Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Peygamber döneminin ilim ve kimsesizler evi: Ashab-ı Suffe

Asr-ı Saadet’te fakir ve kimsesizlerin barındığı Suffe'nin aynı zamanda bir eğitim mekânı olduğunu, mensupları arasında Bilal-i Habeşî ve Selman-ı Farisî’nin bulunduğunu ve Hz. Peygamber’in (sav) kendisine getirilen sadakaların tamamını Suffe ehline gönderdiğini biliyor muydunuz?



Hicret sonrasında fakir ve kimsesizlerin barınması için Suffe adlı bir mekân inÅŸa edilmiÅŸ, burada kalanlar Ashab-ı Suffe olarak adlandırılmışlardı. Ä°lim tahsil edip yaymak üzere yetiÅŸtirilen Ashab-ı Suffe'nin örnek yolculuÄŸuna biz de iÅŸtirak edelim mi?

Ashab-ı Suffe'nin nüveleri hicretle birlikte atıldı diyebiliriz. Hicret Hz. Peygamber'in Risalet görevini daha iyi ÅŸartlarda yerine getirmesi ve Ä°slamın güçlü bir ÅŸekilde yayılması için gerçekleÅŸtirilmiÅŸti.
 
Bunun ilk adımı olarak Medine'de bir mescidin, Mescid-i Nebevi'nin inÅŸasına karar verildi. Mescide mekân olarak Hz. Muhammed'in ÅŸehre geldiÄŸinde devesinin çöktüÄŸü yere yakın bir alanda bulunan Sehl ve Süheyl isimli yetimlere ait ve hurma kurutmak için kullanılan arsa seçildi. Esasında burası hicretten önce adı geçen yetimlerin bakımını üstlenen Hazrecli Esad b. Zürare tarafından mescid olarak tahsis edilmiÅŸti. Hz. Peygamber buraya ibadet merkezi inÅŸasına karar verince sahipleri yerlerini bedelsiz olarak vermek istemiÅŸler, ancak Allah Resulü arsanın ücretini kendilerine ödemiÅŸtir (Buharî, Salat 48).
 
Önce arazi inÅŸaata hazır hale getirildi; arsadaki müÅŸrik mezarları baÅŸka bir yere taşındı. Mescidin inÅŸa faaliyetine baÅŸta Hz. Peygamber olmak üzere bütün Müslümanlar bizzat çalışmak suretiyle iÅŸtirak ettiler.
 
Duvarları yükseltilen binanın direkleri hurma gövdelerinden, tavanı yine hurma dallarından yapıldı. Kıble ise Kudüs'e doÄŸruydu. Ä°badet yerinin tamamlanmasından sonra binanın hemen bitiÅŸiÄŸine Hz. Peygamber ve ailesinin kalacakları odalar ilave edildi. Ä°bn Sad et-Tabakatü'l-Kübra adlı eserinde, çalışmalar bittikten sonra Resulullah'ın misafir kaldığı Ebu Eyyub el-Ensarî'nin evinden ayrılıp kendi konutuna yerleÅŸtiÄŸini bildirir.
 
Mescidin hemen arka kısmına sayıları 30'a ulaÅŸan yoksul ve evsizlerin kalacağı odalar inÅŸa edilmiÅŸti ki, buraya Suffe adı verilmiÅŸtir. Sözlükte “gölgelik" anlamına gelen suffe, Mescid-i Nebevî'nin giriÅŸ kısmında, Medine'de evleri ve kalabilecek yakınları olmayan bir kısım sahabenin barınması için yapılan mekânın adı olmuÅŸtur.
 
Gerçekten de Hicretin baÅŸlamasıyla Medine'de büyük bir nüfus yığılması meydana gelmiÅŸti. Allah Resulü Ensar ile muhacir arasında kardeÅŸlik (muahat) kurmak suretiyle Mekkeli her bir muhaciri Medineli bir ailenin yanına yerleÅŸtirdi. Evli muhacirler genellikle sığınabilecek bir yer bulabilirken bekâr, özellikle de kimsesiz ve fakir muhacirlerin yerleÅŸtirilmesi pek mümkün olmuyor, geçici olarak barındıkları yerlerde ihtiyaçlarını karşılamak hayli zor oluyordu.
 
