Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Petrol geri tepince: Suudi ve ABD iliÅŸkilerinin muhtemel geleceÄŸi

Petrol gibi stratejik bir silaha sahip olmak her zaman başarıyı garanti etmez. Son dönemde petrol fiyatları üzerinden gelişen ABD'nin Suudilere olan askeri desteğini sonlandırma niyetleri Körfez güvenlik mimarisinin geleceği hakkında tüm paydaşlarda derin endişelere yol açtı.



Kovid-19 sürecindeki ekonomik yavaÅŸlamaya ilaveten Mart ayı baÅŸlarında ortaya çıkan petrol savaşı küresel çapta önemli ekonomik, politik ve jeopolitik sonuçlar açığa çıkaracak gibi duruyor. Muhammed bin Selman ile yaptığı telefon görüÅŸmesinde ABD baÅŸkanı Trump’ın, petrol fiyatlarını istenilen seviyeye taşıyacak bir anlaÅŸmaya yanaÅŸmaması durumunda Suudi Arabistan’daki ABD askerlerini çekeceÄŸi yönündeki tehdidi, önümüzdeki dönemde yaÅŸanabilecek tüm bu geliÅŸmelerin ilk iÅŸaretlerinden biri olarak okunmalıdır. Özellikle ABD petrolünün negatif olarak fiyatlandığı 20 Nisan 2020 sonrasında yaÅŸananlar baÅŸta Suudi Arabistan olmak üzere ekonomisi petrol ihracatına bağımlı olan Körfez monarÅŸilerinin güvenliÄŸi konusunda ciddi endiÅŸeleri açığa çıkardı.
 
Ä°ngiltere, Suudi Arabistan devletinin 1932 yılındaki resmi olarak kuruluÅŸuna ve kurulduktan sonra II. Dünya Savaşı’nın bitimine kadar en önemli güvenlik garantörü olmuÅŸtur. Ä°ngiltere’nin II. Dünya savaşı sonrasında, bir taraftan zayıflayarak bölgedeki askerlerini çekerken diÄŸer taraftan Körfez bölgesindeki bazı sınır anlaÅŸmazlıklarında Suudilerin karşısında Küçük Körfez Åžeyhliklerini kayıran tavrı, Suudileri ABD’ye yakınlaÅŸtıran süreci baÅŸlatmıştır. Böylece savaÅŸ sonrası dönemde ABD Orta DoÄŸu bölgesinin baÅŸat aktörü haline gelmiÅŸtir.
 
Ä°ki ülke arasındaki ilk üst düzey temas Suudi Arabistan Kralı Abdülaziz bin Suud ile ABD BaÅŸkanı Franklin D. Roosevelt arasında 14 Åžubat 1945 günü SüveyÅŸ Kanalı’nda demirleyen ABD uçak gemisi Quincy’deki görüÅŸme ile saÄŸlanmıştır. Kral ve BaÅŸkan, Suudi petrollerinin imtiyazının Amerika’ya verilmesi konusunda anlaÅŸmış, bunun karşılığında ABD Suudi rejimini içeriden ve dışarıdan gelecek her türlü tehdide karşı korumayı taahhüt etmiÅŸtir.
 
Petrol karşılığı güvenlik
 
1945 yılında bu ÅŸekilde ortaya çıkan “petrol karşılığı güvenlik” zımni anlaÅŸması 75 yıl boyunca istikrarlı bir biçimde iÅŸlemiÅŸ, Suudi petrolü ve petrolden elde edilen dolarlar ABD’ye akarken ABD Suudi rejimine yönelik her türlü tehditten rejimi korumuÅŸtur. Eisenhower (1957), Nixon (1969), Carter (1980) ve Bush (1990, 2003) Doktrinleri ABD’nin Körfez bölgesini hayati çıkar alanı olarak tanımladığının ve bu alanda herhangi bir yabancı gücün varlık göstermesine her türlü imkanı kullanarak direneceÄŸinin ilanıydı. II. Dünya Savaşı’ndan günümüze kadar Suudi Arabistan içeriden ve dışarıdan çok ciddi tehditler ile karşı karşıya kaldı. Ülke içerisindeki en önemli tehditler petrol zengini DoÄŸu Vilayetinde 1960’lı ve 1980’li yıllardaki grevler ve isyan giriÅŸimleridir. 1960’lı yıllardaki sokak hareketleri sosyalist Arap milliyetçiliÄŸi fikrinden ilham alırken 1980’li yıllarda yaÅŸanan sokak hareketleri Ä°ran’daki Ä°slam devriminden etkilenmiÅŸtir. Aynı dönemde Nasır, Saddam ve Humeyni Suudi Arabistan için ülke dışında ortaya çıkan en önemli tehditler olmuÅŸtur. 1954’den 1970 yılına kadar Mısır CumhurbaÅŸkanı Nasır, 1979 yılından günümüze kadar Ä°ran ve 1980’li yıllardan 2003 yılına kadar Saddam yönetimi Suudi Arabistan için en önemli bölgesel tehdit kaynağı olmuÅŸtur. ABD yönetimi 1945 yılında ortaya çıkan “petrol karşılığı güvenlik” zımni anlaÅŸmasına Arap Baharı sürecinin baÅŸlarına kadar sadık kalmış ve Suudileri tüm bu iç ve dış tehditlere karşı korumuÅŸtur.
 
