Savaşı beyaz adam başlattı
Follow @dusuncemektebi2
Bugün Amerikan sokaklarından yükselen dumanlar Malcolm’u daha haklı kılıyor; "Kimse sana özgürlüğünü vermez. Kimse sana eşitliği, adaleti ve başka hiçbir şeyi vermez. Eğer gerçekten adamsan, bunları kendin alırsın!"
Rosa Parks, 42 yaşında Montogomery’deki o otobüse bindiÄŸinde Jim Crow yasaları tüm acımasızlığıyla yürürlükteydi.
On binlerce siyahi, ABD’nin iç savaşında özgürlükleri uÄŸruna hayatını kaybetmiÅŸti ve bu çabalarının sonunda tüm ABD’lilerin kanun karşısında kardeÅŸ ve eÅŸit olmasını saÄŸlamışlardı.
Oysa bu eÅŸitlik, sadece eyalet kanunlarını kapsıyordu, aynı Amerikan yasaları beyazların bireysel ırkçılık yapmasını da yasal bir hak görüyordu.
Ä°ç savaÅŸ, ABD’li siyahilerin bedel ödeyerek artık bir köle olmasının önüne geçmiÅŸti; ama zincire vurulmamaları özgür olduklarını anlamına gelmiyordu.
Siyahların eÄŸitim hakları sınırlıydı, ayak iÅŸi olarak görülmeyen alanlarda uzmanlaÅŸmaları yasaklanmıştı.
Bu yasakların yanında toplumsal hayatta gurur kırıcı bir takım yasaklar da mevcuttu.
ÖrneÄŸin; beyazlarla aynı çeÅŸmeden su içememek, aynı lokantada yemek yiyememek ve otobüste arka kısımlara oturmak zorunda olmak gibi.
Malcom X, siyahilerin zorlandığı toplumsal yapıyı ÅŸöyle anlatıyordu;
…çocukluÄŸumda Lansing'de 'baÅŸarı kazanmış' gözüyle bakılan Zenciler genellikle garsonluk, ayakkabı boyacılığı gibi iÅŸler yaparlardı. Hele hele bir Zenci, kasabada bir dükkânda ayak iÅŸlerine falan bakıyorsa, bu iÅŸi, ona saygı duyulması için yeter de artardı bile.
Asıl 'elit' tabaka, yani 'büyük adam' sayılan ve 'ırkının medar-ı iftiharı' olan Zenciler Lansing Åžehir Kulübü'nde garsonluk, hükümet binasında boyacılık gibi iÅŸleri yapanlardı. Paralı Zencilerse ya haraç alanlardı ya da kumarhane falan iÅŸletenlerdi; ya da asıl büyük çoÄŸunluÄŸu oluÅŸturan yoksul zencilerin sırtından ÅŸu ya da bu ÅŸekilde asalak geçinenlerdi.
(Alex Haley – Malcom X)
Rosa Parks’ın hayatı, ayrımcı politikalara maruz kalmakla geçmiÅŸti, ilk defa oy hakkı elde ettiÄŸinde 30 yaşını çoktan geçmiÅŸti.
Ailesinin desteÄŸi ile okuma yazma öÄŸrenebilen az sayıdaki siyahiden birisiydi. Tüm entelektüel birikimine raÄŸmen çalışabildiÄŸi iÅŸler; temizlik görevlisi, bakıcılık ve terzilik gibi geçici; ama ağır iÅŸlerdi.
Montogomery kanunlarına göre siyahiler, otobüse arkadan biner ve ücretlerini ödeyerek önden inerdi.
Kendilerine belirtilen arka koltuklarda oturan siyahiler; eÄŸer ki ön koltuklarda beyazlar için ayrılan kısımlar dolarsa kendileri için ayrılan koltukları boÅŸaltarak beyazlara yer vermek zorundaydı.
Yorgun bir ÅŸekilde evine dönmeye çalışan Parks, o gün de siyahiler için ayrılmış koltuklardan birisine oturmuÅŸtu; ama otobüs bir sonraki duraÄŸa geldiÄŸinde dolu olmasına raÄŸmen 4 beyaz daha araca bindi.
