Kürsü
Yıldız Sarayı’nda bir münzevi: Sultan II. Abdülhamid
Follow @dusuncemektebi2
Muhsin Kızılkaya / Habertürk
Uzun bir süreden beri Sultan Abdülhamit’le ilgili elime ne geçerse okuyorum.
Hafta içinde bir gün, okuduklarımın dürtmesiyle mi, merak mı, evde bunalmak mı bilmem, önüne geçemediÄŸim bir dürtü, “Haydi kalk, zırhlarını kuÅŸan, maskeni tak, eldivenini yanına al, rahat bir ayakkabı giy, kimsenin yanına yaklaÅŸmamaya özen göstererek ÅŸu BeÅŸiktaÅŸ’a kadar uzan” dedi.
Ä°ki aydan beri evdeyim, kalktım çıktım yola. Ne yapıp edecek, Yıldız Sarayı’na gidecektim.
Kafamın içi Abdülhamit devrine dair hadiselerle doluydu. O dönemin ÅŸahsiyetleri, gelip geçen sadrazamları, sürgüne gönderilen münevverleri, darbecileri, Namık Kemal, Ziya PaÅŸa, Ali Suavi, Yedi Sekiz Hasan PaÅŸa, Mithat PaÅŸa falan ÇıraÄŸan Sarayı'nı Yıldız Parkı’na baÄŸlayan güzelim köprünün altına gelinceye kadar eÅŸlik ettiler bana.
*
Ä°nsanı uyuz eden sıcak bir gündü. Köprünün altında az biraz soluklandım. Sanki Abdülaziz’in av köpeklerinin sesini duydum bir ara yukarıda, yanılmışım iki sokak iti dalaşıyordu duvar dibinde. O köprüden geçerek parka girmek, oradan da saraya ulaÅŸmak ne iyi olurdu ÅŸimdi! Ama bu imkansız, en iyisi Barbaros Bulvarı’ndan yukarı çıkıp, oradan ana kapıdan Yıldız Sarayı’na varmak...
Ali Suavi ve adamları ÇıraÄŸan’ı basıp 5. Murat’ı tekrar tahta geçirmek istediklerinde Abdülhamit’in aklından amcasının Abdülaziz’in yaptırdığı o köprüyü yıkmak geçmiÅŸ midir bilinmez ama ÅŸu anda yürüdüÄŸüm bütün o mesafe aslında Yıldız Sarayı’nın alanıdır. Yıldız bir saray deÄŸil, BoÄŸaz’a nazır bir tepeler bütünüdür aslında.
Åžimdi BeÅŸiktaÅŸ Belediyesi'nin Atatürk fotoÄŸraflarıyla süslediÄŸi etrafını saran o saÄŸlam duvarların tümünü Abdülhamit, bir askeri darbeye karşı yükseltmiÅŸ ve tahkim ettirmiÅŸti. (Osmanlı padiÅŸahlarının tarihi, darbelerle delirmenin tarihidir biraz da!)
*
BeÅŸiktaÅŸ’a vardığımda, bütün bu tepeler üzerine kurulu, birçok yapıdan müteÅŸekkil Yıldız Sarayı’nın güvenliÄŸini saÄŸlayan o devirdeki BeÅŸiktaÅŸ Karakolu’nun yerini merak etmeye baÅŸladım. Sahi, neredeydi acaba? Karakolun komutanı Yedi Sekiz Hasan PaÅŸa’dır o devirde. Yıldız Sarayı’ndan dolayı bütün semt polis gözetimi altındadır. PaÅŸa’nın haberi olmadan sinek bile uçmuyor etrafta. Su uyur darbeciler uyumaz! Ürkütücü bir paÅŸadır, okuma yazması olmadığı için, imzasını atarken, Hasan’ın Arapçadaki yazılışına benzeyen “yedi” ve “sekiz” çiziktirdiÄŸi için lakabı “Yedi-Sekiz Hasan PaÅŸa”ya çıkmış. Bir darbe giriÅŸiminde bulunan Ali Suavi’nin kafasını kalasla parçalayan odur. Ümmidir, zır cahildir, Sultan’a mutlak baÄŸlı olduÄŸu için “paÅŸa” unvanıyla ödüllendirilmiÅŸ. O tarihlerde kimin BeÅŸiktaÅŸ’ta ikamet edeceÄŸine bile o karar veriyor. Aynı zamanda bir ahlak zabıtasıdır da, Ramazan’da oruç tutmayanları, sarhoÅŸ dolaÅŸanları yakaladığı yerde falakaya yatırıyor.