Bu durum onların Suffe gibi merkezî bir yerde toplanması zaruretini doÄŸurmuÅŸtur. Burada kalan ve çoÄŸunluÄŸu muhacirlerden oluÅŸan topluluÄŸa Ashabü's-Suffe/Ashab-ı Suffe veya Ehlü's-Suffe/Ehl-i Suffe gibi isimler verildi.
 
Suffe'de kalanların ihtiyaçlarının baÅŸta Hz. Peygamber olmak üzere diÄŸer Müslümanlar tarafından karşılandığını belirtmekte fayda var. Suffe sosyal bir ihtiyaçtan doÄŸdu ancak burasının mescidin yanı başındaki bir eÄŸitim merkezi misyonu üstlendiÄŸi unutulmamalı. Zira Suffe sadece ihtiyaç sahibi Müslümanların barınması amacıyla yapılmış olsaydı Mescid-i Nebevi'nin yanında inÅŸa edilmesi ÅŸart deÄŸildi; Medine'de uygun baÅŸka bir yere de yapılabilirdi. Bu, Suffe'nin eÄŸitim mekânı olma misyonunun öncelikli olduÄŸunu gösterir.
 
Ä°slam Suffe'de öÄŸrenilir
 
Allah Resulü Hicretten sonra 17. ayın baÅŸlarında Beni Selime kabilesine ait mescidde öÄŸle namazının ilk iki rekatını tamamladığında kıblenin deÄŸiÅŸmesini emreden Bakara Suresi'nin 144. ve 145. ayetleri nazil oldu: “Ey Muhammed! Biz senin çok defa yüzünü göÄŸe doÄŸru çevirip durduÄŸunu (vahiy beklediÄŸini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoÅŸnut olacağın kıbleye çevireceÄŸiz. (Bundan böyle), yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) hep o yöne dönün. Åžüphesiz kendilerine kitap verilenler, bunun Rabblerinden (gelen) bir gerçek olduÄŸunu elbette bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz deÄŸildir. Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak deÄŸilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Andolsun, eÄŸer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden olursun".
 
Böylece Hz. Peygamber yönünü Kudüs'ten Mekke'ye doÄŸru çevirdi. Kâbe'nin kıble olmasıyla birlikte Suffe için ayrılan binalar mescidin kuzeyine alındı, eski mekân ise daha sonra geniÅŸletilen Mescid-i Nebevi'ye dâhil edildi. Gerek Mekke muhacirlerinden, gerekse daha sonra Ä°slamı kabul edip Medine'ye hicret edenlerden yoksul, bekâr ve yakını bulunmayan sahabeler burada kalmaya baÅŸladılar. Ayrıca Ensardan ve Abdullah b. Ömer gibi evleri olan muhacirlerden bazılarının ilim öÄŸrenme adına Suffe ehline katıldıkları ve onlarla birlikte kaldıkları, dolayısıyla Ashab-ı Suffe'den sayıldıkları bilinir (Nesaî, Mesacid 29).
Yeni katılanlar veya evlenip ayrılanlar olduÄŸu için Ashab-ı Suffe'nin sayısı sürekli deÄŸiÅŸiyordu. Kaynaklarda Suffe'nin mekân olarak geniÅŸliÄŸi tam olarak bildirilmemiÅŸ olsa da burada aynı anda 70 kiÅŸinin kaldığına dair rivayetler var. Gidip gelmelerle birlikte çeÅŸitli zamanlarda kalanların sayısının 400'e ulaÅŸtığı ifade edilir. Zira Medine'ye ulaşıp orada bir tanıdığı bulunmayanlar ve Medine'ye gelen heyetler de genellikle burada ağırlanırdı. Dolayısıyla heyetler çoÄŸaldıkça burada kalanların sayısının arttığı anlaşılıyor. Nitekim bir defasında Temim kabilesinden 80 kiÅŸinin Suffe'de ağırlandığı Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inden öÄŸrenilmektedir.
 