Yeni yolcular için yer olmaması sebebiyle ÅŸoför siyahi yolculara oturdukları yeri boÅŸaltmalarını söyledi; ama Rosa Parks arkaya geçmek yerine yalnızca yan koltuÄŸa kaymayı tercih etmiÅŸti.
Rosa Parks, 1 Aralık 1955'te Montgomery otobüsündeki koltuÄŸundan vazgeçmeyi reddetti ve toplu taşımacılıkta yasal ayrışmanın sona ermesine yol açan boykotu ateÅŸledi / FotoÄŸraf: AP
Åžoför, Rosa Parks’ın bu tutumu üzerine hemen polis çağırdı ve Parks, Montogomery kanunlarına göre beyazlara yer vermediÄŸi gerekçesiyle tutuklandı.
Parks’ın bu pasif direniÅŸi binlerce siyahi ABD’linin sokaklara inmesine neden oldu ve büyük bir halk hareketinin fitilini ateÅŸledi.
Rosa Parks, yıllar sonra o gün yaÅŸadıklarını ÅŸöyle anlatacaktı;
Ä°nsanlar sürekli o gün yerimi yorgun olduÄŸum için vermediÄŸimi söylüyorlar, ama bu doÄŸru deÄŸil. Fiziksel olarak yorgun deÄŸildim ya da genelde bir iÅŸ günü sonunda olduÄŸumdan daha yorgun deÄŸildim. YaÅŸlı da deÄŸildim bazıları o zamanlar yaÅŸlıymışım gibi bir figür yaratıyorlar, kırk iki yaşımdaydım. Hayır, tek bir yorgunluÄŸum vardı; pes etmekten yorulmuÅŸtum.
Parks, 10 Aralık 1984'te Washington'daki Güney Afrika BüyükelçiliÄŸi'ndeki yürüyüÅŸe katılarak ülkenin ırksal politikalarını protesto ettmiÅŸti / FotoÄŸraf: AP
George Floyd ile yeni bir fitil ateÅŸlendi
Minneapolis’te bir siyahinin sahte 20 dolar kullanarak sigara almaya çalıştığı ihbarı üzerine polis olay yerine kısa sürede vardı, o sırada olayın ÅŸüphelisi George Floyd aracının sürücü koltuÄŸunda oturuyordu.
Market çalışanları ve polis, kısa sürede Floyd’un etrafını sardığında o; alkol alması sebebiyle sarhoÅŸ bir ÅŸekilde araçta öylece oturuyordu.
Floyd ciddi bir direniÅŸ göstermeden, kendisini tutuklamaya gelen Thomas Lane ve Alexander Kueng’e teslim olmuÅŸtu.
Polisler elleri arkadan kelepçelenmiÅŸ Floyd’u duvara yaslayarak onu henüz olay yerinde sorgulamaya baÅŸlamıştı.
Floyd henüz karakola götürülmemiÅŸken olay yerine yeni ekip araçları intikal etmeye baÅŸladı. Gelen polislerden birisi de Derek Chauvin’di.
Floyd sarhoÅŸtu ve polislerin söylediÄŸi birçok emre itaat edemeyecek kadar kendisinden geçmiÅŸ haldeydi.
Herhangi bir mukabelede bulunması da söz konusu deÄŸildi; ama Floyd’u etkisiz hele getiren Chauvin kurbanının nefes borusu üzerine diziyle dakikalarca süren bir basınç uygulamaya baÅŸladı.
Floyd’un nefes alamadığını beyan eden tüm çabası ve çevrenin uyarılarına raÄŸmen Chauvin, kendinden emin bir biçimde dizini Floyd’un nefes borusu üzerinde tutmaya devam etti.
20 dakika sonra Floyd’un aÄŸzından kan gelmesi ve bilincini kaybetmesi üzerine ambulans çağırıldı; ama Floyd yapılan tüm müdahalelere raÄŸmen kurtarılamadı.
