Özel / Analiz Haber
Bilginin hikmetini terkediş: Günümüzde üniversite ve zihniyet meselesi
Follow @dusuncemektebi2
Doğu’da ve Batı’da üniversitelerin, başlangıçta dini kurumlar üzerinde ortaya çıkması, insanın evren ve varlık algısı ile olan bağının anlam üzerinden farkına vardığını gösteriyor. Bugün dünyanın tüm üniversiteleri bir şekilde Batı üniversite modeli üzerinde şekillenmiş bulunuyor. Batı üniversiteleri ise içinde var oldukları anlam dünyası ve düşünce tarihinin mirası üzerinde şekillenmiştir. Bu yönüyle Batı üniversite modelini takip eden tüm üniversitelerin, varlığın bilgisi ile kurduğu ilişki, Batı düşüncesinin varlık ve evren anlayışı ile aynı doğrultuda gerçekleşiyor.
Evrende her ÅŸey taşıdığı içkin bilgiyle var olur. Ä°nsan da onu insan yapan bilgiyle buradadır. Ancak diÄŸer varlıklardan farklı olarak o, yaradılışından sahip olduÄŸu bilginin yanında evrenin bilgisine de ulaşıp hem evrene hem de kendisine müdahale edebilir. DiÄŸer varlıklar kendi hakikatlerinin dışına çıkamazken, bu yönüyle insan, ne isterse o olabilecek bir varlık olarak istisnadır.
Bu baÄŸlamda bilgi, varlığın mahremiyetidir ve çoÄŸu zaman varlığın kendisi bile bu bilginin farkında deÄŸildir. Her varlığın biçimi sahip olduÄŸu iç-kin bilgide saklıdır ve bu bilginin farkına varmak, onun mahremiyetine girerek onu bilmektir. Bilmek ise varlığın bu mahremiyetine müdahale eden çaba kadar sorumluluk da ister.
Modern bilim, varlığın mahremiyetine (bilgisine) kolayca ulaÅŸabileceÄŸi araç ve yöntemlerini geliÅŸtirmiÅŸ ancak varlığın mahremiyetini koruyamamıştır. Artık kolayca elde edilen bilgi, baÄŸlamından kopartılmış olarak piyasaya saçılmış durumda. Böyle bir bilgi ise eline düÅŸtüÄŸünün arzularını tatmin etmekten öte anlam ifade edemiyor. Günümüz üniversitesi artık bilgiye ulaÅŸmak kadar, onun süreç içerisindeki baÄŸlamlarını yakalayıp ifade ettiÄŸi anlamla ilgilenmek zorunda. Çıkarları peÅŸinde varlığın bilgisine kolayca ulaÅŸan modern insan, onun anlam bilgisi olan baÄŸlamlarını hiçe sayarak, anlam dünyasını yok etmek üzere. Bilgiye ulaÅŸmanın bu kadar kolay olduÄŸu bir çaÄŸda üniversitenin misyonu bilgi aktarmaktan çok, onun an-lamına iliÅŸkin baÄŸlamlara ulaÅŸacak yöntemlerle uÄŸraÅŸmak olmalıdır.
Evren ve varlık algısı
Ä°nsanın varoluÅŸ serüveni, onun zaman içinde ulaÅŸtığı bilgi ile yaÅŸadığı ortama müdahalesi üzerinden takip edilebilir. DiÄŸer varlıklardan farklı olarak sahip olduÄŸu bilgi ve bilinç ile insan, her ÅŸeye dönüÅŸebilecek bir varlıktır. Her ÅŸey olabilecek bu varlık, gerçekliÄŸinin ne olduÄŸu bilgisinin peÅŸindedir. Tüm dinlerin, ideolojilerin ve felsefi sistemlerin amacı, kurdukları anlam üzerinden, insan hakikatine uygun yaÅŸam alanları tesis etme iddiasına dayanır. Ä°nsanlık tarihinin mücadeleleri de bu alanlar üzerinde gerçekleÅŸir.
