4 Nisan 2019’da darbeci General Halife Hafter liderliÄŸindeki grupların baÅŸkent Trablus’a yönelik baÅŸlattığı operasyonun seyri Åžubat 2020’den baÅŸlamak üzere ciddi bir ÅŸekilde deÄŸiÅŸti. Ä°lk etapta Hafter yayılmacılığını durduran Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) çatısı altındaki gruplar, bu tarihten itibaren cephe hatlarında hızlı bir ilerleme kaydetti. Özellikle Nisan ayında Sabrata, Surman, Aceylat ve Zilten gibi baÅŸkentin batısında bulunan kentler Hafter milislerinden temizlenerek bu bölgedeki stratejik Vatiyye askeri hava üssü kuÅŸatma altına alındı. Mayıs ayında bölgede devam eden yoÄŸun çatışmalar sonucunca bu üs UMH’ye baÄŸlı birliklerin eline geçti. Bu kazanımlar sadece baÅŸkentin batısını güvenli hale getirmekle kalmadı, aynı zamanda Hafter’e baÄŸlı birliklerin çatışma hatlarından ve özellikle baÅŸkentin güneyindeki cephelerden çekilme sürecini baÅŸlattı. 4 Haziran tarihi itibarıyla, Trablus’un tamamını Hafter’in saldırı menziline sokan bölgeler de alınarak baÅŸkentin güvenliÄŸi saÄŸlanmış oldu.
UMH’ye baÄŸlı birliklerin iki ay gibi kısa sürede elde ettiÄŸi bu baÅŸarı, Libya krizinin savaÅŸla deÄŸil diplomasiyle, yani barışçıl yollarla çözülebileceÄŸine dair görüÅŸlerin artan bir ÅŸekilde dillendirilmesini de beraberinde getirdi. Bu görüÅŸ, asıl itibarıyla çatışma çözümlerinde çok sık dile getirilen, William Zartman’ın “zarar veren yeniÅŸemezlik” argümanına dayanmaktadır. Bu yaklaşıma göre, çatışmanın sonuç üretmeyeceÄŸi anlaşılıncaya kadar taraflar çatışırlar ve bu çıkmaz onları anlaÅŸmaya iter. Elbette hiçbir çatışma sonsuza kadar sürmez. Ancak çatışmanın dinamiklerini göz ardı eden diplomatik giriÅŸimler, kalıcı bir barışı ve istikrarı temin etmekten ziyade, yeni anlaÅŸmazlıklara kapı aralarlar. Bu noktada, Libya krizi baÄŸlamında cevaplanması gereken bazı sorular ÅŸunlardır: Libya gibi baÅŸarısız devletlerde barış ve istikrardan bahsetmek ne anlama gelir? Libya krizinin barışçıl çözümünü saÄŸlayacak gerekli koÅŸullar mevcut mudur?
Bir devletin, halkın refahını artırma, dış tehlikelere karşı sınırları koruma ve toplumun genelini temsil etme gibi alanlardaki yetersizliÄŸi gibi, baÅŸarısız olabileceÄŸi pek çok farklı yol vardır. Fakat bunların dışında, bir devleti modern olmaktan çıkaran ve baÅŸarısız devlet statüsüne sokan en önemli faktör, resmî olarak kontrolü altında bulunan bir bölgenin tamamında veya bir kısmında güç kullanma tekelini kaybetmesidir. Bu durum, birden fazla güç odağının belli coÄŸrafi bölgelerde hakimiyet kurması ve buralarda kendi yönetim anlayışını, kendi bürokrasisini ve kurumlarını inÅŸa etmesi ve bu sayede diÄŸerleriyle arasına hayali sınırlar çekmesi anlamına gelir. Söz konusu hayali sınırlar, paralel kurumlar ve kontrol edilen ekonomik kaynaklar, aktörler arasında rekabet alanlarının oluÅŸmasına sebep olur. ÖrneÄŸin Libya’da Haziran 2014 seçimleri sonucunda fiili olarak iki ayrı parlamentonun ve hükümetin ortaya çıkması ve Aralık 2015’te Fas’ın Süheyrat kentinde imzalanan Libya Siyasi AnlaÅŸması gereÄŸince üçüncü bir siyasi merkez olarak Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) kurulması, yerel aktörler arasında uzun süreli çatışmaların yaÅŸanmasına neden olmuÅŸtu. Sahadaki çok aktörlü yapı, yani birden fazla güç odağının varlığı, mevcut kurumların iÅŸlevselliÄŸini engellemenin yanı sıra, kriz alanlarına yönelik sunulan çözüm alternatiflerinin de altını oyuyor. Dolayısıyla özelde Libya, geneldeyse baÅŸarısız devletlerde barış ve istikrar, diÄŸer modern devletlerde olduÄŸu gibi, sınırları içinde en üst otorite olarak belirli hükümler çerçevesinde kurumların iÅŸleyiÅŸini, kaynakların dağılımını ve vatandaÅŸlarının güvenliÄŸini saÄŸlayan güç kullanma tekelinin oluÅŸturulmasından geçiyor.
