Özel / Analiz Haber
Savaş Barkçin: Bizde ezan zaten Türkçe kardeşim
Follow @dusuncemektebi2
Tevhid ehlinin Hakk ile hakikat ile olan tek bağı lisan değildir. Lisan da elbette Hakk'a giden yollardan birisidir. Fakat tevhid ehlinin yani Hakk'a bağlananların gerçek ile asıl bağı, kalp dilidir. Çünkü anlamanın ve anlatmanın tek yolu lisan değildir. Hatta anlama ve anlaşma dilden çok kalp ile olur. Birbiriyle konuşanlar, tartışanlar sonunda anlaşırlarsa susarlar. Çünkü merâm hasıl olunca kelama ihtiyaç kalmaz. Onun için ezanın lafzı da anadilim olan Türkçe değil diye benden uzak değildir...
Geçenlerde Youtube’da ‘’komik videolar’’ baÅŸlıklı bir videoya bakıyordum. Röportajcı kadın sokakta bir adama yaklaşıyor. ‘’Sizce ezan Türkçe okunmalı mı?’’ diye soruyor. Adam sanki kafasına bir ÅŸey çarpacakmış gibidehÅŸetle kendini geriye doÄŸru atıyor: ‘’Hayır, olmaz! Kürtçe olmaz! Olur mu ya? Olmaz!’’ diyor. O arada kirli sakallı bir arkadaÅŸ yanlarına geliyor. O da kadına: ‘’Olmaz, olmaz!’’ diyor. Birinci adam tekrar: ‘’Olmaz, Kürtçe olmaz!’’ diyor. Röportajcı düzeltiyor: ‘’Yok, Türkçe, Türkçe!’’ Onun üzerine birinci adam; ‘’Eee zaten Türkçe okunuyor ezan’’ diyor. Röportajcı: ‘’Yok, Arapça okunuyor ÅŸu anda’’ diye cevap veriyor. Ä°kinci adam: ‘’Nerde? Nerde okunuyor? ‘’ diye kadına soruyor. Kadın ÅŸaÅŸkın bir yüz ifadesiyle: ‘’Åžu anda ezanımız Arapça okunuyor’’ diyor. Ä°kinci adam itiraz ediyor, ‘’cık’’ yapıyor: ‘’Yoo, Türkçe okunuyor.
Kadın ÅŸokta! Birinci adam ‘’Türkçe iÅŸte’’ diyor, çekip gibiyor. Ä°kinci adam mikrofona sokulup kadına imtihan edasıyla soruyor: ‘’Bismillah ne diyor?’’ ’’Kadın: ‘’Bismillahirrahmanirrahim.’’ Adam: ‘’Eee, tamam! Türkçe zaten bu!’’ Kadın hayretle: ‘’Arapça bunlar!’’ Adam arkasını dönüp giderken söyleniyor: ‘’Yook! Kesinlikle Arapça deÄŸil. Yanlışınız var sizin yani!’’ Kadın hayretler içinde elinde mikrofonla kameraya bakakalıyor.
Bu videoyu halkımızın cehaletine örnek olarak sosyal medyada paylaÅŸan çok. Acı acı gülerek izleyenler çoÄŸunluktadır herhalde. Hatta ardından ÅŸöyle diyenler de. ‘’Åžu milletin haline bak Allah aÅŸkına! Ezanın Arapça deÄŸil Türkçe okunduÄŸunu sanan ne cahil adamlar var! EÄŸitim ÅŸart kardeÅŸim!
Acaba?
Evet, abilerin cehaleti açık, zaten o yüzden komikler. Hatta "Türkce" kelimesini "Kürtçe" sanıp dehÅŸete kapılan abide saÅŸaÅŸkınlıktan öte ırkçı bir sapma da tespit edebiliyoruz. Ama kiÅŸiler kendileri bilmeden de hakikatin sözcüsü olabilirler. Bu açıdan bakınca aslında bu iki abinin sözlerinin altında benim "tevhid dili" dediÄŸim bir gerçek olduÄŸunu sezebiliriz. "Gerçek" kelimesi bile burada fazla duruyor, çünkü gerçek "tevhid"dir ve tevhidden baska gercek yoktur. Gerçek ve onun içindeki bütün gerçeklikler de el Hakk olan, yani "tek gercek" olan Rabbimiz'den doÄŸar. O'na erer. Bir müminin bunu bilmesi, bildiÄŸi gibi de her isinde, düÅŸüncesinde, hayÉ™tında yaÅŸaması gerekir. Bu "tevhid dili" üzerine bu sene Ankara'da bir dizi sohbet yaptım. Tevhidin lisana, kavramlara nasıl yansıdığını göstermeye çalıştım. Aynı zamanda tevhidin lisan dısında hayata nasıl nizam verdiÄŸini izah etmeye gayret ettim. Kaalden öte håle nasıl yansıdığını göstermeye çalıstım. Müzikten mimariye, halıcılıktan hat sanatına kadar "varlık dili" demek olan üslûba, tavra, duruÅŸa, esere nasıl yansıdığına dair örnekler verdim.