Suffe'de kalanların başında kimsesiz muhacirler geliyordu. Onların ilk akla gelenleri Abdullah b. Mesud, Bilal- i HabeÅŸî, Ammar b. Yasir, Selman-ı Farisî ve Suheyb-i Rumî'dir. Ayrıca Mekke dışından hicret ederek Suffe'ye dâhil olan muhacirler de vardı ki, bunların en meÅŸhurları Yemen'in Devs kabilesinden Medine'ye hicret eden büyük hadis râvisi Ebu Hureyre'dir.
 
Suffe'nin ikinci grup müdavimleri Medine'deki bekâr Müslümanlardır. Onlar Medine'de evleri olsa da Hz. Peygamber'den daha fazla istifade edebilmek için burada yatıp kalkarlardı. Sayıları az olan bu gruba Abdullah b. Ömer'i örnek vermek mümkün.
 
Arap kabilelerinden Müslüman olup göç edenler de Suffe'de iskân edilirlerdi. Hz. Peygamber müÅŸrik kabileler arasında Ä°slamı seçen kimselerin Medine'ye gelip yerleÅŸmesini tavsiye ediyordu. Medine'de tanıdığı bulunmayan muhacirler zaruri olarak Suffe'ye yerleÅŸiyor, burada Ä°slamı daha iyi bir ÅŸekilde öÄŸreniyorlardı. Yeni Müslüman olanların Medine'ye hicret etmelerini tavsiye etmekle Hz. Peygamber onların müÅŸrik akrabaları tarafından ezilmemesini, Ä°slamı öÄŸrenip daha sonra kabilelerine giderek tebliÄŸde bulunmalarını da saÄŸlamış oluyordu.
 
Ashab-ı Suffe aileden önce gelirdi
 
Geçimlerini saÄŸlayabilecekleri bir iÅŸleri olmayan Ehl-i Suffe'nin maiÅŸetiyle bizzat ilgilenen Resulullah akÅŸam olunca karınlarını doyurmak için onları birer ikiÅŸer ashaba taksim eder, kendisi de evine götürür, yedirip içirdikten sonra yatmaları için tekrar Suffe'ye gönderirdi. Allah Resulü'nün hemen hemen her gece evine misafir kabul ettiÄŸi Suffeliler 10 kiÅŸi civarında oluyordu. Tirmizi ve Ebu Müslim'in verdiÄŸi bilgiye göre bazen Suffe'dekilerin tamamını evine davet eder, onlara ikramlarda bulunurdu. Nitekim Hz. Zeyneb'le evlendiÄŸi zaman Ümmü Süleym'in gönderdiÄŸi düÄŸün yemeÄŸine, içlerinde Ashab-ı Suffe'nin de bulunduÄŸu 300 kadar sahabi katılmış, bunlar 10'ar kiÅŸilik gruplar halinde yemek yemiÅŸti. Bu uygulama Müslümanların maddi durumu düzelinceye kadar devam etti. Resul-i Ekrem kendisine getirilen sadakaların tamamını Suffe ehline gönderir, hediyeleri de onlarla paylaşırdı. Öyle ki, onların ihtiyaçlarını kendi aile fertlerinin ihtiyaçlarının önüne alırdı. Nitekim Buhari'nin naklettiÄŸine göre Hz. Fatıma kendisine yardım etmek üzere bir hizmetçi talep ettiÄŸinde Hz. Peygamber Ehl-i Suffe'nin ihtiyaçlarını giderebilmek için kızının arzusunu geri çevirmiÅŸti.
 
Ashab-ı Suffe'nin yiyeceÄŸi genellikle hurmaydı. Hasat zamanı gelince herkes gücüne göre hurma salkımlarını getirerek mescide asar, onlar da karınlarını bunlarla doyururdu. Sürekli hurma yedikleri için midelerinin kavrulduÄŸunu söyleyerek ÅŸikayette bulunan bazı Suffelilere Resulullah bir hutbe irad ederek ÅŸöyle demiÅŸti: “Neden bazıları 'hurma karnımızı kavurdu' diyor? Siz bilmiyor musunuz ki, Medinelilerin yiyeceÄŸi hurmadır. Onlar yiyeceklerini bizimle, biz de sizinle paylaşıyoruz. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki, iki aydan beri Allah Resulü'nün evinde duman tütmedi, yedikleri hurma ve sudan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil" (Ahmed b. Hanbel, Müsned III, 487)
 
Anlaşıldığı kadarıyla Suffeliler her gün düzenli bir ÅŸekilde yiyecek bulamıyor, bazen günler boyu aç kaldıkları oluyordu. Bu durumu Medine'deki ÅŸartlar çerçevesinde deÄŸerlendirmek gerekir. Resulullah'ın evinde bazen aylar boyunca ateÅŸ yanmadığı, ekmek- yemek piÅŸirilmeyip kuru hurma yendiÄŸi düÅŸünülürse onların karşılaÅŸtığı güçlüklerin umumi hayatın bir yansıması olduÄŸu görülür.
 