2010 yılında ortaya çıkan Arap Baharı sürecinde, petrol karşılığı güvenlik zımni anlaÅŸmasına dair haklı endiÅŸelerin ortaya çıkmasına yol açan geliÅŸmelere ÅŸahit olduk. Bu dönemde küresel enerji piyasasında ve küresel güç denkleminde yaÅŸanan bazı geliÅŸmeler ABD’nin Orta DoÄŸu’ya olan ilgisinin azalmasıyla sonuçlandı. Ä°lk olarak 2010 sonrası yaÅŸanan “kaya gazı” devrimi ABD’yi enerjide kendi kendine yeten hatta enerji ihraç edebilen bir ülke haline getirerek Orta DoÄŸu enerji kaynaklarına olan neredeyse bir asırlık bağımlılığını sonlandırdı. Ä°kici olarak 2000 sonrası dönemde küresel ekonomi ve siyasetin ağırlık merkezinin Atlantik’ten Pasifik bölgesine kayması ABD dış politikasında önemli bir deÄŸiÅŸimi baÅŸlattı. Bu süreçte Çin’in önemli bir aktör olarak ortaya çıkması ve revizyonist hevesler taşıyarak Pasifik bölgesindeki bölgesel düzeni kendi çıkarları lehine deÄŸiÅŸtirme yönündeki politikaları ABD’nin geliÅŸtirdiÄŸi Asya Pivot stratejisinin en önemli sebebi oldu. Her iki geliÅŸme de ABD’nin Orta DoÄŸu’ya ilgisini azaltıp, bölgedeki rolünü güvenlik garantöründen bölgesel aktörlerin kendi güvenliklerini saÄŸlayacak kapasiteye kavuÅŸmasına yardımcı olan aktör ÅŸeklinde deÄŸiÅŸtirmesi ile sonuçlandı.
 
Suudileri yalnız bıraktı
 
Öncelikle ABD yönetimi 2010 sonrası dönemde Irak’tan askerlerini çekerek Irak’ın Ä°ran nüfuzuna düÅŸmesine müsaade etti. Ä°kinci olarak Irak’tan sonra Ä°ran’ın Suriye’de de etki alanını geniÅŸleterek DoÄŸu Akdeniz’e doÄŸrudan bir kara baÄŸlantısı elde etmesine göz yumdu. Üçüncü olarak Arap Baharı sürecinde Suudi müttefiki bazı rejimlerin (Mısır, Yemen ve Tunus) sokak hareketleri ile devrilmesine bazılarının da (Bahreyn) istikrarsızlaÅŸtırılmasına sessiz kaldı. Dördüncü olarak Suudilerin öncülüÄŸünde baÅŸlayan Yemen operasyonuna gönülsüz ve çok kısıtlı seviyede destek olarak Yemen iç savaşında Suudileri yalnız bıraktı. Son olarak Körfez bölgesinde Katar’ın, adım adım Suudi nüfuzundan uzaklaÅŸarak bağımsız bir dış politika izlemesine ve diÄŸer Körfez ÅŸeyhliklerine “kötü örnek” olmasına sessiz kaldı. Tüm bu yaÅŸananlar ABD’nin Suudilerin güvenlik endiÅŸelerini paylaÅŸmadığı olası bir kriz durumunda Riyad’ı yalnız bırakacağı yorumlarına yol açtı.
 
