Resmi ideolojinin ayrıştırıcı slogan ve sembollerine sarılmak
Follow @dusuncemektebi2
Bu toplum Ebedi Şef ve Ulu Önder’in kurduğu ülkü ve gösterdiği hedef doğrultusunda hiç durmaksızın yürüyerek dünya ve ahirette selamete erişebileceğine inanmakta mıdır? Mustafa Kemal ve Kemalizm eğer bu toplum için mutluluğun reçetesini, bu ülke için refah ve aydınlığın yol haritasını çizebilseydi neden siyaset ve toplum olarak ağır bedeller ödeyerek adalet, özgürlük, çok partili hayat, sivil toplum mücadelesi verdik, veriyoruz?
Kemalizmin derin ve kronik yanılgısı Batı’nın aydınlanma-ilerleme, sekülerizm ve ulusçuluk paradigmasından kotarıp yalapÅŸap bu ülke ve topluma giydirmeye çalıştığı köksüz deÄŸerlerle ideal bir kimlik yaratabileceÄŸini sanmaktı. SavaÅŸtan bitap düÅŸmüÅŸ bir toplumu kılık kıyafetle kalkındırmaya yönelmek, ishal gibi en basit hastalıklardan binlerce çocuÄŸun öldüÄŸü bir ülkede resim ve heykelle refah seviyesini yükseltmeye koyulmak gibi traji-komik inkılaplar böyle bir ÅŸeydi. Muhalefeti ezip, basını ve sivil toplumu ezince adını cumhuriyet koydukları Tek Adam ve Tek Parti despotizmiyle mucizeler yaratabilecekleri üzerine hesaplar yapabilecek kadar uçuk kaçık fikir ve politikalara sonucu acı, yokluk ve gözyaşı olduÄŸu halde sarılmalarının sebebi de buydu.
Simyacılar Takipçilerini Hüsrana Sürükler
Alfabelerini, takvimlerini, tarih ve müzik anlayışlarını deÄŸiÅŸtirince koskoca Müslüman bir toplumun varlık tasavvurunu da kökünden deÄŸiÅŸtirebileceklerini zannettiler. FaÅŸizm ve Komünizmin hâkim olduÄŸu Berlin, Roma ve Moskova’dan ithal edip kanun zoruyla meydanlarda kitleleri tabi tuttukları gösteri ve geçit törenleriyle “On yılda on beÅŸ milyon genç yarattık her yaÅŸtan” gibi marÅŸlar eÅŸliÄŸinde simyacılığı yeniden ürettiler. Åžapka ve frakla toplumu ilim ve irfan sahasında ileriye taşımayı, balo ve dansla ülkenin refah düzeyini artırmayı becerebileceklerini sanacak kadar sarhoÅŸtular çünkü. Tabii sarıldıkları simya formüllerini Ä°slam’a, tarihe, lisana, müziÄŸe, kültüre uygulamaya giriÅŸiyorlardı ama saÄŸlık, sanayi, tarım, hayvancılık, ulaşım, ticaret gibi altyapı hizmetlerine hemen hiç iliÅŸmiyorlardı.
Atatürk’ün modern Türkiye’siyle elde edildiÄŸi ilan edilen büyük baÅŸarı özetle Ä°slam’ın kamusal hayatın dışına itilmesi, Ä°slami sembol ve deÄŸerlerin tarih ve toplumdan silinip atılması demekti. Ulu Önder’in makbul vatandaÅŸ saydığı Türk ulusu, Afet Ä°nan ve Åževket Aziz Kansu baÅŸkanlığındaki bir heyetin Anadolu’nun deÄŸiÅŸik bölgelerinde 64 bin insan üzerinde gerçekleÅŸtirdiÄŸi antropolojik araÅŸtırmalar neticesinde ÅŸöyle tanımlanmıştı: “Damarlarında asil kan dolaÅŸan, brakisefal kafatası yapısıyla Alpin ırkının mükemmel temsilcisi.” Ä°ÅŸte modern ve seküler Türk ulus kimliÄŸi potasında eritmek üzere bütün bir ülkenin farklı etnik-kültürel unsurlarını inkâr edip asimilasyona yönelen Kemalizmin bu ırkçı-ayrımcı ve despotik karakteriydi. “Atatürk milliyetçiliÄŸi asla ırkçı deÄŸildir, Mustafa Kemal’in milliyetçiliÄŸi saldırgan deÄŸil barışçıdır” türü söylemler tamamen aldatmacadan ibarettir. Peki, Türkiye Tek Adam ve Tek Parti modelinin hayırlı ve bereketli bir kurtuluÅŸ reçetesi olduÄŸuna inanıyor mu? Bu toplum Ebedi Åžef ve Ulu Önder’in kurduÄŸu ülkü ve gösterdiÄŸi hedef doÄŸrultusunda hiç durmaksızın yürüyerek dünya ve ahirette selamete eriÅŸebileceÄŸine inanmakta mıdır? Mustafa Kemal ve Kemalizm eÄŸer bu toplum için mutluluÄŸun reçetesini, bu ülke için refah ve aydınlığın yol haritasını çizebilseydi neden siyaset ve toplum olarak ağır bedeller ödeyerek adalet, özgürlük, çok partili hayat, sivil toplum mücadelesi verdik, veriyoruz?
