Kürsü
Yusuf Kaplan: Türkiye Tanzimatla yönünü, cumhuriyetle yörüngesini kaybetti
Follow @dusuncemektebi2
Bu toplumun bir ruhu vardı: İslâm’ın sunduğu, hem tarih yapmamızı, medeniyetler kurmamızı hem de insanlığa örnek olan bir adalet, merhamet ve hakkaniyet iklimi inşa etmemizi mümkün kılan bir ruhu vardı bu toplumun.
GÖLGE ETMESÄ°N BAÅžKA Ä°HSAN Ä°STEMÄ°YORUZ BATI’DAN!
Åžimdi bu ruhu yitirme tehlikesiyle karşı karşıya. Ä°stanbul SözleÅŸmesi, AB Uyum Yasaları, toplumun altını oyuyor!
Kadına ÅŸiddeti, tecavüzü, çocuklara iÄŸrenç cinsel saldırıları yok edebilecek, asgarî düzeylere düÅŸürebilecek yasaları bu ülke nasıl yapamaz!
Aile konusunda, tefessüh etmiÅŸ Avrupa’nın, ruhunu yitirmiÅŸ, makinalaÅŸmış Batı’nın bize verebileceÄŸi hiçbir ÅŸey yok! Batı’da toplum çökmüÅŸ, deÄŸerler çözülmüÅŸ durumda. Toplumu güçlü sistemler inÅŸa ederek korumaya çalışıyorlar! Sistem insanın önüne geçmiÅŸ durumda Batı’da.
Sistem çökünce her ÅŸey bitecek!
Toplum, deÄŸerler ve anlam haritaları konusunda Batı’dan alacağımız her ÅŸeyin toplumun temel yapılarını dinamitleyeceÄŸini, ruhunu yok edeceÄŸini ÅŸimdiye kadar göremediysek, Allah akıl, fikir versin, diyorum sadece!
Batılılardan aile, deÄŸerler ve anlam dünyası konusunda öÄŸrenebileceÄŸimiz hiçbir ÅŸey yok! Gölge etmesinler baÅŸka ihsan istemiyoruz kendilerinden!
DÜNYADA RUHU OLAN TOPLUM KALDI MI?
Dünyada ruhu olan, ruhunu koruyan toplum var mı, kaldı mı?
Ruslar geliyor olsa da, Rus ruhu, tarih oldu meselâ.
Alman ruhu, azmanlaşmasının kurbanı oldu.
Ä°ngiliz ruhu mu? O hiç olmadı zaten!
Çin ruhu katlediliyor yarım asırdır vahÅŸî kapitalizm tarafından...
Osmanlı yaÅŸarken, dünyanın bir ruhu vardı: Dünyanın ruhu, Osmanlı’ydı.
Osmanlı dünyadan çekildi, dünyadan ruh da çekildi, gitti.
Türkiye’nin bir ruhu var mı, peki?
Bu yazıda bu sorunun izini süreceÄŸim. Zihin ve anlam haritalarımızın arkeolojisini yaparak geleceÄŸe projeksiyon yapmaya çalışacağım...
TÜRKÄ°YE, TANZÄ°MAT’LA YÖNÜNÜ, CUMHURÄ°YET’LE YÖRÜNGESÄ°NÄ° YÄ°TÄ°RDÄ°!
Türkiye’yi, Türkiye’nin başına ne geldiÄŸini, Türkiye’nin yaÅŸadığı iki asırlık -sürgit tırmanan, ağırlaÅŸan- trajediyi görebilen, anlayabilen bir entelijansiyası yok bu ülkenin.
Elbette ki, iki asırlık modernleÅŸme tarihimizin entelijansiyasından söz ediyorum burada.
Kimse kendini kandırmasın: Bu toplumun ruhu yok edilemedi belki; ama inkâr edildi. Dünyada celladına âşık edilen tek toplum bu toplum ama bunu görecek ruhtan yoksun. Toplum, başına ne geldiÄŸini hissediyor ama aydın zihnen sömürgeleÅŸtiÄŸi için ne olup bittiÄŸini anlayamayacak kadar epistemik kölelik illetiyle malul.
