Gökhan Özcan: Kör uykulardan özgürce uyanışlar
Follow @dusuncemektebi2
Neden kesif bir karanlığın içinde sadece kısaları yakarak yol almaya çalışıyoruz? Engin denizlere ulaşmanın onlarca yolu varken neden eni boyu belli klorlu havuzlarda kulaç atmakla yetiniyoruz? Yılkı atları gibi özgürce...
“Bazen aklıma çok ilginç bir ÅŸey geliyor” dedi oturan ayaktakine, “o kadar ilginç ki unutmakta zorlanıyorum!”
Ä°nsanın zihninde uyanan belli belirsiz ÅŸeyler üzerinde duraksayan bir dikkati olmuyor genellikle. Onları birtakım sayıklamalar gibi görüp geçiyoruz. Öyle mi acaba gerçekten? Zihnin nasıl iÅŸlediÄŸi meselesi üzerinde kafa yoranların bazıları; zihnimizde yanıp sönen, parıldayıp geçen ve çoÄŸu zaman üstünde durmadığımız, dikkate alıp kayda geçirmediÄŸimiz bu zihinsel uyanışların bizim sandığımızdan çok daha gizemli çaÄŸrışımlar taşıdığını söylüyor. Ä°nsanın düÅŸünceleriyle soyut evrende, yani manevi alemde nerelere kadar uzandığı, hangi kapıları çaldığı, hangi pencerelerden baktığı meselesi nedense her geçen gün daha az insanın ilgisini çekiyor. Hepimizi iyi kötü alıştırdıkları rasyonalist bakış açıları, hayatı sadece bir yönüyle yaÅŸamaya, kavramaya, anlamaya yöneltiyor bizi. Oysa alemde de, insanda da çok daha fazlası var bunun. Sadece insanlığın asırlar boyunca soyut olana iliÅŸkin yaÅŸadığı tecrübeler, inanışlar ve devasa bilgi birikimi deÄŸil, en yalın haliyle sezgilerimiz de bu gerçeÄŸi aÅŸikâr ediyor bize. O halde tek boyutlu algılara tıkılı biçimde yaÅŸamayı bu kadar kolay kabulleniyoruz.
Neden kesif bir karanlığın içinde sadece kısaları yakarak yol almaya çalışıyoruz? Engin denizlere ulaÅŸmanın onlarca yolu varken neden eni boyu belli klorlu havuzlarda kulaç atmakla yetiniyoruz? Ä°nsanın ufkunun gözünün gördüÄŸünden daha ötelere uzanma gücü ve yeteneÄŸi var. Belli kulvarlara zorlanan yarış atları gibi aynı ezberi sürdürmeye deÄŸil; önümüze çıkan bütün çitleri aÅŸarak sonsuz kırlarda koÅŸmaya ihtiyacımız var bizim. Yılkı atları gibi özgürce... Hayatlarımızla bu çitleri, bu duvarları, bu engelleri aÅŸamıyorsak en azından düÅŸüncelerimizle, duygularımızla... Ä°çimizde rasyonel kurgunun ötesine açılan bu kapılar her gün, her an açılıp duruyor aslında. Ama biz dönüp bakmıyoruz bile çakan bu kıvılcımlara... Muhtemel ki, yaÅŸadığımız ‘büyük tıkanma’da içimizin bu uyanışlarına bigane kalmamızın büyük bir etkisi var.
“Kimi zaman hızlı, kimi zaman yavaÅŸ bir ÅŸeyler akıyor içimde; dokunmuyorum, bırakıyorum gitsin. Sözcüklere baÄŸlanamadığım için düÅŸüncelerim çoÄŸu zaman karmakarışık. Belirsiz ve hoÅŸ ÅŸekiller halinde ortaya çıkıyor, sonra kayboluyorlar, hemen unutuyorum onları.” diye yazmış Jean-Paul Sartre, ‘Bulantı’da.
Ä°lham sadece ÅŸairlere gelen bir ÅŸey sanıyoruz çoÄŸumuz. Evet, ÅŸairlere ilham gelir. Peki baÅŸkalarına gelmez mi? Ä°lhamın hiç uÄŸramadığı biri ilhamla yazılan bir ÅŸiiri nasıl dinler, nasıl anlar, nasıl sever peki? Ä°nsana her an, her vesileyle nice ilhamlar gelir, kapısı açıksa içeri girer, deÄŸilse bir sayıklama gibi, zihindeki bir seÄŸirme, kalpteki bir sıcaklık ya da bir ürperti gibi geçer gider.
“bu can içimde kuÅŸtur kunâla/ seni görünce titrer/ bu can gözümde muhabbettir kunâla/ seni görünce yanar/ bu can burnumda soluk olur kunâla/ uçar gider” diyor merhum Asaf Halet Çelebi.
Bir de ÅŸunu düÅŸünün; sayısız sayfalara yazıldığı halde yine de bitmeyen bir kelime ne hisseder?
Anlam uzayında sözler kaybolmaz. Yeryüzünde kıyamet kopar, daÄŸlar yürütülür, denizler taÅŸar, zaman dürülüp kaldırılır. Sözler yine kaybolmaz, kendince titreÅŸir durur.
“Bazen bir düÅŸünce bizi alır bilmediÄŸimiz diyarlara götürür” dedi beyaz saçlı adam, “bir yanımızla bu yolculuk hiç bitmesin isteriz, bir yanımızla dua eder dururuz bizi sonunda kendimize geri bıraksın diye!”
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.