Sosyal Medya

Kemal Sayar'ın kaleminden: Koronavirüs salgınının yorgunluğunu nasıl atarız?

Artık dışarıdayız ama çoğu zaman odaklanamıyoruz, yaşama şevkimiz kırık. Nedenlerini, pandeminin getirdiği yorgunluktan çıkma yollarını ve bize bağışlanmış hayatın hakkını nasıl vereceğimizi Prof. Dr. Kemal Sayar yazdı.



TIR ÅŸoförü hayat felsefesini, kamyonunun ardına astığı yazıda özetlemiÅŸ: ‘Yarını bilmiyoruz… Ä°ÅŸte bu yüzden hayat güzel.’
 
Kamyon yazıları bir çırpıda bize yaÅŸadığımız hayatları hülâsa ediverir. Seçme ÅŸansı olsaydı, bu ÅŸoför kardeÅŸimiz yarını iyi kötü bilmek istemez miydi? Yarının içerdiÄŸi belirsizlik, ânı yakalama arzusuyla bize bugünü daha dolu ve doya doya yaÅŸama imtiyazı verebilir. O zaman ÅŸoför beyi ‘ânın evladı’ olduÄŸu için kutlayabilir ve taşıdığı ‘bugün neÅŸesi’nden bir hisse kapmak isteyebiliriz. Ama ya yarın radikal bir belirsizlikle malulse? GeleceÄŸin bir yıkıntı gibi üzerimize geldiÄŸini bilsek, aynı cümleyi rahatlıkla kurabilir miydik?
 
Bütün bu uÄŸraÅŸ neden?
 
Ä°nsan bilinmezlikten hoÅŸlanmıyor, evreni tahmin edebilmek istiyor. Olaylar bilinen seyrin dışına çıktığında olumsuz duygular galip gelmeye baÅŸlıyor. Gezegenimizdeki pek çok insan, bir kader ortaklığı yaptığımız ÅŸu günlerde, alttan alta bir sorunun kendisini yokladığını hissediyor: “Sonunda öleceksem, bütün bu uÄŸraÅŸ neden?”
 
Virüs tehdidi, ölümün soÄŸuk nefesi halinde ensemizde geziniyor ve önümüzde uzanan belirsizlik, bizi ufukları görmekten mahrum bırakıyor, yaÅŸama ÅŸevkimizi azaltıyor. Öyle ya, yarın her ÅŸey bitecekse, bugün keyifli bir yemek yemenin, yarenlerimizle buluÅŸmanın yahut güzel bir kitap okumanın ne anlamı kalıyor? Hayatı aÅŸksız, ÅŸevksiz, tatsız kılan bu soru; geleceÄŸe matuf plan yapamamanın getirdiÄŸi bir çaresizlikle alâkalı görünüyor. Ä°nsan, yaÅŸadığı hayatı tahmin edebilmek, içinde barındırdığı imkanları kestirebilmek ve geleceÄŸi tasarlayabilmek istiyor.
 
GeleceÄŸi tahayyül edebilen tek varlık insan. Belirsizi belirli kılmak, en temel yaÅŸamsal motivasyonlarımızdan biri. Belirsizlik süresi uzayıp da irademizin kaderimizi tayin etmekte güçsüz kaldığını fark ettiÄŸimizde, hayata eski coÅŸkumuzla katılamıyoruz.
 
Hayal kırıklığı ve duygusal tükenme
 
Evde uzun süreler geçirdiÄŸimiz bahar aylarında, bir türlü zihnimizi toparlayıp hep okumayı düÅŸlediÄŸimiz o kitapları nasıl da okuyamamıştık! Sürekli tetikte olma hali, yaÅŸadığımız acı ve travmaları ruhsal olarak sindirmemizi zorlaÅŸtırıyor. SüreÄŸen zorlanma, ruhsal olarak iÅŸlenmediÄŸinde, bedenin belleÄŸine birikiyor. Beden, üst üste örtüldükçe habisleÅŸmiÅŸ o dilsiz acıları, adeta bir tercüman gibi aÄŸrı ve baÅŸka belirtilere tercüme ediyor.
 
