Özel / Analiz Haber
Yaşamın yarısı kadındır ve toplumları anneler yetiştirir
Follow @dusuncemektebi2
“Yalnızlık güzeldir” derler. Ne koca yalan ne bedbaht bir tespit. Bilmezler mi ki yalnızlık bir tek O’na yakışır. Bir tek Allah’a mahsustur. Erkek yarımdır ve kadın ile tam olur ancak. Kadına şiddet, erkeğin kendisinde yara açması ve temelde kendisini yok etmesi demektir.
Zamana tanıklık yapmayanların zamanları azalır.
“Yalnızlık” kelimesi, çağın hastalığının adı oldu uzun zamandır. Kimsesizlik değil yalnızlık, kimsesiz hissettirir zamane insanlarına kendini. Birilerinin özlemini çekmek için zorlar, yakar ve yıpratır.
Başkalarının yokluğunu hissetmek midir kimsesizlik? Peki, yalnızlık nedir?
Kimsesizlik, ne sevimsiz ne katlanılmaz bir durum. Yalnızlığı kendini kavramak olarak tanımlar kimi düşünürler, başkalarına ihtiyaç duymama hâli.
Başkalarına ihtiyaç duymaz mı peki insan? Duymamalı mı?
Sevgisine, şefkatine, muhabbetine, sohbetine, kokusuna da mı? Allah, insanı eşi ile birlikte yarattı ve bütün menkıbeleri birlikte yaşamalarını istedi. Cennetine birlikte koydu, yeryüzüne birlikte indirdi.
“Yalnızlık güzeldir” derler. Ne koca yalan ne bedbaht bir tespit. Bilmezler mi ki yalnızlık bir tek O’na yakışır. Bir tek Allah’a mahsustur. Erkek yarımdır ve kadın ile tam olur ancak.
Küresel hegemonya önce yalnız bırakacak, bunu sevdirecek ve zamanla kimsesiz hâle getirecek ki eğilsin, çaresiz kalsın sonra dizlerinin üzerine çöksün insan. Ardından ona: “Kendini yalnız hissetmemen için bunları yapacaksın, bunlarla olacaksın, bunları okuyacaksın, buralara gideceksin, böyle düşüneceksin ve böyle bileceksin.” diyerek zihninin üstünde travmatik bir değişikliğe sebebiyet verecek.
Âdem ile Havva’nın yaşadığı cennet bahçesinden kovulması yetmezmiş gibi şimdi çağ yangınlarıyla insanları zihinlerinden, kültürlerinden, geçmişlerinden, genetik kodlarından, ailelerinden, yurtlarından, milletlerinden, insanlıklarından koparma derdinde, soysuzlar çetesi. Kadını yıllarca insan olarak bile görmeyen Batı zihniyeti şimdilerde bize dönüp kadın hakları konusunda ahkâm keserken aslında ne derece samimidir?
Ne çok kimlik, ne çok surat takınmamızı istiyorlar baksanıza. Onlar istedi diye mi? Doğrusu bu mu? Yoksa güçlü bir reddiye mi özgürlüğün yolunu açacak olan? Kimliksizlikten silkinerek tekrar bağlan, tekrar eksikliğini tamamla, kodlarına geri dön, yutturulmak istenen hapı yutma, koluna takılı serumu çıkarıp at ve şuurunu aydınlat. Kadın, bizim tarihimizde ve kültürel kodlarımızda her daim üstün bir yer tutmaktadır, sosyal ve psikolojik hayatımızın merkezindedir.
Hormonlu ve aç bırakılmış ruhlar
Bedenleri doyurulmuş hormonlu ve katkılı semirilme zamanlarında aç biilaç bırakılmış ruhların hoyratlığında açlığını bile hissetmiyor insan.
Hissetmeli oysa ve unutmamalı: Sen insansın ve en şerefli varlık olarak yaratıldın, o zaman ahdine geri dön. Eşine muhabbetle sarıl. Arz üzerindeki menkıbeni onunla tamamla.
Düşün, hayal et, sözel saraylar kur. Bunu kadim kelama sarılarak yapabilirsin. Hakikati unutturuyorlar her an, her saniye bunu ancak okuyarak sonlandırılabilirsin. Tutunursan ipine ve sağlam durursan hepsi beyhude bir saldırıya dönüşecek unutma. Ama okumuyorsan kâinat kitabını karanlık fırtınada sana kim ışık yakarsa oraya savrulur, aydınlanıyorum derken kaybolursun.
Şimdi yakala kendini suçüstü ve gör, bir bak. Perdeleri arala, bak arkasında bir makine sana aslında bir film izletiyorlar. Bak resimler bedeninde yansıyor şimdi. Gördün mü? Tersinden bakıyorsun da ondan. Haydi, eğil ve taş al yerden ve fırlat makineyi çalıştırana. Cam kırılacak ve makara boşa saracak. Bunu yapabilirsin.
Bütün dünya bir düş. Onlar bunu senden iyi biliyorlar. Oysa senin kadim kültüründe bu var. Peki, neden düşüyorsun tuzaklarına?