Buhari'nin naklettiÄŸi hadislerde Ehl-i Suffe'nin iaÅŸe meselesinde karşılaÅŸtığı sıkıntıların bir benzerini giyim hususunda da yaÅŸadıkları görülür. Nitekim Ebu Hureyre, Ashab-ı Suffe'den 70 kiÅŸinin, üzerinde bir rida (belden yukarısını örtmek için kullanılan kumaÅŸ parçası) olmayacak kadar çıplak bir vaziyette olduklarını, bunlardan bazılarının sadece bir izar (bele dolanarak giysi yerine kullanılan örtü), bazılarının da boyunlarına baÄŸladıkları ve ayaklarının bir kısmına kadar uzanan bir örtüye sarındıklarını zikreder.
 
Ashab-ı Suffe genelde Müslümanların ihsanıyla geçinirken, fizikî gücü yerinde olanlar gündüzleri mescide su taşıyarak ve daÄŸdan getirdikleri odunları satarak ihtiyaçlarını temin etmeye çalışır, geceleri de Kur'an tilâveti ve ilimle meÅŸgul olurlardı (Müslim, Ä°mare, 147).
 
Bununla birlikte çoÄŸunlukla geçim darlığı içinde zâhidane bir hayat yaşıyorlardı. Hatta bazılarının açlıktan namazda ayakta durmakta zorlandıklarına dair rivayetler vardır. Kur'an'da “kendilerini Allah yoluna vakfedip yeryüzünde dolaÅŸarak geçimlerini saÄŸlama imkânı bulamayan yoksullar" ifadesiyle bütün zamanlarını Resul- i Ekrem'i dinlemeye ayırmaları sebebiyle geçimlerini kazanamayan Ashab-ı Suffe'ye iÅŸaret edildiÄŸi bildirilmektedir (Bakara, 273).
 
Ashab-ı Suffe'nin eÄŸitim ve öÄŸretim iÅŸleriyle bizzat ilgilenen Resul-i Ekrem Suffe'de muntazam olarak dersler veriyordu. Ayrıca onlara yazı yazmayı ve Kur'an okumayı öÄŸretmek üzere Ubade b. Samit gibi hocalar da tayin edilmiÅŸti.
 
 
Ä°lim yolculuÄŸunda ÅŸehadet
 
TebliÄŸ için ihtiyaç duyulan yerlere gönderilen Ehl-i Suffe'nin Ä°slamın öÄŸretilmesi hususunda mühim hizmetler verdiklerini belirtelim. Ancak tebliÄŸ amacıyla yola çıkmalarına raÄŸmen zaman zaman ihanete uÄŸramış, bu yolda hayatlarını kaybetmiÅŸlerdir. Siyer kaynaklarında iki trajik hadiseden bahsedilir ki bunlar Râci ve Bi'rimaûne olaylarıdır.
 
Râci hadisesi Hicri 4. yılın Safer ayında (Temmuz 625) gerçekleÅŸti. Rivayete göre Adal ve Kâre kabilelerinden bir heyet Medine'ye gelerek Resulullah'tan kendilerine Kur'an'ı ve Ä°slam esaslarını öÄŸretecek muallimler göndermesini talep etti. Hz. Peygamber bunun üzerine Mersed b. Ebu Mersed liderliÄŸinde çoÄŸu Ehl-i Suffe'den 10 kiÅŸilik öÄŸretmen heyetini yola çıkardı. Müslümanlar Mekke yolu üzerinde bulunan Raci suyu yakınında konakladıkları sırada bölgenin hâkimi durumundaki Hüzeyl kabilesine mensup LihyanoÄŸulları'ndan 100 kiÅŸilik bir grup baskın düzenledi. Çarpışmalar sonucunda sahabeden 7 kiÅŸi ÅŸehit edildi. Esir olarak ele geçirilenlerden Abdullah b. Tarık yolda öldürüldü, geriye kalan Zeyd b. Desinne ile Hubeyb b. Adî ise köle olarak KureyÅŸ müÅŸriklerine satıldı.
 