DoÄŸu’da ve Batı’da üniversitelerin, baÅŸlangıçta dini kurumlar üzerinde ortaya çıkması, insanın evren ve varlık algısı ile olan bağının anlam üzerinden farkına vardığını gösteriyor. Bu nedenle inanç sistemleri, sahip oldukları evren anlayışlarına uygun modeller üzerinden, evren ile ilgili bilgi üreterek insanın da dönüÅŸümünü gerçekleÅŸtirir. Dinler, ideolojiler veya felsefi sistemlerin, evren algılarına uygun bir düÅŸünme sistemi ile yaÅŸamsal alanlar kurduÄŸunu, düÅŸünce tarihinin izini sürerek görebiliyoruz. DüÅŸüncenin ve inancın serüveni, tarihin ana omurgasını oluÅŸturur. Çünkü insan, yaÅŸam sistemini buradan kurar ve buradan savunur. Aslında savaÅŸlarla öne çıkan tarihin esas yapısını, süreç içerisinde dönüÅŸen ve bu dönüÅŸümle tüm iliÅŸkileri de dönüÅŸtüren düÅŸüncesinin serüveninde aramak gerekir. Onu takip etmeden yapılan tarih çalışmaları, malumat veya gıybetten öte bir anlam ifade etmeyecektir.
Bugün dünyanın hemen tüm üniversiteleri bir ÅŸekilde Batı üniversite modeli üzerinde ÅŸekillenmiÅŸ bulunuyor. Batı üniversiteleri ise içinde var oldukları anlam dünyası ve düÅŸünce tarihinin mirası üzerinde ÅŸekillenmiÅŸtir. Bu yönüyle Batı üniversite modelini takip eden tüm üniversitelerin, varlığın bilgisi ile kurduÄŸu iliÅŸki, Batı düÅŸüncesinin varlık ve evren anlayışı ile aynı doÄŸrultuda gerçekleÅŸiyor.
Bilginin hikmetini terkediÅŸ
Tarih, insanın kendi hakikatini, evrenin bilgisi ile aradığını, bu yüzden de düÅŸünce ve inanç sistemlerinin birer evren modeli üzerinden ÅŸekillendiÄŸini gösteriyor. Bu modeller, arayışı bırakıp kendilerini mutlaklaÅŸtıran bir hakikat anlayışına saplandığında ise onlara karşı gelmenin anlamını Galieo’nun karşılaÅŸtığı tepkide görmek mümkündür. Ancak bilimin, evrenin sırlarını çözerek, onda olan gücü elde etmeye baÅŸlamasıyla, insan ve evren arasındaki iliÅŸki de anlam ve hakikat iliÅŸkisinden saparak, ötekine karşı tahakküm iliÅŸkisine dönüÅŸmüÅŸtür. Özellikle pozitivist algının sistemleÅŸtiÄŸi 19. yüzyıl, bilginin hikmetinin terk edildiÄŸi dönemin baÅŸlangıcı olmuÅŸtur. Bu süreç, evrenin bilgisinden doÄŸru kendi hakikatini gerçekleÅŸtirmeyi amaçlayan insanın, bilginin gücüne kapılarak kendi hakikatini unutmasına dönüÅŸmüÅŸtür. Bilginin insan için hikmeti, onun insanın hakikatine dair anlamıdır. Modern üniversitenin bilgi ile iliÅŸkisi hakikat ve anlam üzerine deÄŸil, pozitivist anlayışla güce odaklanmıştır. Oysa insanın en büyük gücü insanlığıdır. Bunun anlamını ise bu millet kısa süre önce yine gösterdi. Elbette insanlığı algılayacak bir zihniyeti terk etmiÅŸ modern siyaset bilimi, bunu izah edebilecek araçlardan yoksundur. Pozitivizmin eline düÅŸen varlık, laboratuvar ortamında, sahip olduÄŸu sırların ondan alınmaya çalışıldığı bir duruma indirgenmiÅŸtir. Varlık ile kendi hakikati arasında temel baÄŸlar olan insan, bu bağı koparmış olarak, kendisi de laboratuvar ortamında üretilen bilgi ve gücün nesnesi durumuna düÅŸmüÅŸtür.