Sana; “yoldan sakın sapma” diye bağırıyorsa oyun kurucular, alabildiğince onların döşediği yoldan ayrıl ve koş köklerine doğru.
Eğer bu, “yoldan sapmak” anlamına geliyorsa sap. Çünkü hata yapmaktan bu kadar korktuğun sürece gelişmene imkân yok. Hataların gibi görülen şeyler aslında gerçeğin uyanışının izleridir.
Damarına batırılmış iğneyi çıkar; bu, hata değil. Sana yüklemeye çalıştıkları afyonu reddet, bu hata değil.
Gerçeği görürsen bir daha onları dinlemeyeceğini bildiklerinden seni, sürekli korkutuyorlar. Onlar gerçekte yaşamıyorlar.
Toprak gibi, ateş gibi, su gibi, duru bir zihin gibi nasıl güzelleşiyorsun, bir bak. Şimdi aklına hükmet. “Hayır” de, yapmanı istedikleri ne ise.
Bak kokuyu duyuyor musun? Ya tenine değen rüzgârı, şimdi çimdik at etine, bak acıdı değil mi? Uyanıyorsun da ondan.
Hepimizi öldürüyorlar mı? Bütün çocukları katlediyorlar mı? Kendilerini çağdaş ve modern olarak mı tanıtıyorlar? Ortadoğu yanıyor mu? Dünya yangın yeri mi?
Biliyorum.
Ama bitmedi eve vardığında dikkat et, seni bekliyor olacaklar. Onların filmlerini izlemeni, kitaplarını okumanı, bu yüzden ışığı önce eve sonra mahalleye sonra bütün ülkene yaymak için alabildiğince hızlı koş eve, yangın eve sıçramadan
Çünkü toplumları, anneler doğurur
Bu noktada kadın panzehir olmalı. Toplumu doğuran kadın iyiliği doğurmalı. Merhametsizliğe karşı merhamet, acıya karşı direnç, zalimlere karşı dik durmalı. Kadın olmadan dünyanın bir anlamı da kalmıyor. Mücadele içinde olduğumuz her an, kadın destek olmadan kazanmamız mümkün görünmüyor asla. Erkek, kadının gücü olmadan yarım kalıyor. Kadının toplum dışına itilmesi ve dışlanması; toplumu kolsuz, kanatsız bırakıyor.
Bizim toplum olarak “yanlış ne varsa bunlardan kurtulmak, gerçek manada ayağa kalkmak” gibi derdimiz varsa önce kadını, ayağa kaldırmalıyız. Kadını, malımız gibi değil arz üzerindeki menkıbemizi tamamlayan, o olmadığı takdirde asla tamamlanamayan biri olarak görmeliyiz.
Kadını bozan, deforme eden, aşağılayan küresel sermayenin bir tüketim aracı hâline getiren taarruzda kadının yanında yer alarak destek olmalıyız.
Çünkü toplumları, anneler doğurur.
Toplumları, anneler yetiştirir.
Toplumu ıslah eden de bozan da yine kadındır aslında.
Kadın, erkekten çok daha etkilidir. Bu yüzden ruhu deforme olmuş kadın, ruhu deforme edilmiş erkekten çok daha tehlikelidir. Bunu bilen küresel aktörlerin kadının değerini yok etmeye yönelik “Lâkin güya onu özgürleştirmek adı altında ve onun üzerinden kurduğu oyunlar sonucu” toplumun mahvedilmesi apayrı bir tehlike olarak ortadadır.
Kültürümüzde ve kadim tarihimizde kadının devlet yönetiminde saygın ve etkili bir rolü vardır. Kadın, sosyal hayatın her alanında yer alır; ata biner, kılıç kuşanır ve üretime katkı sağlardı. Hükümdara eş olan kadın, yönetimde ve devlet protokolünde hükümdardan sonra gelirdi. Günümüz Türkçe ’sinde kullanılan “kadın” kelimesi de böylesine köklü ve önemli bir ünvandan gelmektedir.
Hayat şartlarının değişmesi; kadın tipini, bunun beraberinde anneliğini de değiştirir. Ancak bu durum bir anne olarak kadının sosyal statüsü değiştirmez. Anne fedakâr, iffetli, saygın, erkeğinin sadık dostu, çocuğunun daimî koruyucusu olma özelliklerini devam ettirir. Toplumu da ayakta tutan bu hususiyetlerdir. Erkeğin giderek manasızlaşması ve cehaletten kaynaklı hoyratlığı kadına olduğu kadar bir yanıyla da topluma zarar vermektedir.
Kadına yönelik yapılacak tüm hoyratlıklar, aslında erkeğin kendi şakağına silahı dayayıp tetiği çekmesi gibidir.
Kadına şiddet, erkeğin kendisinde yara açması ve temelde kendisini yok etmesi demektir.
Bahadır Yenişehirlioğlu, “Kadın Yaşamın Yarısıdır”, Makas dergisi, sayı 11.
Henüz yorum yapılmamış.