FotoÄŸraf: Kerem Yücel-AFP
Floyd’un ölüm görüntüleri son dönemde artan polis ÅŸiddeti ve yükselen beyaz ırkçılığına karşı ABD’li siyahileri onlarca yıl sonra “özgürlük, eÅŸitlik ve adalet” talepleriyle yeniden sokaÄŸa dökmüÅŸtü.
George Floyd, ikinci bir Rosa Parks vakasına çoktan dönüÅŸmüÅŸ durumdaydı artık.
Bu kez siyahilerin hedefinde Jim Crow yasaları deÄŸil, ayrımcılığın doÄŸrudan körükleyicisi olarak gördükleri ABD BaÅŸkanı Donald Trump ve onun popülist politikaları vardı.
Floyd’un ölümüyle baÅŸlayan isyan dalgasını daha iyi anlayabilmek için ABD’nin yakın ve uzak tarihindeki sivil haklar arayışını yakından anlamak gerekiyor.
George Floyd'un ölümünden sonra hak arayıcıları protestolarını sürdürüyor / FotoÄŸraf: Hannah McKay/Reuters]​​​​​​
Siyahi köleliÄŸin tarihi
Yenidünyanın keÅŸfiyle beraber Amerikalı siyahlar kıtaya zincirlere vurulmuÅŸ bir halde getirildi.
17'nci yüzyıla gelindiÄŸinde bugün güney olarak bilinen ABD’nin tarım tarlaları bölgesinde iÅŸçi gücü çoÄŸunlukla siyahi Afrikalı kölelere dayanıyordu.
1700’li yıllarda Güneyli beyazların köleleri üzerindeki hakları kanunlar çerçevesinde koruma altına alınmıştı.
Bu kanunlara göre beyazlar kölelerini cezalandırma, satma ve hatta dilerse öldürme hakkına sahipti.
1705 yılındaki meÅŸhur Virginia Kanunu'na göre hiçbir beyaz, kölesi konumundaki bir siyahiye karşı iÅŸlediÄŸi suçtan sorumlu tutulamazdı.
1808 yılına gelindiÄŸinde köle ticareti yasaklanmışsa da köle bulundurmak hala kanunla koruma altında tutuluyordu.
Oysa bugün her ABD’linin iftihar ettiÄŸini söylediÄŸi Bağımsızlık Bildirgesi, 1776 yılında Thomas Jefferson tarafından yazılmıştı ve bildiride açık bir biçimde tüm insanların eÅŸit olduÄŸu yazılıydı:
Tüm insanlar eÅŸit yaratılmışlardır, kendilerini yaratan Tanrının bahÅŸettiÄŸi bazı vazgeçilemez haklara sahiplerdir; yaÅŸam, özgürlük ve mutluluk arayışı da bu haklar arasındadır.
Kölelik özellikle kuzey eyaletlerde kınanan bir durum olarak ele alınsa da ülke içerisinde çıkabilecek bir siyasi kriz endiÅŸesi bu uygulamanın açık bir eleÅŸtirisinin yapılmasına engel teÅŸkil ediyordu.
Köle sahibi olmanın ahlaki tarafı ilk kez 1858’li yılların başında ciddi bir biçimde tartışılmaya baÅŸlandı.
Konunun en hararetli takipçisi henüz yalnızca bir Senatör olan Abraham Lincoln’dü.
Kölelik kurumunun ABD’nin temel dinamiklerine zarar verdiÄŸini ifade eden Senatör, ÅŸunları söylüyordu;
Kendi içinde bölünmüÅŸ bir ev ayakta duramaz. Bu devletin sürekli olarak yarı köle yarı özgür kalmaya tahammül edemeyeceÄŸine inanıyorum.
KöleliÄŸe karşı siyahi direniÅŸler
ABD’li siyahi köleler, sivil bir hareket baÅŸlatabilecek organizasyona sahip deÄŸillerdi. Onların bir araya gelmesine izin verilen yerler; evleri ve kiliselerinden ibaretti.