Böyle bir otoritenin tesisinin, silahlı grupların güvenlik birimlerine entegrasyonuyla gerçekleÅŸtirilebileceÄŸi akla gelebilir. Görece barışçıl bir yöntem olarak entegrasyonun olumlu sonuçlar üretmediÄŸi, 2011-2014 yılları arasındaki uygulamalarda görüldü. Devrim sonrası silahlı gruplar otonom yapılarından vazgeçmeyerek entegrasyon sürecine direnç göstermekle birlikte, bu baÄŸlamda oluÅŸturulan kurumlar üzerinden askeri ve ekonomik kapasite inÅŸa etme eÄŸilimi gösterdiler. Entegrasyonun barış ve istikrar tesis edecek bir üst otorite oluÅŸturma konusunda iyi bir alternatif olmadığı göz önünde bulundurulduÄŸunda, bunun diÄŸer gruplara hükmedebilecek bir güç odağı tarafından gerçekleÅŸtirilmesi tek seçenek olarak karşımızı çıkıyor.
Libya’da barış ve istikrarı tesis edecek bir güç odağının var olup olmadığı, krizin iki ayrı boyutu üzerinden deÄŸerlendirilebilir. Bunlardan birincisi krizin uluslararası boyutudur. Libya’daki savaÅŸa taraf olan uluslararası aktörler arasındaki bir anlaÅŸma ve bu anlaÅŸma çerçevesinde yereldeki grupların çıkarlarından bağımsız bir hedef doÄŸrultusunda kurulacak bir uluslararası müdahale gücü, yerel aktörler arasındaki güvenlik ikilemlerini sona erdirebilir. Bu sayede grupların silahsızlandırılması ve ekonomiden güvenliÄŸe pek çok alanda modern devlet kurumlarının inÅŸası için denetleyici bir rol üstlenebilir. Ancak bunun gerçekleÅŸmesi için uluslararası aktörler arasındaki çıkar çatışmalarının yerini uyuma bırakması gerekir.
Uluslararası alandaki mevcut duruma bakıldığında, böyle bir iÅŸbirliÄŸinin tesis edilmesinin mümkün olmadığı görülüyor. ÖrneÄŸin BirleÅŸik Arap Emirlikleri (BAE), Fransa ve Mısır söylemde krizin barışçıl yöntemlerle çözümünü desteklediklerini ilan etseler de, Türkiye’nin Libya’daki angajmanlarından ciddi rahatsızlık duyduklarını ve UMH’ye baÄŸlı birlikleri kast ederek “radikal” unsurlarla mücadelenin sürdürülmesinden yana olduklarını açıkça dile getiriyorlar. Ayrıca bu söylemlere paralel olarak, Hafter’in askeri kapasitesine katkı saÄŸlamaya devam ediyorlar. Öte yandan Rusya’nın da benzer bir tutum içinde olduÄŸunu söylemek gerekir. Bir taraftan UMH’den temsilcilerle görüÅŸmeler düzenleyen ve kalıcı bir ateÅŸkesin oluÅŸturulmasından yana olduÄŸunu açıklayan Moskova’nın, diÄŸer taraftan Cufra’daki hava üssüne uçaklar konuÅŸlandırması, krizin askeri yöntemlerle çözümüne olan inancını ortaya koyuyor. Bu aktörler içinden birinin mevcut pozisyonunu köklü bir biçimde deÄŸiÅŸtirip Türkiye’nin çıkarlarını gözeten bir yaklaşım sergilemesi de yeterli olmayacaktır. Zira yerel aktörlere savaşı makul bir opsiyon olarak sunan temel faktörlerden biri, uluslararası arenada yaÅŸanan görüÅŸ ayrılıklarının imkân saÄŸladığı geniÅŸ manevra alanıdır. Yani Rusya’nın ya da diÄŸer devletlerin denklem dışında kaldığı bir durum, Hafter’in askeri kapasitesi nispeten zayıflatacak olsa da, bu durumun Hafter’in diÄŸer aktörlerle kurduÄŸu asimetrik ittifaklarla ikame edilemeyecek bir boyuta ulaÅŸması beklenemez. Dolayısıyla Hafter’i destekleyen uluslararası aktörlerden birinin mevcut yaklaşımındaki kısmi veya köklü bir deÄŸiÅŸim uluslararası uyum için yeterli olmayacaktır.