*
Barbaros’ta parkın içinden geçerek ÅŸimdi Yıldız Cami dedikleri Hamidiye Camii’nin avlusuna vardım.
Geleneksel Osmanlı mimarisinden farklı bir tarzı var yapının. Abdülhamit’in baÅŸ mimarı Ermeni Sarkis Balyan’ın eseridir, 1886’da tamamlanmış. Sarayın tarihinde özel bir yeri var, zira Sultan Yıldız’da kaldığı süre boyunca bu camide Cuma Selamlığına çıktı.
Åžu korona günlerinde bizler, topu topu iki aydır içerdeyiz, ahlayarak puflayarak bir aÄŸlamadığımız kaldı, bulduÄŸumuz ilk fırsatta yasağı delip kendimizi sokaklara atıyoruz ya sıkı durun ÅŸimdi; Sultan Abdülhamit tam otuz yıl boyunca, hatta biraz daha fazla (küçük istisnalar hariç) Yıldız Sarayı’nın çevre duvarlarının dışına hiç çıkmadı ve sanırım bir güne bir gün bu durumdan ÅŸikayetçi olmadı. Sadece Cuma günü bu camiye kadar geldi, onun ötesinde yılda bir kez Ramazan ayının 15’inde Topkapı Sarayı’na gidip kutsal emanetlere yüz sürdü; yılda iki kez, Kurban ve Ramazan bayramları münasebetiyle, Dolmabahçe Sarayı’na gidip devlet ricalinin tebriklerini kabul etti. Bunun dışında otuz yıl boyunca ne Ä°stanbul’da ÅŸehir içinde bir gezintilere çıktı ne dışarıda birilerini ziyaret etti ne ÅŸehri çepeçevre saran ormanlarda düzenlenen av partilerine katıldı ne BoÄŸaziçi’nde sefa sürdü ne halka açık açılış törenlerine katıldı ne de yurt dışı veya yurt içi bir seyahate çıktı. Sarayın yüksek duvarları arasında adeta bir hayalet gibi yaÅŸadı, sanki imparatorluk topraklarında yaÅŸamıyor gibiydi. Ama azametli, korkutucu, etkileyici varlığı her yerde, her daim hissedildi. Buna imparatorluÄŸun ücra köÅŸeleri de dahildir.
Buraya “93 Harbi” biter bitmez Ocak 1878’de nihai olarak yerleÅŸti, ta ki en korktuÄŸu ÅŸey başına gelince, bir askeri darbeyle devrilinceye kadar bir daha bu sarayından çıkmadı.
Sadece güvenlik sebebi deÄŸildi onu bu saraya baÄŸlayan. Ferahlığı, doÄŸayı, yeÅŸili, temiz havayı seven birisiydi; bu tepeler tam da böyle bir yerdi. Bir de Dolmabahçe’den uzaklaÅŸmak istiyordu. Orası bir darbeyle devrilen amcası Abdülaziz’in bileklerini kestiÄŸi, kardeÅŸi 5. Murat’ın delirdiÄŸi “acı hatıraların mekanı”ydı.
