Sosyal Medya

Yasin Aktay: İnsan kısım kısım iken Kur'an nasıl birleştiricidir?

Seviye farkının, tarih, meşrep, mezhep ve sair farkların ortaya çıkardığı bütün bu dağınıklığa rağmen Kur’an bütün Müslümanlar için yine de kendine özgü bir yolla birleştirici bir metin olabiliyor. Tam da Sayyid’in metaforunda işaret ettiği gibi: “Kur’an iğne, bizim okumalarımız ise ümmeti birbirine diken iplerdir.”



İnsan kısım kısım, yolları tecrübeleri, seviyeleri de enva-i çeşit iken temel vurgusu Tevhid olan Kur’an bu çeşitliliği, bu farkları bildiğimiz anlamıyla tamamen gidermeyi mi hedeflemiş oluyor? Öyle ya, sürekli olarak akletmeye, düşünmeye, tefekkür etmeye, kavramaya güçlü vurgularıyla Kitab’ın davet ettiği tevhid özünde farklılık barındıran insanlığı nasıl birleştirecek?
 
Oysa yine Kur’an’ın kendisi sürekli olarak insanlar arasındaki farka da vurgu yapmakta ve bu farklılıkların da bizzat kendi tercihi, iradesiyle oluştuğunu ve bunun da insanlar için hem bir “ayet” hem de bir “imtihan” barındırdığını söyler. Farklı topluluklar, şubeler, kabileler, diller, anlayışlar, meziyetler, şakileler halinde ifade edilen bütün bu insan topluluklarının bu farklılıkları birbirlerine karşı üstünlük nedeni olarak kullanmalarına karşı da güçlü bir vurgu vardır.
 
İnsanlara verilmiş farklı ilimler, farklı meziyetler, farklı mülk ve varlıkların hepsi “oyun ve eğlence”den ibaret bu dünyanın süsleri, arızi özellikleri. Allah’ın insanlara aslında imtihanının bir parçası olmak üzere dil, ırk, renk, varsıllık, yoksulluk olarak verdiklerine veya vermediklerine takılıp kalmak, bunları ebedileştirmeye kalkışmak, onlara oyun ve eğlencenin gerektirdiğinden fazla değer verip böbürlenmek veya kahretmek putperestliğin asıl motivasyonlarını oluşturuyor.
 
Bütün bu farkları önemsizleştiren, ama tanıyarak, hakkını vererek, yeri geldiğinde fıkhını, hukukunu tesis ederek önemsizleştiren ve hepsini bir bütüne, birlik ilkesine bağlayan bir davettir Kur’an’ın söylemi. Tarihselcilik bugünden geçmişe doğru yaptığı kıyaslamalarla bir fark görmeye ve bu farkın Kur’an mesajını adeta tarihe gömmeye meylederken, benzer farkların Kur’an’ın vahyedildiği dönemdeki insanlar arasında da bulunabileceğini ve Kur’an’ın tam da o farkı hedef aldığını görmezden gelmiş oluyor.
 
İnsanlar arasındaki farklılıklar kaçınılmaz olarak hitabın da farklı algılarını dolayısıyla farklı yorumlarını beraberinde getirir. Kur’an da neticede mutlak bilginin kaynağı olan ilahi bir kaynaktan geliyor olsa da hitap ettiği insan, bütün tarihsel faniliğiyle, sınırlarıyla, nisyanıyla, zamanıyla-mekanıyla ve duygularıyla malul bir varlık.
 
Tarihsel varlığıyla insanın muhatap olduğu ilahi hitabı tarihselcileştirme girişimi ise her şeyden önce insanın kendi faniliğiyle vakıf olamayacağı, anlayamayacağı bir alana, sınırı aşarak girme çabası. Gücü yetebiliyorsa kimsenin engelleyeceği yok, ancak buna sahip olduğu bilgi imkanlarının yetmeyeceği aşikar. Zaten Kur’an okuma şekilleri arasında ortaya çıkan farklılıklar bile hepsi birden insanın bu sınırlılığını işaret edecek şekilde tezahür ediyor.
 
