Kemal Sayar: Evi yuva yapan, ocağında tüten muhabbettir
Follow @dusuncemektebi2
Bir evi yuva yapan, ocağında tüten muhabbettir. Güzellik, sıradan gerçekliği aşan yaşantılarda bize göz kırpar. Ruhun ebediyete kapı araladığı anlar, sevginin bizi güzelleştirmesine izin verdiğimiz anlardır. Bir evi yuva yapan, orada bulduğumuz güzelliktir.
Karantina günlerinde evde geçirdiÄŸimiz zaman bize her zaman iyilik hissi olarak dönmüyor. Birbirimizden saklanabileceÄŸimiz yerler bulamadığımızda, bazen aynı mekânı çok uzun süreler paylaÅŸmaktan gelen bir yorgunluk beliriyor. Pek çok ÅŸeyi ortak yapabildiÄŸimiz gibi, birbirimizin mahremiyetine saygı duyacağımız dinlenme anları da olmalı ailecek. Yoksa her tarafında eprimiÅŸ ailelerimiz bu karantina günlerinden de ağır hasarlı çıkacak. Akışkan modern zamanın eritme tenceresine atılacak ilk katılar ve kutsallıktan çıkarılacak ilk ÅŸeyler, geleneksel sadakatlerimiz oluyor, elimizi ve ayağımızı baÄŸlayan görenek ve zorunluluklar.
Sosyolog Ulrich Beck, günümüz modern toplumunda "ölü ve hâlâ yaşıyor" diye tanımladığı zombi kurumlara aile ve komÅŸuluÄŸu örnek verir. Hayat 'elimizden kaçıp giden dünya'da çok hızlı deÄŸiÅŸiyor ve bu deÄŸiÅŸimden aile de payına düÅŸeni alıyor. Hızlı kapitalizm, küreselleÅŸme, dijital devrim, bireycilik, zayıflayan sosyal baÄŸlar ve medya/kültür endüstrisi akışkan modernliÄŸin veçheleri olarak hayatlarımıza nüfuz ediyor ve insana dair kavrayışlarımızı dönüÅŸtürüyor. Sözgelimi, çok da eski olmayan bir tarihe dek evlilik uzun süreli kutsal bir birliktelik olarak görülüyordu. Bugün ise birçok insan için bir çeÅŸit dönemsel anlaÅŸmaya, vazgeçilebilir bir ÅŸeye dönüÅŸtü.
Modern toplumda iÅŸ ve aile temel tatmin kaynakları olarak öne çıktığında, birindeki mutsuzluk kolaylıkla diÄŸerine de tercüme edilebilir hâle geldi. BoÅŸanma ve bekâr yaÅŸama oranları arttıkça 'baÅŸarılı bir evlilik' insanlar için gurur kaynağı olmaya baÅŸladı. Günümüzde evlilik, ilahi bir buyruk doÄŸrultusunda hayatı tanzim etmeyi deÄŸil, modern toplumları kemiren güvensizlik ve yalnızlığı iyileÅŸtirmeyi vaat etmektedir. Kapitalizm, duygusal baÄŸları da elden geçirmiÅŸ durumdadır. Duygusal kapitalizm, modern toplumda duygusal baÄŸları akılcılaÅŸtırıp metalaÅŸtırmıştır.
Ä°liÅŸkiler maliyet-fayda analizi üzerinden deÄŸerlendiriliyor artık: Sen bana ne veriyorsun ve verdiÄŸin ÅŸey, sana katlanmam için deÄŸer mi? DeÄŸiÅŸen cinsiyet rolleriyle birlikte kafa karışıklığı da artıyor. Ä°liÅŸkilere bir de çeliÅŸkiler zinciri ekleniyor. Kadınlar iÅŸ ve ev yaÅŸamı arasında mütemadiyen yer deÄŸiÅŸtiriyor. Ä°ÅŸ yaÅŸamının katı çalışma koÅŸulları kadınların iÅŸini zorlaÅŸtırıyor. Erkekler cephesinde de çok ÅŸey deÄŸiÅŸti: Duygusallıktan uzak, sert erkek imajı artık makbul deÄŸil.
Aile kuşatma altında
Ev içinde çocuÄŸun eÄŸitimi babanın otoritesinden alınarak annenin sevgisine devredildi. ÇocukluÄŸun ayrı bir dönem olarak tanımlanmasıyla birlikte kırılgan bir çocuk imgesi öne çıktı: ÇocuÄŸun uzun vadeli duygusal ihtiyaçları olan, incinebilir, ihtimama gereksinen bir varlık olduÄŸu kabul edildi. Bir kaşını kaldırarak çocuÄŸunu terbiye edebilen babanın yerini, onu sevgisiyle sarıp sarmalayan, her türlü beladan koruyan aşırı dikkatli anne aldı. Orta sınıf ailelerde, çocuklara istedikleri her ÅŸeyi elde etmeye hakları olan prens veya prenses gibi davranılması yaygın bir tutum.
