Sosyal Medya

Dostoyevski ve Çerkez Sürgünü: Tek duygu acı

21 Mayıs'lar hala devam etmektedir. Hayata 150 yıl önce kaldıkları yerden tekrar başlayabilmek umuduyla zaman zaman birtakım yardım talepleri olsa da bunun anlamsızlığının farkındadır Çerkesler. Zira Dostoyevski'yi bile sürgün edenlerden ne talep edilebilir? Kudretini zulüm için kullanan, iyileşmesi imkânsız hastalardan ne beklenebilir?



“ Zulüm bir alışkanlıktır; insanda bu alışkanlığın kökleÅŸmesi, sonunda hastalığa dönüÅŸmesi mümkündür. Sarsılmaz inancıma göre, en iyi bir insan bile alışkanlıkla, sanki bir hayvanmış gibi kabalaşıp o derece aptallaÅŸabilir. Kanla, kudretle mest olur; hoyratlığı, ahlaksızlığı, içindeki kötülüÄŸü büsbütün geliÅŸtirir; aklı, duyguları kesinlikle doÄŸal olmayan hareketleri yadırgamaz ve sonunda bundan zevk almaya baÅŸlar. Bir zalimde hem insanlık, hem de vatandaÅŸlık tamamıyla yok olmuÅŸtur; yeniden onurlu bir insan olması, piÅŸmanlık duyup eski hayatına dönmesi hemen hemen imkânsızdır artık…”
 
Dostoyevski 
 
 
Dostoyevski / Ölüler Evinden Anılar
 
Edebiyat dünyasının emsalsiz ismi Rus yazar Dostoyevski, yukarıdaki satırları da içeren romanını Sibirya’da kaldığı sürgün yıllarını anlatmak için 1861 – 1862 yıllarında yazdı. O, adeta ruhuna tuttuÄŸu ayna ile en derinlerdeki duygu ve düÅŸünceleri dâhil, insanın olabilecek en mükemmel ve eksiksiz tasvirini yapar. Burada tanımladığı insan da ÅŸüphesiz belli bir kiÅŸi deÄŸildir. Bir sistemi, bir otoriteyi meydana getirme potansiyeline de sahip genel bir eÄŸilimdir. Bir nevi binyıllardır yaÅŸamaya devam eden insanın zalim yönünün kısa özetidir. Sürgün yıllarında yaÅŸadığı acıları düÅŸündüÄŸümüzde yazarken ilham aldığı ÅŸeyleri anlamak da güç deÄŸildir. Sayısız yerde ve Kafkasya’da insanları acımasızca katleden ve vatanından sürgün eden kim ve neyse, Dostoyevski’yi sürgün eden de odur. Dostoyevski bunun farkında olduÄŸu gibi, onun, yaptıklarından dolayı piÅŸmanlık duyması ve deÄŸiÅŸmesi de imkânsızdır der. Asıl trajedi de budur, zira onun bu hoyratlığı sonsuza kadar devam edecektir. Öyle bir hoyratlık ki öldürürken bunu meÅŸk edercesine, kendinden geçerek yapar. Bununla kıvanç duyar, kalabalıkların önünde, başı dik olarak, büyük bir gururla endam eder ve alkışlanır...
 
Bir gözü Kırım’da diÄŸeri Åžam’da
 
Gerçekten Dostoyevski’den günümüze deÄŸiÅŸen bir ÅŸey de yoktur. Öldürdükleri insan sayısı, sahip oldukları hiçbir ÅŸey onları durdurmaya yetmemiÅŸtir. Oysaki hesap edemedikleri kadar sınırlara ait topraklar onlarındır. Tüm iklimler, sıcaklar ve soÄŸuklar, uzaklar ve yakınlar onlarındır. Yerin altındakiler ve üstündekiler onlarındır. GüneÅŸin batmadığı uzak yerler, gemilerin geçemediÄŸi denizler onlarındır. Ama yine de yetinmezler. Hala bir gözü Kırım’da diÄŸer gözü Åžam’dadır. Bosna Hersek’te, Afganistan’da, Irak’ta, Afrika’da, Çeçenistan’dadır. Bu açgözlülük, bu tamahkârlık, bu bitmek bilmeyen kana susamışlık onların lanetidir. Susadıkça içerler, içtikçe susarlar.
 
