Yasin Aktay: Kur'an'ı dinlemek mi, konuşturmak mı?
Follow @dusuncemektebi2
Yasin Aktay / YeniÅŸafak
Müminin Kur’an karşısındaki konumunun özelliÄŸinden bahsettik. Kur’an’a yönelik salt akademik yaklaşımdan çok farklı olduÄŸunu anlamak zor deÄŸildir bu konumun.
Bazen Kur’an’dan çağımızın ihtiyaçlarını karşılayacak, yaratıcı bir okuma için yoÄŸun bir heves ortaya çıkar. Akademik yaklaşımın tabiatındandır, özgün olanın arayışındadır, daha önce yapılmamışı yapmak, söylenmemiÅŸi söylemek, görülmemiÅŸi görmek, göremiyorsa icat etmek ister. Bu esnada akademinin merhum Hüsamettin Arslan’ın tabiriyle hangi “epistemik Cemaat”in etkisi altında neyi aradığını kendisinin bile bilmeme ihtimali çoktur. Çünkü epistemik cemaatlerin kendiliÄŸinden ideolojileri vardır. KiÅŸi baÅŸarılı bir teemmül, tefekkür, nefis muhasebesine-murakabesine giriÅŸmezse, yeni tabirlerle özdüÅŸünümselliÄŸi yakalayamazsa kendisine musallat olmuÅŸ bu ideolojileri de fark edemez. Kendini gayet objektif, bilimsel herÅŸeyi anlamış biri sanarak ulaÅŸtığını düÅŸündüÄŸü küçük bilgiyi külli bilgi zannedip ahkam kesebilir. Ä°nsanın tarihselliÄŸi de böyle bir ÅŸeydir. Ä°nsanın kendisi tam da çoÄŸu kez farkında bile olmadığı bu tür sıradan cemaat veya epistemik cemaat ideolojileriyle maluldür.
Spinoza’nın bir canlı varlık olarak külli bilgi hakkındaki bilgimizin katmanlarına dair çok güzel benzetmeleri vardır. Bir kan kurdu için külli evrenin boyutu ne olabilir ki? Ä°çinde bulunduÄŸu damar? Ya o damar için küll ne ola?.. Böylece evrenleri katman katman büyüterek küll hakkındaki algı ve bilgilerimizi sınayabiliriz.
Elbette insan için sınırlar ve boyutlar çok farklı. BilmediÄŸi ÅŸeyler hakkında kıyas yaparak bütüne ulaÅŸma yolları var. Tıpkı kan kurdunun damar içindeki konumuyla neticede ne bilirsek bilelim kendi bilgimizin faniliÄŸi hakkındaki kesin bilgiye ulaÅŸabildiÄŸimiz gibi.
OkuduÄŸumuz metin hakkında önceden istesek de istemesek de bir önyargımız, bir ön-bilgimiz, ön-anlamamız var. Okudukça bu önyargılarımız deÄŸiÅŸir, dönüÅŸür ama yok olmaz. Ön-bilgimiz deÄŸiÅŸir, belki düzelir, artar. Ön-anlamamız ise metinde karşılaÅŸtığımızla arada gerçekleÅŸen hermenötik daireye takılır ve bu dairede elbette deÄŸiÅŸerek, dönüÅŸerek, daralarak veya geniÅŸleyerek döner durur.
Karşı karşıya olduÄŸumuz metin Kur’an ve onun hakkındaki ön-anlamamızı belirleyen temel bilgi onu nasıl okuyacağımızı da belirliyor. O, herÅŸeyi mutlak bir biçimde bilen, bize bilmediÄŸimizi öÄŸretmiÅŸ olan, varlığını tasvir ve tasavvur edemediÄŸimiz ‘Yaratıcı’nın kelamıdır. BildiÄŸimiz her cisimden her varolandan kendisini tenzih ederek muhatap olduÄŸumuz bir ‘Varlık’tan ne iÅŸiteceÄŸimize, ne dinleyeceÄŸimize biz karar veremeyiz. Can kulağımızı açar dinleriz, kalp gözümüzü açar ayetlerini görmeye çalışırız.
Kitabı sıradan bir insanın okumasına elbette diyecek bir ÅŸey yok. Sıradan bir insan için bu Kitap baÅŸka herhangi bir metin gibi bir metinden ibarettir. OkuduÄŸunda ne ÅŸekilde etkilenip etkilenmeyeceÄŸi tamamen onunla ilgili kendi ön-anlamasıyla, önyargılarıyla, tecrübeleriyle ve tabi okuma esnasındaki etkilenimiyle ilgilidir.
Ancak müminin Kur’an’la mahrem iliÅŸkisi onu nasıl okuyacağını da belirler. Bu iliÅŸkiyi doÄŸru tesis eden her müminin her zaman aynı ÅŸeyleri anlayacağı anlamına gelmiyor bu. Bilakis kendini Kur’an’ın sesleniÅŸine açık tutan her kiÅŸi onda kendisine ışık tutacak, yolunu aydınlatacak, bazen kendine özel sesler de duyacak, ayetler de görecektir.
Kur’an’ı nesneleÅŸtirerek onun ne söyleyeceÄŸine de kendisi karar veren bir yaklaşım için Kur’an’ın kendini kapatma ihtimali çok yüksektir. Bu kapanmaya yol açan Kartezyen nesnelci yaklaşım sadece Kur’an için böyle bir bereket kaybını getirmez. DoÄŸaya yaklaşırken de aynı akıbeti çağırır insan. Duyup iÅŸitmesi gereken adına kendi konuÅŸma, ondan duyması gerekeni kendi tayin etme iÅŸgüzarlığı modern dönemde doÄŸa ve genel olarak varlık karşısındaki tutumunun özeti ve bu özetin dünyayı sömürgeleÅŸtirme yolunda getirdiÄŸi hal ortada.
Kur’an’a can kulağını vererek dinlemek lazım, Kur’an’ın bize ilk anda söylediÄŸini önemsememiz lazım. Ä°lk söylediÄŸini aÅŸmak ve onun ötesine geçme konusundaki hırs bazen Kur’an’ı bir kenara bırakıp onun adına onunla alakası olmayan her ÅŸeyi söylemeye itebiliyor. Daha önce hep tarihselcilik hakkında tespit ettiÄŸimiz bu tutum Kur’an’ın batıni anlamları peÅŸinde koÅŸtuÄŸunu söyleyen bazı sufi yorumlar için çok daha fazlasıyla geçerli. Tamamen insan muhayyilesinin ürünü olan bir takım iliÅŸkileri kurarak Kur’an’ın yer yer lafzi anlamlarını, Peygamber ve ashabının anladığı ve bir saÄŸduyuya dönüÅŸmüÅŸ asli anlamları iptal edecek veya ikincilleÅŸtirecek ÅŸekilde isnat edilen anlamlar ve yorumların Kur’an’ı araçsallaÅŸtırmaktan hiçbir farkı yok. O andan itibaren seslenenin Kur’an olmadığını hissediyorsunuz. Onun yerine Kur’an’a zorla söyletilmeye çalışılan bir söylem giriyor devreye.
Kur’an’ın son derece zengin anlam çaÄŸrışımlarının, ilhamlarının kaynağı olma ihtimalini elbette hiçbir zaman kimse inkar edemez. Ama bu ilhamların hiç biri Kur’an’ın ilk nesil tarafından anlaşılmış lafzını iptal edemez.
Buna dair bazı ilginç örnekler var, ama yerimiz kalmadı, bilahare devam ederiz inÅŸaallah.
Henüz yorum yapılmamış.