Toplum gibi aile de küçüldü ve atomlaÅŸtı, en küçük parçalarına ayrıldı. Evlerimizde aile büyüklerinin yerini alan yatılı bakıcılarla yaşıyoruz, çocuklarımızla o kadar yoÄŸun zaman geçiriyorlar ki en kuvvetli baÄŸlanma deneyimlerini onlarla kuruyorlar. Bir tür 'taÅŸeron ebeveynlik'. Küçülen aile, dede ve ninelerin eÅŸsiz hikâyelerinden çocuklarımızı mahrum bırakıyor. Nesiller arasındaki devamlılık fikri aşındığı gibi, ahlaki ve dinî deÄŸerlerin aktarılmasında da boÅŸluklar oluÅŸuyor.
Christopher Lasch'ın Family Besieged (KuÅŸatılmış Aile) adlı kitabında tartıştığı gibi, aile yapısı modern kapitalist toplumun dinamiklerinden çok etkilendi: Gerek ebeveyn-çocuk iliÅŸkileri gerekse de eÅŸler arasındaki iliÅŸkiler bu etkiden nasibini aldı. Endüstri devrimiyle birlikte evindeki üreticiden dev çarkta bir diÅŸliye dönüÅŸen baba, yeteneklerini çocuÄŸuna aktarmaktan geri kaldı. Üstelik babanın yokluÄŸu, annenin gücünü de artırmadı! Aksine, annenin kendi atalarından tevarüs ettiÄŸi geleneksel bilgi tahfif edilerek, otoritesi ona çocuÄŸunu nasıl yetiÅŸtirmesi gerektiÄŸini söyleyen uzmanlar tarafından paylaşıldı. Aile büyükleri ve ebeveynlerin eksikliÄŸi, "kültürel kodların" aktarımını ve çocuÄŸa "rol modeli" olma pratiÄŸini sekteye uÄŸrattı. Artık ebeveynlerin birçok sorumluluÄŸu kurumlar ya da üçüncü ÅŸahıslar tarafından yerine getiriliyor.
Çocuk bakımından eÄŸitime dek birçok husus, üçüncü ÅŸahısların ve kurumların kontrolüne bırakılıyor. Rol modeli olarak alınacak ebeveynler ortalıkta yok, ya iÅŸteler ya da sanal âlemde! Anne ve baba, ruhlarının mührünü çocuklarına vuramıyor, onların seciyesini kadim bilgelikle nakış nakış iÅŸleyemiyor. Ocakta muhabbet tütmüyor.
Ev artık bir oyalanma adacığı
Kısa bir zaman öncesine kadar insanlar doÄŸdukları ÅŸehirde yaÅŸar ve ölürlerdi. Modern zaman insanı evini kolay terk edebiliyor. Bellek uçucu ve uçarı... Kök salmıyor, derinlere inmiyor. Bireylerdeki "mekânsal" ev algısı, "geçici" ev algısına dönüÅŸüyor. Mekânın deÄŸersizleÅŸmesi, meskûn olmanın toplumsal iliÅŸkilerinden bizi mahrum bıraktığı için, dikkatimizi harekete, yer deÄŸiÅŸtirmeye ve küresel hız kültürüne tevdi ediyor. Oysa ev, Gaston Bachelard'ın dediÄŸi gibi, insanın düÅŸünceleri, anıları ve düÅŸleri için en büyük bütünleÅŸtirici güçlerden biridir. Evin öÄŸüdü, yaÅŸamlarımızda sürekli bir yankıdır.
Bugün mahremiyet adası ve tahayyül mekânı olmaktan çıkararak sığınaklara dönüÅŸtürdüÄŸümüz modern ev, artık adeta evdeki tüm bireylerin ihtiyaçlarını karşılayacak eÄŸlence merkezleri gibi tasarlanıyor. Bireycilik, ev içindeki yaÅŸama da olanca hızıyla etki etmiÅŸ ve evin her odası ayrı bir interaktif yaÅŸam alanı gibi tasarlanmıştır. Birbirimizden ayrı, yan yana yaÅŸayabildiÄŸimiz bir eÄŸlence merkezi olarak ev bir tefekkür, dayanışma, manevi bir çekim merkezi olmak yerine bir oyalanma adacığı. Ä°ÅŸte bu evin anlamdan boÅŸalmasıdır. ÇocuÄŸun kendisini daha geniÅŸ bir bütünün parçası, karı kocanın birbirlerini daha yüksek bir mefkûrenin taşıyıcısı olarak algılamadığı bir ev, anlamdan boÅŸalmıştır.