Celladına âşık edildiÄŸini görebilecek bütün melekeleri yok edildi toplumun.
O yüzden dostunu düÅŸmanını ayırt edemiyor.
O yüzden azılı düÅŸmanlarını dost bellemekte sakınca görmüyor.
DüÅŸmanları gibi düÅŸünen, düÅŸmanları gibi yaÅŸayan, celladına âşık olan ama bunun farkında bile olmayan bir toplumun, tarihin kırılma anlarında bunun bedelini çok ağır ödediÄŸini tarih gösteriyor bize...
Celladına âşık edildiÄŸi için dostunu düÅŸmanını ayırt edemeyen bir toplum, bunun faturasını her zaman ağır öder: Tarih, buna tanıklık eder.
Bosna savaşı, dostunu-düÅŸmanını karıştırmanın yol açtığı ürpertici travmaların yaÅŸanmasıyla sonuçlandı: Bosnalıların çoÄŸu, Sırpların, Hırvatların kendilerini katledeceklerine, iÄŸrenç katliamlar yapacaklarına inanmıyorlar, bu tür söylemleri dillendiren insanları komplocu olmakla itham ediyorlardı.
Ama Bosna’da yaÅŸanan soykırım, celladına âşık olan, ruhunu yitiren, dostunu düÅŸmanını ayırt edemeyen Bosna halkına yüzyılın en ağır faturalarından birini ödetti.
Bir toplumu ayakta tutan güç, sahip olduÄŸu ruhudur; yaÅŸayan, diri ve diriltici bir ruha sahip olmasıdır. Bir ruhu olan, daha doÄŸrusu bir ruhu olduÄŸunu bilen ve o ruhla nefes alıp veren bir toplum, gücünü de, zaaflarını da iyi bilir. O yüzden düÅŸmez; kimi zaman tökezlese bile düÅŸmez.
Bir ruhu olduÄŸunu bilmesi, Ruhunu bilmesi, Ruhuyla nefes alıp vermesi, düÅŸmesine izin vermez toplumun.
Böyle bir toplumun tökezlemesi, toparlanıp kendine gelmesi ve daha muhkem bir kuvvete eriÅŸmesi için bir imkân iÅŸlevi görür.
Ruhsuz bir toplum, ruhunu yitiren ama ruhunu yitirdiÄŸini bile bilemeyen bir toplum yaÅŸasa da ölüdür gerçekte; yaÅŸayan ölü.
Tanzimat’la yönünü, Cumhuriyet’le yörüngesini yitirdi bu toplum.
Yönünü ve yörüngesini yitiren bir toplumun ruhunu da yitirmesine yol açacak zihnî ve ahlâkî bir savrulma yaÅŸaması mukadderdir.
SÄ°YASET ARAÇTIR, HAKÄ°KAT AMAÇ!
YaÅŸadıklarımızı siyaset üzerinden anlayamayız. Toplumun ruhunu yitirme tehlikesini anlamaya siyasetin dar ontolojisi izin vermez.
Siyaset araçtır, hakikat amaç.
Hakikat, yegâne ölçümüz ve ölçütümüz.
Toplumun ruhunu canlı tutabilmenin tek yolu var: Medeniyet iddiasını, hakikat tasavvurunu adım adım mimariye, eÄŸitime, medyaya, kültüre, sanata, hayatın her alanına nakÅŸedecek fikir, oluÅŸ ve “varoluÅŸ” çilesi çekecek öncüler yetiÅŸtirmek...
Yani siyaseti hakikate göre yapmak. Hakikati yani amaçları, siyasete yani araçlara kurban etmemek.
Bunu baÅŸarmak, bu toplumun ruhunu kurtarmak demek.
Dünyanın yeniden ruha kavuÅŸabilmesinin yolu da, bu toplumun dünyaya ruh verecek hayatiyetine kavuÅŸmasının yolu da, her hâl ve ÅŸartta hakikatin bayrağını yere düÅŸürmeme mücadelesi vermemizden geçiyor.
Aslolan hakikat, gerisi teferruat.
Vesselâm.
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.