Ortadoğunun kesişmeyen çizgileri: BAE-Türkiye husumeti
Follow @dusuncemektebi2
Muhammed bin Zayid’in İslam dünyasındaki en büyük rakibi, Arap halkları nezdinde popülaritesi çok yüksek olan Recep Tayyip Erdoğan. Muhtemelen BAE’nin fiili liderinin Türkiye’ye olan husumetinin en önemli sebebi de bu
BirleÅŸik Arap Emirlikleri (BAE) DışiÅŸleri ve Uluslararası Ä°ÅŸbirliÄŸi Bakanlığı’ndan yapılan “Türkiye’nin Libya’ya müdahalesini reddediyoruz” ÅŸeklindeki açıklamaya Türkiye Cumhuriyeti DışiÅŸleri Bakanlığı’nın “BAE’yi haddini bilmeye davet ediyoruz” yanıtını vermesiyle, Türkiye ve BAE arasındaki gerginlik (salgın günlerinin meÅŸhur deyimiyle) “pik yapıp” yeni bir zirveye ulaÅŸtı. Karadan ve denizden sınırları bulunmayan ve aralarında 3 bin kilometre uzaklık bulunan bu iki Ä°slam ülkesinin iliÅŸkilerinin bu kadar gerginleÅŸmesinin sebebi neydi? Bir tarafta 83 milyonluk nüfusunun ekseriyeti Sünni Müslümanlardan oluÅŸan Türkiye, diÄŸer tarafta 10 milyonluk nüfusunun yalnızca onda birini Emirlikler vatandaşı Sünni Arapların oluÅŸturduÄŸu, toplumun büyük bir kısmının ülkeye çalışmaya gelen yabancılardan müteÅŸekkil olduÄŸu BAE bulunuyor.
Türkiye-BAE iliÅŸkileri, 2011 yılında baÅŸlayan ve “Arap Baharı” ÅŸeklinde nitelendirilen kitlesel ayaklanmaların yaÅŸandığı dönemde gerilmeye baÅŸlamıştı. Bunda Ä°slam dünyasında en geliÅŸmiÅŸ demokrasi ve ekonomiye sahip olan Türkiye’nin (turizm, eÄŸitim ve diziler sayesinde ÅŸahit olunan yaÅŸam standartları itibarıyla) Arap halkları tarafından örnek ve ilham alınan bir ülke olmasının etkisi büyük. Bunların yanı sıra, Türkiye’nin Arap Baharı sürecindeki etkisi ve bu ülkelerin birçoÄŸunun 400 yıl boyunca Osmanlı Devleti tarafından yönetilmesi gibi faktörlerin de etkili olduÄŸu aÅŸikâr.
Türkiye Arap Baharı sürecinin başından beri özgürlükçü hareketleri destekledi. Bu da demokratik seçimler olduÄŸunda, tıpkı Mısır’da Muhammed Mursi’nin seçilmesi gibi, Arap coÄŸrafyasında örgütlenmiÅŸ en etkin oluÅŸumlardan Müslüman KardeÅŸler ve benzeri gruplara yakın siyasetçilerin seçimleri kazanması manasına geliyordu.
Arap yönetimleri, özellikle Körfez monarÅŸileri ve onların Batılı müttefikleri iki tehdidi daima varoluÅŸsal görmüÅŸlerdir: Bunlardan biri Müslüman KardeÅŸler iktidarı, diÄŸeri ise Ä°ran’ın Åžii nüfuzunu bu ülkelerin topraklarında yayma tehlikesidir. Ä°ÅŸte bu nedenle, Körfez’de (Suudi Arabistan’la birlikte) liderlik rolü üstlenmek isteyen BAE ile Türkiye’nin iliÅŸkileri sürekli bir gerginlik içinde olmuÅŸtur.