Uluslararası rekabetin var olduÄŸu bir ortamda barış ve istikrarı tesis edecek bir baÅŸka alternatif ise krizin yerel boyutunda yaÅŸanacak köklü bir deÄŸiÅŸimle mümkün olabilir. Bunun anlamı ise yereldeki silahlı gruplardan birinin diÄŸerlerini saf dışı bırakarak güç kullanma tekeline dönüÅŸmesidir. Bu durumda, kazanan tarafın çıkarlarını yansıtacak bir yönetim yapısı ve kurumlar inÅŸa edilecektir. Ancak sahadaki mevcut ittifakların oluÅŸum süreci ve çatışmaların seyri göz önüne alındığında, tek bir yerel aktörün diÄŸerlerine hükmettiÄŸi bir güç dağılımı ÅŸu an için mümkün deÄŸil. Her ne kadar UMH çatısı altındaki ittifak son birkaç aydır Hafter’e karşı ülkenin batısında üstünlük elde etse de, bu ittifakın esasen birbirleriyle rekabet eden ve ortak tehdit karşısında bir araya gelen gruplardan oluÅŸtuÄŸunu göz ardı etmemek gerekiyor. Ortak tehdit ortadan kalktığında söz konusu grupların nasıl bir davranış sergileyeceÄŸi ve mevcut iÅŸbirliÄŸinin sürdürülüp sürdürülemeyeceÄŸi büyük ölçüde belirsizliÄŸini koruyor. Devrim sonrası ülkenin batısındaki rekabet ve iÅŸbirliÄŸi örnekleri, kırılgan ittifakların Libya’daki güç mücadelesinin önemli bir parçası olduÄŸu gerçeÄŸini gösteriyor. Öte yandan Hafter liderliÄŸindeki saldırgan ittifakın henüz askeri kapasite açısından çökertildiÄŸini söylemek de güç. Dolayısıyla iç savaşın birbirine kabaca denk çok aktörlü yapısını koruduÄŸunu ve bu durumda istikrar tesis edecek bir güç odağının varlığından bahsetmenin mümkün olmadığı söylenebilir.
Sonuç olarak, Libya gibi baÅŸarısız devlet statüsündeki bir coÄŸrafyada kalıcı barışın ve istikrarın tesisi sınırlarının, kurumlarının ve vatandaÅŸlarının güvenliÄŸini temin edebilecek bir otoritenin varlığıyla mümkün hale gelebilir. Mevcut durumda böyle bir otoritenin kurulmasına imkân saÄŸlayacak bir uluslararası ve yerel konjonktürün olduÄŸunu söylemek güç. Bu ÅŸartlar altında diplomasi kanallarını devreye sokup masaya oturmak ancak ateÅŸkes gibi kısa süreli bir istikrar dönemi üretebilir; ama rekabeti sıfır toplamlı bir oyun olarak gören yerel aktörleri, ülkedeki anarÅŸinin neden olduÄŸu yapısal baskılardan koruma hususunda bir çözüm olamaz. Kısa süreli ateÅŸkesler kalıcı istikrara zemin hazırlamaktan ziyade kaybeden tarafa toparlanma ve yeniden saldırıya geçme imkânı saÄŸlar. Daha önce ateÅŸkes çaÄŸrılarına kulak tıkayan Hafter’in son aylarda ateÅŸkesi gündeme getirmesi bu baÄŸlamda okunmalıdır. Ayrıca yapısal sorunlar giderilmedikçe bu yöndeki giriÅŸimler 2012 ve 2014 yıllarında yapılan seçimlerle ve 2015’teki siyasi anlaÅŸmayla oluÅŸturulan suni barış ve istikrar ortamının bir devamı niteliÄŸinde olacaktır.
Analiz: Furkan Polat (Sakarya Üniversitesi OrtadoÄŸu Enstitüsü (ORMER) Libya masasında araÅŸtırma görevlisi )
Kaynak: Anadolu Ajansı-Analiz
Henüz yorum yapılmamış.