Vakidî Kitabü'l-Megazi'de Mekkelilerin onları yakınlarının intikamını almak için öldürmek amacıyla satın aldıklarını bildirir. Ebu Süfyan liderliÄŸindeki Mekke müÅŸrikleri dinini terk etmesi ÅŸartıyla Hubeyb'i serbest bırakacaklarını söylediler. Ancak o, ölüm tehdidine raÄŸmen bu teklifi kabul etmedi. Sadece ölmeden evvel iki rekât namaz kılmasına müsaade edilmesini istedi. Bu davranış sonradan idam edilecek Müslümanlar için bir örnek teÅŸkil etmiÅŸtir. Namaz sonrasında Mekke müÅŸrikleri onu Bedir'de öldürülen akrabalarına karşılık onu iÅŸkenceyle ÅŸehit ettiler.
 
Ashab-ı Suffe'nin maruz kaldığı ikinci facia ise Uhud Savaşı'ndan yaklaşık 4 ay sonra, Safer ayında (Temmuz 625) gerçekleÅŸen Bi'rimaûne hadisesidir. Âmir b. Sa'saa kabilesinin reisi Ebu Bera Âmir b. Malik Medine'ye gelerek Hz. Peygamber'den Ä°slamiyet hakkında bilgi aldı ve kabilesine Ä°slamı anlatacak kiÅŸilerin gönderilmesini rica etti. Resulullah bölgeye gidecek Müslümanların can güvenliÄŸi için güvence aldıktan sonra çoÄŸu Ensardan müteÅŸekkil ve Suffe'de yetiÅŸmiÅŸ, Kur'an'ı iyi bilen ve kendilerine “kurrâ" denilen 70 kadar sahabeyi Münzir b. Amr baÅŸkanlığında yola çıkardı.
 
TebliÄŸ heyeti Medine-Mekke yolu üzerindeki Bi'rimaûne'ye gelince aralarından Haram b. Milhan'ı Hz. Peygamber'in davet mektubuyla birlikte Beni Âmir reislerinden ve Ebu Bera'nın yeÄŸeni Âmir b. Tufeyl'e gönderdiler. Ä°bn Tufeyl mektubu okumadan elçinin üzerine saldırarak onu öldürdü.
 
Ardından da Beni Âmir'den Müslümanlara hücum etmelerini istedi. Ancak bu sırada Necid taraflarında bulunan Ebu Bera'nın Hz. Peygamber'e verdiÄŸi söze sadık kalacaklarını bildirerek çaÄŸrısına iÅŸtirak etmediler. Bunun üzerine Âmir, bölgede yaÅŸayan müÅŸrik Beni Süleym kabilelerinden topladığı askerlerle Müslümanlara saldırdı. Ä°bn HiÅŸam çarpışmalar neticesinde Ka'b b. Zeyd, Amr b. Ümeyye ed-Damrî ve Münzir b. Muhammed dışında tebliÄŸ heyetinin tamamının ÅŸehit edildiÄŸini bildirir.
 
Bu hadiseyi vahiy yoluyla öÄŸrenen Resulullah, hiçbir felâket karşısında olmadığı derecede üzülmüÅŸ ve faciaya yol açanlara bir ay süreyle sabah namazlarında beddua etmiÅŸtir (Müslim, Mesacid, 297).
 
Tasavvufa ve fıkha katkıları
 
Ä°slam hukuku alanında ortaya çıkan ehl-i hadîs ve ehl-i re'y ekollerinin ilk temsilcileri kabul edilen Abdullah b. Ömer ile Abdullah b. Mes'ud benzeri birçok sahabe de Suffe'den yetiÅŸmiÅŸti. Bunun yanında ilk dönem zühd hareketlerinin Ehl-i Suffe ile baÅŸladığı, Suffe'nin tasavvufun nüvesini teÅŸkil ettiÄŸi kabul edilmektedir. Bazı tabakât (biyografi) yazarları eserlerinde Ehl-i Suffe'yi geniÅŸ bir ÅŸekilde tanıtmış, bunlardan Ebu Nuaym el-Ä°sfahanî, Hilyetü'l- Evliyâ adlı eserinde Suffe'de kalan 100 kadar sahabe hakkında bilgi vermiÅŸtir. Bu hususta ayrıca pek çok araÅŸtırma da yapılmıştır.
 
