Yavuz Bahadıroğlu'nun kaleminden: Bayram gönlümüze dolsun
Follow @dusuncemektebi2
Önemli olan bayramı içimizde hissetmektir. Şartlar ne olursa olsun, her bayram bir muştudur, derin ufuk ve umuttur. Bayramlarımıza has duygularımızı yitirirsek, korkarım umutlarımızı da yitiririz.
“Iydiniz said, ömrünüz mezid, makamınız cennet olsun!” derlerdi eskilerimiz, bayram kutlamasında…
Bu, “Bayramınız kutlu, ömrünüz uzun, yeriniz cennet olsun” anlamında bir dua idi ki, dua, ecdadımızın vazgeçilmeziydi: Her daim birbirlerine dua ederlerdi.
Koronavirüs yüzünden bu bayramı evde geçiriyor olmamız, bayramın ÅŸanını- ÅŸerefini ve neÅŸesini hissetmemize mani deÄŸil. Tabii yüz yüze görüÅŸemediÄŸimiz sevdiklerimize dua etmeye, sevgimizi bir ÅŸekilde onlara hissettirmeye de mani deÄŸil.
Yine de eski bayram kutlamalarında bir azamet vardı: Ziyaretler, el öpmeler, harçlık vermeler, “bayram sofrası” kurmalar hep bu azametin parçalarıydı.
Eski bayramlar geleneksel bir sistem içinde kutlanırdı. Sistemin temel ekseni “toplumsal sevgi” oluÅŸturma gayesine yönelikti. “HediyeleÅŸme-yardımlaÅŸma” ve “paylaÅŸma” bu gayenin ayrıntılarıydı.
Bayram günleri Ä°slâmın “kardeÅŸlik”düsturunun hayatı bütünüyle kuÅŸattığı günlerdi. Verecek hiçbir ÅŸeyi olmayanlar bile din kardeÅŸlerine gülümser, böylece “sadaka sevabı” kazanırlardı.
Çünkü hayat geçici heveslerin deÄŸil, ebediyetin hizmetindeydi. Yürek pusulaları kıbleyi gösterir, evler dâhil her ÅŸey kıbleye dönük olurdu. Bayramlar bu çerçevede yaÅŸanan bir hayatın güzellemeleriydi.
Peygamber-i ÂliÅŸan Efendimizin vahye dayalı olarak getirdiÄŸi “Yürek Ä°nkılâbı”nın özü ve özeti olan “sevmek”le “vermek” (paylaÅŸma) esası, bayramlarda zirveye çıkardı.
Bu çerçevede küsler barıştırılır, bayrama sevgi eksenli bir anlayış içinde gönül gönüle girilirdi.
Bunu saÄŸlamak için de, Osmanlı mahallesinin saygın yaÅŸlıları, bayram öncesinde mahallenin küslerini tespit eder, gide gele uzlaÅŸma noktaları bulunur, küsleri barıştırılıp bayrama mutlu bir ÅŸekilde girmeleri temin edilirdi.
Bu gelenek toplumsal barışın temelini teşkil ederdi.
Ä°slâmî hayatın “sevme” esası böylece hayata geçtikten sonra, sıra “verme”ye gelirdi. Bunun adı “infak”tı: Malını Allah yolunda, sırf Allah rızası için sarf etmek anlamına geliyordu. “Sarf” o denli geniÅŸ alanları kapsardı ki, bunun bir ucunda devlet, bir ucunda saray, bir ucunda vakıf müesseseler ve imaretler (bedava yemek yenen yerler) bulunurdu…
Ä°nfak o kadar yaygındı ki, Osmanlı Devleti’ni gezen Avrupalı gezginler “Dilencisiz bir toplumsal yapı”dan söz etmek zorunda kalıyor, kendi ülkeleri adına “utanç” belirtiyorlardı.
Bazı olumsuzluklara, deÄŸiÅŸmelere raÄŸmen bayramlarımız hâlâ güzel, hala bize özel! Korona yasağından önce bayramlarımızın tatil gibi algılanmasına, ÅŸehir dışına çıkılmasına hiç takılmıyorum. Çünkü gidilen yerlerde de bayram yaÅŸanabilir.
Önemli olan bayramı içimizde hissetmektir. Önemli olan manevi dünyamızla geleneksel yapıyı buluÅŸturup yaÅŸamaktır…
Şartlar ne olursa olsun, her bayram bir muştudur, derin ufuk ve umuttur. Bayramlarımıza has duygularımızı yitirirsek, korkarım umutlarımızı da yitiririz.
Iydiniz said, ömrünüz mezid, makamınız cennet olsun dostlar…
Kısaca, bayramınız mübarek olsun.
Henüz yorum yapılmamış.