Tahmin edileceÄŸi üzere süreÄŸen zorlanma, hayat ÅŸevkini dışarıdan aldığı alkışlarla besleyenler için daha bir zordur; zira ortada ne alkışlayacak kimse kalmıştır ne de alkışla gönlü hoÅŸ tutmak artık kabildir. Ölümün bizimle son bir satranç oyununa oturduÄŸu sahnede, hayatta kalmamıza yardım etmeyecek tüm o ÅŸeyler silikleÅŸir, önemsizleÅŸir. Uzadıkça uzamış bu zorlanma hali insanlarda bir hayal kırıklığı da meydana getirmiÅŸ görünüyor. Bu hayal kırıklığı kendisini otantik belirtileriyle deÄŸil de, daha ziyade duygusal tükenme suretinde gösteriyor. ‘Ha bitti, ha bitecek’ dediÄŸimiz sürecin sonunda ümitlerin boÅŸa çıkmış olması, insanlarda yoÄŸun bir keyifsizlik yaratıyor. Ä°nsan bu alemde umutla yaÅŸar. Umudun, tecrübeye galibiyetine sıklıkla ÅŸahidiz ancak istikrarlı bir ÅŸekilde kırılan umut da bir vakit geliyor artık filiz vermez oluyor.
 
Kendimizi neden onaramıyoruz?
 
Kendimizi onarma enstrümanlarımız mı yitirdik?
 
Bir salgın bitmeden yenilerinin ufukta belirmesi, bir ‘felâket çağına’ girdiÄŸimiz kehanetini ve bu kehanetle ortaya serilen apokaliptik senaryoları besliyor. Kendini bir kıyametin eÅŸiÄŸinde hisseden ruhların, geleceÄŸe dair olumlu beklentiler içinde olmasını nasıl umabiliriz? Duygusal tükenme ve endiÅŸe böyle bir vasatta beklenebilecek tepkiler belki, ancak sorun kendimizi onarma ve rahatlama enstrümanlarımızı da yitirmiÅŸ olmamız. Bir konsere, bir sinema filmine gidemiyor, bir dost meclisine giremiyor, yakın dostlarımızla evlerimizde buluÅŸmaktan hâlâ imtina ediyoruz. Hayatın sürgit zorluklarına karşı koyabileceÄŸimiz, o aÅŸina baÅŸa çıkma mekanizmalarından mahrumuz. Ruhumuzu besleyecek kaynaklar kuruduÄŸu zaman, dış dünyanın zorlukları karşısında daha bir savunmasız kalıyoruz.
 
Pandemiyle beraber korkacağımız o kadar çok ÅŸey var ki, merhem olabilecek ÅŸeylere odaklanamamamız gayet doÄŸal görünüyor. Kimimiz iÅŸi, maiÅŸeti, kimimiz anne babası, kimimiz akamete uÄŸrayan tatil planları için dertleniyor.
 
Zamana çok ÅŸey sığdırma hırsından ve mutlaka bir ÅŸeyleri bitirme takıntısından kurtulmak, belki bize güzel bir baÅŸlangıç saÄŸlayabilir. Gelecek korkusunun bugünden çalmasına izin verdiÄŸimiz her seferinde, hayatlarımızın ve aÄŸzımızın tadı tuzu kaçıyor. O halde esnek olmayı, yeni günün getirdiÄŸi icaplara göre davranmayı, zuhurata tabi olmayı öÄŸrenmeliyiz.
 
Acıyı, yası ve geleceği kontrol edemeyişimizi kabullenmek
 
Radikal bir kabulleniÅŸ bize deÄŸiÅŸtiremeyeceÄŸimiz ÅŸeyleri sineye çekmeyi telkin eder. Bunun yanı sıra, alışkanlıkların yeniden düzenlenmesi neticesinde oluÅŸmuÅŸ bir davranış deÄŸiÅŸikliÄŸi yeterince uzun süre uygulanmışsa kalıcı bir örüntü halini de alabilir. Ä°nsanlara yaklaÅŸtığımızda yaÅŸadığımız tedirginlik, bizi uzun süre terk edecek gibi görünmüyor. UzakdoÄŸu’da maskeli hayatın, birkaç yıl önce SARS ve MERS badirelerini müteakiben baÅŸlaması veya savaÅŸ toplumlarında uzamsal farkındalık becerilerinin çok geliÅŸmiÅŸ olması, hemen verilebilecek iki örnek. Bu salgının bize asıl maliyeti, diÄŸer insanı kendimize tehdit olarak algılama davranışının yükseliÅŸi ve istikrar kazanması olacak.
 