Dünün Kafkasya’sı bu günün Åžam’ı olmuÅŸtur, Kırım’ı olmuÅŸtur, Afganistan’ı ve Srebrenitsa’sı olmuÅŸtur. Yarın neresi olacağını ise ancak Tanrı bilir. ÇaÄŸlar deÄŸiÅŸir, ÅŸartlar deÄŸiÅŸir, mazlum deÄŸiÅŸir, ancak zulüm deÄŸiÅŸmez…
 
Peki, her ÅŸeyin farkında olan Dostoyevski, her ÅŸeyden umudu kesip hiçbir ÅŸey yapmadan öylece kıyametin kopmasını mı beklemiÅŸtir? Veya zulmedenlerin karşı konulmaz kudretine teslim olup onların artı hanesine yazılacak bir ÅŸey mi yapmıştır? Elbette hayır. Bir gün, esaret ve sürgün döneminde uzak kaldığı edebiyat dünyasına, yani hayata geri dönebilmek için kardeÅŸine yazdığı bir mektupla ondan Hegel ve Kant’ın kitaplarını talep eder. Kitapları okuyan Dostoyevski büyük bir hayal kırıklığı ile karşılaşır. Zira Hegel, Tarih Felsefesi kitaplarında O’nun yaÅŸadığı yer olan Sibirya’nın bir tarihinin olmadığını söylemektedir. Sibirya tarihte yeri olmayan, yani aslında hiç olmayan bir yerdir. Bir insanı sürgüne göndermenin aslında yokluÄŸa göndermek olduÄŸu gerçeÄŸi karşısında durmaktadır Dostoyevski’nin.
 
 
Buna mukabil Dostoyevski ne yapmıştır? Kendi hikâyesini yazarak yaÅŸadığı yeri ve kendisini tarihe mal etmiÅŸtir. Kendisini var etmekle kalmamış, ona zulmedenlerin bile itiraz edemeyeceÄŸi ÅŸekilde zihinlerine kazımıştır. Bugün hala iktidar ve güç zalimin olsa da okuduÄŸumuz hatıralar Dostoyevski’nindir. Oturup dertleÅŸtiÄŸimiz, empati kurduÄŸumuz, hayat bulduÄŸumuz veya beraber aÄŸladığımız kiÅŸi Dostoyevski’dir. Kâğıdın beyaz tarafında ismi bu günlere gelen odur. Kısacası insanın izzet ve ÅŸerefi onun gibiler sayesinde yaÅŸamaya devam eder.
 
Tek duygu acı
 
21 Mayıs tarihi Çerkesler için bir soykırım ve sürgünü temsil eder. Çerkesler’in Çarlık Rusya’sı ile yürüttükleri yüz yıllar süren mücadeleleri vatanlarından sürgün edilmeleri sonlanmıştır. Mayıs ayı dünyanın her yerinde sürgünde olan Çerkesler için acı hatıraların canlandığı bir aydır. O hatıralardan dolayıdır ki Çerkesler arasında en kolay, en hızlı ve nerdeyse aktarılan tek duygu ‘acı’ olmuÅŸtur. Åžöyle bir bakıldığında onların geçmiÅŸ 300 yıllık kolektif hafızlarında acıdan baÅŸka bir ÅŸey yoktur. Åžu kadar zamandır onları bir araya getiren tek ÅŸey budur. Milli bir bayramları, gülüp eÄŸlenerek kutladıkları bir yıldönümleri filan yoktur. DüÄŸünlerinde bile önce hüzün çalar. Ä°stisnasız her Çerkes’in zihnindeki tek tarih soykırım ve sürgünün sembol tarihi olan 21 Mayıs 1864’tür. Bu tarihte Çerkesya’nın anahtarı Çar’a teslim edilmiÅŸ, ‘büyük zafer’ ilan edilmiÅŸtir. Bundan dolayı Çerkesler baharın en güzel ayında matemi yaÅŸarlar. Katledilen 1,5 milyon insanın yasını tutar, atalarının toplu mezarlığına dönen Karadeniz’e çiçek bırakırlar. O tarihten beri mızıkalarından çıkan tek naÄŸme ağıttır. Sessizce, gözyaÅŸlarını içlerine akıtarak aÄŸlarlar. Esasında aÄŸlayabilmek Tanrı’nın en büyük lütfudur onlara. Zira baÅŸkalarının kanını döken tarafta deÄŸil, kendi gözyaÅŸlarını döken tarafta olmuÅŸlardır. Zalimin deÄŸil, mazlumun; kan ve kudretin mest ettiÄŸi, altından yapılmış taht sahiplerinin deÄŸil, hissesine büyük acılar düÅŸen onurlu insanın tarafıdır orası.”Ä°nsanın ruhunu yücelten bir acı, ucuz bir mutluluktan evladır” diyen Dostoyevski de o tarafı tercih etmiÅŸtir.
 