Petrol silahı geri tepince
 
Petrolün uluslararası iliÅŸkilerde bir silah olarak kullanıldığı ilk olay 1973 yılında uygulanan petrol ambargosudur. Bu dönemde Arap-Ä°srail savaşında ABD’nin Ä°srail’e saÄŸladığı sınırsız desteÄŸe öfkelenen ve bu desteÄŸi sonlandırmasını isteyen kral Faysal bin Abdülaziz öncülüÄŸünde Arap Petrol Ä°hraç Eden Ülkeler BirliÄŸi bir petrol ambargosu baÅŸlatmışlardı. Neticede birkaç ayda petrol fiyatları yaklaşık dört kat artmış, küresel çapta bir ekonomik resesyon ortaya çıkmıştı. ABD yönetimi bu dönemde petrol ambargosunun sonlandırılması için Faysal’a çok büyük baskı yapmış, hatta ABD DışiÅŸleri Bakanı Kissinger ambargoyu sonlandırmaması durumunda ABD’nin Suudilere karşı askeri güç kullanacağı tehdidinde bile bulunmuÅŸtu. Küresel enerji piyasasında son dönemde karşı karşıya kaldığımız durum ABD, Rusya ve Suudi Arabistan gibi büyük enerji üreticisi ülkelerin piyasa üzerindeki rekabetleridir. Suudi Arabistan II. Dünya Savaşı’ndan bugüne kadar küresel petrol piyasasının tek hakimi olagelmiÅŸti. Fakat içinde bulunduÄŸumuz dönemde ABD kaya gazı devrimi üzerinden, Rusya da hızla aratan doÄŸalgaz ve petrol üretimi ile piyasaya dahil oldu ve bu büyük üreticiler arasında enerji tüketimi çok hızlı artan Pasifik bölgesi üzerinden bir rekabet ortaya çıktı. ÖrneÄŸin Çin, hızla büyüyen ekonomisine de baÄŸlı olarak, 2015 yılından beri dünyanın en büyük enerji tüketicisi konumuna geldi ve toplam petrol tüketiminin yüzde 70’ini (10 milyon varil/gün) ithal ediyor.
 
Petrol fiyatlarının 20-30 dolar bandına inmesinin ABD açısından iki olumsuz sonucu ortaya çıkmakta. Ä°lk olarak fiyatların bu seviyelerde seyrettiÄŸi durumda ABD petrol ve kaya gazı sektörü maliyet avantajını kaybettiÄŸi için üretim yapamaz hale geliyor. Ä°kinci olarak çok düÅŸük petrol fiyatları küresel ekonomide dolarizasyon karşıtı bir hareketi baÅŸlatarak ABD’nin küresel ekonomideki liderlik porsiyonu açısından ciddi bir tehdidi açığa çıkarabilir. Zira doların küresel ekonomide “rezerv para” niteliÄŸini kazanmasında 1973 yılındaki petrol ambargosu ile petrol fiyatlarının dört kat artmasının çok önemli bir rolü olmuÅŸtu. DüÅŸük petrol fiyatlarının ortaya çıkardığı bu her iki olumsuz sonuca ilaveten yaklaÅŸan ABD seçimleri ve Trump’ın kazanmak zorunda olduÄŸu bir seçimin olması ABD yönetimini, seçim sonuçlarına etki edecek harici müdahalelere karşı daha agresif hale getiriyor. Çünkü petrol fiyatlarının çok düÅŸük olduÄŸu bir durumda ABD’li enerji ÅŸirketleri zarar ediyor ve bu durum Trump üzerindeki baskıyı artırıyor. Bu yüzden Trump yönetimi Suudiler üzerinde en hızlı sonuç alacağı güvenlik garantörlüÄŸü üzerinden tehdit savuruyor. Suudi Arabistan açısından konuya yaklaşıldığında daha girift bir durum ile karşı karşıya kalıyoruz. Öncelikle Suudi rejimi varlığını, istikrarını ve güvenliÄŸini ABD’nin 75 yıldır saÄŸladığı güvenlik garantilerine borçlu. Zira Trump 2018 yılında kral Selman’a hitaben “biz olmazsak iki hafta bile tahtını koruyamazsın” dediÄŸini bizzat kendisi açıkladı. Ä°kinci olarak Suudi yönetimi son dönemde oldukça iddialı ve saldırgan bir dış politikaya yöneldi. Bahreyn müdahalesi, beÅŸ yılı aÅŸkın bir süredir devam eden Yemen savaşı, Suriye ve Libya derken bu süreçte takip edilen dış politika Suudileri hem ekonomik olarak hem de askeri oldukça zorluyor. Böyle bir krizin ortasında ABD desteÄŸini kaybetmek çok kötü sonuçlar doÄŸurabilir. Üçüncü olarak Riyad’da devletin ekonomik, politik ve kültürel olarak yeniden yapılandırılmasına dair ciddi planlar yapılıyor. “Vizyon 2030”, “Ilımlı Ä°slam” ve Suudi tahtının pürüzsüz bir ÅŸekilde kurucu kral Abdülaziz’in oÄŸullarından torunlarına geçiÅŸine dair planlar bu yeniden yapılandırmanın iÅŸaretleri olarak deÄŸerlendirilmeli. Tüm bu politikaların baÅŸarısı için petrol gelirlerinin kilit önemde olduÄŸunu zikretmeye gerek yoktur. Hem iddialı bir politikanın tam ortasında hem de devleti yeniden yapılandırılma sürecinin arifesinde olan Riyad yönetimi ABD desteÄŸine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymakta.
 