Buna raÄŸmen kiliseler güçlü bir siyahi birliktelik ve kardeÅŸlik duygusunun oluÅŸturulmasında baÅŸat rol oynadı.
Bu durum ilerleyen yıllarda da sürecek toplumsal eÅŸitliÄŸi savunan birçok siyahi hak arayıcısını kiliselerden çıkacaktı ki bunlardan en meÅŸhuru Martin Luther King olacaktı.
Siyahi köleler ilk direniÅŸlerinde silahlı eylem yolunu denemiÅŸlerdi.
Nat Turner isimli siyahi köle yanına topladığı az sayıdaki siyahi köleyle basit silahlar kuÅŸanarak Virginia’daki köle çiftliklerini bastı ve çok sayıda köleyi azat ettiÄŸini ilan etti; ama Turner’ın eylemi kanlı bir ÅŸekilde bastırılarak bu teÅŸebbüste yer alan köleler linç edildi.
Silahlı eylemi bir mücadele olarak tanımlayan diÄŸer bir siyahi John Brown oldu. Brown, kurduÄŸu örgütle kölelik taraftarı çetelere karşı önemli operasyonlar yaptı.
Onun baÅŸlattığı isyan hareketi Ä°ç SavaÅŸ’ta Güney Ordusu'nun komutanlığını yapacak olan Yarbay Robert E. Lee tarafından bastırıldı.
Thomas Hovenden'in resmettiÄŸi bu tablonun orjinal hali ÅŸu anda Metropolitan Museum of Art'da sergileniyor / Görsel :Wikipedia
Brown’u alt etmeyi baÅŸaran Lee güneyliler için bir kahramana dönüÅŸmüÅŸtü. Hakkında idam kararı verilen Brown, mahkemede son sözleri ÅŸunlar olmuÅŸtu;
Ben, Tanrı’nın hor görülen zavallı kulları adına yaptıklarımı her zaman özgürce kabul ettiÄŸim gibi, duruma müdahale etmemin yanlış deÄŸil, doÄŸru olduÄŸuna inanıyorum. Åžimdi, adaletin ilerlemesi için ceza olarak eÄŸer hayatımı kaybetmem gerekli ise, kendi kanımı çocuklarımın ve bu kölelik ülkesinde kötü, zalim ve adaletsiz kanunlarla hakları hiçe sayılan milyonların kanına katmam gerekli görülüyorsa, buna boyun eÄŸiyorum; bırakın öyle olsun!
(Nihayet Özgürüz, ABD DışiÅŸleri Bakanlığı Uluslararası Bilgilendirme Dairesi Yayını)
ABD iç savaşı sonrası sivil hakların geliÅŸimi
ABD iç savaşı siyahi kölelerin haklarını kazanabilmeleri önemli bir mihenk taşı oldu. Yüzbinlerce siyahi asker Kuzey Ordusu saflarında yer almış ve on binlercesi de bu savaÅŸta hayatını kaybetmiÅŸti.
SavaÅŸ sonunda BaÅŸkanı Lincoln’ün bir suikasta kurbana gitmesi siyahlar için yeniden zor günlerin baÅŸlamasına neden oldu.
Kısa süre içerisinde Güneyli beyazlar tarafından kurulan Beyaz Åžövalyeler ve Ku Klax Klun gibi terör örgütleri siyahilerin sosyal hayattaki haklarını ellerinden alırken Lincoln sonrası BaÅŸkan olan Andrew Johnson; Güneyli eyaletlerin ırkçı kanunlar çıkarmasının önünü açtı.
Andrew Johnson / Fotoğraf: Mathew Brady/Library of Congress, Washington, D.C.​​​​​​​
“1875 Sivil Haklar Yasası” uyarınca herkes dil, din ve ırkına bakılmaksızın eÅŸit kabul edilmiÅŸti; bu sadece eyalet kanunları için geçerli kılınmıştı. Bireysel ırkçılığın önüne herhangi bir engel konulmamıştı.