Acıyı ve yası kabulleniÅŸ, geleceÄŸi kontrol edemeyiÅŸimizi kabulleniÅŸ, sanılanın aksine bir güç yitimi deÄŸil; bir yanılsamayı terk etmeyi öÄŸrenerek bir mevzi kazanıyoruz. Metanet, zorlukların bizi her an her yerde bulabileceÄŸi ihtimaline raÄŸmen yola ve yolculuÄŸa devam etmektir. Hayatlarımız üzerinde mutlak bir kontrolümüz olmadığını bihakkın biliyoruz artık hepimiz.
 
Rahatlayınca halının altından su yüzüne çıkacaklar
 
BildiÄŸimiz bir ÅŸey daha varsa o da pandemi sırasında baskıladığımız bütün duyguların biz rahata kavuÅŸunca su yüzüne çıkacağıdır.
 
Her buhran, halının altına süpürdüklerimizi açığa çıkarır. Sükûn bulmuÅŸ gibi duran çatışmaları, saklanmış hakikatleri gün ışığına tutar. Afetler bizi rahatsız eder ama kendimizle yüzleÅŸebildiÄŸimiz ölçüde çok ÅŸey öÄŸretir. SavaÅŸ zamanlarında depresyon ve intihar istatistiklerinin düÅŸtüÄŸü bildirilmiÅŸtir. Ä°nsanlar tüm güçleriyle hayata tutunmaya çalışır zira.
 
BeklettiÄŸimiz çatışmalar, askıya aldığımız hesaplaÅŸmalar savaÅŸ veya travma ortadan kalktıktan sonra, tam da rahatladığımız anda gelir ve bizi bulur. Kayıplarımızın yasını belki de tehdit ortadan kalktığında tam manasıyla tutabileceÄŸiz.
 
Ä°htimal ki her ÅŸeyi geride bıraktığımızda, önceki hayatlarımızın boÅŸluÄŸu ve anlamsızlığı üzerine düÅŸünebilecek ve tüm bu düÅŸüncelerden yeni bir yaÅŸam felsefesi filizlendireceÄŸiz.
 
Acıyı bazen açık yara gibi görmek gerekli
 
Acı her zaman konuÅŸmakla ÅŸifa bulmuyor. Onu bazen bir açık yara gibi, doÄŸal süreçlerle iyileÅŸmeye bırakmak gerekli. Ä°yileÅŸmek, hayatın akışına katılmakla, kendi nabzını varlığın ritmine bırakışla gelir.
 
Ä°lginç bir zamana tanıklık ediyoruz artık; yaÅŸadığımız kolektif yas duygusuna dönüp baktığımızda, yasın geçmiÅŸin deÄŸil de geleceÄŸin kaybının bir sonucu olduÄŸunu bugün çok daha net fark ediyoruz.
 
Kimi kaybettiğimizi, neyi, hangi toplumsal hassasiyeti yitirdiğimizi hatırda tutmalıyız.
 
Salgın sonrasına sorular
 
Salgın sonrası için kendimize sormamız gereken bir dizi soru var: Bana bağışlanmış bu hayatın hakkını nasıl vermeliyim? Ne yaparsam kayıplarımızın ruhunu ÅŸâd ederim? BenliÄŸimin ve hayatımın iyi taraflarını ‘kendimin en iyisi’ ni nasıl etkin kılabilirim? Beni diri tutan ÅŸeyleri ben nasıl diri tutacağım?
 