Burada ÅŸu gerçeÄŸi de ifade etmekte yarar olduÄŸunu düÅŸünüyorum; hem ABD’nin Ä°srail’e olan desteÄŸini sonlandırmakta baÅŸarısız olarak Ekim 1973’de, hem de küresel enerji piyasasının liderliÄŸine tekrar oturmak niyetiyle Mart 2020’de çekilen petrol silahı geri tepmiÅŸ, her iki hamlede de Suudiler bekledikleri kazanımları elde edememiÅŸlerdir. Bu sonuç genel olarak Suudi devletinin kapasitesi ile alakalıdır. Petrol gibi stratejik bir silaha sahip olmak her zaman baÅŸarıyı garanti etmez. Son dönemde petrol fiyatları üzerinden geliÅŸen ABD’nin Suudilere olan askeri desteÄŸini sonlandırma niyetleri Körfez güvenlik mimarisinin geleceÄŸi hakkında tüm paydaÅŸlarda derin endiÅŸelere yol açtı. ABD dış politikasında bugüne kadar en öncelikli konular arasında yer alan Ä°ran’ı çevreleme, Ä°srail’in güvenliÄŸi ve küresel petrol rezervlerinin kalbi konumumdaki Körfez’i koruma politikasının deÄŸerini kaybedip kaybetmediÄŸi ciddi anlamda sorgulanıyor. Çünkü Suudi Arabistan jeopolitik, kültürel ve ekonomik açıdan, Ä°ran’ın sınırlandırılması, Ä°srail’in güvenliÄŸi ve enerji politikaları için vazgeçilmez önemde bir ülkedir. Son dönemde ABD’nin Suudilerden vazgeçeceÄŸine dair imaları bu politikaların tutarlılığının sorgulanmasına yol açtı. Benim ÅŸahsi kanaatim her ne kadar ABD açısından Körfez bölgesinin deÄŸerinde bir azalma olsa da ulusal çıkarları gereÄŸi kısa vadede ABD’nin Suudilerden, Suudilerin de ABD’den vazgeçemeyeceÄŸi yönünde. Trump yönetiminin son dönemdeki manevrası yaklaÅŸan seçimler ve Muhammed bin Selman’ın Suudi kaynaklarını aÅŸan iddialı politikalarının engellenmesiyle alakalı olarak okunmalı. Her ne kadar ABD’nin, Suudilerden vazgeçmese de, yakın gelecekte Suudileri iddialı ve saldırgan bir dış politikadan vazgeçmeye zorlayacağını, böylece bugüne kadar Suudilerin etkili olduÄŸu Körfez, DoÄŸu Akdeniz ve Kızıldeniz bölgelerinde önemli güç boÅŸlukları oluÅŸacağını tahmin edebiliriz.
 
Ä°ki önemli mesaj
 
Trump yönetiminin son dönemdeki manevrası yaklaÅŸan seçimler ve Muhammed bin Selman’ın Suudi kaynaklarını aÅŸan iddialı politikalarının engellenmesiyle alakalı olarak okunmalı. ABD’nin, geçtiÄŸimiz yıl Eylül ayında düzenlenen ARAMCO saldırıları sonrası kritik tesislerin güvenliÄŸini saÄŸlamak için yerleÅŸtirdiÄŸi hava savunma sistemlerini ve görevli personeli PerÅŸembe günü geri çekme kararı iki farklı odaÄŸa iki ayrı mesaj içeriyor. Ä°lk olarak Trump, Muhammed bin Selman yönetimine, Ä°ran ile girdiÄŸi rekabet eÄŸer sıcak çatışmaya evrilirse ABD’nin Riyad’ı yalnız bırakacağı mesajını vermiÅŸ oldu. Bu kısaca Yemen’den Suudi askerlerini çekmenin zamanı geldi demektir. Ä°kinci olarak da yaklaÅŸan ABD seçimlerinde kendisine karşı kullanılan “ABD petrol endüstrisini mahvetmek isteyen Suudi yönetimini koruyor olmak” ÅŸeklindeki kozu etkisiz hale getirmiÅŸ oldu. Her ne kadar ABD’nin, Suudilerden vazgeçmese de, yakın gelecekte Suudileri iddialı ve saldırgan bir dış politikadan vazgeçmeye zorlayacağını, böylece bugüne kadar Suudilerin etkili olduÄŸu Körfez, DoÄŸu Akdeniz ve Kızıldeniz bölgelerinde önemli güç boÅŸlukları oluÅŸacağını tahmin edebiliriz.
 
Müellif: Dr. Necmettin Acar  (Mardin Artuklu Üniversitesi) / Kaynak: Açık GörüÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.