Bu yasal boÅŸluk 100 yıldan fazla sürecek bir “segragtion” döneminin baÅŸlamasına neden olmuÅŸtu.
Herkes eÅŸitti; ama ayrıydı. Yani bir beyaz çocuk, siyah çocukla eÅŸitti; fakat o beyaz çocuk siyah çocukla aynı okula gitmek zorunda deÄŸildi.
Elbette zaman içerisinde bu durum siyahların beyazların okudukları kaliteli okullarda okuyamamaları veya iyi restoranlara gidememesiyle sonuçlanacaktı.
1950’li yıllara gelindiÄŸinde ise siyahi öfke artık kendisini dışarı vurmaya hazırdı. Asıl merak edilen ise siyahi camianın öfkesini nasıl yansıtacağıydı.
GeçmiÅŸ tecrübeler silahlı eylemlerin sivil haklar mücadelesinde sürecin siyahilerin aleyhine sonuçlandığını göstermiÅŸti.
Lakin yine de bütün siyahiler beyaz ÅŸiddetine ve ayrımcılığına karşı yumuÅŸak ve sabırlı durmaya taraftar deÄŸildi.
Bu bölünmüÅŸ düÅŸünce Malcom X ve Martin Luther King’in ÅŸahsiyetlerinde mücessem bir hal alacaktı.
Martin Luther King yöntem olarak Malcolm’dan ayrılıyordu; Hintli lider Gandi öÄŸretisinden büyük oranda etkilenen King pasif bir direniÅŸ çaÄŸrısı yapıyordu:
DüÅŸmanlarımızı sevmek, onlarla iyi geçinmek istiyoruz. Böyle yaÅŸamalıyız; nefrete sevgiyle karşılık vermeliyiz. Bize ne yaparlarsa yapsınlar, beyaz kardeÅŸlerimizi sevmeliyiz.
Oysa Malcolm, bugüne kadar beyazlardan sadece dayak yemiÅŸ ve ayrımcılığa uÄŸramış siyahilerin her tokat sonrası öteki yanağını dönmesine karşıydı.
Malcolm X’e göre sistemin kendisi kokuÅŸmuÅŸtu ve deÄŸiÅŸtirilmesi deÄŸil, yıkılması gerekiyordu:
Ben Amerikalı deÄŸilim, Amerikanizmin kurbanı milyonlarca insandan biriyim, herhangi bir Amerikan pembe düÅŸünü görmüyorum, bir karabasan benim gördüÄŸüm. Amerika’nın çok ciddi bir meselesi var.
Amerika’nın meselesi biziz. Hakir görülüyorsanız, siyah olduÄŸunuz içindir. Ä°kinci sınıf ve sadık köleleriz biz. Amerika’nın ahlakını, vicdanını deÄŸiÅŸtirmeye çalışmayın. Çünkü Amerika’nın vicdanı iflas etmiÅŸtir. Beyaz adamı deÄŸil, kendimizi deÄŸiÅŸtirelim.
Geri dönmemek üzere yürüyeceÄŸiz. Amerika’nın tek seçeneÄŸi vardır: Ya kurÅŸun ya oy! Ya ölüm, ya özgürlük!
Kendisini özgürlük ve demokrasi timsali gösterirken, kendi yurttaÅŸlarını oy kullanmak istemelerine raÄŸmen, silah kullanmaya mecbur eden bir sistemden daha kokuÅŸmuÅŸ bir sistem var mıdır?
Bizim yalnız yurttaÅŸ olarak deÄŸil, birer insan olarak bile mevcudiyetimizi tanımadı; bir kadın, bir erkek, bir insan olarak bile saygı göstermedi. Amaç: 'Hürriyet, adalet, eÅŸitliktir.'
Biz, hepimizin insan olduÄŸumuzun farkına varılmasını, bize saygı duyulmasını istiyoruz. Genç siyah adam öteki yüzünü çevirmeyi bıraktı, uysal olmaktan vazgeçti.