*
Sarayın kapısında birkaç polis bekliyordu. Buradan gördüÄŸüm Mabeyn KöÅŸkü'nün önüne mavi brandalar çekilmiÅŸti. Polis noktasına doÄŸru giderken, “Åžu koruna günlerinde yolunu ÅŸaşırmış bir kendini bilmez galiba” diye düÅŸünmüÅŸ olacak ki, “Nereye hemÅŸerim?” diye sordu polis. Åživesinden zinhar Hakkarili olmadığını hemen anladım ama “Nereden hemÅŸeri oluyoruz” diye sormadım tabi. (OÄŸuz Atay’a selam!) “Tadilat var amca, haydi yoluna” dedi, ben de kös kös geri durdum.
*
Abdülhamit burada deÄŸil, Dolmabahçe’de çıktı tahta. Tahta çıktığı ilk gün anayasayı yürürlüÄŸe koydu, meÅŸrutiyeti ilan etti. Ertesi gün ÅŸunları söyledi:
“Bugün benim izleyeceÄŸim siyaset vekillerin sözünü dinlemektir. Gerekli olanı öÄŸrendiÄŸimde, siyasetimi deÄŸiÅŸtirecek ve vekillere kendi sözümü dinleteceÄŸim.”
Arada olanları anlatmıyorum, dediÄŸini yaptı, 1881’de “çıraklık dönemini” bitirdi, bu tarihten itibaren “ustalık dönemi” baÅŸladı.
Yıldız “ustalık döneminin” ana mekanı oldu. “Münzevi” bir hayat içinde burada tarihe damgasını vurdu.
*
Abdülhamit kendisi dahil, hiç kimsenin beklemediÄŸi bir anda padiÅŸah olmuÅŸtu. Tesadüfü bir padiÅŸahtır, hiçbir hazırlığı yoktur, padiÅŸahlığın hayalini bile kurmadı.
EÄŸitimi sınırlıdır, öncesinde hiçbir resmi görevde bulunmamış. Amcası Abdülaziz kendisi veya birileri bileklerini kesince yerine geçen ve sadece dört ay tahtta kalan 5. Murat’a deli raporu verip tahttan indirdiler, anayasayı ve meÅŸrutiyeti ilan etmesi koÅŸuluyla da onu padiÅŸah yaptılar.
Boyu ortanın biraz altındadır. Zayıftır, incedir, hafifçe kamburdur. Kafası kocamandır. Kemerli burnu karikatürcülerin en sevdiÄŸi uzvudur. Sakalları bakımlı ve boyalıdır. Delici keskin bakışları vardır. Sesi tizdir ve çin çin öter, o sesi duyan hiçbir ÅŸekilde itiraz edemez.
Hastalık hastasıdır. Korkularının esiridir. En çok darbeden, suikasttan ve hastalanmaktan korkar. O yüzden halkın arasına karışmaktan çekinir. Korkularının en büyük kaynaklarından birisi de ÇıraÄŸan’da hapis hayatı yaÅŸayan kardeÅŸi Murat’tır.
Kimseye güvenmez. O yüzden her ÅŸeye hakimdir.
Fil hafızası vardır. Her ÅŸeyi ama her ÅŸeyi hatırlar, isim isim, her yeri, egemenliÄŸi altındaki her ÅŸeyi bilir. Zekası kitabi deÄŸildir, öÄŸrenilmiÅŸ, ezberlenmiÅŸ bir bilgi yoktur onda. Aklıyla düÅŸünür, her ÅŸeye meraklıdır, sıra dışı bir gözlem yeteneÄŸine sahiptir. Her türlü doÄŸmadan uzaktır, müthiÅŸ bir idrak yeteneÄŸi var.
Bir iltifat ustasıdır. Karşısındakini pohpohlamaktan özel zevk alır. Jestler yapar, mesela misafirinin sigarasını kendisi yakar, giderken kapıya kadar uÄŸurlar.