Aileyi bir arada tutan ÅŸey yakınlıktır. Menfaatsiz, teklifsiz, hesapsız, maskesiz, sadece kendi olmanın tatlı huzuru… Ev yuva olmaktan çıkarılıp bir eÄŸlence merkezine veya bir pansiyona dönüÅŸtüÄŸünde, herkesin başının çaresine bakması gerekecektir. SoÄŸuyan insan iliÅŸkileri aileyi de muhasara altına almış bulunuyor ama yapmamız gereken, geçmiÅŸin yasını tutmak yerine, insan olmanın özüne sadık kalmak. Bu da evi yeniden sıcak bir yuva olarak tesis edebilmekle olur. Yani elektronik aletleri, bizi dış dünyanın keÅŸmekeÅŸine açan ve ruhlarımızı her türlü istilaya hazır hâle getiren ekranları kapatarak, birbirimizin gözlerinin içine bakabilmekle… Dış dünyanın kaosunu, kendi içimizde, evin sıcaklığı ve samimiyetiyle bir nebze söndürebiliriz.
Evlerimizde misafiriz
Aile bireyleri evde kendilerini muhafaza altında ve güvenli hissedebilmek için ruhun çaÄŸrısına kulak vermeli ve birbirlerine olan o mesafeyi, sevgi sözcükleriyle yürümeye gayret etmelidir. Karı koca ve ebeveyn çocuk arasındaki mesafeyi kalplerimizi birbirine yakın kılarak kısaltmak zorundayız. Ama sadece gözlerimizin içine bakmak yetmez. Bir ufuk gözlerimizi kamaÅŸtırabilmeli, insan olmanın anlamına dair bir soru bir ruhtan diÄŸerine misafir gidebilmeli. Malayani olanın deÄŸil ruhu daha yukarılara kanatlandıracak bir bilincin kanatlarına tutunarak, hayatlarımızın ve ölümlerimizin boÅŸuna olmadığının bilgisiyle birbirimize uÄŸramalıyız. Bu dünyada misafiriz, evlerimizde ve bedenlerimizde misafiriz.
Saint-Exupery çok sevdiÄŸim bir bilge yazar, ÅŸöyle söyler: "'Hayat bize aÅŸkın birbirimizin gözlerinin içine bakmak deÄŸil, birlikte dışarı aynı yöne bakmak olduÄŸunu öÄŸretir." Evlilik terapisti Gottman çiftleri yıllarca izledikten sonra boÅŸanmayla sonuçlanan evlilik etkileÅŸimlerini dört ana baÅŸlık altında özetlemiÅŸtir. Çatışma zamanlarında eÅŸlerin birbirine karşı gösterdiÄŸi dört temel olumsuz tutum, yani 'dört atlı' ÅŸunlar: AÅŸağılama, eleÅŸtiri, savunmacılık veya duvar örme. Bu dört atlı, bir bakıma narsistik kiÅŸiliÄŸin tezahürleri olarak karşımıza çıkıyor. Bir zamanlar sevdikleri kiÅŸiye ÅŸimdi saldıran veya onlardan uzaklaÅŸan eÅŸler, genellikle kendi ihtiyaçlarının artık karşılanmamasından mustariptir. Biz her zaman deÄŸiÅŸiyoruz ve aÅŸk da aynı kalmıyor. Gerçekte evlilikler, her kiÅŸi kendi kimlik ve gayesini geliÅŸtirebildiÄŸinde daha uzun ömürlü olabiliyor. Sıcak yuva, her bireyin kendisini rahatlıkla ifade edebildiÄŸi ve yaÅŸama hünerini serbestçe keÅŸfedebildiÄŸi bir yerdir. Bir aÄŸaç gibi derinlere kök salarken, dallarıyla gökyüzünü kucaklayan bireyler.
Mutlu aileler birbirine benzer
Haddizatında âşık olmak kolay ama bir baÅŸka insanla yaÅŸamak zor... Romantik aÅŸk, diÄŸer kiÅŸinin bir ruh ikizi veya mükemmel uyumlu kiÅŸi olarak ülküleÅŸtirildiÄŸi bir süreci içerir. Âşıklar adeta, 'birbirleri için yaratıldıkları'nı hisseder. AÅŸkın çılgınlığında ötekinin imgesi benim ihtiyaçlarıma göre yeniden kurulur. Sevilen kiÅŸiyi kendi benliÄŸimin bir imgesi olarak görür ve farklılıkları görmezden gelirim. Oysa ideal sevgiliyi bulma inancı bir yanılsamadır ve uzun ömürlü bir yakınlığa temel teÅŸkil edemez. Ä°liÅŸkinin bir yerinde büyü bozumu mukadderdir. Romantik aÅŸk pek sahip olmadığımız, yeterince sahip olmadığımız veya ona belbaÄŸlayacak kadar sahip olmadığımız bir ÅŸeye iÅŸaret ederek adeta mutsuzluÄŸu çağırır. Sonunda ya aÅŸk ölür ya da aşıklar… Tolstoy'un Anna Karenina'da söylediÄŸi gibi, "mutlu aileler hep birbirine benzer, her mutsuz ailenin ise kendine özgü bir mutsuzluÄŸu vardır."