Yeteri kadar beklediÄŸimizi sanıyoruz. Oturarak, aÄŸlayarak ve dua edip dilenerek kayda deÄŸer bir sonuç elde edeceÄŸimize inanmıyoruz. Amerika’da siyah adam, demokrasi ülkesinde deÄŸil; polis devletinde yaşıyor.
Martin Luther King'in, 1958'de Alabama'da tutuklandığı an / Fotoğraf: Wikimedia/Charles Moore
King, mücadelelerinin sonunda mutlaka zafere ulaÅŸacaklarını ve ABD’nin özellikle de Güney’in bir gün mutlaka kendilerini sahipleneceÄŸine inanıyordu:
Özgürlük hedefimize ulaÅŸacağız... Çünkü Amerika’nın hedefi özgürlüktür. ... Bizim kaderimiz Amerika’nın kaderine baÄŸlanmış durumdadır... Ülkemizin kutsal mirası ile Tanrı’nın sonsuz iradesi yankılanan isteklerimizde vücut bulmuÅŸtur. ... Güney gerçek kahramanlarının kimler olduÄŸunu bir gün anlayacaktır.
Oysa Malcolm, her gün polis ÅŸiddeti ve beyaz örgütleri zulmü altında siyahileri teslim olmaya çağıran King’e hiçbir surette katılmıyordu:
Åžiddet kullanmamaya dair, bir insana ölümcül atakların kurbanı olduÄŸunda kendisini savunmamayı öÄŸretmek suçtur… Barışçıl olun, kibar olun, kurallara itaat edin, herkese saygılı olun; fakat biri size dokunacak olursa onu mezara gönderin.
King, düÅŸ kuruyor ve siyahilerin tek bir silah kullanmadan tüm haklarını elde edeceÄŸine inanıyordu:
Bir hayalim var; günün birinde adaletsizliÄŸin ve zulmün boÄŸucu sıcağından bunalan Mississippi eyaleti bile bir özgürlük ve adalet vahasına dönüÅŸecek.
21 Åžubat 1965'te Manhattan'daki Audubon Salonu'nda konuÅŸma yapmaya hazırlanan Malcolm X, 6 silahlı kiÅŸinin yakın mesafeden 15 el ateÅŸ etmesi sonucu öldürüldü
Oysa Malcolm, ayrımcılığın çok derin boyutlarda olduÄŸuna inanıyor ve yasal düzenlemelerin zihinlerdeki ayrımcılığı yıkmadan anlamsız olduÄŸunu düÅŸünüyordu:
Hayatımız boyunca bize hep aÅŸağılık olduÄŸumuz öÄŸretildi. Küçükken beyaz ve zenci çocuklar birlikte kovboyculuk oynarken kim Tom Miks, Buck Jones ya da Lone Ranger oluyordu? Beyazlar… Biz kimdik? Tonto, onun uÅŸağı… Robinsonculuk oynadığımızda kim Robinson Cruseo oluyordu? Beyazlar… Ya Cuma kim oluyordu? Tahmin edin, kim oluyordu?
Bugün George Floyd’un hunharca katledilmesi sonrası milyonlarca siyahi ABD’li yeniden özgürlük, eÅŸitlik ve adalet talebiyle sokaklara döküldü.
FotoÄŸraf: Evan Vucci/AP
Beyaz adamın üstünlük ve kibir tutkusu Donald Trump ile zirveye vardı ve siyahlar bu duruma cevap vermeye kararlı görünüyor.
Bu cevap Malcolm X’in mi yoksa Martin Luther King’in öÄŸretisine göre mi olacağı soru iÅŸareti.
Bugün Amerikan sokaklarından yükselen dumanlar Malcolm’u daha haklı kılıyor;
Kimse sana özgürlüÄŸünü vermez. Kimse sana eÅŸitliÄŸi, adaleti ve baÅŸka hiçbir ÅŸeyi vermez. EÄŸer gerçekten adamsan, bunları kendin alırsın!
Mehmet Mazlum Çelik / The Independent Türkçe
Henüz yorum yapılmamış.