez. Fakat bu su götürmezlik “akletmenin” önünde bir engel teÅŸkil etmeye baÅŸladığında da “savunmacı sapma”ya uÄŸrar ve bu bizi “âlât ilmine” bile karşı çıkma yobazlığına ulaÅŸtırır. Korkunç bir sıkışma yaÅŸadığımız yer burasıdır.
 
Bugün, Ä°slâm medeniyetinin durduÄŸu, Ä°slâm bilim üretiminin sona erdiÄŸi gibi tezler öne sürerek “medeniyet-bilim” üretimini bir çeÅŸit müzeye indirgeyen anlayış, bu savunmacı anlayıştır. Söz gelimi Aziz Sancar’ın, Selçuk Bayraktar’ın, Gülzar Haydar’ın, Ömer Türker’in, Seyyid Hüseyin Nasr’ın üretmeye devam ettiÄŸi bilim, kültür ve teknolojiyi “Ä°slâm aklının doÄŸal üretimleri” olarak kodlamak yerine “rastlantısal” ve “Ä°slâm’dan ayrı” olarak ele almak içine düÅŸtüÄŸümüz bir çıkışsızlıktır. Bu üretimleri desteklemenin önüne de engeldir. “Üretemiyoruz azizim, üretemiyoruz” sızlanması yerine “üretimi desteklememiz gerekir” cümlesine ilerlemek lazım gelir. Dahası “Ä°slâm düÅŸüncesi” kavramına bile “Ä°slâm bir düÅŸünce biçimi deÄŸildir” aptallığıyla karşı çıkan adamların kanaat önderi sayılması tehlikesi az tehlike deÄŸildir.
 
Dolayısıyla Ä°brahim Kalın’ın Perde ve Mânâ’da ortaya koyduÄŸu “saÄŸlam yaklaşım” bu bakımdan çok kıymetlidir. Akla tapınan ya da aklı yok sayan, böyle yaparak da ifrat ve tefrit çukurlarından birini doldurmaktan baÅŸkaca iÅŸe yaramayan yaklaşımları “yok hükmünde” kabul edip bu saÄŸlam yaklaşıma ilerlemek “çıkışın nerede olduÄŸuna” dair bir yol da gösterecektir bize.
 
Kalın, tam da ÅŸöyle iÅŸaretliyor bu yolu: “Bu nedenle, insan olmanın anlamını geri kazanmak için insanın ‘düÅŸünen bir varlık’ (hayvan-ı nâtık), yani gören, duyan, dinleyen, karşılaÅŸan, cevap veren, tepki gösteren, tefekkür eden, seven, koruyan, beÅŸerî aklın diÄŸer eylemlerini yerine getiren ve parçası olduÄŸu büyük gerçeklik vizyonunu asla kaybetmeyen bir varlık olarak yeni bir akıl kavramına ihtiyacı vardır. Böyle bir geri kazanım elbette mümkündür ancak bunun için bugün kullandığımız temel kavram ve deÄŸerlerin yeniden deÄŸerlendirilmesi gerekiyor.”
 
Bu arada bu meseleyi derinleÅŸtirecek ve meseleyi öncesiyle de ele alan bir eserin haberini vermiÅŸ olayım. Ketebe Yayınları’ndan yayımlanacak Ömer Türker imzalı “Ä°slâm DüÅŸünce Gelenekleri” kitabını da bu sütunlarda deÄŸerlendiririz nasipse.
 
YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.