Hz. Peygamber'den sonra Suffe'nin eskisi gibi devam edip etmediÄŸi hususu belirsizdir. Anlaşıldığı kadarıyla Hz. Ömer döneminde Müslümanlar fetihlerle zenginleÅŸip herkese beytülmalden maaÅŸ baÄŸlanınca Suffe ashabı da normal hayat ÅŸartlarına kavuÅŸmuÅŸ, zamanla onlara duyulan ihtiyaç ortadan kalkmıştır. DiÄŸer taraftan Hz. Ömer ve Hz. Osman devirlerinde Mescid-i Nebevi'nin, birkaç yöne birden geniÅŸletilmesiyle Suffe tamamen mescidin içinde kalmış ve bağımsız bir mahal olmaktan çıkmıştır.
 
Hülasa, Müslümanların Medine'ye hicretinden sonra meydana gelen soysal ve dinî ihtiyaçlar sonucu teÅŸekkül eden Suffe ashabı bir zaruretin sonucudur. Nitekim bu zaruretler ortadan kalkınca müessese de görevini tamamlamıştır. Fakat mecburi olarak bir araya gelen bu kimsesiz, muhtaç ve güçsüz insanların bütün maddi ve manevi ihtiyaçları bizzat Resulullah (sav) tarafından karşılandı. Onlar eÄŸitilerek pek çok yönde hizmet verebilecek hazır bir kuvvet haline gelmiÅŸlerdi.
 
Peygamberimizin teÅŸvikiyle daha çok ilim veya ibadete yönlendirilen Suffelilerin, kabiliyetleri doÄŸrultusunda yetiÅŸmiÅŸ, ÅŸevkleri çok, dünyevî meÅŸgaleleri yok olduÄŸu için bolca elde ettikleri sünnet bilgisini nakletmek suretiyle hadis rivayetine ve Ä°slam hukuk doktrinlerinin teÅŸekkülüne, hal ve tavırlarıyla da tasavvufî hareketlere büyük etkileri olmuÅŸtur. Kısacası Ä°slamî ilimlerin teÅŸekkülünde baÅŸat rol oynamışlardır.
 
Hadis rekoru onlarda
 
Suffe ehlinin Ä°slamî ilimlerin geliÅŸmesine doÄŸrudan etkisi olmuÅŸtur. BaÅŸta Ebu Hüreyre olmak üzere en çok hadis rivayet eden sahabiler Ehl-i Suffe'dendir. Ebu Zerr el-Gıfarî 281, Huzeyfe b. Yeman 225, Ammar b. Yasir 62, Selman-ı Farisî 60, Ukbe b. Âmir 55 ve Bilal-i HabeÅŸî 44 hadis rivayet etmiÅŸtir. Ebu Hureyre, diÄŸer sahabilerin neden kendisi kadar hadis rivayet etmediklerini soranlara muhacirler çarşıda ticaretle, Ensar da malları ve mülkleriyle meÅŸgulken Ehl-i Suffe'den biri olarak Resulullah'ın yanından ayrılmadığını, diÄŸer sahabilerin bulunmadığı meclislere katılıp onların duymadığı hadisleri duyup ezberlediÄŸini söylemiÅŸtir. Onlar dinledikleri hadisleri diÄŸer sahabilere naklederek ilmin yayılmasına önemli katkıda bulunmuÅŸlardır. Hadislerdeki birçok sened silsilesinin birinci halkasını Ehl-i Suffe'ye mensup isimlerin teÅŸkil etmesi bunun bariz bir delilidir.
 
Müellif:  Prof. Dr. Adem Apak (UludaÄŸ Üniversitesi Ä°lahiyat Fakültesi Ä°slam Tarihi ve Sanatları) 
Kaynak: Derin Tarih

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.