Türkiye ile BAE özellikle 2013’ten sonra, bölgedeki hemen her sorunda zıt pozisyon aldılar. ÖrneÄŸin Türkiye Mısır’da seçimle iktidara gelen Müslüman KardeÅŸler’in adayı Mursi’yi desteklerken, BAE devrim karşıtı Abdulfettah es-Sisi’nin askeri darbesinin arkasında durdu. Türkiye Suriye’de BeÅŸÅŸar Esed zulmüne uÄŸrayan muhalif halkın yanında yer alırken, BAE Esed rejiminin yanında yer aldı. BAE, Türkiye’nin Suriye’de yaptığı meÅŸru harekâtları kınamakla kalmadı, Ä°dlib’de saÄŸlanan ateÅŸkesin bozulması için de elinden geleni yaptı. Libya’da Türkiye BirleÅŸmiÅŸ Milletler (BM) tarafından tanınan meÅŸru Libya hükümetiyle antlaÅŸmalar yapıp onları desteklerken, BAE ülkedeki gayrimeÅŸru silahlı güçlerin lideri Halife Hafter’in yanında saf tuttu. Yemen ve Filistin meselelerinde de Türkiye ve BAE’nin politikaları uyuÅŸmadı. 2017 yılında BAE’nin Washington Büyükelçisi Yusuf el-Uteybe Türkiye ve Tayyip ErdoÄŸan’ın “BAE ve ABD için uzun vadeli bir tehdit” olduÄŸunu ifade ederken, BAE DışiÅŸleri Bakanı Åžeyh Abdullah bin Zayed iÅŸi yüzyıl öncesine götürerek Medine müdafii Fahreddin PaÅŸa’yı hırsızlıkla suçlamaya kadar vardırdı. 2018’de BAE’nin önemli siyasi isimlerinden Enver GargaÅŸ ise Ankara’nın en az Tahran kadar tehlikeli olduÄŸunu ifade ederek, Arap ülkelerini Türkiye ve Ä°ran’a karşı birleÅŸmeye çağırdı. Bunların yanı sıra, Katar krizinde de baÅŸrolü oynayan BAE karşısında, Türkiye Katar’a tam destek vererek zor günlerinde yanında durdu.
Türkiye ile BAE arasındaki gerginliÄŸi artıran en önemli hususlardan biri de 15 Temmuz 2016 darbe teÅŸebbüsü oldu. BAE’nin Washington Büyükelçisi Yusuf el-Uteybe, basına sızan e-maillerinde bu teÅŸebbüste yer almaktan dolayı memnuniyetini ifade ediyordu. Darbe teÅŸebbüsüne finansal destek veren Filistinli Muhammed bin Dahlan BAE’nin adamıydı ve Türkiye’nin iade isteÄŸine raÄŸmen BAE buna yanaÅŸmadı. Türk basınında yazılanlara göre BAE 15 Temmuz darbe teÅŸebbüsü için 3 milyar dolar harcamıştı.
Bazı emirlerin de isteÄŸinin aksine BAE’nin Türkiye ile her alanda ters düÅŸen politikalarının mimarı olan Muhammed bin Zayid en-Nahyan, resmi devlet baÅŸkanı aÄŸabeyi Halife bin Zayid en-Nahyan’ın saÄŸlık durumu elvermediÄŸinden, BAE’nin savunma, eÄŸitim, dışiÅŸleri, maliye ve kültür-sanat politikalarını kendisi belirliyor. DiÄŸer Emirlikler 2008 krizinde finansal olarak Abu Dabi’ye baÄŸlandıklarından, yönetim tamamen Muhammed bin Zayid’in elinde. Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) krizi diÄŸer Emirlikleri petrol zengini Abu Dabi’ye daha da muhtaç hale getirebilir. BAE’yi oluÅŸturan yedi Emirlikten Abu Dabi’nin ve Emirliklerin Veliaht Prensi ve BaÅŸkomutan Yardımcısı, dahası BAE’nin fiili yöneticisi olan Muhammed bin Zayid, Orta doÄŸu’da ismi en çok anılan devlet adamlarından biri olsa da ortalıkta görünmekten pek hoÅŸlanmıyor. Ancak ülkesinde geleneksel bir Arap aÅŸiret lideri gibi sık sık düzenlediÄŸi meclislerde vatandaÅŸlarıyla bir araya gelip onların dertlerini dinliyor. Veliaht prensin kiÅŸiliÄŸinin ve koyduÄŸu büyük hedeflerin Türkiye ile olan gerginlikte payı büyük.
Müttefiki (Suudi Arabistan Veliaht Prensi) Muhammed bin Selman’ın ülkesindeki selefi uygulamaların aksine, Muhammed bin Zayid oldukça seküler bir lider ve her türlü Ä°slami oluÅŸumu bir tehdit olarak algılıyor. Kendisi bu açıdan ABD ve Batı’nın da sempatik bulduÄŸu bir isim. Nitekim ABD menÅŸeli dergi ve gazeteler tarafından sık sık “Arap dünyasının en etkili lideri” olarak adlandırılıyor.