Ä°nançlı bir Müslümandır, dini vecibelerini hiç aksatmaz, hiçbir namazını kaçırmaz. Sabah namazından sonra uyumaz, hemen iÅŸe koyulur, iÅŸkoliktir.
BoÅŸ vakitlerini Yıldız’ın bahçesinde geçirir. Yapay gölde kürek çeker, hayvanlarla, kuÅŸlarla ilgilenir. Ama marangozluk her ÅŸeyin üstündedir...
Müzik dinler, en sevdiÄŸi besteci Verdi’dir. Tiyatrosunda operet oynatır, ÅŸehirdeki kumpanyaları saraya davet eder. Sinemayla ilgilenir, icadından bir yıl sonra sarayda bir sinema sistemi kurar.
Uyumadan önce mabeyncilerden birisi ona anında çeviri yaparak daha çok Fransızca kitaplar okur, polisiye romanlara bayılır.
Giyimi kuÅŸamı sadedir, sarayın mobilyaları ÅŸatafatlı deÄŸildir. Her ÅŸeyden tasarruf eder, tutumludur, hatta gençliÄŸinde lakabı Pinti Hamit’tir.
Yıldız’da yemek odası yoktur. Neresi uygunsa yemeÄŸini orada yer. Hatta Salah Birsel’e göre, “Fransa kralının sarayında ayakyolu yoksa, Türk padiÅŸahının sarayında da yemek odası yoktur. Ä°ki de bir ‘Yahu ne zaman yerleÅŸeceÄŸiz, göçebe hayatı sürüyorum, daha bir yemek odamız bile yok’ der ama güvenlik sebebiyle her öÄŸünü sarayın farklı bir odasında yer.”
Yemekten sonra kilerciler sofrayı toplar, ekmek artıkları özenle bir tülbende sarılır, baÅŸvuranlara verilir. Zira birçok kiÅŸi, padiÅŸahın ekmek kırıntılarının kekemeliÄŸe iyi geldiÄŸine inanır.
Sabah kahvaltısında tereyağında piÅŸmiÅŸ soÄŸanlı yumurta sever. Sadece sarısı ama... ÖÄŸlen yemeklerinde çoÄŸunlukla bir börek veya bir tabak pilavla geçiÅŸtirir. Tek kötü alışkanlığı gün boyu elinden düÅŸürmediÄŸi sigarası ve kahvedir. AkÅŸam rom veya küçük bir kadeh konyak içer.
Yedi nikahlı karısı var, on üç kız (6’sı küçükken ölmüÅŸ), sekiz oÄŸlu... Ömrünün son yirmi yılını son karısı MüÅŸfika Hanım’la geçirir. Bu süre boyunca kadın yanından hiç ayrılmaz, birlikte sürgüne gider; yalnız yemek yeme alışkanlığı olan Hünkar bir tek MüÅŸfika Hanım’ı sofrasına oturtur.
AkÅŸamüstü hafiyelerin raporlarına ayırır, onları inceler. MüthiÅŸ bir istihbarat sistemi kurmuÅŸtur. Kendini destekleyenlere bile güvenmez, karşıtlıkları kışkırtmakta ustadır, herkesi birbirine karşı ajanlığa teÅŸvik eder, o yüzden onun devrinde jurnalcilik gözde meslek haline gelir. Ä°stanbul’u yirmi bir bölgeye ayırır. Her bölge, bir baÅŸhafiyenin idaresindedir. Åžehzade sarayları, askeri okullar, medreseler, tekke ve zaviyeler devamlı gözetlenen yerlerdir.
Mavi gözlerden ÅŸeytan görmüÅŸ gibi kaçar, nazar deÄŸmesi ihtimalinden korkar. Mavi gözlü Åžehzade ReÅŸat Efendi bayramda tebrike gelip de huzura çıktığı için, gider gitmez sarayda kurbanlar kesilir, tütsüler yakılır, tespihler çekilir, dualar okunur.
