Taha Kılınç'ın kaleminden: BAE-Suudi-Mısır hattında hukema meclisi
Follow @dusuncemektebi2
Taha Kılınç / Yenişafak
Sözlüklerde “eÅŸyanın hakikatini derinlemesine kavramak, olgular arasındaki sebep-sonuç iliÅŸkilerini dengeli biçimde kurmak, hadiselerin arka planına vâkıf olmak, bir ÅŸeyi olması gerektiÄŸi ÅŸekilde yapmak” gibi çaÄŸrışımlarla tarif edilen “hikmet” kelimesi, Ä°slâmî kavramlar dünyasının anahtar ifadelerinden biridir. Aynı kökten türeyen “hakîm” sıfatı da (çoÄŸulu “hukemâ”dır), yukarıda çizilen çerçeveyle mücehhez insan tipine verilen isimdir. Kur’ân’da adından söz edilen Lokman’ın “hakîm” unvanı da buradan gelir. Nitekim kendisine “hikmet” verildiÄŸi, ayette açıkça belirtilmiÅŸtir. Birçok kaynakta, günlük kullanımda “Lokman Hekim” dediÄŸimiz ÅŸahsın, aslında “Lokman Hakîm” olduÄŸuna da iÅŸaret edilmiÅŸtir.
Bu kavramsal giriÅŸin ardından, 6 yıl önceye gidelim:
19 Temmuz 2014 (hicrî: 21 Ramazan 1435) günü, BirleÅŸik Arap Emirlikleri’nin (BAE) baÅŸkenti Abu Dabi’de toplanan bir grup din adamı ve siyasetçi, “Müslüman Hakîmler Meclisi” (Arapçası: Meclis-u Hukemâi’l-Muslimîn) isimli yeni bir çatı kuruluÅŸun teÅŸkil edildiÄŸini dünyaya duyurdu. BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’in (MBZ) himaye ve sponsorluÄŸunda sahneye çıkan Hukemâ Meclisi, bu nedenle olacak, kuruluÅŸ bildirgesinde MBZ’nin babası Åžeyh Zayed’i “Arapların Hakîmi” sıfatıyla anarak övgülere boÄŸuyordu. Bildirgede, meclisin kuruluÅŸ amacı da “Müslümanların evinin içini tertip ve düzene sokmak; Müslüman toplumlarda barış ve birlikte yaÅŸama kültürünü yaygınlaÅŸtırmak; siyasî, dinî ve ırkî çekiÅŸmeleri sonlandırmak ve tüm bu yöntemlerle yıkıcı faaliyetlerin önüne geçmek” olarak açıklanıyordu.
Hukemâ Meclisi’nin kadrosu dikkat çekiciydi
BaÅŸkanlığına, kendisinden “El Ä°mâmu’l-Ekber” (En büyük imam) olarak söz edilen, Ezher Åžeyhi Ahmed Tayyib getirilmiÅŸti. BaÅŸlıca üyelerse ÅŸunlardı: BAE Yüksek Fetva Konseyi BaÅŸkanı Åžeyh Abdullah bin Beyye, Ahmed Tayyib’in saÄŸ kolu Åžeyh Hasan eÅŸ-Åžâfiî, Bahreyn Fâtih Camii BaÅŸimamı Dr. Adnan Abdullah Kattân, Mısır eski Evkâf Bakanı Mahmud Hamdi Zakzûk, ABD’li muhtedî akademisyen Sherman Abdulhakim Jackson, Nijerya Fetva Konseyi BaÅŸkanı Åžeyh Åžerîf Ä°brahim Sâlih Huseynî, Dubai Evkâf Bakanlığı yöneticilerinden Ahmed Abdulazîz Haddâd, Suudi akademisyen Dr. Abdullah Ömer Nasîf, Endonezya eski Dinî Ä°ÅŸler Bakanı Muhammed KureyÅŸ Åžihâb, Lübnanlı Åžiî din adamı Seyyid Ali Emîn, Faslı din adamı Åžeyh Mustafa Benhamza, Tunuslu din adamı Dr. Ebû Lubâbe Tâhir Huseyn, Ürdün Kralı Abdullah’ın kuzeni Prens Gâzî bin Muhammed, Cezayirli Âlimler BirliÄŸi BaÅŸkanı Abdurrezzâk Kassûm ve Pakistanlı din adamı Takiyyuddîn Osmânî. (Son iki üye, adlarının rızaları alınmadan listeye yazıldığını ifade ederek, bilâhare meclisten çekildi.)
Ä°smindeki derin Ä°slâmî ve insanî çaÄŸrışımlara raÄŸmen, Muhammed Mursi’nin devrildiÄŸi Mısır darbesinden hemen sonra, adeta yangından mal kaçırırcasına oluÅŸturulan Hukemâ Meclisi, BAE-Mısır-Suudi Arabistan troykasının OrtadoÄŸu ve Ä°slâm coÄŸrafyasında baÅŸlattığı yeni siyaset dizaynına paralel bir giriÅŸimden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildi. O dönemde baÅŸkanlığını Yûsuf el Karadâvî’nin yürüttüÄŸü Katar merkezli “Müslüman Âlimler BirliÄŸi”nin BAE güdümlü bir kopyasını üretmeye soyunan MBZ ve ÅŸürekâsı, böylece “dinî sahaya nizamat verilecekse, onu da biz yaparız” demiÅŸ oluyordu. Katar ve Türkiye eksenini kendince dışlayan, Ezher’i yedeÄŸine alarak Müslüman dünyada sözde saygınlık kazanmaya çalışan ve bu ÅŸekilde boÅŸluÄŸu doldurarak “ılımlı Ä°slâm” projesine start veren akıl, elbette ABD ve Ä°srail’den de sıkı bir destek görüyordu. BAE ve ortaklarının bölgede sürdürdüÄŸü “hikmetsiz” politikaların halklar nezdinde temellendirilmesi ve uzun vadede, “uluslararası sistemle çatışmayacak bir din dili” üretme projesiydi bu.
Hukemâ Meclisi ve çeÅŸitli ülkelerde ortak çalıştığı ideolojik kardeÅŸleri, coÄŸrafyanın çok farklı noktalarında ÅŸimdiden faaliyete geçtiler bile. Libya’da meÅŸru hükümeti kastederek “bunlar sapık, bunlarla savaÅŸmak cihaddır” fetvaları yayan satılık Selefi gruplar… Gece-gündüz Ä°hvân-ı Muslimîn ve “Siyasal Ä°slâm” sövgüsüyle yatıp kalkan tele-vaizler… Osmanlı mirasına düÅŸmanlıkta yarışan gazeteciler, yazarlar, akademisyenler… Özellikle Balkanlar’da Türkiye’den rol çalma derdiyle sahayı arşınlayan sözde “yardım” kuruluÅŸları… Hepsi, aynı paltonun içinden çıkmış ürünler.
Müslüman dünyanın gelecek nesillerini derinlemesine etkileyip dönüÅŸtüreceÄŸinden, Hukemâ Meclisi türünden yapılanmaların ve uzantılarının çok yakından takip edilmesi gerekiyor. Hatta keÅŸke Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı bünyesinde, bu konuya özel bir “çalışma grubu” oluÅŸturulsa… Ben, en azından hatırlatmış olayım.
Henüz yorum yapılmamış.