YaÅŸadığımız bu son salgın, insanın ölümle iliÅŸkisindeki krizi de gösteriyor. Uzun zamandır, insanlar kendi biricik ölümleri hakkında bir derinleÅŸmiÅŸ, damıtılmış, durlanmış düÅŸünce sahibi deÄŸil. Artık geçmiÅŸ çaÄŸlardan farklı olarak ölümü her an karşımıza çıkabilecek, kaçınılmaz bir kader olarak görmüyor, onu uzun hayatlarımızın bitiminde belirecek bir ÅŸey olarak çoÄŸu zaman yok sayıyoruz. YaÅŸamın içindeki her anlık kevn-fesad, oluÅŸ-yokoluÅŸ dinamizmini de anlam dünyamızdan siliyor bu durum. Bu sebeple ölümle karşılaÅŸtığımızda aÅŸina olmadığımız bir dehÅŸete düÅŸüyoruz.
 
“Sen ey ÅŸiir sevmeyen” diyor Adonis, “güzel olmayacak ölümün”. Ölüm düÅŸüncesi, hayatı da emziren ve onu ÅŸiir kılan bir ışık düÅŸürür içimize. Fakat tersi de bir o kadar doÄŸru; incelikle iÅŸlenip güzelleÅŸtirilmemiÅŸ, derinleÅŸtirilmemiÅŸ bir hayatı kendine reva görene, benzeri bir ölümle mukabele edilir. Ä°çinden geçtiÄŸimiz süreçte yaÅŸadığımız bu dikkat dağınıklığı biraz da bu hazırlıksızlıktan kaynaklanıyor. Ä°çten bir vedalaÅŸmanın dahi çok görüldüÄŸü bir ölümle ölmeyi istemiyoruz, hiç söylemediÄŸimiz kelimeler, hiç göstermediÄŸimiz alakalar gömülü kalsın istemiyoruz.
 
Karanlıkta görebilen ruhlar
 
Peki, ne yapacağız? Ne yapmalıyız?
 
“Anılar dünyayı deÄŸiÅŸtiremez ama bize gerçek bir vicdan verebilir” demiÅŸti Yan Lianke. Olan biteni unutmayalım. “Yüksek sesle konuÅŸamıyorsak, fısıldayalım.” Gelecek nesillere neyi yaÅŸadığımızı, kimi kaybettiÄŸimizi anlatalım. Dikkatimizi kendimizden alıp baÅŸkasına verelim. ‘Bizden daha zor durumdaki bir insan için ne yapabilir, ona ne sunabilirim, bu buhranda telafisi zor bir maÄŸduriyet yaÅŸayan birilerine nasıl ulaÅŸabilirim?’ diye soralım.
 
Ä°nsanlık ailesi olarak bir kader ortaklığı içerisindeyiz. Yarına kimin kalacağı belli olmayan bir dünyada, yaÅŸadığımız günden bir anlam devÅŸirebilmeliyiz. Önyargıları azaltmalı, duvarları yıkmalı, sınırları daha geçirgen kılmalıyız.
 
ZannettiÄŸimizden daha az maddi ÅŸeye ihtiyacımız varmış, bunu anladık! MutluluÄŸun yakın insani iliÅŸkide, karşılıksız veriÅŸte, fedakarlıkta, zorlukta, beraberlikte, iyilikte saklı olduÄŸunu nihayet keÅŸfettik. Hayatlarımızı güzelleÅŸtiren ve bizim için canla baÅŸla çalışan herkese minnettarlık göstermemiz gerektiÄŸini hissettik. Ä°ÅŸ birliÄŸi halinde hareket edebilirsek daha güçlü olabileceÄŸimizi fark ettik. Olumsuza çapa atmayan ve en zor, en karanlık zamanlarda da iyi olanı yapmanın fırsatını kollayan, karanlıkta görebilen ruhların neye muktedir olabileceÄŸine tanıklık ettik.
 
Bütün mesele neyi deÄŸiÅŸtirip neyi deÄŸiÅŸtiremeyeceÄŸimizi, hangi kapının zorlanmakla açıldığını, hangi eÅŸikte sabırla beklemek gerektiÄŸini ayırt edebilmek. Fedakâr, elcil, hayatta bir amaç duygusuna sahip insanlar zorluklar karşısında geri çekilmiyor ve karanlıkta görebiliyorlar. Kendimize, baÅŸka insanlara ve varlığa ÅŸefkat iyi bir hareket noktası. Bu süreçte kendimizle nasıl konuÅŸtuÄŸumuz, kendimize ve ötekine ne kadar müÅŸfik davrandığımız, zorluklarla baÅŸa çıkma yeteneÄŸimize tesir ediyor. Ne kadar ÅŸefkat gösterebiliyorsak, dik yamaçlara o kadar kolay tırmanıyoruz. YaÅŸadığımız zorluklar hayatta bize neyin daha önemli olduÄŸunu öÄŸretebilir, kendimize bir yön ve anlam duygusu tayin etmek bizi daha dirençli kılar.
 