UÄŸursuzluÄŸa inandığı kadar uÄŸura da inanır. Misal Halil Rıfat PaÅŸa’yı uÄŸurlu saydığından, yarı ölü, yarı diri bir hale gelip eceliyle ölünceye kadar sadrazamlıkta tutar.
Ä°dam cezasından hiç haz etmez, bütün idamlıkların cezasını müebbete çevirir. Daha çok sürgün cezasını yeÄŸler. Sürgünün en fenası onun devrinde görülür. Canını sıkan birinden kurtulmak için basit bir irade çıkarması yeter. Daha çok iç sürgünü tercih eder.
Kendisine baÄŸlı memurların, yöneticilerin istifa etmelerinden de en az idam kadar nefret eder. Bu eylemi kendisinin azil hakkına tecavüz sayar, istifa padiÅŸaha kafa tutmak, onu hiçe saymak gibi bir ÅŸeydir ona göre. Birisini gitme vakti geldiyse ancak o gönderebilir.
Elektrikten korkar. Sırrına akıl erdiremediÄŸi bu ÅŸeytani kuvvetin bir suikast giriÅŸiminde kullanılması ihtimalini düÅŸünür. Allah korusun Yıldız Sarayı’nı hepten havaya uçurabilir.
Telefondan da hoÅŸlanmaz. Darbeciler için iyi bir vasıta olabilir, haberleÅŸmeyi telefon üzerinden yapabilir, her türlü fenalığa müsaittir. Aynı ÅŸekilde postadan hoÅŸlanmaz. Mesela Ä°stanbul’da oturanlar birbirlerine mektup gönderemezler. Mektup tehlikelidir. Sadece kartpostala izin var, o da zarfa koymamak ÅŸartıyla.
Ama mesela fotoÄŸrafa bayılır. FotoÄŸrafı istihbaratta da kullanır. Sarayda kendisi için özel bir fotoÄŸraf stüdyosu kurdurur. 1880’den itibaren imparatorluk topraklarının her yerine fotoÄŸrafçılar gönderir ve 30 bin kliÅŸeyi geçen muazzam bir koleksiyon biriktirir. “Her resim bir fikirdir” der, bu fotoÄŸraflara bakarak memleket ahvalini anlar.
Telgraf en gözde haberleÅŸme aracıdır. Bütün vilayetleri ve dış temsilcilikleri telgraf hattıyla Yıldız’a baÄŸlar, tamamen kiÅŸisel bir haberleÅŸme sistemi kurar.
Tek karar verici bir diktatör olduÄŸunu göstermemek için, uzmanlığına inandığı, kendisine baÄŸlı Sait PaÅŸa, Kamil PaÅŸa, Mahmut Nedim PaÅŸa gibi kiÅŸilere danışır, hepsinin fikirlerini alır, bazı fikirlere saçma diye karşı çıkar, bir süre sonra da onların fikirlerini kendi fikriymiÅŸ gibi karar haline getirip ilan eder.
Ä°flah olmaz muhaliflerinin sandığı gibi “aşırı dinci” birisi deÄŸildir. O Ä°slam’ın halifesidir, bir “eylemci” deÄŸil. Dönemin bütün dinci akımları ona muhaliftir.
Misal, dönemin mühim Ä°slamcılarından Ä°stiklal Marşı’nın yazarı Mehmet Akif bir kez karşılaşır onunla. Ä°kinci MeÅŸrutiyet ilan edilmiÅŸ, Sultan açılıştan dönüyor, Akif ile Mithat Cemal, ReÅŸit PaÅŸa Türbesi’nin orada bir anda karşılarında Sultan’ı bulurlar. Akif sapsarı kesilir, Mithat Cemal telaÅŸla, “Hasta mısın?” diye sorar. Akif, “Boyalı sakalıyla Abdülhamit’in yüzü birdenbire karşıma çıktı, fena oldum” der. Halk alkışlarla arabanın arkasından koÅŸmaktadır. Akif, sözünü ÅŸöyle tamamlar:
“Aman yarabbi, 33 yıl bu. Hala alkışlıyorlar.”