GeçmiÅŸte de pek çok mutsuz evlilik olduÄŸu hâlde boÅŸanmak çok daha zordu. Ancak insanlar yakınlık ihtiyaçlarını sadece evlilik bağından devÅŸirmiyordu. Evlilik bağının bu kadar kolay çözünmesinin bir sebebi de tek bir iliÅŸkiden artık çok ÅŸeyin bekleniyor olması. Toplumsal olarak parçalanmış bir dünyada sevgililer her ÅŸeyi yakın iliÅŸkilerinden bekliyor.
Büyülenmenin sona ermesi için birkaç yıl yeter. EvliliÄŸin sonsuza dek bir aÅŸk esrimesine gömülü olacağını sanan, aldanır. Evlilik sürecekse eÄŸer, ortak hedefler için birlikte gayret göstermenin, karşılıklı saygı ve dostluÄŸun ön plana çıkması gerekir. Dış dünyadaki ve iç âlemimizdeki huzur kaynaklarımızı çoÄŸaltmamız da evlilik bağı üzerindeki gerilimi düÅŸürecektir.
Bir ortak iklimi teneffüs etmek
On yıllar boyunca terapistler çocukların sorunları için anne babaları suçlamıştır. Sanki çocuk yetiÅŸtirmenin tek bir doÄŸru yolu varmış gibi. Mutsuzluk ve kötü davranışın bütün biçimleri kötü anne babalığa izafe edilmiÅŸtir. Çocukların anne babaların elinde bir hamur gibi yoÄŸrulduÄŸu ve hayatlarının daha sonraki dönemlerinde karşılaÅŸtıkları ruhsal sorunların kötü anne babalığın neticesinde ortaya çıktığına dair bir efsane oluÅŸturulmuÅŸtur. Bu, hakikatin ancak dörtte biri olabilir. Sadece çocukları deÄŸil, onların anne babalarını da incitmiÅŸ olan bir inançtır bu. Artık biliyoruz ki çocuk boÅŸ bir kâğıt deÄŸil: Davranış genetiÄŸi üzerine yakın zamanlı çalışmalar, geliÅŸim üzerinde kalıtsal etkenlerin ebeveynlikten çok daha fazla rol oynadığını bize gösteriyor.
EÅŸler ve sevgililer, ötekinden kendilerini mutlu etmesini beklediÄŸinde hayal kırıklığına uÄŸrar. Ebeveynler çocuklarından kendilerini mutlu etmelerini beklediÄŸinde hayal kırıklığına uÄŸrar. Ailelerimizin tadını daha fazla çıkarmak için daha geniÅŸ sosyal ortamlara çıkmalıyız. Manevi bir ortak iklimi teneffüs etmek, aile bireylerini bir ruhsal akrabalıkla birbirine baÄŸlar. Akrabalarımızla, iÅŸ arkadaÅŸlarımızla ve aynı toplumu paylaÅŸtığımız insanlarla daha sık birlikte olmalıyız. Yakınlık ve toplumsallık deÄŸiÅŸik baÄŸlanma ihtiyaçlarını giderir ve pek çok insan her iki türlü iliÅŸkiye de ihtiyaç duyar. Bu sebeple yakın aile çevresinin dışında da bir dizi baÄŸlanma geliÅŸtirmeye de ihtiyacımız var. Hayat bizim etrafımızda deveran etmiyor ve mutlak bir mutluluk yok. BaÅŸka insanlarla birlikte yaÅŸamak bize uzlaÅŸmayı ve ihtimamı öÄŸretir.
Bir evi yuva yapan, ocağında tüten muhabbettir. Güzellik, sıradan gerçekliÄŸi aÅŸan yaÅŸantılarda bize göz kırpar. Ruhun ebediyete kapı araladığı anlar, sevginin bizi güzelleÅŸtirmesine izin verdiÄŸimiz anlardır. Bir evi yuva yapan, orada bulduÄŸumuz güzelliktir. Demem o ki göz ve ruhlarımız birbirine deÄŸsin. Sonra omuzlarımız birbirine deÄŸsin de birlikte ufku seyredelim.
Kaynak: Lacivert Dergi, Sayı: 86-(Mayıs 2020)
Henüz yorum yapılmamış.