Tevhid ehlinin Hakk ile hakikat ile olan tek bağı lisan deÄŸildir. Lisan da elbette Hakk’a giden yollardan birisidir. Fakat tevhid ehlinin yani Hakk’a baÄŸlananların gerçek ile asıl bağı, kalp dilidir. Çünkü anlamanın ve anlatmanın tek yolu lisan deÄŸildir. Hatta anlama ve anlaÅŸmadilden çok kalple olur.Birbiriyle konuÅŸanlar, tartışanlar sonunda anlaşırlarsa susarlar. Çünkü meram hasıl olunca kelama ihtiyaç kalmaz. Onun için ezanın lafzı da anadilim olan Türkçe deÄŸil diye benden uzak deÄŸildir... O iki abi ezanı kalpten kabul ettikleri için onu Türkçe kadar yakın hissediyorlar. Ezanı yabancılamıyorlar. Onlar ezanın kelamını deÄŸil, ama meramını biliyorlar. Onun için Türkçe konuÅŸan insanlarımız ezan, kendi dillerine çevrilince dehÅŸete kapıldılar. Yabancıladılar, yabancılaÅŸtılar. Hatta "Tanrı" kelimesine duyulan soÄŸukluk bile o günlerden kalmadır. Ezan anlamadıkları bir dil olan Arapça aslına döndürüldüÄŸünde ise vatanlarına kavuÅŸmuÅŸ gibi sevinçle aÄŸladılar.
Kur'an-ı Kerim için de aynı sey geçerli. Arapça bilmeyenler onun kelâmını anlayamazlar, doÄŸru, ama merâmini anlarlar. Kur'an'a kalben baÄŸlandıkları için onu kalben hissederler. Tersi de doÄŸrudur. Nice Arapça bilenler var ama iman etmeyen Araplar Kur'ân'ı okusalar, dinleseler anlarlar ama fıkhedemezler. Yani kelâmını bilirler ama meramını bilmezler. Bunu Arap ülkelerinde çok gördüm. Meselâ taksi ÅŸoförleri sürekli Kur'ân yayınlayan radyo kanallarını dinlerler. Bir yandan da iÅŸlerini yaparlar, milletle konuÅŸurlar. Sanki tilavet boÅŸ vakti doldurmak için kullanılan bir ÅŸeydir. Bu garibime gider. Çünkü o okunan Rabbânî kelâmı ‘’anlama"larına raÄŸmen, "anlam"lamıyorlar. Aynı zamanda "an"lamıyorlar. Yani anı, hayatı, zamanı ona baÄŸlamıyorlar. Hani bizde sürekli müzik çalan taksiler gibi... Veya hiç kapanmayan televizyon karşısında sohbet etmeye çabalayan bizim toplum gibi...
Burada "anlamak" kavramı üzerinde durmak gerek. "An"lamak. Bu kelime eski Türkçeden beri dilimizde. "An" kelimesinden, yani "esná, zaman" kavramından türetilmiÅŸ. Demek ki "anlamak" aynı "an"da birleÅŸmek demektir. Bu kelimenin Ä°ngilizce karşılığı "understand" fiilidir. O ise "arkasında durmak, yakın durmak" demektir. Fransızca'da Latince'den gelen "comprendre" derler ki "beraberce almak, elde etmek" demektir. Yani "akıl ile kavramak."
Kur'ân Hakk kelâmıdır, ama diÄŸer kelamlardan farklıdır. Onda da günlük hayatta geçen "daÄŸ, gök, toprak, yol, ev, sen, ben" gibi kelimeler var. Ama Hakk'ın meramı günlük dile ve onun sınırlılığına hapsedilemez. Kur'an okumak ve dinlemek bu yüzden ibadettir. Yine bu yüzden Kur'ân okuyanları bir TV ÅŸovunda yarıştırmak Kur'an'a büyük saygısızlıktır. Ibadetin ÅŸovu, yarışması, jürisi, puanı, alkışı olmaz. Mitingi, gösterimi, gösterisi, gösteriÅŸi de...
Anlatmak istediÄŸimi aslında "dil" kavramının lisanımızdaki ikili anlamı çok güzel gösterir. "Dil" sadece "lisan" demek deÄŸil, "gönül" de demek... Evet, iste o iki abi israrla ezanın Türkçe olduÄŸunu iddia ederken, ağız dilini deÄŸil gönül dilini bildiklerini söylemiÅŸ oluyorlar.