*
Yıldız Sarayı’nı arkama almış yokuÅŸ aÅŸağı inerken, kafamın içinde Abdülhamit’e dair bütün bunlar geçiyordu. Bir ara, ÅŸu anda tadilatta olduÄŸu için girip içini gezemediÄŸim Yıldız Sarayı’nın kumarhaneye dönüÅŸtürülmesi hadisesine gitti aklım. Murat Bardakçı bu olayı birkaç kez Habertürk’te yazdıydı.
Bilmeyenler için hadise ÅŸöyle.
GeçmiÅŸe ait ne varsa, hiçbirisinden haz etmeyen kurucu babalar, madem memlekete para lazım, o halde atıl duran ÅŸu sarayları iÅŸletelim dediler. Bakanlar Kurulu 1926 yılında bir karar aldı, Yıldız Sarayı’nı “gazino”, yani “kumarhane”olarak iÅŸletsin diye Ä°stanbul Belediyesi’ne tahsis etti.
Mario Serra adında uyanık bir Ä°talyan hemen iÅŸletmeye talip oldu. Belediye ihaleyi ona verdi. Yıldız Sarayı’nın Åžale KöÅŸkü’ne makineler taşındı, yerleÅŸtirildi, kısa sürede tam donanımlı bir kumarhane haline getirildi.
Kumarhane 26 Eylül 1926 günü Ä°çiÅŸleri Bakanı Cemil Bey’in kurdeleyi kesmesiyle resmen açıldı. Bakan ilk rulet seansına katıldı. Sonra ÅŸampanyalar patladı, ardından Çarliston dansıyla kumarhane hizmete girdi.
Uyanık Ä°talyan Avrupa’dan biletlerini alarak müÅŸteri getirmeye baÅŸladı. Para basınca iÅŸi büyütmek istedi. Kumarhanenin yanına diskotekler, tenis kortları, binicilik sahaları, golf kulübü açmak istedi. Ne de olsa alan geniÅŸti, Saray her türlü faaliyete müsaitti.
Derken, her şeyi kumarda kaybeden bir subay orada canına kıydı. Ardından Macar sefaretinin başkatibi sefaretin parasını orada başkalarına kaptırınca kafasına sıktı.
Kumarhane haline getirilmiÅŸ Yıldız Sarayı bela oldu çıktı.
Belediye, yukarıdan gelen bir emirle kumarhaneyi 12 Eylül 1927 günü mühürledi.
Bardakçı’nın yazdığına göre Atatürk bu iÅŸte Ä°nönü’yü suçladı. 1938’de Atatürk vefat edince, Abdülhaluk Renda bir günlüÄŸüne CumhurbaÅŸkanı oldu. 12 Kasım’da Ä°smet Ä°nönü yeni CumhurbaÅŸkanı olarak göreve baÅŸladı.
Ä°mzaladığı ilk kararnamelerden birisi de Yıldız Sarayı’nın kumarhane haline getirilmesine dair kararnamenin iptali oldu.
*
Yorgun argın eve döndüm. BaÅŸarısız Yıldız Sarayı seyahatim tam iki saat on beÅŸ dakika sürmüÅŸ, 14 küsur bin adım atmıştım.
Bu da bana kâr kaldı.
Yazının kaynakları:
François Georgeon, Sultan Abdülhamit, Ä°letiÅŸim Yayınları
Salah Birsel, BoÄŸaziçi Şıngır Mıngır, Sel Yayıncılık
Refik Halit Karay, Bir Ömür Boyunca, Ä°nkılap
Orhan KoloÄŸlu, Avrupa’nın Kıskacında Abdülhamit, Ä°letiÅŸim Yayınları
Henüz yorum yapılmamış.