20. yüzyıl, hakikatle bağını koparmış olan insanlık bunalımına, hazır reçeteler sunan ideolojiler çağı oldu. Ancak onların da iddiası kendi reçetelerinin daha güçlü olduÄŸu üzerinden insanlığı, derin fay hatlarıyla ayrıştırmaktan öteye geçemedi. Üstünlüklerini teknolojik aygıtlar kadar, kendisi gibi olmayanı düÅŸman zanneden ideolojik aygıtlar üretme gücü ile kanıtlamaya çalışan bu çağın en prestijli üniversiteleri bile bu sistemlerin araÅŸtırma ve icat üslerine dönüÅŸtü. Bu üslerde farkı olanı “üniversite bizimdir” sloganı ile susturmak, bilim için önemli bir ibadet aÅŸkıyla gerçekleÅŸti. 20. yüzyıl üniversitesinin içine düÅŸtüÄŸü bu derin buhran ise hala atlatılamamıştır. Batılı gibi görünmenin iyi gelen psikolojisiyle yetinmekten kurtulup, farklı düÅŸünceyi merak edip tartışmadan, sadece bilim sloganları ile bilim adamı olunamayacağının anlaşılmasıyla ulaÅŸacağımız bilinçle, belki bu buhranı da atlatmış olacağız.
Üniversite ortamı, düÅŸünenin kendine ait zihinle önermeler ürettiÄŸi ve onların tartışılmasından elde edilen bilginin anlamıyla insanlığa yol açtığı bir ortam olmak zorunda. Ä°çinde var olduÄŸu dünyayı, önermeler üzerinden tartışmak ise mutlak bilgiye sahip olmayanların iÅŸidir. Mutlaklar ise kendileri gibi olmayanlara ateÅŸler salacakları, ellerinde tuttukları yıldırımlarla Olimpos’ta oturuyor. Uzun zamandır Batı düÅŸünce tarihine eklemlenmiÅŸ ve kendi medeniyetine ait düÅŸünceleri bile Batı düÅŸünce tarihinden dermeye odaklanmış Türkiye üniversiteleri, kendi düÅŸünce tarihi ve kavramları ile insanı önceleyen mecrasına kavuÅŸmak zorundadır.
ÖzgürlüÄŸün koÅŸulu
Bilimsel araÅŸtırmanın en güçlü iki yöntemi olan tümdengelim ve tartışma yöntemleri, zihniyet üzerinden gerçekleÅŸir. Bu zihniyet ise ait olduÄŸu düÅŸünce tarihinin deneyimleri ile ulaşılan, özgün bir zihniyet olmadan bir anlam dünyası üretemez. Bu aynı zamanda özgürlüÄŸün de koÅŸuludur. Özgür-lük kendi zihniyeti ile gerçekleÅŸen eylemin, öznesi olmayı ifade eder. Çünkü insan ürettiÄŸi anlam iliÅŸkileri ile kurduÄŸu bir yaÅŸamsal alanda, bu alan kadar özgür olur. BaÅŸka bir zihniyetin anlam dünyasında yaÅŸayan, o dünyanın ve zihniyetin nesnesi olmaktan kurtulamaz. Burada Batı’da üretilen bilginin bizim için bir anlamı olmadığını söylemiyorum. SöylediÄŸim bu bilginin hangi zihniyet, yöntem ve evren algısı doÄŸrultusunda, hangi amaçla ele alınacağıdır. Bugün Batı üniversite anlayışı, bilgiyi laboratuar ortamında varlıktan alıp, posasını çöpe atan bir yöntem üzerinde iÅŸliyor. Varlığa bu amaçla yaklaÅŸan sistemin insana karşı yaklaşımı da elbette bundan farklı deÄŸil. Bugün batıda bilginin deÄŸeri, tahakküm aracı bir güç olarak, ifade ettiÄŸi anlam üzerinden gerçekleÅŸiyor. Bilginin teknolojik güce aktarılmasına odaklanmış günümüz üniversite modelleri, tarihin hiçbir döneminde görülmemiÅŸ bir bilgi birikimine sahip olunmasına raÄŸmen, güç üzerinden girdiÄŸi rekabetle insanlığa geçit vermiyor. Tarih, insan olmayı dikkate almadan güce sahip olmanın, insanlığa hiçbir faydası olmadığını gösteriyor. Konusu evrenin bilgisi, bilginin anlamı ve insanın insanlığı olan üniversiteyi, kendimize ait bir zihniyetle, bizi özgür bir özne kılacak sorumluluk üzerinden ele alıp yeniden düÅŸünmek zorundayız.
Müellif: Ali Osman Sezer / Bülent Ecevit Üniversitesi
Henüz yorum yapılmamış.