Evet odaklanamıyoruz, duygusal açıdan kendimizi tükenmeye yakın hissediyoruz belki ancak yine de öÄŸrenebilirsek, karanlıkta görmeyi baÅŸarabilirsek, bulacağımız dünya geride bıraktığımızdan daha güzel, daha ışıltılı olabilir.
 
Ahlaki yorgunluk
 
Bu süreçte pek çok karar vermek zorunda kaldık: Aldığımız sebzeleri, eve giren ambalajları bekletelim mi? Süpermarkete gidelim mi? Bu kararların hepsi o an bizim için hayat memat meselesiydi. Hayat/ölüm salıncağında kavis çizen kararlar bir süre sonunda, bizde ‘ahlâki yorgunluk‘ oluÅŸmasına sebebiyet verdi.
 
Daha önce düÅŸünmek zorunda olmadığımız konuları düÅŸünüyor, davranışlarımızın yol açabileceÄŸi sonuçlar hakkında endiÅŸeleniyoruz. Her rutin etkinliÄŸi eleÅŸtirel bir süzgeçten geçirmemiz gerekiyor, sonuçlarını tartarak, yapmaya deÄŸer bulup bulmadığımıza karar vermemiz gerekiyor. Sıradan bir eylemin devasa ve ölümcül sonuçları olabileceÄŸi bilgisi bizi yoruyor. Bir dost ziyareti, markete kaçamak bir uÄŸrayış hastalanmamıza ve bunu bir baÅŸkasına taşımamıza sebep olabilir. Ortada görenek kaynaklı yahut normatif doÄŸru cevabın bulunmadığı konularda zor ahlâki kararlar almak çok stres verici olabilir. Neye karar verirseniz verin bunun artı ve eksileri olacaktır. Ortada ‘en doÄŸru cevap’ yokken bunu aramak, duygusal açıdan yorgunluk ve yılgınlık yaratabilir.
 
YaÅŸadığımız ÅŸu günlerde, bizim için çalışan ve müÅŸterek selameti, ‘kamusal iyi’yi temsil eden görünmez kahramanları alkışlıyoruz. Pazar ekonomisi ve kutsal sayılan mülkiyet, sosyal istikrar, saÄŸlık ve mutluluk sunmuyor bize; empati, dayanışma ve iyilik oradan sudur etmiyor. Sadece özel çıkarların güttüÄŸü bir pazar sistemi kamu saÄŸlığını, toplumsal iyiliÄŸi veya temel özgürlükleri temin edemiyor. Ä°stikrarlı bir toplum ve saÄŸlıklı bir çevre olmazsa özel mülkiyet ve çıkarların zaten bir önemi de yok.
 
Dirayet ve dirence uzanan yol
 
Bu süreçte her birimiz baÅŸkasına baÄŸlı ve bağımlı olduÄŸumuzu anladık, hayatı yaÅŸanmaya deÄŸer kılan ve bizim ‘ölçmediÄŸimiz’ ÅŸeyleri; temiz hava ve suyu, özgürlüÄŸü ve iyi bir eÄŸitimi ortaklaÅŸa tadabildiÄŸimiz kadar geliÅŸip serpileceÄŸiz. Ahlâki yorgunluktan dirayet ve dirence uzanan yol, doÄŸru olanı her birimizi gözeterek yaptığımızdan emin olmakla ÅŸekillenecek. O karanlık gecenin ucunda bir ÅŸafak beklediÄŸimiz ve biz de eylem ve seçimlerimizle o ışığın bir parçası olmak istediÄŸimiz için bu zor günler bitecek.
 
