Sosyal Medya

Gökhan Özcan: Kurtartılmaya değmeyen hayat içinde kurtarılacak bir şey olmayan hayattır

“Ekranlardan kendi suretine o kadar çok bakıyor ki artık insanlar” dedi beyaz saçlı adam, “muhtemel ki aynalardan kendi aslına bakan kalmayacak pek yakında!”



“Başkalarında aradığımız tek şey kendimizde anlaşılmamış kalan heyecandır” diyor İtalyan düşünür Giorgio Agamben.
 
Mevcut şartlar sebebiyle hayatımızın rutini içinde hep bizimle olan, hep erişebildiğimiz, hep yararlanabildiğimiz birtakım imkanlar, daha doğru deyişle nimetler eksiliverince yaşantımızda boşluklar ortaya çıktı. Çoğumuz için sokaklar, parklar, oraya buraya sıkışmış yeşillikler karşıdan baktığımız ve bizi ısrarla kendine çağıran birer uzak erişilmez manzaraya dönüştü. Her gün kapılardan çıkıp içine dalıveriyorduk daha önce dikkatimizi bile pek çekemeyen bu manzaranın. Eminim bir çok insan pencerelerinden bakarken, balkonlarında otururken, çevrelerini saran o küçük dünyanın içinde bugüne kadar farkında bile olmadıkları ayrıntıların farkına varmıştır bu süreçte. Ve o ayrıntıların, hayatlarına nasıl sessizce bir şeyler kattığının...
 
Bu durum sadece çevremizdeki fiziki ayrıntılar için böyle değil, duygular, alışkanlıklar, hissedişler için de böyle... Oturup açık havada iki çay içmenin, ağaçlar altında küçük yürüyüşlere çıkmanın, bir yerlerde buluşup muhabbet etmenin, caddelerin akıntısına, meydanların döngüsüne karışıp gitmenin, hikayeler arasında kendi hikayeni gezintiye çıkarmanın eksildiği yerlerde irili ufaklı boşluklar var bugün. Garip bir tecelli; günümüz insanı bir çok şeyin varlığının ancak hayatın içinden kayıp gittiklerinde, yerine bir boşluk bırakarak eksildiklerinde farkına varıyor. Beraber yaşamakta oldukları bir çok şeyi, durumu, ayrıntıyı, insanlar da dahil olmak üzere ancak yerlerine bıraktıkları boşluklardan biliyor, tanıyor. Sürekli belli şeylere odaklanmamız istendiği için bizden ya da yaşadığımız hayat bizi buna icbar ettiğinden, ne kadar önemli olursa olsun gayrısına yönelik bir körleşme içinde yaşıyoruz çünkü.
 
“Ekranlardan kendi suretine o kadar çok bakıyor ki artık insanlar” dedi beyaz saçlı adam, “muhtemel ki aynalardan kendi aslına bakan kalmayacak pek yakında!”
 
Bugünün normal dışı şartları bu odaklanma illüzyonunu bozdu büyük ölçüde. Pek çok rutin gündelik hareket alanımızın dışına çıktığı için sanki hayatlarımızın içi genişledi. Her zaman farkında olmak zorunda hissettiklerimizden daha farklı şeyleri fark etmeye de bir parça vaktimiz kalır oldu. Bunu bir fırsat bilerek bütün bu ‘farkındalık’larımızı yerleşik hale getirebilirsek hayatımızda; bu bize hayatı daha derinliğine ve daha genişliğine yaşama noktasında yeni birtakım imkanlar kazandırabilir. Daha doğrusu yeni hayata geçerken yitirdiğimiz kimi güzellikleri geri kazandırabilir bize. Yeni bir eve taşınmış gibi hissedebiliriz ama tam öyle değil aslında bu; daha çok evimizin nedense hiç kullanmadığımız odalarını, hiç oturmadığımız bir boşluğunu, hiç bakmadığımız bir penceresini, hiç keşfetmediğimiz kıyı köşesini heyecanla fark etmek gibi bir şey olsa gerek bu... Hayatımızın içini hiç doldurmadığımız kadar kendimizle doldurmak gibi...
 
Bunu ne kadar istiyoruz, bu sürecin derin sorusu bu. Her şey yeni hayatın normallerine geri döndüğünde ne yapmak isteyeceğiz? Kendi hayatımızı dikey ve yatay boyutlarıyla birlikte bütünlüğüne yaşamayı göze alabilecek miyiz? Yoksa, herkesi içine katarak aynılaştıran bu modern döngüye itirazsızca ilişivermeyi mi seçeceğiz yeniden?
 
Giorgio Agamben’den bir alıntıyla başlamıştık yazıya, yine ondan bir başka alıntıyla bitirelim: “Gerçekte kurtarılamaz olan hayat, içinde kurtarılacak hiçbir şey olmayan hayattır”
 
Yenişafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.