‘Allah’a anlatacağım’
 
 
Çerkesler soyları kırılan ve sürgün edilen ilk ve tek halk deÄŸildir. Dünyadaki tüm kudret sahiplerinin sürgün ettiÄŸi nice halklar, nice Dostoyevski’ler vardır. Hepsinin onları yokluÄŸa gönderdiÄŸi bir Sibirya’sı vardır. Ancak ölümün mukadder olduÄŸu ÅŸu gök kubbeden geçip giderken hoÅŸ bir sada bırakanlar, ne baÅŸlarındaki gümüÅŸ iÅŸlemeli taçlarıyla Çar’lar ne de onların çelik yeleli atlarıdır. Bugünden yarınların vicdanında yer edinecek olan da uçan atların gökten yaÄŸdırdıkları milyon dolarlık bombaların sahipleri deÄŸil, 7 - 8 yaşındaki çocukların kömürle duvarlara yazdıkları “Her ÅŸeyi Allah’a anlatacağım” cümleleri olacaktır.
 
Bu gün Çerkesler dünyanın dört bir yanına dağılmış bir ÅŸekilde hayatlarına devam ettiren bir diaspora halkıdır. 150 yıl sonra hala akrabalarını arayan, geçmiÅŸinin izini sürerek kendini hatırlayama ve hatırlatmaya çalışan bir halk. 150 yıl öncesinde donup kalmış, dolayısıyla 150 yıldır dünyadan kopuk yaÅŸamış, dünyanın gidiÅŸatını idrak edememiÅŸ bu halkın geleceÄŸe saÄŸlıklı bir ÅŸekilde bakabilmesi de mümkün olamamaktadır. Onlar için 21 Mayıs’lar hala devam etmektedir. Hayata 150 yıl önce kaldıkları yerden tekrar baÅŸlayabilmek umuduyla zaman zaman birtakım yardım talepleri olsa da bunun anlamsızlığının farkındadırlar. Zira Dostoyevski’yi bile sürgün edenlerden ne talep edilebilir? Kudretini zulüm için kullanan, iyileÅŸmesi imkânsız hastalardan ne beklenebilir? Bilakis onların daha çok yardıma ihtiyacı vardır.
 
Suçlunun suçlu olduÄŸunu söyle
 
 
Çerkes halkının tüm çabası hatırlamak ve hatırlatmak üzerinedir. 150 yıl önce yitip giden canların hatıralarına, bitmeyecek vefa borcu düÅŸüncesinin harekete geçirdiÄŸi, muayyen bir zamanında tarihin akışına bir not düÅŸme giriÅŸimidir. Tıpkı Dostoyevski gibi yokluÄŸa mahkûm edilmeye karşı bir dirençtir. En azından, hiçbir ÅŸey olmamış gibi davranmadan, suçlunun suçlu olduÄŸunu söyleyebilmektir. Nitekim yine yakın zamanda yok edebileceklerini düÅŸünerek katlettikleri bir Çerkes olan Prof. Aslan Tsipine ÅŸöyle der: “Üç yüz yıl savaÅŸmış iki halktan birisi hiç haksızlık ve zulüm yapmamış gibi davranırsa, diÄŸeri de hiç haksızlığa ve zulme uÄŸramamış gibi davranırsa bu, ancak iki halk için de aÅŸağılayıcı bir durum yaratır, baÅŸkaca bir iÅŸe yaramaz.”
 
Bu geçmiÅŸ zaman halkının yine de her ÅŸeye raÄŸmen umudu vardır…
 
Müellif: Gökhan Bolat / Ä°stanbul Çerkes DerneÄŸi Kurucu Üyesi
 
Kaynak: Açık GörüÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.