Rahmet mi İstiyoruz, Gazap mı?
“Bin yıl sürecek” diyerek höykürdükleri 28 Åžubat sürecini aktörleriyle beraber tarihe gömmek kolay olmadı elbette. Ancak bir süredir tuhaf bir biçimde FETÖ ve PKK’ya karşı güya önce 28 Åžubat’ın aktörleriyle sonra da bürokratik oligarÅŸinin söylem ve sembolleriyle iÅŸbirliÄŸi arayışları göze çarpıyor. FETÖ ve PKK’ya karşı deÄŸil medet ummak yan yana dahi anılmaya tahammül edilmemesi gereken aktörlere, sembol ve söylemlere bir ilaç misali sarılmaya gidiliyor.
Bir kısmı anayasa ve kanunların deÄŸiÅŸtirilmesi suretiyle bir kısmı da hayatın olaÄŸan akışına bırakılarak gündemden çıkarılan birtakım sıkıntılı iÅŸler, ayrıştırıcı sloganlar nedense revaç bulmakta ÅŸimdilerde. Ülkenin genelinde PKK’ya karşı sürdürülen baÅŸarılı operasyonların Suriye ve Kuzey Irak’a da ümit verici bir biçimde taşındığını birlikte görüyoruz. Ancak Tunceli bölgesinde operasyonların nihayete ermesiyle beraber inkar ve asimilasyon dönemlerinden kalan bir iÅŸe tekrar soyunulduÄŸunu hayretler içerisinde gördük. Tunceli Valisi Tuncay Sonel tarafından Pülümür’de güvenlik kuvvetlerinin daÄŸlara taÅŸ ve kireçle “Ne mutlu Türküm diyene” sloganını yazdığına iliÅŸkin görüntüler paylaşıldı.
Cinayet ÅŸebekesi PKK’ya karşı baÅŸarı elde etmekle daÄŸlara tepelere, okullara, hastanelere veya yollara Türklük vurgulu sloganlar yazmanın ne alakası var? Ä°nsanın mutlu veya mutsuz olmasının Türklük, Kürtlük, Araplık ya da Farslık gibi etnik kimliklerle bir iliÅŸkisi olabilir mi? Türklük, Kürtlük, Araplık veya baÅŸka bir etnik-ulusal kimlik üzerinden yükseltilen siyasal mücadele asla birleÅŸtirmez ancak kesinlikle ayrıştırır ve çatıştırır, hâlâ mı idrak edemedik?
Ramazan ikliminde bile mü’minlerin kardeÅŸliÄŸi, beraberliÄŸi, dayanışması, müÅŸfikliÄŸi gibi en temel ve yapıcı deÄŸerlere vurgu yapamayıp cahiliyye ideolojisinden medet ummak ne büyük bir acziyettir. Âlemlerin Rabbi “üstünlük sadece takvadadır” buyuracak, Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Kutlu Elçi “mü’minler ancak kardeÅŸtir” buyuracak fakat birileri de bu mübarek hükümlere ve toplumsal gerçekliÄŸe hiç kulak asmaksızın Ulu Önder’in ırkçı-ulusalcı öÄŸretilerini mutluluk kaynağı diyerek daÄŸlara-tepelere, akıllara-dillere kazımaya kalkışacak!
EÄŸer daÄŸlara, tepelere, okul veya hastanelere bir ÅŸeyler yazılacaksa Allah’ın rahmeti ve Hz. Muhammed Mustafa’nın merhametiyle ilgili müjdelerini yazmak gerekmez mi? Neden daÄŸlara ovalara sadece ve sadece Rahmet Ä°klimi’ni hâkim kılmayı ahdeden sözler yazmayalım? Neden ÅŸehirlerin, köylerin, mezraların, vadilerin ancak kardeÅŸlik rüzgârlarıyla kaynaşıp bereketleneceÄŸini unutmuÅŸ gibi yapalım? Nehirlerin, çayların herkes için adalet, özgürlük ve merhamet duygularıyla çaÄŸladığı bir ülkeye hiçbir düÅŸmanın sarsamayacağı ferahlık, huzur ve sükûnetin hâkim olacağını neden haykırmayalım?
Dürüst ve samimi olalım: Ä°slam kardeÅŸliÄŸinin edebiyatını yapıp Ata/Türkçü ideolojinin ayrıştırıcı slogan ve sembollerine sarılmak olmaz.
Kenan Alpay / Yeniakit
Henüz yorum yapılmamış.