TükenmiÅŸlik zamanımızın ruhunu yansıtıyor. Ä°nsanlar azar azar kendilerine, çevrelerine, dünyaya yabancılaşıyor, bitkinlik, çaresizlik ve öfke hissediyor. Kendilerini suçlama, sevdikleri ÅŸeylerden uzak durma eÄŸiliminde oluyorlar. Bir ‘yorgunluk toplumu‘nda yaÅŸadığımız hanidir yazılıp çiziliyordu, belirsizliÄŸin ÅŸaha kalkmasıyla sırtımızda hissettiÄŸimiz yük de çoÄŸaldı. GeçmiÅŸte ‘statü endiÅŸesi’nin peÅŸi sıra büyük araba, büyük ev, büyük ve konforlu bir hayat avcılığına soyunan ama buna eÅŸlik edebilecek temel deÄŸerlerden mahrum bulunan insanlar, kendilerini kıstırdıkları bir hayatın içinde tükeniyordu. Çünkü durmayı beceremiyorlardı, hayatlarıyla ilgili seçim yapamaz, kendi ruhlarına temas edemez ve yaÅŸamlarına yakından bakamaz hale gelmiÅŸlerdi. Ä°nsanları birkaç ay öncesine kadar yoran ÅŸey bir kapitalist rüyanın peÅŸi sıra koÅŸmaktı, geleceÄŸin yasını tuttuÄŸumuz bu günlerde ise o rüyanın elimizden kaçması ihtimali düÅŸüncelerimizi yoruyor. Medya üzerinden maruz kaldığımız yoÄŸun malumat bombardımanı da bizi sürekli teyakkuz halinde tutarak yorgunluÄŸumuzun yükünü artırıyor.
 
Ä°çimizdeki insanla yeniden temas etmek
 
O halde Covid yorgunluÄŸunu aÅŸmak için içimizdeki insanı yeniden kapsama alanına almamız, onunla yeniden temas etmemiz gerekiyor. Bu hayattaki temel deÄŸerlerim, gaye ve amacım nedir? Bu sorulardan yola çıkarak nasıl bir hayat yaÅŸamayı ümit ediyorum? Kendime ve baÅŸkalarına karşı müÅŸfik olmalıyım. BaÄŸ aramalı, baÄŸ kurmalıyım, insana ve elbette kendi özüme yakın olmalıyım. Her zaman çevremizdeki insanlara yardım edemiyoruz belki ama buna niyet etmekle baÅŸlamalıyız iÅŸe.
 
Hayatımızda bir denge inÅŸa etmeli ve maddi olanın manevi olanı ezip geçmesine artık izin vermemeliyiz. Ne de olsa bu salgında, kurtarılması gereken ilk ÅŸeylerin maddi olanla satın alınamayan deÄŸerler olduÄŸunu fark ettik: Sevgi ve iyilik. Bizi hayatta tutan ama parayla ve güçle satın alınamayan bu hazineleri kendi çabamızla ve kendi içimizdeki deÄŸerleri kullanarak yaratacağız. Gelecek ölü fikirlerle inÅŸa edilemez. YaÅŸadığımız bu yorgunluk ve dikkat dağınıklığı, dilerim bizi yolların çatallandığı ÅŸu noktada daha iyi bir geleceÄŸi mayalamaya sevk eder. Sadece anlamı kovalayan insanlar, bu süreçten öÄŸrenerek ve geçmiÅŸin yanlışlarını bir kenara bırakarak çıkacaktır. Gelecek sayısız olasılıklar barındırır.
 
Karl Popper, Hayat Problem Çözmektir’de ÅŸöyle yazmıştı: “Temel yaklaşımımız, ‘Ne gelecek?’ sorusu tarafından deÄŸil, ‘Belki dünyayı birazcık olsun daha iyi bir yer haline getirmek için, hatta gerçekten bir ÅŸeyleri düzeltebilecek olsak ve gelecek kuÅŸakların her ÅŸeyi yine kötüleÅŸtireceÄŸini bilsek bile, ne yapmalıyız?’ sorusu tarafından belirlenmelidir.”
 
Her ÅŸey yıkılıp gidecek olsa dahi sen onarmaya bak. Kötülük her yeri tutsa da sen iyilerden ol. GeleceÄŸin yasını tutmak istemiyorsan, geçen günle beraber ak.
 
Bu da geçer....
 
Kaynak: Fikir Turu web sitesi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.