Salman Sayyid’in ifade ettiği gibi “Kur’an okumak ile Kur’an’ı anlamak arasındaki boşluk kapatılamaz. Bizim iç zihinsel durumumuzun Kur’an’ın yaratıcısının zihinsel durumuyla aynı olduğunu hiçbir zaman söyleyemeyiz.”
 
Esasen Kur’an yorumlarında adeta Tanrı’nın zihnindekini yakalamaya çalışma arzusu, tarihselliğin çabasını bir tür Tanrı psikanalizine yaklaştırır. Bu çalışma zaman zaman “makasıd ilmi” (Kur’an’ın hükümlerinin ardındaki asıl maksat, temin etmeye çalıştığı yarar-maslahat) adına ortaya konulan çalışmalara da belli düzeylerde sirayet edebiliyor. Makasıd ilminin o yüzden Allah-kul ilişkisinin sınırlarına yaraşır sahih bir tevazuyla yürütülmesi çok önemli, aksi takdirde İslam’ı ve Kur’an’ı modernleştirme yolunda siyasal taleplerin ideolojik bir araçsallaştırmasına tabi olması kaçınılmaz olur.
 
Kur’an’ın farklı okumalara ve yorumlara tabi olabilmesi onun tarihselliğinin değil, tam da Allah’ın yarattığı farklılıklar düzenine karşılık gelen anlam zenginliği ve derinliğinin işaretidir. Kur’an’ın her insanın kendi tecrübesine, duygularına, dertlerine ve seviyesine yönelik parıldamaların kaynağı olabilmesi onun birbirine aykırı her türlü anlamın da kaynağı olduğunu göstermiyor elbet. Kur’an’ın kendisi bazı ayetlerin muhkem, anlamı kesin ve herkes tarafından aynı şekilde anlaşılması gereken bir özelliğe sahip olduğunu, buna mukabil bazı ayetlerinse müteşabih, yani anlamı kapalı, metaforik-mecazi veya herkesin aynı şekilde anlaması muhal olan ayetler olduğunu söyler (Ali-imran: 7).
 
Buna mukabil hangi ayetlerin muhkem, hangilerininse müteşabih olduğuna dair özel bir işaret yoktur. Kur’an’da bir şeye işaret edilip detayı verilmediğinde genellikle Peygamber (S)’in bu konuda açıklayıcılığına başvurulur ancak onda da hangi ayetlerin müteşabih olduklarına dair detaylı bir işarete rastlanmaz. Bu konuya değinen ulemanınsa müteşabih diye işaret ettikleri arasında bir birlik yok. Yani müteşabihin kendisi bir tartışma konusuna dönüşmüş durumda. Tam da Thomas Bauer’in yakında Türkçesi yayınlanan “Müphemlik Kültürü ve İslam” (İletişim Yayınları) isimli kitabında işaret ettiği yaratıcı bir müphemlik durumunun tezahürü olarak.
 
Allah en iyisini bilir elbet, müteşabih ayetinin kendisinden de söylendiği gibi, ancak müteşabihliğin büyük ölçüde insanlar arasındaki seviye-anlama farkıyla ortaya çıkan, ucu açık bir anlama alanına işaret ettiğini düşünüyorum. Yani Allame Tabatabai’nin de vardığı sonuçla, kimine müteşabih olan bir başkasına muhkem olabiliyor.
 
Seviye farkının, tarih, meşrep, mezhep ve sair farkların ortaya çıkardığı bütün bu dağınıklığa rağmen Kur’an bütün Müslümanlar için yine de kendine özgü bir yolla birleştirici bir metin olabiliyor. Tam da Sayyid’in metaforunda işaret ettiği gibi: “Kur’an iğne, bizim okumalarımız ise ümmeti birbirine diken iplerdir.”
 
Yenişafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.