Özel / Analiz Haber
Bir kitap: Sezai Karakoç ve Sönmez Tanrının yaktığı meşale
Follow @dusuncemektebi2
Masal, Max Weber’in “protestan etiği”nin, kapitalist dünyanın ahlâkının -ya da ahlâksızlığını- basit bir dışavurumudur. Karakoç buna karşı çıkar işte, Âlemler Rabbi’nin emri altında hareket eden ağustos böceğinin onurunu savunduğu gibi karıncanın da acımasız olamayacağını söylemiş olur bu şiiriyle. Şiirde küçücük ağustos böceği o kadar büyür o kadar yücelir ki, bazan bir peygamberin timsâli haline gelir. Nitekim Cenâb-ı Hak arıya da vahyetmiştir
“Ama hiç bir zaman hiç bir yerde
Sönmez tanrının yaktığı meşale
İstersen bir böcekte olsun o meşale”
Bu vurucu dizeler, Sezai Karakoç’un ilk kez 1988’de yayımlanan “Ağustos böceği bir meşaledir” başlıklı şiirinden. Şiirde Karakoç bir Doğu-Batı mukayesesi yaparak İslâm medeniyetinin ne demek olduğunu ağustos böceği imgesi üzerinden anlatıyor. Üstad bunu yaparken ilhamını, bir arıyı hatta daha küçük görülen bir mahluku dahi örnek vermekten çekinmeyen, bir sûresinin adı “Karınca” (Neml), bir diğerininse “Balarısı” (Nahl) sûresi olan Kur’ân-ı Belîğ’den alıyor.
Ağustos böceğinin seçilmesinin hikmeti malumdur. La Fontaine’in meşhur masalında ağustos böceği tembelliğiyle yerilirken karınca çalışkanlığıyla övülür ve nihayet gerçekten de kış geldiğinde ağustos böceği karıncaya muhtaç olur. Fakat heyhât ki karınca yazın sen de çalışsaydın diyerek ağustos böceğine kapıyı kapatır. Çocuk muhayyilesine asla uygun olmayan bir şekilde, Batı masallarının pek çoğunda gördüğümüz üzere acımasız ve vahşicedir bu masal da.
Kapitalist dünyanın ahlakı
Bu yönüyle masal, Max Weber’in “protestan etiği”nin, kapitalist dünyanın ahlâkının -ya da ahlâksızlığını- basit bir dışavurumudur. Karakoç buna karşı çıkar işte, Âlemler Rabbi’nin emri altında hareket eden ağustos böceğinin onurunu savunduğu gibi karıncanın da acımasız olamayacağını söylemiş olur bu şiiriyle. Şiirde küçücük ağustos böceği o kadar büyür o kadar yücelir ki, bazan bir peygamberin timsâli haline gelir. Nitekim Cenâb-ı Hak arıya da vahyetmiştir (Nahl 16/68). Bunu şöyle ifade eder Karakoç:
“Hiç yere hiçbir şey yaratmamış olanın
Bize gönderdiği bir muştucu o yaratık
Uyarıcı ve muştucu bir yaratık
-Tanrı boş yere bir şey yaratmamıştır
Anlayan için muştucu duyan için uyarıcı-“
“Tanrı boş yere bir şey yaratmamıştır” derken şair, Âl-i İmran sûresinin ilgili ayetine atıf yapar: “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru.” (Âl-i İmrân 3/191) Buradan şunu anlıyoruz, mahlûkâtın her biri Cenâb-ı Hakk’a işâret eden bir ayettir, hem müjdeleyici hem uyarıcı birer ayet. Zira O kemâl sahibi olduğu için, kemâl, cemâl ve celâlin birlikteliğini iktizâ eder. Ağustos böceği de bir ayet olarak O’nun cemâlini müjdeler, celâlini işaret ederek muhatabını uyarır. Ve şair bir diğer açıdan da şunu ilan eder aleme şiiri vasıtasıyla. Allah’ın ağustos böceği hor görmeye gelmez daha nice erleri, Rahman’ın daha nice kulları vardır, defineye mâlik viraneler vardır:
“Ağustos böceği deyip hor gördüğümüz
Minik göğsünde bir koskoca orkestra taşıyan”
Şiire dair yorumları burada nihayetlendirip, dikkatimizi bu şiire çeken eserden bahsedelim biraz da. Geçtiğimiz aylarda Büyünenay Yayınları’ndan çıkan Ağustos Böceği Bir Meşaledir başlıklı bu kitap, şiirin Âlim Kahraman, Şaban Sağlık, Dursun Ali Tökel, Şaban Abak, Lütfi Bergen ve Celâl Fedai tarafından yapılan altı yorumunu içeriyor. Bu yönüyle şerh geleneğimizin güzel bir devamcısı bu eser. Hepsi edebiyatçı olan bu isimlerin her biri şiiri farklı açılardan, farklı kodlardan yorumluyor. Her bir yorumdan yeni şeyler öğreniyoruz okurken.
“Bizim bir karıncaya ulu nazarımız vardır”
Örneğin Tökel’in yorumundan, aslında bu masalın La Fontaine’den çok önce, elbette farklı bir sunumla, Güvâhî tarafından Pend-nâme’de anlatıldığını öğreniyoruz. Tökel’in yorumunda dikkati çeken bir diğer nokta Yunus Emre’nin “Bizim bir karıncaya ulu nazarımız vardır” mısraıyla bu şiir arasında bir benzeşim kurması. Şaban Abak ise satır arasında bir de karınca için bir “meşale” şiiri yazılması gerekliliğini dile getirir: “Karıncanı uğradığı ‘iftira’ ise henüz yazılmamıştır.”
Lütfi Bergen yorumunda ağustos böceğine biraz daha odaklanarak aslında onun türkü çığıran bir böcek olmadığını, bazılarının 17 yıl gibi uzun bir ömrü olduğunu aktarır. Burada ilgi çekici nokta ise ağustos böceğinin yıllarca toprak altında kalıp sonra yeniden dışarı çıkabilmesidir ki bu, ‘diriliş’ fikrini hayatının ve davasının merkezine koyan Karakoç’un neden kahraman olarak ağustos böceğini seçtiğinin de bir izahını verir. Celâl Fedai ise ağustos böceğiyle şairi arasında bir kader ortaklığı kurarak aslıda bu şiirin, Karakoç’un “kitabe-i seng-i mezarı” olduğunu söyler, nitekim bu şiir üstadın tüm şiirlerini toplayan Gün Doğmadan’ın son şiiridir.
Kadîmi bugünü taşıyan Büyüyenay bu eserle de şerh geleneğimizi ihya etmekle kalmamış, Karakoç’a ve onun şahsında Allah’ın ulu bir ayeti olan ağustos böceğine karşı bir vefa borcunu deruhde etmiş. Kim bilir belki bu örnekten hareketle karıncanın onurunu koruyan şiirler de yazılır, ya da bu şiire yeni yeni yorumlar, şerhler eklenir.
Müellif: Abdullah Taha Orhan / Kaynak: Dünya bizim
Henüz yorum yapılmamış.