Sosyal Medya

Taha Akyol'un kaleminden: Darbe Heyulası

Türkiye’de 2020 yılında darbe tartışması niye bu kadar ilgi çeker? Niye heyecanlar, hatta “kanlarınızı dökeriz” gibi cinnet nöbetleri yaratır, anlamak mümkün değil.



Özgür Özel’in “saray rejimi” sözünden bile darbe iması çıkarılması, bu “darbe” kavramının hem nasıl ‘ajitatif’ hem nasıl siyaseten kullanılmaya elverişli olduğunu gösterir.
 
Geçmişteki darbeler toplumda ağır travmalar yarattığı için böyle bir hassasiyetin bulunması tabiidir. Yanlış olan, bugünkü Türkiye’nin ağırlaşmış ekonomik ve siyasi sorunlarını müzakere etmeyi bırakıp, muhayyel bir darbe üzerinde siyasi kavgaya tutuşmaktır.
 
DARBE VE SİSTEM
 
2017 referandumunda da “parlamenter sistem darbeler üretiyor” diyerek propaganda yapıldı. Bunun gerçekle ilgisi yoktu, zira darbeler ‘sistem’den değil başka birçok faktörden kaynaklanır.
 
Darbelerin ortaya çıktığı ülkeler; demokratik ve ekonomik gelişmesini belli bir aşamaya getirememiş ülkelerdir: Demokratik kurumların ve hukukun zayıf, dünya ile ilişkileri gevşek, şehirleşmesi geri, piyasa ilişkileri kurumlaşmamış ülkeler… 
 
Çünkü o ülkelerde toplum ve  kurumlar ordu tarafından bastırılacak kadar zayıftır; sistem farketmez.
 
Daha 1961’de Huntington  “Political Order…” adlı eserinde bunu göstermiş, sonraki darbeler de bu sosyo-politik gerçeği değiştirmemiştir. 
 
Hatta siyaset bilimciler Alfred Stepan ve Cindy Skach, rakamlarla göstermişlerdir: OECD ülkeleri dışında, yani demokrasisi yeterince kurumlaşmamış 53 ülkede, 1973-1989 yılları arasında, görülen darbeler parlamenter sistemden çok bakanlık sistemiyle yönetilen ülkelerde meydana gelmiştir.
 
Türkiye’deki darbeler de sistemden değil, demokratik kurumların ve sosyal va ekonomik gelişmenin belli bir düzeye ulaşmamış olmasından kaynaklanmıştı.
 
GEÇMİŞİN KAVGASI
 
15 Temmuz’da cuntanın darbe girişimi, sosyo politik sorunlardan değil, ordu içindeki mistik bir gizli teşkilattan kaynaklandı. Nitekim hem halk hem kurumlar tarafından bastırıldı.
 
Türkiye’de askeri darbe defteri ebediyen kapanmıştır.
 
Rasyonel bir iktidar, ülkesini nasıl takdim etmelidir? 
 
Hâlâ darbe tartışmaları yapılan bir ülke mi?.. O defteri kesinlikle kapatmış, istikrarlı bir hukuk devleti mi?
 
Hele de ekonominin dış kaynak ihtiyacı yakıcı bir gerçek halinde ortada dururken bu darbe tartışması, bu kadar keskin ve tehlikeli kutuplaşma niye?
 
Zihinlerimiz geçmişin kavgalarını sürdürmeye mi, bugünün sorunlarını çözmeye mi odaklanmalı? 
 
Sebep maalesef iç politika hesabıdır. 
 
İktidar oy kaybetmekte olduğunu, muhalefet duygusunun toplumda giderek güçlendiğini görüyor. 
 
Ekonomide ve dış politikada biriken sorunları ortaya çıkardığı sıkışmalar apaçık ortada…
 
CHP’yi darbeci, hatta ezana, bayrağa mesafeli bir parti gibi göstermek evvela gündem değiştiriyor. Ekonomiyi değil içi boş darbe laflarını konuşuyoruz işte...
 
CHP ODAKLI KUTUPLAŞMA 
 
CHP’nin devlet partisi dönemi ağır baskılar dönemidir. Dindar kitleler ve Kürt kimliğine sahip kitleler travmalar yaşadı, aydınlar da susturuldu.
 
Ama bunlar tarihin sorunudur ve bugünlere yansıyan etkilerini gidermek demokrasinin gereğidir.
 
Bugün Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP, eski dar kalıplarından çıkarak muhafazakâr kitlelere saygılı bir dil geliştiriyor, fiilen açılım yapıyor.
 
Aynı zamanda İYİ Parti ve Saadet Partisi’yle, Gelecek ve DEVA partileriyle CHP iyi ilişkilere sahip.
 
CHP odaklı bir kutuplaşma ile tarihin fay hatlarını bugün keskinleştirmek hem CHP’nin açılımını önlemek hem sağ partilerin CHP ile iyi ilişkileri engellemek bakımından iktidar için ‘işe yarar’ görülebilir.
 
Ama tarihteki fay hatlarını keskinleştirmek Türkiye’nin yararına değildir.
 
Kutuplaşma ve gerginlik en çok ekonomiye zarar veriyor.
 
Partiler arası ilişkiler, gelişmiş demokrasilerde olduğu gibi olmalıdır; eleştiri, rekabet ama düşmanlığa hayır. 
 
Evet, darbe tartışmasının zararlarını ve tabandaki vahim yansımalarını gördükten sonra parti sözcüsü Ömer Çelik “gündemimizde darbe meselesi yok” diyerek doğru bir açıklama yaptı.
 
Ama asıl düzeltilmesi gereken tavır tarihi de araç yaparak yürütülen kutuplaşma siyasetidir.
 
Türkiye geçmişteki kutuplaşmaları özgürlükle ve hukukla aşarak reel sorularını konuşan barışık bir toplum haline gelmek zorundadır: Eğitim, bilim, teknoloji, sanayileşme, hukuk devleti, istihdam, verimlilik sorunlarında dünyanın neresindeyiz?! 
 
Milliyetçiliğin, vatanseverliğin, sağduyunun gereği, sakin bir dille bunları konuşmaktır.
 
Karar

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.