Muhammed bin Zayid’in doÄŸduÄŸu yıllarda Emirlik halkları bugünün aksine oldukça fakir ve eÄŸitimsizdi. Yedi ailenin birleÅŸmesinden oluÅŸan Emirlikler o zamanlar Ä°ngiliz himayesindeydi ve BAE henüz kurulmamıştı. Petrolün bulunmasıyla birlikte, 50 yıl gibi çok kısa sürede, BAE bölgenin en zengin ülkelerinden biri haline geldi. 1960-70’li yıllarda Körfez ülkelerinin çoÄŸunun öÄŸretmenleri, Cemal Abdünnasır’ın kendilerine karşı tutumu nedeniyle bölgeye gelen Müslüman KardeÅŸler taraftarlarından oluÅŸmaktaydı. Muhammed bin Zayid de dini eÄŸitimini Müslüman KardeÅŸler üyesi Mısırlı Ä°zzeddin Ä°brahim’den aldı. Henüz 14 yaşındayken babası onu güçlenmesi ve kendi başına ayakta kalmaya alışması için alelade bir pasaport ve sahte bir isimle tek başına Fas’a gönderdi. Burada garson olarak çalışan genç Muhammed, babasının bu eÄŸitim pratiÄŸini kendi oÄŸluna da tatbik etmiÅŸ ve ÅŸayet elinden gelse tüm BAE vatandaÅŸlarına böyle bir eÄŸitim uygulaması yapmak arzusunda olduÄŸunu belirtmiÅŸti. Muhammed bin Zayid, Kraliçe II. Elizabeth’in hayatını konu eden The Crown dizisinin de çekim yerlerinden biri olan ve Prens Charles gibi pek çok kraliyet ailesi üyesinin eÄŸitim aldığı, Ä°skoçya Moray’de 1934’ten bu yana eÄŸitim veren Gordonstoun yatılı okulunda eÄŸitim aldı. Bir Alman tarafından kurulan bu okul, öÄŸrencilerini her türlü zor ÅŸartlara göre yetiÅŸtirmesiyle ünlüydü. Muhammed bin Zayid, Ä°ngilizlerin meÅŸhur Sandhurst Kraliyet Askeri akademisinde temel askeri eÄŸitiminin yanı sıra, pilotluk ve paraÅŸüt eÄŸitimleri de aldı.
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın yanı sıra, hâlihazırda Ürdün Kralı 2. Abdullah ve Fas Kralı 6. Muhammed gibi yeni nesil monarklar Muhammed bin Zayid’in yakın arkadaÅŸları. 11 Eylül hadisesi ve bu saldırılarda BAE vatandaÅŸlarının da aktif olarak yer alması, Muhammed bin Zayid’in, tonu ne olursa olsun her türlü Ä°slami örgütü düÅŸman olarak görmesine yol açtı. Zira o BAE’yi OrtadoÄŸu’nun New York’u, Hong Kong’u ya da Singapur’u yapmak arzusundaydı. ABD gibi süper bir gücün 11 Eylül saldırılarındaki zayıflığını gören ve kendisi de asker olan Muhammed bin Zayid, bundan sonra bütün stratejisini, ülkesini bu tür örgütlere karşı korumak üzere kurdu. Özellikle de Müslüman KardeÅŸler hareketinin ÅŸubesi olan ve 1960’lardan beri bölgeye gelen Mısırlı öÄŸretmen ve bürokratların kurduÄŸu Islah Hareketi’ni tasfiye etti. ÖÄŸretmenlerin görevlerine son verildi ve okul kitapları yeniden yazıldı.
Muhammed bin Zayid BAE’yi, “Ä°slam devleti” kurmak isteyen örgütlere veya devlete hâkim olmak isteyen Ä°slami gruplara karşı bir antidot ya da alternatif olabilecek Singapur tarzı “örnek” bir devlete dönüÅŸtürmek istiyordu. Ä°ÅŸte tam da burada rakibi Türkiye idi. Zira 2000’li yıllarda Türkiye ve Recep Tayyip ErdoÄŸan liderliÄŸindeki AK Parti, Ä°slam dünyasında ve özellikle de Arap ülkelerinde, yumuÅŸak gücüyle fırtına gibi esmekteydi ve 2011’deki Arap Baharı süreçlerine ilham olmaktaydı. Türkiye’nin muhafazakâr demokrasisi, Muhammed bin Zayid’in (petrol gelirlerinin de verdiÄŸi rahatlıkla) planladığı sosyal yönü güçlü otokrasiye karşı bir meydan okuma içeriyordu ve ÅŸayet Arap Baharı süreci Tunus’taki gibi baÅŸarılı olsaydı, Muhammed bin Zayid’in de hayalleri yıkılmış olacaktı. Muhammed bin Zayid’in Ä°slam dünyasındaki en büyük rakibi, Arap halkları nezdinde popülaritesi çok yüksek olan Recep Tayyip ErdoÄŸan’dı. Muhtemelen BAE’nin fiili liderinin Türkiye’nin mevcut hükümetine olan husumetinin en önemli sebeplerinden biri de buydu. Unutmayalım ki tarihin gidiÅŸatında kiÅŸisel rekabetin rolü hiç de az deÄŸildir.
Müellif: Prof. Dr. Cengiz Tomar (Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Rektör Vekili) / Kaynak: Anadolu Ajansı-Analiz
Henüz yorum yapılmamış.