Evet, dil var, dil var... Bir arkadaşım anlattı. Gençken birkaç arkadaşıyla beraber güneydoÄŸuda bir dergâha gitmis. Hepsi ilâhiyat talebeleri... Tabiatıyla etrafa bakiyor, geleni gideni inceliyorlarmış. Dine aykırı bir ÅŸey var mı diye tarassut ediyorlarmış. Namazdan sonra ÅŸeyh hazretleri Kürtçe kısa bir sohbet yapmış. O arkadaÅŸ diyor ki: "ArkadaÅŸlarla sohbetten sonra disarı çıktık. Birbirimize baktık. ArkadaÅŸlarım ve ben Kürtçe bilmiyorduk. KonuÅŸulandan hiçbir ÅŸey anlamamıştık, ama sohbeti hepimiz anlamıştık.
Tek bir anlama çeÅŸidi yok... O yüzden dilimizde "anlamak" mânâsına gelen pek çok kelime var: Ä°drak etmek, fehmetmek, kavramak, telâkki etmek, fıkhetmek, intikal etmek, aklı almak, havsalası almak, vb... Bunların hepsi dil ile irtibatlıdır ama dilden ibaret deÄŸildir. Bu yüzden "adam anladı ama..." deriz ama tek tip anlama olmadığını ifade eden istisnalar ekleriz. Meselâ "adam anladı ama kavramadi," "anladı ama idrak etmedi," "anlattık ama havsalası almadı" gibi...
Burada "fıkıh" kavramına da deÄŸinmek gerekir. Fıkıh kelimesinin asıl anlamı "dinin inceliklerini kavramak" demektir. Nitekim bir âyette Rabbimiz inanmayanlar için söyle buyurur: "Onların kalpleri vardır, fakat fıkhetmezler." Demek ki gerçek anlama kalbin içinde olduÄŸu anlamadır. Onun için inanmayan Araplar da Arapçayı anlıyorlar ama fıkhetmiyorlar. Yani gönülleriyle, kalpleriyle Hakk'ı tasdik etmiyorlar.
Dilin sadece dil olmadığına bir örnek de ÅŸu: Bosna'da, Arnavutluk'ta bugün hâlâ Türkçe ilâhiler okunuyor. Sözleri, müziÄŸi bizdekinin aynısı... Türkçe bilmiyorlar ama bilmedikleri bir dilden ilâhileri aÅŸkla, sanki anlıyormuÅŸçasına okuyorlar. Sebep aynı. Ağız dilleri deÄŸil, kalp dilleri aynı da ondan. Hatta geçen biri anlattı. Herhangi iki Arnavut biraz gerilimli bir tartışma içine girerse bunu sulha erdirmek isteyen üçüncü kiÅŸi hafif bir sesle "Åžol cennetin irmakları" diye baÅŸlayan meÅŸhur ilâhiyi okumaya baÅŸlarmış. Sözleri Türkçe, naÄŸmesi de aynen bizdeki gibi... O söylemeye baÅŸlayınca oradaki herkes teker teker ona katılmaya baÅŸlarmış. Ä°lâhi giderek daha çok kiÅŸi tarafından giderek yüksek sesle ve coÅŸkuyla okunurmuÅŸ. Ä°ÅŸte o zaman o kapışan iki kiÅŸi inadı bırakıp ilahiye katılırlarmış. Ä°lâhiyi okurken öfkeleri kaybolmaya baÅŸlar, ilâhi bittiÄŸinde ise barışmış olurlarmış. Benzeri bir âdet bizde güneydoÄŸuda salaváºt getirilerek yapılır diye biliyorum.
Internette gördüÄŸüm Bosnakça bir âmentü metni var. Imanin esaslarını öÄŸretmek için yazmışlar. Orada ilginç bir cümle var: "Ne zamandan beri Türk'sün?" Cevap: "Kalu belâdan beri." Burada dikkat edelim, "Türk" diyerek bir ırkı deÄŸil, Ä°slâm'ı kastediyorlar. "Ezan Türkçe kardeÅŸim" diye iddia eden abilerinkiyle aynı mantık deÄŸil mi? Zaten "Türk" kavramı yakın zamanlara kadar "Müslüman" demekti. Mesela Ä°ngilizcede 1750'lere kadar "Islam" kelimesi yoktu. Onun yerine "Mohammedanism." Yani Muhammedilik, "Saracenism," yani Åžarklilik ve "Turkishness" yani "Türklük" kullanılıyordu. Sadece bir ırk ismi olarak anlaşılması nisbeten yeni biriÅŸtir
Iki asırdan beri yönümüzü, yolumuzu ÅŸaşıırdığımız için her ÅŸey allak-bullak oldu. Çünkü din, yön ve yol demektir. Yön yamulunca yol da yamuldu. Kalp de, akıl da, dil de tevhid ile olan bağını kopardı. Tevhid dili zayıfladı, ÅŸivesi bozuldu, kelimeleri kayboldu. Tekrar o dili hatırlamalı, zihnimiz ve kalbimizle o ditin dilbilgisini, sözdizimini, kelime daÄŸarcığını öÄŸrenmeliyiz. O dili konuÅŸmalıyız ve âlemi de o dil ile konuÅŸturmalıyız.
Kaynak: Cins Dergi, Temmuz 2019
Henüz yorum yapılmamış.